Fransa doğuşlu Ubisoft'u bilmeyen kalmamıştır diye düşünüyorum. Firmanın pek çok oyun ve oyun serisi bulunuyor olsa da Prince of Persia, Ghost Recon, Rainbow Six, Splinter Cell ve özellikle son yıllarda Assassin's Creed en popüler isimlerinden bazılarıdır. Lakin son yıllarda Ubisoft adı oyuncuların büyük bir bölümü tarafından çok olumlu bir şekilde anılmıyor. Bunun en büyük nedenleri ise firmanın bir dönem içine girmiş olduğu kısır döngü ve ilk gösterilen ve son halinde yapımların görsel anlamda değişiklikler yaşaması oldu.
İlk kez 2013 yılında tanıtımı yapılan Tom Clancy's The Division, yapılan gösterimin ardından oyuncuların büyük bir heyecana kapılmasını kolaylıkla başarmıştı. Gösterilen grafikler, atmosfer, oyun dünyası ve tüm bunları bir MMORPG (Devasa Online Oyun) türünde bir araya geliyor oluşu, kesinlikle mükemmeldi. The Division, aslına bakarsak ilk etapta sadece yeni nesil konsollar için geliştirilmekte olan bir yapımdı. Daha sonrasında düzenlenen imza kampanyaları, oyuncuların yapımı PC platformunda da görmek istemesi üzerine Ubisoft kısa bir süre sonra yapımın PC sürümünü de onaylamıştı. 2016 yılının başlarında yapılan beta testlerinin ardından oyuncuların büyük bir çoğunluğu yapımdan oldukça memnun kalmış ve bu durum da heyecanın iyice artmasını sağlamıştı.
Elbette ki beta aşamasındayken yapımdan memnun kalmayan ve özellikle de arkasında Ubisoft bulunduğu için yeni bir downgrade muhabbetlerinin başlaması da an meselesiydi. Ardından çok geçmeden elbette ki beklenen şey yaşandı ve 2013 yılında gösterilen grafik kalitesinin 2016 yılında değiştirildiği kanıtlandı. Tabi bu konuyu neden açtığımı merak edecek olursanız; The Division belki 2013 yılında gösterildiği gibi piyasaya sürülmemiş olabilir ama görsellik ve özellikle bölüm detayı konusunda piyasada görebileceğiniz en başarılı oyun demek kesinlikle yanlış olmayacaktır. Zaten 2013 yılında gösterilen grafiklerin gerçekten oyuncularla buluşacağını düşünmek, pek mantıklı olmazdı elbette. Yazı boyunca da yapımın 2013'de tanıtılan halini değil, şuan ki halini esas alarak ilerleyeceğim.
Bundan kısa bir süre önce ise Tom Clancy's The Division piyasadaki yerini aldı. Peki bu kadar uzun sürelik bekleyişin ardından The Division oyunculara beklediği o dünyayı, atmosferi sunabilecek mi? İşte bunu birazdan birlikte göreceğiz.
Yıllar Sonra "AAA" Bir MMORPG Tecrübesi
İncelemeye başlamadan önce şunu belirtmek istiyorum ki The Division bir MMORPG'dir. Yani bu oyundan hayatta kalma, aksiyon, arcade bir oynanış beklemek son derece yanlış olacaktır ve bu beklentiyle yapıma ilgi duyan okurlarımıza yanlış yerde olduklarını söylemek gerekir.
Öncelikle The Division'ı ilk tanıtıldığı günden beri bekliyordum ve beta testlerinin de ardından yapımla ilgili heyecanım iyice artmıştı. 8 Mart günü oyun elime geçtiği gibi heyecanla yükleyip, derhal oyuna daldım. Şunu şimdiden belirtmekte fayda var ki son yıllarda Ubisoft, yaşadığı problemlerden gerçekten iyi bir ders çıkartmış ve bizlere neredeyse hatasız bir oyun sunmuş durumda. Yapımı oynadığım günler boyunca herhangi bir hatayla karşılaşmadım ve bu konu bir MMORPG için gerçekten de önemlidir. Hatta bazı sunucu sorunları dışında şu ana kadar gördüğüm en başarılı MMORPG çıkışı demek yanlış olmayacaktır.
Oyuna başladığımız zaman hikayeyi bize özet geçen bir sinematikle birlikte karakter yaratma ekranıyla baş başa kalıyoruz. Karakter yaratma ekranını oyuna bu kadar güzel dahil ettiği için de Ubisoft'u bir kere daha tebrik etmek istiyorum. Lakin bu ekrana geçtiğimiz an durum biraz değişiyor… Sen kalk bu kadar başarılı bir oyun yarat ama son derece sade, detaysız bir karakter yaratma ekranını oyunculara sun! Oyunda yaratabileceğiniz gerek erkek, gerekse kadın karakter tipleri oldukça sınırlı ve bu durum da bir MMORPG oyuncusunu rahatsız edecek türden. Hatta bu durum yapımda beni tek rahatsız eden şey demek yanlış olmayacaktır.
