'Apo ve Erdoğan Nobellik Başarı Gösteriyor' - Son Dakika
Yerel

'Apo ve Erdoğan Nobellik Başarı Gösteriyor'

\'Apo ve Erdoğan Nobellik Başarı Gösteriyor\'

Urfa siyasetine damga vuran eski belediye başkanı ve milletvekili İbrahim Halil Çelik, 15 yılda tanık olduğu olayları açık bir dille anlattı.

15.11.2013 11:59  Güncelleme: 15:51

NEDEN İBRAHİM HALİL ÇELİK?
İki dönem belediye başkanlığı yaptıktan sonra, 1991'de beş Doğruyol, iki de Anavatan Partisi'nin milletvekili çıkardığı Şanlıurfa'da, Refah Partisi'nden seçilerek meclise giden vekil olmuştu. Milletvekilliği ile TBMM Başkanlık Divanı Kâtip Üyeliği ve İdare Amirliği yaptı. Ancak özellikle milletvekilliği çok sansasyonel açıklamalar, şeriat söylemleri ve rejim karşıtı çıkışlarla geçti. Yine 28 Şubat Postmodern denilen darbe ile en fazla gündeme gelen Çelik oldu. En fazla mağduriyet yaşayanlardan biri de Çelik'ti. Çelik, hem 28 Şubat hem de dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın gerçekleştirmek istediği 'Çözüm Süreci'nin yakın tanığıydı. Bu sebeple yaklaşık 15 yıldır gerek kendisinin yaşadıkları gerekse tanık olduğu olayları pek fazla anlatmayan İbrahim Halil Çelik, belki de birçok anısını ilk kez Gazete İpekyol'la paylaştı…

KENDİ ANLATIMIYLA İBRAHİM HALİL ÇELİK?
İlkokula Turan'da başladım. Özümüz Turanlı olduğu için bizi Kurtuluşa sürdüler. Kurtuluş'tan mezun oldum. Urfa Lisesi'ni ve ortaokulu Urfa'da, sonra Öğretmen Lisesi'ni dışardan bitirdim. Sonra tayinim Zonguldak Kilimli'ye çıktı; ama ben o zaman İstanbul Üniversitesi Edebiyat Bölümü'ne gece bölümüne kaydoldum. Onun için Kilimli'ye gitmedim. Ben Şarkıyat Tarih ve Edebiyat mezunuyum. Arapça, Farsça ve Yakın Çağ ve Umumi Türk Tarihi. Zeki Velidi Togan, İbrahim Kafesoğlu, Şahabettin Tekindağ benim tarihten hocalarımdı. Edebiyattan Abdulkadir Karahan, Ali Nihat Tarlan benim hocamdır. Şarkıyattan Tahsin Yazıcı, Ahmet Suphi Fırat, Esran Örücü, Profesör Nihat Çetin benim hocamdır, hem Farsça hem Arapçadan. Ama esas benim hayat felsefem Risale-i Nur'dur. Benim ana kaynak olarak Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin kitaplarını, biliyorsunuz benim ilk 1967'de hapse girmem Nurculuk'tandır. 67'de ben eskimez bir Risale-i Nur talebesiydim. Ve Büyük Doğu Üniversitesi'nin Birleşik Fakültesi'nden mezun oldum. Hala kendimi dipdiri, insanlara hizmet etmekte 24 yaşındaki bir delikanlıyla koşabilecek kadar; ama fikren de insanlara hizmet etmeyi gönlümün vüsatı kadar insanlara hizmet etmeyi yüreğinde taşıyan bir insanım.

