Modern dönem basketbolundaki tempo artışı, üçlük kullanımı ve adam değişim savunması kavramları üzerinden tanımlanır. Lakin bu tanımlamada oyuncuların birden fazla pozisyonda oynayabildiği nitelemesi, gerektiği payeyi genelde almaz. Ayrıca 21. yüzyılın teknoloji dünyasında işlerin parke içinde olduğu kadar parke dışında da önemli olduğu, yani oyuncu keşiflerindeki yöntemlerin ve onlarla olan ilişkilerin önemi de genelde es geçilir. Şu sıralar Avrupa arenasında sezonun en önemli maçlarından birisine hazırlanan Darüşşafaka Basketbol koçu Selçuk Ernak ise teknik ve mental anlamda ideal bir modern basketbol antrenörü olarak sorularımı yanıtlıyor.
İlk olarak kariyerinizle başlayalım. Basketbol serüveninize nasıl başladınız?
Çocukluğum Ortaköy’de geçti. Ailemde basketbolla uğraşan veya basketbola sevdalı olan fazla kişi yoktu. Fakat mahallemizdeki insanlar basketbola çok düşkündü. Oradaki abilerimizin bu spora olan sevdası beni de içine çekti. Kardeşim Erhan Ernak, şu anda Suudi Arabistan Milli Takımı’nın sorumlusu olan Taner Günay, Ayhan Avcı ve Alper Durur’la birlikte Ortaköy’de basketbol oynardık. Bu bizim için büyük bir şanstı.
Ortaköy’de A takıma yükseldiğim zaman sakatlandığım için oyunculuk kariyerim olmadı. Fakat orada Ali Hatipoğlu, Aydemir Hatipoğlu ve Mesut Akkurt’un yardımları ve ısrarlarıyla takımda farklı bir rolde kaldım. Onlar benim iyi bir antrenör olabileceğimi düşünüyorlardı. İşe ilk önce Mesut Abi’nin yanında başladım. Sonrasında altyapıda başantrenörlük yaparken A takımda yardımcı antrenörlük yaptım. Her iki idare yönteminin, hatta oyunculuk deneyimimle birlikte üç farklı idare yönteminin seçeneklerini, kaygılarını ve dinamiklerini bir araya getirmeye çalıştım. Bu benim gelişimim adına büyük bir fırsattı. Yani inandığım şeylerin sahada sonuç verip veremeyeceğini farklı açılardan görebiliyordum.
Dünya’nın birçok farklı bölgesinde takım çalıştırdınız. Kariyerinizin şu ana dek olan kısmı hakkında basketbol ve kültür sentezine dair neler öğrendiniz?
Öncelikle farklı yerlerde çalışmak gibi farklı insanlarla da çalışmak, insanın basketbol ve hayatla alakalı olan düşüncelerini zenginleştiriyor. Uzun bir süre asistan koçluk yaptım. Bu nedenle birbirinden değerli koçların basketbol felsefelerini ve hayata bakış açılarını öğrendim. O insanların basketbol antrenörlüğüme, basketbol inancıma ve hayatıma müthiş katkıları oldu.
Yurt dışında, özellikle Çin Milli Takımı’nda çalışırken ilginç tecrübeler edindim. Oradaki baş antrenör eskiden ABD Milli Takımı’nda çalışıyordu. Yani bambaşka bir sistem ve felsefeye sahipti. Dolayısıyla burada uyguladıklarımızla benzerlik göstermeyen şeyler öğrendim. Tabii Asya’daki insanların ve farklı inanışların basketbolla olan bağları da beni etkiledi. Basketbol; Kore, Filipin ve Çin’de en çok sevilen spor. Bunun sonucunda da spora ilginç detaylar katabiliyorlar. Aslında ben bütün bu olanlara şöyle bakıyorum: Basketbolun kalitesinden ziyade bazı yerlerde ne yapman bazı yerlerde ise ne yapmaman gerektiğini öğrenirsin. Bu değerli bir tecrübe.
NBA’de iki kez şampiyon olan Zaza Pachulia ve ülke basketbolumuzun en önemli yıldızlarından olan Ersan İlyasova’yı parkelere taşıyan isimlerden birisiniz. Onların keşfedilme hikâyesinden bahseder misiniz?
İlk olarak Zaza Pachulia’yla başlayalım. A Milli Takım’ımızın 1998’de Gürcistan’da oynadığı maç sonrasında bazı antrenör ağabeylerimizin Zaza’dan haberdar olmuş. Yerini öğrendikten ve ailesiyle konuştuktan sonra Ülker Genel Sekreteri olan Ali Parlak’la beraber onu görmeye gittik. Ailesiyle, öğretmenleriyle ve kendisiyle konuştuk. Herkes bu işe sıcak bakıyordu ancak ailesinin en büyük şartı oğullarının eğitim hayatının devam etmesiydi. Zaza’nın annesi çocuk doktoru ve babası makine mühendisi, yani onlar eğitime çok önem veren insanlar. Eğitim hayatını ihmal etmeyeceğimizi söyledikten ve her şeyi ayarladıktan sonra ailecek İstanbul’a taşındılar. Zaza, Ülkerspor’a geldiğinde yaşı çok küçüktü fakat özel yaşantısındaki tavırları ve basketbol bilgisi bunun tam tersiydi. Tabii bunun sonucunda bize ayak uydurması çok kolay oldu. Sonrası malum; draft, NBA, şampiyonluk… Onunla en son bu yaz arasında görüştük. Oynamaya devam etmek istiyordu ama şartlar elvermediği için işin başka bir tarafına yönelmek istedi. Sahip olduğu harika karakter ve basketbol bilgisi sayesinde şu an Golden State Warriors’ın danışmanlığını yapıyor.