Karakterimizi yarattıktan sonra, başlıyor koca New York haritasında maceradan maceraya koşturmaya. Kısa ve güzel hazırlanmış eğitim bölümünün ardından, kendimizi gerçek oyun haritasına dahil olmuş bir halde buluyoruz. Harita üzerinde ana hikaye görevleri, yan görevler ve toplayabileceğiniz (karşılığında güzel kostüm parçalarına sahip olabiliyorsunuz) eşyalar bulunmakta. Bunlar elbette ki her MMORPG'nin olmazsa olmazları arasına girmiş durumda. Şuan için oyundaki maksimum seviye ise 30 olarak belirlenmiş. Fakat burada bulunan bir ayrıntıdan da söz etmeden bu konuyu geçmek olmaz. Oyunun tek kişilik/arkadaşlarınızla (veya oyunun size insan bulması) birlikte maksimum 4 oyunculu olan PvE bölümünde seviye sınırı 30. Bunun haricinde ise Dark Zone (DZ) adı verilen PvP bölgesinde bu limit 50'ye çıkıyor ve bu iki seviye birbirinden tamamen bağımsız bir şekilde işliyor. Hatta burada yine bir tüyo vermek gerekirse, "Önce 30 olayım, daha sonra DZ'ye dalayım." moduna girmeyin! Çünkü bunun sıkıntısını ciddi anlamda belli bir süre ezilerek yaşayacaksınız. 30. seviyede olan ve DZ seviyesi de 50'yi gören oyuncular size gerçek anlamda kan kusuracaktırlar, buna emin olabilirsiniz.
Yapımda her ne kadar bir ana hikaye söz konusu olsa da maalesef bu hikayenin anlatımı bir hikaye oyunu kadar başarılı değil ama bu o kadar da büyük bir problem olmuyor. Sonuçta The Division'ın sahip olduğu bu hikaye, her MMORPG'de olduğu gibi oldukça sığ ve kısır bir durumda. Tüm oyun tabiki de sadece ana hikaye ve yan görevlerden oluşmuyor! MMORPG oyuncularının her zaman yapmaktan en keyif aldığı şeylerden bir tanesi zindanlardır. Oyunda gerçekten oldukça fazla sayıda (çıkış için) zindan bulunuyor, her seviyede girebileceğiniz bu zindanlar size oldukça sağlam ekipmanlar sunuyor. 30. seviyeye geldiğiniz zaman ise daha zorlu ve daha değerli ekipmanlara sahip olacağınız zindanlara merhaba diyorsunuz. Unutmadan, bu zindanların her birinin "Hard Mode" olarak bilinen versiyonları da söz konusu durumda ama emin olabilirsiniz ki buraları tamamlamak hiç düşündüğünüz kadar basit değil.
The Division oynanış olarak üçüncü şahız kamerasına sahip bir oyun. Karakterinizin tepkime süresi, hareket mekanikleri ve özellikle siper alma sistemi ise gerçekten muazzam. Sonuçta The Division'ın savaş mekanikleri siper alma üzerine kurulu ve elinize silahı çekip etrafta ateş ede ede koşturmak çok kısa bir sürede ölmenizle sonuçlanabiliyor.
Seviye atladıkça ve oyunda sahip olduğunuz ana üssü geliştirdikçe, yeni kabiliyet, yetenek ve eklentilere sahip oluyorsunuz. Bu bölümler; sağlık, teknoloji ve savunma olarak üçe ayrılıyor. Her birinin altında bulunan kullanılabilir kabiliyetler ise size ve takımınıza yeni özellikler sunuyor. Aynı anda üzerinizde iki farklı kabiliyet taşıyabiliyorsunuz ve bir ağacı tamamen açtığınız zaman ise üçüncü kabiliyetiniz de devreye giriyor. Bu son açılan kabiliyetler ise size/takımınıza büyük avantajlar sağlamasının yanında, uzun bir bekleme süresi gerektiriyor. Ayrıca tüm bu kabiliyetlerin üçer farklı geliştirmesi olduğunu da unutmamak lazım.