İki döneme yakın milletvekilliği, iki döneme yakın da belediye başkanlığı yapan İbrahim Halil Çelik, belediye başkanlığı ve milletvekilliğini, '28 Şubat Postmodern Darbeyi', Necmettin Erbakan dönemindeki PKK ile barış arayışlarını, Şeriat söylemlerini ve sert çıkışlarını konuştuk…

Urfa'ya en önemli hizmetleriniz neydi?
Harran Üniversitesi, Şair Nabi Kültür Merkezi, Hal Pazarı, Oto Alım Sitesi ve Harran Üniversitesi. Mecliste önerge vermiştim üniversitenin yapılması ile ilgili. Belediyenin bütçesi devraldığımda 995 milyondu, 91'de hem milletvekili hem başkanken 245 milyarla devrettim. Dili sivri birisi ve muhalefette olmama rağmen istediğini alan birisiydim. Urfalılardan güç alarak, bir Hz. İbrahim'in torunu olarak yoksa şahsımdan değildi bu güç. Rahmetli Özal'ın Urfa'ya bakışını değiştirmiştik.

Biraz daha kalsaydınız projeniz neydi?
Biraz daha kalsaydım hep yapamadığıma üzüldüm kalenin altından diğer tarafa tüp geçit yapmaktı. Diğeri de tramvaydı.

Hükümetten rahatsızlık gözlemliyor musunuz?
İki tane ağaç için ortaya çıktığını söyleyip arkasından provoke eden gruplar olmamış olsaydı, memlekette bu kadar huzursuzluk da olmazdı. Yani fikirler rahatlıkla söylenebilmeli. Viktor Hugo'nun güzel bir sözü var: 'Fikirler zincirlenip denizin dibine atılsa bile, zincirler paslanır, çürür. Fikir mutlaka tekrar yeryüzüne çıkar.' Onun için biz ilmin belgesi olan Hz. Ali'nin 'Bana bir harf öğretenin kulu, kölesi olurum' diye gelen düşünceden insanlarız. Biz, insanların beşeri sistemleri karşısında İslami ve insani olan hakikatleri çekinmeden rahatlıkla söylemeliyiz. Bütün insanlar bizim nazarımızda ya yaratılışta kardeş ya da inançta kardeşimizdir. İnsan oldukları için düşüncelerini rahatlıkla söyledikleri zaman saygı duymak zorundayız. Zorlamadan, devlet nötr olmalı. Devletin mevcut insanlar arasındaki durumu benim gördüğüm insanlar devletin tahakkümü altında olmamalı. Hizmetçi, devlet olmalı. Birey kutsaldır. Devlet kutsal değildir inancından hareket etmek zorundayız.

Şu anda kendinizi Saadet Partisi'ne mi yoksa AK Parti'ye mi yakın hissediyorsunuz?
Ben düşünce itibariyle AK Partiliyim. Çünkü rahmetli Erbakan Hocanın arzu ettiklerini bugün AK Parti gerçekleştirmiştir.

Bunlardan bir tanesi de demokratikleşme paketi mi? Erbakan Hoca, 'Ne mutlu Türküm diyene' derseniz, ilerde 'Ne mutlu Kürt'üm diyene' demişti.
312'den gitti.