Ersan’ı keşfetmemizde Zaza’dan edindiğimiz tecrübeler önemliydi. Özbekistan’daki bir Türk holdingiyle şirket olarak ilişki hâlindeydik. Onlara Zaza’yı anlattık ve Özbekistan’da da buna benzer keşifler yapmak için belirli planlarımızın olduğunu söyledik. Ama hem bize fazla yardımcı olmadılar hem de gelecek vadeden oyuncuları yoktu. Aralarından Sergey adına bir genci istemiştik fakat onu da reddetmişlerdi. Daha sonrasında ise işi direkt biz ayarlamak istedik. Özbekistan’ı altı bölgeye ayırıp her birine birer antrenör atadık. Eskiden Sovyetler Birliği’nde görev yapan tecrübeli bir koçu organizasyonun başına koyduk. Altı aylık kamp sürecinin ardından lider antrenör 42 oyuncu seçti. O 42 oyuncu ayrı bir kampta 15 gün çalıştı. Çalışmanın son 10 gününe ben de gittim ve orada Ersan’ın bizim için çok yararlı olabileceğini gördüm. Basketbolu fazla bilmiyordu fakat fiziği ve fiziğini kullanabilme yeteneği etkileyiciydi. Ülkerspor’daki kariyerinin ardından milli takımların her seviyesinde daima yer alması; Barcelona, Efes ve NBA’de başardıkları mutluluk verici. Kariyerinin başında ayak bileğinde baş gösteren sakatlığa rağmen bunları yapabilmesi onu özel kılıyor.
Bu iki oyuncuda beni mutlu eden onlarca şey var fakat NBA’e gidip orada uzun süre kalabilmeleri, aranan oyuncu olmaları ve başarı kazanmaları benim gurur kaynağım oldu.
Sezonun şu ana dek olan bölümü hakkında düşünceleriniz neler?
Bu sezonki karnemizden bahsetmeden önce geçen seneye hatta ondan önceki seneye değinmemiz lazım. Doğuş Grubu’nun sponsorluğu sona erdikten sonra takımda bir geçiş dönemi yaşandı. Kulübün 1914’ten beri süregelen yerli ve öz oyuncu yetiştirme felsefesi tamamen gündemdeydi. O zamanlar takımın başında sevgili Ahmet Çakı vardı. Ve buraya uzun süreler hizmet edebilecek yerli bir yapı oluşturmaya çalışıyorlardı. Ben de kulüple anlaştıktan sonra bu hedeften şaşmadım. Yaz arasında Erkan Veyseloğlu’nu kadromuza katmamız harika bir hamleydi. Tabii yazın sonuna doğru Sinan Güler’le anlaşıp tecrübe konusundaki eksikliklerimizi kapatmamız ve potansiyelli yabancılarla anlaşmamız da önemliydi.
Her sene giderek azalan ve lig ortalamasının altında olan bütçemize rağmen sahada sergilediğimiz performans bence gurur verici. Mesela şu an Avrupa’da oynadığımız sekiz maçta beş galibiyet aldık. Basketbol kamuoyundaki çoğu kişi bizim bu kadar galibiyet alabileceğimizi tahmin etmiyordu. Kaybettiğimiz üç maçın birini orta sahadan yediğimiz basketle, birini son saniye şutuyla, diğeriniyse son topta kaybettik. Umarım hem ligde hem de Avrupa’da çok iyi yerlere gelebiliriz.
Geçtiğimiz günlerde TOFAŞ maçının ikinci periyodunda Erkan Veyseloğlu kritik bir üçlüğü isabete çeviremeyince morali epey bir bozulmuştu. Ancak siz kenardan iki dakika boyunca oyuncunuza destek verdiniz ve molada o şutun doğru olduğunu söylediniz. Sonrasında ise Erkan’ın atılan 12 sayının asist pasını yaptığını gördük. Oyuncularınızla bu şekilde iletişim kurarken nelere dikkat ediyorsunuz?
Açıkçası ben bir oyuncuyla iletişim kurmakla yetinmekten ziyade oyuncu koçu olmaya gayret ediyorum. Yani onların bir şeylerden olumlu veya olumsuz etkilenebildiklerini biliyorum ve buna göre bir yaklaşım sergiliyorum. Yüreklerini, kaygılarını ve düşüncelerini unutmadan antrenörlük yapmaya çalışıyorum. Bu yüzden dışarıda çok iyi ilişkiler kurabileceğime inandığım kişileri kadromuza katıyoruz. Çünkü bir antrenör bütün oyuncularını benimsemeli.