The Division'da karakter geliştirme seçenekleri elbette ki bunlardan ibaret değil. Her MMORPG oyununda olduğu gibi düşen ekipmanların belli değerleri bulunmakta. Bunlarda doğrudan bir şekilde sizin; anlık hasar, sağlık değeri ve yetenek gücünüzü etkiliyor. Hasar ve sağlık değeri zaten anlaşılabilir şeyler fakat yetenek gücü biraz daha farklı çalışma mekanizmasına sahip. Bu yetenek gücü ne kadar yüksek olursa, az önce bahsettiğim kabiliyetlerinizin gücü de buna bağlı bir şekilde artış gösteriyor. Benim size önerim, kesinlikle anlık hasarı kökleyeceğim diye diğer değerleri aşağıya çekmeyin. Her zaman dengeli bir şekilde ilerlemek, özellikle kabiliyetlerinizi çok sık kullanıyorsanız en doğrusu olacaktır.
Peki bitti mi? Elbette ki hayır! The Division size, yine silahlarınızın dengelerini ciddi anlamda değiştiren, size pasif özellikler katan silah modifikasyon seçeneklerini de sunuyor. Oldukça detaylı olan silah modifikasyon ekranında, her türlü silahınızı kendinize göre değiştirip düzenleyebiliyorsunuz. Karakter geliştirmeden bahsedip görünüm geliştirmeyi atlamak da olmaz tabi… Yapım kostüm seçenekleri olarak da oldukça geniş bir yelpazeye sahip durumda. Burada bulunan detay; ekipmanlarınız size çeşitli değerler verirken, kostümler yalnızca görsellik vaad ediyor. Karakterinizin şapkasını, fularını, gömleğini, ceketini, pantolonunu, botlarını istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz.
Karakter geliştirme konusu hakkında bahsetmek istediğim son nokta ise elbette ki zanaat bölümü olacaktır. Yapım zanaat sistemine sahip ve burada kendinize öğrenmiş olduğunuz tariflere bağlı olarak ekipmanlar, modlar vs. üretebiliyorsunuz. Ben kendim bu sistemi çok kurcalamamış olsam da genel yorumlar, çevreden sürekli olarak toparladığınız malzemeleri 30. seviyeden sonra harcamanız şeklinde oluyor.
Adam Yok Mu, Adam?
En nihayetinde unutmamak lazım ki The Division PvP odaklı bir MMORPG. İşte buradan sonra DZ adı verilen bölge konumuza dahil oluyor. DZ'a girmek için herhangi bir sınırlandırma söz konusu değil. 1'den 30'a kadar her oyuncu istediği zaman DZ bölgesine giriş yapabiliyor. DZ dediğimiz bölge ise oyun haritasının ortasında kalan alanın adı. Burada bir partiye sahip değilseniz, göreceğiniz tüm oyuncular sizin potansiyel düşmanınız konumuzda bulunmaktalar. Ayrıca DZ, yapımda bulunan en sağlam ekipmanları da bulabileceğiniz tek yer demek yanlış olmayacaktır. Yani aslında bakarsak DZ bir seçim değil, oyun sonu için zorunluluk durumunda.
Daha önceden oyunda seviye limitinin 30 olduğunu belirtmiştim ama elbette ki yapım 1. seviyeden bulunan bir oyuncu ile 30. seviyedeki bir oyuncuyu karşılaştırmıyor. DZ bölgesi kendi içerisinde çeşitli seviye aralıklarına ayrılmış durumda ve bu haritada sadece kendi seviyenize denk oyuncularla karşılaşıyorsunuz. 50 olan DZ seviyesi ise seviye konusunda DZ haritasının yeni bölümlerine girebilmenizi sağlıyor. Ayrıca yine DZ seviyenize bağlı olarak yeni ekipmanlar satın alabilr, özel kutuları sahip olduğunuz anahtarlarla açabilirsiniz. Bu arada ufak bir detay daha; DZ'da öldüğünüz zaman (gerek bir oyuncu, gerekse yapay zeka tarafından) DZ tecrübe puanınız belli bir seviyede azalıyor. Aynı şekilde sahip olduğunuz DZ para biriminizi (belli bir ölçüde) ve DZ envanterinizde bulunan eşyaları da kaybediyorsunuz.