Ondan dolayı? Geçenlerde PKK açıklama yapmıştı. 'Erbakan Hocayla görüşüyorduk barış için. Hocaya da söyledik. Bu çok zor bir iş. Daha sonra 28 Şubat darbesi oldu. Bu başarıyı elde etmesini sağlamadılar' diye sanırım Cemil Bayık'ın açıklamasıydı. Siz o süreci hatırlıyor musunuz?
Hatırlamaz olur muyum? Doğulu bir milletvekili olarak. 28 Şubat sürecinde biz 37 milletvekiliyle birlikte mecliste HADEP milletvekillerini içimize almamak şartıyla, yanlış anlaşılmasın diye, Abdülmelik Fırat, Şerif Bedirhanoğlu, Atilla Hun ve ben İbrahim Halil Çelik olmak üzere 33 milletvekilini topladık. Doğu Ergil'i, Mahir Kaynak'ı, Şükrü Karatepe'yi meclisin salonlarında konuşturduk. Üç sayfalık bir memorandum hazırladık. Başbakan Tansu Çiller'di, cumhurbaşkanı Demirel'di. Rahmetli hocadan, Cindoruk'una, Baykal'ından Başbakan Tansu Çiller'e kadar, cumhurbaşkanına çıktık. Ben başbakan ve cumhurbaşkanıyla ilgili hususu da söyleyeyim. Abdülmelik Fırat'la beraber Tansu Hanım'a dört kişiyle beraber gittiğimizde, Tansu Hanım'a dedim ki, Rahmetli Muhsin Melik'e söyleseniz, o zaman şimdiki gibi değil. Bu savaş durmalı, kardeş kanı akmamalı. O zaman Kürt kelimesini ağzınıza almak büyük bir suçtu. Ama biz buna rağmen, bu ülkede Türklerle, Kürtlerin kardeşçe, çünkü Kürtlerle, Türklerin kardeşlik ittifakı 1017'de başlar. İkinci ittifakı 1514. Üçüncü ittifakı Kurtuluş Savaşı'nda. Dördüncü ittifakı da Tayyip Erdoğan kardeşimizdir. Birincisinde Alparslan'la Kürtlerin ittifakı Romen Diyojeni yenmiştir. Anadolu'nun kapısını Kürtlerle, Türkler birlikte açmıştır. 1514'te, İdris-i Bitlisi, Mevlana'yla Yavuz Sultan Selim'in özgür iradeleri karşısında 28 Kürt beyliğiyle birlikte Şah İsmail'e karşı yaptığı ittifakta yine muvaffak olmuştur. Kurtuluş Savaşı'nda da yine aynı minval üzerine gerek Erzurum Kongresi'nde gerekse Sivas Kongresi'nde Kürt Delegasyonlarının yaptığı; ama sonradan ihanete uğramışız, 1925'te Şeyh Sait isyanı bahane edilerek, Kürtler tecrit edilmiş ve verilen sözler yerine getirilmemiştir. Dördüncü ittifak Apo'yla, Tayyip Erdoğan arasında yapılan bu anlaşma ikisi başardığı taktirde, ikisi de Nobel Barış Ödülü'ne layık görülecek bir başarıdır. Buna da inanıyorum. Tayyip Bey bunda muvaffak olacak. İnsanlar huzurla, güvenle kendi bölgelerinde rahatça, Avrupa'nın yerel yönetimleri şartlarına uymak şartıyla özgürce dolaşacaklardır diye inanıyorum.

Peki siz o zaman neyi amaçlıyordunuz, öyle bir girişimle? Görüşmeler ne aşamadaydı? Görüşülüyor muydu örgütle?
Kürt ve Türklerin kanı dökülmesin. Biz meclisin içerisinde milletvekilleriyle birlikte Demirel'e gittik. Köşkte bizi kabul etti. O çok enteresandır. 28 Şubat'ın baş mimarı Demirel'dir. 28 Şubat'ın baş mimarı asker değil; Demirel'dir. Bunu bilerek söylüyorum. Demirel dedi ki, 'ben bunun altına imza atarım.' Üç sayfalık bir memorandum. Çıkarken Abdülmelik Fırat, Allah nur içinde yatırsın, dedi, 'nasıl buldun Demirel'i?' Çok değişmiş dedim. Tabi çok değişmiş dedi. İki gün sonra bizi genelkurmaya şikayet eder dedi. Hakikaten utanmadan iki gün sonra bizi genelkurmaya şikayet etti. Biz de oturduk o zaman basın toplantısı yaptık. 28 Şubat'ın baş mimarı Demirel'dir. Siyasi ayağının yanında ticari ayağı var. Değişik çeteler var, çeşitli sendikalar var, gazeteler var ve para babaları var. Asker zurnanın son deliğidir. Onlar kır bekçisi yaptılar askerleri. Siyasi, sivil ayağa gelmediler. Mecliste komisyon kuruldu beni çağıramadılar. Beni çağırsalar diyeceğim ki, bu 28 Şubat'ın müsebbibi siyasetle, ticareti dizayn etmeye çalışan para babalarıdır.