O pozisyon ise maç özelinde Erkan’a denk gelmiş. Onun yerinde kim olsa aynı şeyi söyledim. Çünkü boş pozisyonda kaldığınız zaman şutu göndermelisiniz. İsabet olursa ne güzel, olmazsa da sorun değil. Önemli olan, bir hamleyi neden yaptığınız. Mesela rakip takımın koçu mola sonrasında farklı bir hücumla dönüyorsa maç sonrasında bunun nedenlerini tartışır ve oyuncularımızla paylaşırız. Bu farkındalığın altını çizmeye özen gösteriyoruz.
Her maçın farklı bir hikâyesi var fakat genel bir maç haftanızı nasıl planlıyorsunuz?
Bu sorunun iki farklı cevabı var. Eğer Avrupa maçımızın olmadığı bir haftadaysak, hafta başında fiziksel güç ve kondisyon antrenmanları yapıyoruz. Salı veya çarşamba günü gibi video analiz toplantılarımıza başlayarak rakibin hücum ve savunma stratejilerini konuşuyoruz. Sonrasında ise kendi planımızı oluşturarak maça çıkıyoruz.
Avrupa maçlarımızın olduğu bir haftada (cumartesi lig, çarşamba Avrupa ve pazar lig maçı) ise seyahatlerle birlikte maçlar arasında bir buçuk veya iki gün oluyor. O günlerin içinde rakibimizin sistemine göre kendi planımızı yapıyoruz. Tabii aynı zamanda toplu antrenmanlarımızı yapıyoruz. Eğer maçımız gece geç saatte oynanıyorsa sabahtan şut ve koşu antrenmanımızı tamamlıyoruz. Yani iki günlük bir hazırlık oluyor. Bu normal bir Avrupa/lig haftası için ideal program. Fakat biz bu sene bir gün hazırlanıp maça çıktığımız haftalar yaşadık. Her şeyi bir güne sıkıştırıp maça hazırlandığınız takdirde sezon genelinde en çok güvendiğiniz planı uygulamanız gerekiyor.
Sizce modern dönem basketbolunda bir sonraki adım ne olacak?
Neredeyse 15 yıldır basketbol konuştuğum herkese artık pozisyonların bir öneminin kalmadığını söylüyorum. Bence bir oyuncunun sahadaki pozisyonundan ziyade yaptıkları önemli. İki elini etkili bir şekilde kullanabilmesi, savunmayı delebilmesi veya farklı durumlarda şutları isabete çevirebilmesi kriter olmalı. Tabii pick&roll’ü oynama şekli ve açık sahadaki durumu da önemli. Oyuncuları pozisyonlarıyla değil yapabildikleriyle ayrıştırmayı veya birleştirmeyi göze alıyorum. Bütün bunlar, becerikli ve atlet oyuncuların artmasının ardından modern basketbol kavramı altında birleşti. Bence bu daha da ileri gidecek. Mesela bir takımın 190 santimetrelik oyuncusu post bölgesine geçip 213 santimetrelik oyuncusu topu getirebilir. Hatta eskiden uygulanan ama günümüz oyununda açıkları tespit edilen savunma sistemleri bile yeniden kullanılabilir.
Kariyerinizde birçok unutulmaz anı yaşadınız. Ancak aralarından hangisi sizin için en özeli?
Birçok kupa, maç zaferi veya madalyayı sayabiliriz ama sen bana en özelini sorduğun için farklı bir hikâyeden bahsetmek istiyorum. Ben daha altyapıda çalışırken oyuncularımdan biri ölümden döndü. Ve bu hararetli bir maçın içinde olmuştu. Anında müdahale edilmese ölebilirdi. Beş-on dakikalık müdahale sürecinin ardından iyileştiğini öğrendiğimizde hepimiz rahatlamıştık. Fakat o sürede diğer genç oyuncuların panikleri, düşünceleri ve takım arkadaşları iyileştiği zaman yaşadıkları sevinç beni çok etkilemişti. Yani kısa süre içerisinde bu işin bütün duygularını en yüksek seviyelerde yaşamışlardı.
Basketbol dışında kafanızı nelerle dağıtıyorsunuz? Özellikle ilgilendiğiniz bir hobiniz var mı?
Çok uzun bir süredir motosiklet kullanıyorum. Motoruma binip yoluma tam konsantre olmak beni her şeyden soyutluyor. Bir de son senelerde ihmal ettiğim ama geçmişte sürekli olarak ilgilendiğim davul tutkum da var.
Antrenörlüğü bıraktıktan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz?
O döneme daha çok var gibi. Fakat antrenörlük sonrasında uzun çok uzun bir süre dinlenmek istiyorum. Belki biraz da davul çalarım.
Son Dakika › Spor › Özel röportaj | Selçuk Ernak - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?