Peki bu DZ'da tam olarak olay nedir? DZ, dediğim gibi sizin aslında daha iyi ekipmanlar peşinde koştuğunuz ve PvP yaptığınız bölüm. Buraya girdiğiniz anda sahip olduğunuz DZ envanteri devreye giriyor ve gerek oyunculardan, gerek kasalarda ve gerekse yapay zekaya sahip düşmanlardan edindiğiniz ekipmanlar, kostümler vs. her şey bu envantere düşüyor. Başlangıçta bu envanter limiti 6 olsa da çeşitli geliştirmeler sayesinde bu sayı arttırılabiliyor. Ekipmanları toparladığınız zaman ise esas eğlence başlıyor! Bu ekipmanları direk kullanma gibi bir şansınız yok, öncelikle bunları üssünüze göndermek üzere helikoptere teslim etmeniz gerekiyor. Bölgenin içerisinde çeşitli noktalarda helikopter teslimat alanları buluyor, buralara ulaşıp dilediğiniz gibi helikopterinizi çağırabilirsiniz ya da başka oyuncular tarafından çağırılmış bir helikoptere toplarladığınız eşyaları teslim edebilirsiniz. Lakin bu durum her zaman bu kadar kolay olmuyor, çünkü üzerinde çeşitli eşyalar olan oyuncular her zaman için diğer ajanlar tarafından bir hedef oluyor. Daha iki dakika önce birlikte koşturduğunuz takım arkadaşınız gibi bir anda sizi öldürüp, üzerinizde bulunan eşyaları çalabiliyor. Tabi bu olay da o kadar kolay değil… DZ'da bir oyuncuyu öldürdüğünüz zaman başınıza belli bir ödül konuluyor ve "Rogue Agent" olarak işaretleniyorsunuz. Aynı zamanda bu konuma düşen bir ajan, belli bir yakınlıktan haritada ve ekranda net bir şekilde gösteriliyor. Rogue Agent sisteminin de belli seviyeleri var, ne kadar çok oyuncuyu öldürürseniz ceza süreniz artıyor ama sonunda hayatta kalabilirseniz alacağınız ödül de o kadar artıyor. Elbette Rogue Agent olmadan, sadece bu ajanları ortadan kaldırmak da ciddi anlamda DZ parası kazanmanızı sağlıyor.
Kazandığınız bu DZ parası ile haritada veya üssünüzde bulunan satıcılardan çeşitli ekipmanlar satınalabiliyorsunuz. Ayrıca DZ'da demin bahsettiğim gibi anahtarlar ile açılan kutulardan, yapay zekaya sahip düşmanlardan da yine oldukça güçlü ekipmanlar bulma şansınız her zaman için var. Unutmadan, bu satıcılardan alabileceğiniz ekipmanlar belirli aralıklarla sürekli olarak değişiyor.
İnanılmaz Bir Arayüz, Grafik ve Ses Şöleni
İşte geldik The Division'ın en can alıcı noktalarından bir tanesine, görsellik… Yapımda grafik kalitesinden ziyade, çevrenin doluluğu ve detay seviyesine ciddi anlamda hayran kalmamak mümkün değil. Kendinizi adeta New York sokaklarında dolaşıyormuş gibi hissetmenizi sağlayan bölüm tasarımları, aynı zamanda yapımın sahip olduğu atmosferi çok ciddi bir ölçüde etkiliyor. İşte bu detay seviyesiyle oyunun inanılmaz grafik kalitesi de bir araya geldiği zaman, dönemin en başarılı görselliği karşımıza çıkıyor ve hiç bir çizgisellik olmadan.
Ubisoft'un başından beri öve öve bitiremediği "Snowdropp Engine" kesinlikle muazzam bir iş çıkartmaya başarmış. Tabi görsellikten söz etmişken hava şartlarını da anlatmamak olmaz. Hava şartları oyunda oynanışı ciddi anlamda etkiliyor demek kesinlike yanlış olmayacaktır çünkü bazen öyle bir fırtına oluyor ki iki adım ötenizi dahi göremiyorsunuz ve bu olay siz DZ'da koşuştururken yaşanınca tadından yenmiyor. Fırtınayla birlikte çevre ve karakterinizin üzerine kar tutmaya başlıyor, bu ise kesinlikle mükemmel bir ayrıntı oluşturuyor.
Sesler konusunda ise ben her ne kadar müzikleri çok heyecanla bulmamış olsam da efektler ve ambiyans sesleri kusursuz hazırlanmış. Zaten bu konuda Ubisoft'un ne kadar başarılı olduğunu en son Tom Clancy's Rainbow Six: Siege'de de görmüştük. İşte aynı kalite burada da söz konusu durumda. Özellikle kapalı mekanlarda yankılanan silah, düşman ve patlama sesleri inanılmaz derecede gerçekçi olmuş.
The Division İnceleme
İnceleyenOnur Yürek şurada .
Oy: 4.75
TP Değerlendirmesi
Grafik
100%
Ses
100%
Oynanış
95%
Hikaye
85%
TP Puanı
95%
95%
TP Skor
Grafik
Ses
Oynanış
Hikaye
TP Puanı
TP Skor
Habere ulaşmak için- turkishplayer.com
Son Dakika › Teknoloji › The Division İnceleme - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?