Kemalist rejimi çok eleştirmiştiniz. O yönde çok çıkışlarınız vardı. 28 Şubat sürecinde sıkıntılar yaşarken hiç pişman olduğunuz anlar oldu mu?
Hayır. Tam tersi.

Peki, size eleştiri oldu mu? Size, Şevki Yılmaz'a çok sert çıkışlar yaptınız diye eleştirenler oldu mu?
Hayır. Tam tersi. O günün meyvesini bugün devşiriyoruz. Biz dün nefesimizle dağları erittik. Dozer olarak bütün taşları sildik. Şu anda kardeşlerimiz daha güzel çabalıyorlar. Bin yıllık sürecek dediler. 15 yıl sürdü. Elhamdülillah, benim inancım da, memlekete olan sevgim de, aşkım da, yani yaşımın verdiği tecrübeyle; ama inancımın verdiği olgunlukla daha çok kendini millete adayan 15 senedir hasret çekiyorum bu aktif siyasette. Giderek kendimi daha çok geliştirdim. Daha çok okudum. Daha çok insanları gözlemledim. Avusturalya'dan, Amerika'ya kadar bütün yeryüzü olayları içerisinde hem kendimizi geliştirmek hem de insanlarımıza nasıl daha faydalı olabilmek…

Ama kamuoyunda belki bugünlerde değil ama birkaç yıl öncesine kadar bir kanaat vardı. Cezaevine girdi, yurtdışına gitti, çok sıkıntı çekti, onun için siyasete tövbe etti şeklinde… Halil Çelik'in siyasete küstüğü oldu mu?
Biz tövbemizi Allah'a karşı yaptık. Rabbim eğer bize Hicreti emretmişse biz Hicrete gittiğimiz zaman biz ev sahipliği yapan Ensar konumunda olan yurtdışındaki dostlarımızın ve davayı sırtlayan Milli Görüşün bize yaptıklarını inkar edemeyiz. Allah onlardan razı olsun.

Bir kaçak konumundaydınız orada?
Tabi bizi idamla yargılıyorlardı.

Üç günde 12 davadan yargılandığınız oldu değil mii?
Evet. Biz volkan gibi lav almış, ne sönmüş ne susamışız. Biz iman uğruna çılgınlara dönmüşüz. Bizim imanımız hayat bulduğu her yer, gökyüzünün güneşi, yeryüzünün arzı bizim için vatandır. Bizim inancımızın sahip olduğu, hakka, hakikate sahip olduğu, ne Turan bizim için, ne İran bizim için, bizim inancımızın hakim olduğu topraklardır. Ve söylüyorum, toprakla bağlı değilim bir yere. Cennetimi veya tabutumu sırtımda taşırım ben. Gönlüm denizlere akan bir dere. Kalbimi Allah'a bağlamışım. 15 yılın verdiği o hasret, o çile yeniden tüm insanlara tecrübemizin insanların umudunu yeşertebilmek için, hayata hakim kılmak için kendimiz yine her zaman feda etmeye hazırız.

Yargılandığınız esnada sizinle görüşen oldu mu? Kendinizi yalnız hissettiniz mi?
Hayır tam tersi. Ben yurtdışındayken bin 700 küsur kitapla, 18 ciltlik, 36 ciltlik kitapları bir kitap saymak şartıyla 2001, 10 Ocak'ında Türkiye'ye dönerken bir gurbet kitaplığımı, yurtdışında başörtüsünden dolayı okuma hakları elinden alınan çocuklar Viyana Üniversitelerini çiçek bahçesine dönüştürürken, döndüğümde benim kitaplarımı olduğu gibi getirdiler. O kitaplar şimdi Ankara'da. Urfa'dakiler de dahil tabi. O dönem biz bir güreşe tutuşmuştuk. 28 Şubat'ı yapanlar bizim karşımızda güreşi almış gibi göründüler. Biz de onların ortaya koyduğu paraya karşı düşmemek için Hicret etmeyi yeğledik. Bin 100 gün yurtdışında kaldım. Bin 100 gün sonra döndüm. Daha olgun, daha mütekamil, daha insanlara faydalı olabilecek ve düşüncelerini hayata hakim kılabilmeye ramak, Urfalıların emrinde bir insan olarak hayattayım.

Milli Görüş camiasındayken, o dönem Tayyip Erdoğan'ın da geleceği parlak bir genç olduğu belliydi. O dönem Erbakan Hoca'nın çıkışlarından dolayı bazıları, 'Tayyip Erdoğan genel başkan olsa iyi' diyordu. Siz o zaman camianın içerisinden birisi olarak nasıl bakıyordunuz? Tayyip Erdoğan'ı nasıl görüyordunuz o zaman?
İstanbul belediye başkanı o idi. Hepimiz hocanın kaputundan çıkmış.' Erbakan Hoca'nın yetiştirdiği insanlar ortada. Cumhurbaşkanı, başbakanlar, milletvekilleri ve Türk siyasetine, İslam'ı hayata hakim kılan insan hocadır. Fikri yapısında Bediüzzaman Said Nursi, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, yurtdışından Mevdudi, Seyyit Kutup, Hasan El Benna; ama siyasette de Necmettin Erbakan Hoca'dır. O hocanın bıraktığı bu insanlar birkaç Türkiye'yi idare edecek vasfa sahip insanlardır. Siyaset belli bir noktada el değiştirmez. Siyasete dahi iyi hizmet eden insanlar gelir onun yerine. Hocanın, Allah nur içinde yatırsın, Türkiye Cumhuriyeti için yetiştirdiği bu kadar kadroyu başka hiçbir siyasi kadro bulamamıştır.

Ama Erbakan Hoca, Tayyip Erdoğan'ı zaman zaman çok sert eleştiriyordu?
Bir baba evladına sinirlilikle söyleyebilir.

Refah Partisi'ndeyken çoğu anlarınız hep mücadeleyle geçti. Belediye başkanıyken de, iktidar olduğunuzda da. Şimdi Tayyip Erdoğan'ın genel başkanlığındaki AK Parti'de 'keşke o an ben de olsaydım, ben de bu mücadeleye destek verseydim' dediğiniz anlar oldu mu ya da sizi çok duygulandıran anlar oldu mu? İyi çıkışlar yaptığı şeylerde…
Yani tabi. Barış sürecinde benim onlarla birlikte siyasi hayatta yeniden bulunmamda şevkim ve arzum vardır. Bölgeyi bilen, insanlarla beşeri münasebeti iyi olan, diyalogu olan biri olarak yaptıkları bu güzel şeylerde onların yanında fiilen olmak, gönülden yanlarındayız, ama hem kalbimizle hem de bedenimizle yanlarında olmayı arzu ettiğimiz anlar olmuştur.

Bir gazeteci olarak Kürtlerin size karşı sempatisi olduğunu söyleyebilirim. Şimdi bu barış sürecinin içerisinde siz de olsaydınız, ne yapılmasını isterdiniz? Kürtlerin hangi hakları verilmeli?
Herkes sonuna kadar özgür olmalı. Bildiklerini herhangi bir nedenle engellemeye hakkımız olmamalı. Suçlar ırklara göre değil; yapılan eylemlere göre kanılar ortaya konulmalı. Siz trafik kazası yapan insanın ırkına bakmazsınız. Kazayı yapmışsa cezasını çekmeli. Trafik kuralları herkes için geçerli. Trafik kurallarına herkes uymalı. Yasa herkese uygun olmalı. Özgürlükler olmalı, insanlar anadillerinde özgür olmalı, dini inançlarında özgür olmalı, giydiklerinde, yediklerinde… Ama helal kazanıp kazanmadığını devlet bunu kontrol etmeli. İnsanlara düşüncelerini zorla dayatıyorlar mı, dayatmıyorlar mı onun önünde ceza olarak, yasa olarak engel olmalı. O nedenle benim Türkiye Cumhuriyeti'nde, Erbakan Hocamızın, rahmetli Özal'ın ortaya koyduğu performansı Tayyip Erdoğan kardeşimizin gösterdiği performans hakikaten demokratikleşme sürecinde gerek Kürtler, Türkler, Lazlar, Çerkezler, Araplar tam bir ateş çemberi içerisinde Ortadoğu'da bulunuyorlar. Eğer biz Ortadoğu'daki bu ateşin sönmesini istiyorsak, kendi içimizdeki huzuru, başörtü meselesini televizyondan izlerken, acaba şöyle mi olacağım, böyle mi olacağım, bir baktık ki Muharrem İnce de çıktı; 'başı açık da benim bacımdır, başı kapalı da benim bacımdır' dedi. Bunu 14 sene önce de duyabilirdik. Duyamadık. Ama şimdi duyduk diye sevinmeliyiz. İnsanlar ne kadar birbirlerine merhamet ederlerse nitekim melekler de o kadar merhamet eder. Birbirimize karşı inancımızı dayatarak değil; yaşayarak, başkasına zarar vermeyerek. Ama mal benimdir, istersem yakarım dememeliyiz. Malın üzerinde hem Allah'ın hakkı hem de ferdin hakkı var. Biz bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler demeyiz. Benim özgürlüğüm sizin özgürlüğünüzü sınırlamamalı.

Aynı zamanda bir eğitimcisiniz. Demokratikleşme paketinde en fazla eleştirilen anadilde eğitim konusu oldu. Siz bu işin içinde olsaydınız?
Anadilde eğitim olmalı.

Bir de sınırda yaşanan sorunlar var. Özellikle siz hala ben şeriatçıyım diyorsunuz. Orada şeriatçıyım diyen El Nusra ile PYD'ye bağlı silahlı güçler orada çarpışıyorlar. Oradaki savaşı takip ediyor musunuz?
Yanlış, yanlış. İnsanları öldürerek bir yere varamazsınız.

Bir de sizin yemin krizi vardı?
O da olacak. Yunanistan'da var. Amerika'da var. Siz yüzde 99'u Müslüman olduğunu iddia ediyorsunuz o zaman bunu engelleyemezsiniz. İnançlar serbest olmalı.

Balıklıgöl sizden önce nasıldı, siz ne yaptınız?
Balıklıgöl, benle başladı. Oradaki gerek Hz. İbrahim makamı, bizim Halilürrahman Cami benim zamanımda. Eyyüp Peygamber Cami benim zamanımda. Hatta Selahattini Eyyübi Cami yine benim zamanımda. Muhafaza ederek Süryani Kilisesi'ni camiye çevirdik. Bir mabetten bir mabede çevirdik.

Bu daha sonra eleştiri konusu oldu ama. Kilise camiye çevrildiği için.
Kilise olarak bırakılsın da yıkılsın mı? Dikkat ederseniz biz onların kıblede olan yapılarına bile karışmadık aynen duruyor. Caminin içindeki yılanlar bile duruyor. Biz sadece içine bir mihrap yaptık. Minber yaptık ve ben minareyi yapacaktım o zaman. Çanı bile duruyor, teslim ettik. Bu arada aleyhte epeyce propaganda yaptılar. Ben mabetlerin savaşta kiliselere, havralara ve diğer din adamalarına, hekimlere, kadınlara ve çocuklara el uzatılmadığını bilen insanlardanım. Benim mücadelem Siyonizm'e karşı. Irkçılıktan Allah'a sığınırım. Irka düşmanlık olmaz. Irkların düşmanlığı yapılmaz, çünkü o da ırkçılık olur. Yani Fırfırlı Kilise'nin camiye çevrilmesi Kadri Eroğan döneminde çevrildi. Selahattin-i Eyyübi benim zamanımda çevrildi. Süryanilerden kalan biliyorsunuz kadim dinlerin en büyük şeyi eğer Urfa ve Harran Din Okulu olmasaydı, Yunanlının, Helen ve Roma'dan kalan eserler kalmazdı bugün. Gerek Me'mun döneminde gerek Müteassım döneminde gerekse ikinci Mervan döneminde ve gerekse Millattan önce yetişen büyük zatlar döneminde, Urfa hakikaten Harran Üniversitesi'ni kurma amacımız yeniden Harran'ı inşa etmektir. Yani güneşin batmadığı yerde, güneşin bağdaş kurduğu yerde, Hz. Adem'in çiftçilik yaptığı yerde yeniden İslami ve insani hakikatleri bir arada ilmin ne kadar önemli olduğunun idraki içerisindeyim. Cami köşelerinde okudum. Ama bizim çocuklarımız orada okumasın. Kendi bulundukları yerde okusun. O Selahattin-i Eyyübi cami yaptırılmasında pişmanlığım yok. Muhafaza etmişim.

Harran Üniversitesi için de büyük çaba sarf etmiştiniz. Şimdi umduğunuz yerde mi Harran Üniversitesi?
Yok olmadı. 2006'da kurulan Adıyaman geldi geçti. Biz hala 17 bin öğrencideyiz. O kadar uzak, belediye oraya her şeyi yapabilir.

Ciddi bir ulaşım sorunu var. Tamamen tecrit edilmiş. Bu yüzden öğrenciler zaman zaman eylemler yapıyor.
Aklı başında bir belediye başkanı öğrencilere her şeyi seferber etmeli.

Peki, belediye olarak Urfa umduğunuz yerde mi?
Daha da büyük gelişme olması lazımdı. Kentsel dönüşümü yapamadılar. Yapılmadı. Kızılkoyun'u o zaman 400 milyona değiştirecektim. 33 trilyona yıktılar. Olduğu gibi duruyor. Büyük eserler meydana getirmek gerekiyordu. Toplu taşıma yok. Kentsel dönüşüm yok. Temizlik güzel. Şehrin içindeki parke taşlar o bizim döşediklerimizden ne tarafa gitmiş bilmiyorum. Ama şehir sadece yapacağım, edeceğimle değil; yaptığınız zaman görsel olarak görünmesi lazım. Mesela Ferrahkent benim eserim, Eyyüpkent benim eserim. Belediye mensuplarını hep konut sahibi yaptık. O nedenle Urfa'nın böyle bir iktidarda Urfa belediyesinin çok daha iyi yerlere gelmesi lazımdı.

Bir de döneminizde tren yolu meselesi vardı?
İmarını ben yapmıştım. Biliyorsunuz ilk master planını Japonlarla yaptık biz.

Ama orası şimdi konut alanına çevriliyor?
E yani! Şehri bilen, şehri iyi özümseyen, şehrin bütün maddi ve manevi yapılarıyla, insanlar arasındaki beşeri münasebetleri bilen bir insanın Urfa'ya hizmetçilik yapan bir belediye başkanı olması lazım. 18 bin kilometrekare, 13 ilçeyle birlikte, şehrin çobanından beyine, şeyhinden ağasına, çiftçisinden köylüsüne kadar, hamalından üniversite öğretim üyesine kadar bilen bir insanın bu memlekette belediye başkanı adayı olması lazım.

Urfa'nın büyükşehir olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Büyük bir nimettir. Büyük de külfettir. Altından kalkmazsak. 7 bin kilometre yola ihtiyaç var. Bin 151 muhtarlık var. Türkiye'nin en büyük köyü olan il Urfa. Trabzon'un 400 tane köyü var. Urfa'nın bin 111 tane köyü var. 2 bin 500 küsur yerleşim yeri var. Ceylanpınar'ın bir ucundan Halfeti'nin bir ucuna, Siverek'inden Birecik'in diğer ucuna adım adım bilecek, Mızar'ı da bilecek, Tavşançalı'yı da bilecek Oğlan'ı da bilecek. Pekmezli'ye de bilecek, Kızılkoyun'u da bilecek.

Şimdi iktidara mensup bir belediye başkanı olsaydınız ne yapmak isterdiniz Urfa'ya? Bakan da var, iktidar da var...
Urfa her şeye layık. Urfa bugün ki kadar büyük olurdu. Toplu taşımada raylı sistemden teleferik sistemine kadar, Urfa'nın içme suyunu Ahmet Bahçıvan yaptı sağ olsun. İlk başlangıç noktası benim müracaatımdır. Arşivlere girdiğinizde göreceksiniz ki, bizim talebimiz. Yeşil alan mesela çok önemli, Köln'e gittiğinizde şehrin yüzde 33'ü yeşil sahadır.

Tam da iyi bir konuya değindiniz.
Haleplibahçe'yi gördüm betona çevirdiler. 172 dönümlük yer müze yapılır da, o kadar beton olur mu?

Urfa'da iktidara yakın olan sivil toplum kuruluşlarının dahi yetkililere isyan ettiği konu bu. Yeşil alanlarımızı konut alanlarına veya AVM'lere çevirmeyin diye bir itiraz var kentte.
Ben yeşilden yanayım. Biz yeşilden yanayız.

İki buçuk dönem başkanlık yaptınız. Bir dönem milletvekilliği yaptınız. Maddi durumunuz nasıl şimdi?
Toprakla bağlı değilim bir yere
Tabutumu sırtımda taşırım ben
Gönlüm denizlere akan bir dere
Kalbimi Allah'a bağlamışım ben

Serseri başımı alıp giderim
Ruhumun Ser Azad iklimlerine
Her şeyi davaya feda ederim
Beynimin en ince ilmiklerinde
Benim yeryüzünde dikili bir ağacım yoktur. 10 çocuğum var. 16 tane torunum var. 10 bini aşkın kitabımdan oluşan kitaplığım var. Hayatta her şeyim çifttir. Hanım çifttir, evlatlar çifttir. O bakımdan bu memlekette aşkımız gittikçe sönme değil; daha çok ateşlenen, insanlar daha çok hizmet etmek için vakfeden bir insan olduğumuzu düşünüyoruz.

Son olarak siz ne aktarmak istersiniz?
Son olarak dostlara vefayı her şeye tercih ederim. Dostlarımın vefasını da her zaman görmüşümdür. Bin Urfalılar müteşekkirim. Ben Urfa'nın evladıyım. Urfa'nın bana yaptığını hiç kimse yapmamıştır. Dört sefer üst üste bir tek dikili ağacı olmayan bir insanı iki belediye başkanlığım var, iki milletvekilliğim var. Eğer 28 Şubat'la kavga edip yurtdışına gitmeseydim belki şu ana kadar siyasetin içerisinde aktif olarak kalabilirdim. Ama Urfalılara hizmet etmeyi kendime ibadetmiş gibi görev sayan, Urfa'yı aziz bilen Hz İbrahim Aleyhisselam'ın torunu olarak görüyorum.

Aday adayı olmayı düşündünüz mü yada bu yönde talepte bulunmanız sizden rica edildi mi?
Hayatta her şey satın alınabilir ama tecrübe asla. Eskisine nazaran çok daha fazla tecrübe edindim. Ancak biz görev istemeyiz, görev verilirse en güzel bir şekilde yapmaya çalışırız.
(Kaynak: Gazeteipekyol)

Kaynak: Temsilci

Son Dakika Yerel 'Apo ve Erdoğan Nobellik Başarı Gösteriyor' - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement