Beş saniye geç açılan kapı, 10 dakika geç kalan otobüs, iki saat rötar yapan uçak, bir ay sonrasına verilen diş randevusu… Beklemek her zaman can sıkıcı olmuştur. Hele ki bir şeyi senelerce hatta on yıllarca beklemek, adı konulamaz bir özlem duygusu barındırır içinde.
Liverpool oyuncuları, İngiltere Lig şampiyonuna verilen kupayı son kazandığında takvim yaprakları 1990 yılını gösteriyordu. Hayat o kadar ilginç örüntülerle tekrar ediyor ki, 1989 yılında da şampiyonluğa oynayan Liverpool, son maçta Arsenal’e 2-0 mağlup olup gol averajıyla şampiyonluğu Arsenal’e kaptırmıştı. Bundan 30 sene sonra da benzer bir olay yaşandı. 2019 yılında Manchester City ile şampiyonluk mücadelesine giren Liverpool, yine son haftada istediği sonuçlar çıkmayınca şampiyonluk kupasına uzanamamıştı. Son şampiyonluktan 30 sene sonraysa hiçbir olumsuz olasılığa izin vermeden haftalar öncesinden şampiyonluğunu ilan eden “Kırmızılar”, yıllar süren hasreti dindirmeyi başardı.
30 senelik süreçte şampiyonluğa yaklaşılan sezonlar da olmuştu ancak hiçbirinde nakavt edecek hamle yapılamadığı için şampiyonluk sevinci yaşanamadı. Rüya gibi kadrolar kurulmuştu; Gerrard, Alonso, Torres, Mascherano, Carragher, Kuyt, Kewell, Baros, Sterling, Suarez ve nicesinin olduğu. Saç baş yoldurtan, neye hizmet ettiği anlaşılamayan kadrolar da kurulmuştu; Downing, Kelly, Shelvey, Jovanovic, Poulsen, Spearing ve nicesinin olduğu.
Hiç mi başarı yoktu bu 30 senelik süreçte? lâsı vardı hem de! Dört kez Şampiyonlar Ligi’nde final oynayan Liverpool, iki kez Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmuştu. İki kez de UEFA Kupası’nda final oynayan “kırmızılar”, 2001 yılında kupayı müzesine götürmeyi başarmıştı. Bunların üstüne üç de UEFA Süper Kupası’nı kazanmayı başardılar. 30 senede altı Avrupa Kupası kazansalar da taraftar, “Biz Avrupa Kupası değil, lig şampiyonluğu istiyoruz” diyordu. Belki de futbol tarihinde bunu temenni eden tek taraftar Liverpool taraftarıdır. Yerel başarı, global başarının önüne geçmişti. Nasıl geçmesin ki?
Dile kolay, 30 sene…
1990 yılındaki şampiyonlukta Liverpool kadrosunda lige uzun yıllar ambargo koyacak isimler yer alıyordu. Hillsborough faciasından sonra ilaç gibi gelen bu şampiyonluğun sürdürülebilir olması tek temenniydi. Bu temenni zamanla yerini belirsizliğe, ardından karamsarlığa, en son da kötümserliğe bıraktı. Ne yapılırsa yapılsın, en iyi oyuncularla en iyi taktikle sahaya çıkılsa da istenilen başarı bir türlü gelmiyordu.
Merseyside ekibinin taraftarları bu duruma alışmıştı. Her maç öncesi “You will never walk alone” (Asla yalnız yürümeyeceksin) bestesini söyleyerek, koşullar ne olursa olsun takımlarının yanında olmaya devam ediyorlardı.
Klopp Devrimi
Alman teknik adam Jurgen Klopp, 8 Ekim 2015’te Liverpool’un kaderini değiştirecek imzayı atarken ağzından şu sözler döküldü “Bu benim için büyük onur. Kulübe yardım etme fırsatım olduğunu düşünüyorum. Çok gururluyum. Liverpool çok özel bir kulüp. Dortmund'da ortak oyun fikrine inanmıştık, burada da aynı şey geçerli. Sadece Liverpool beni çağırdığı için değil, bu takımın potansiyeline inandığım için buradayım. İnanıyorum ki dört sene daha burada kalabilirsem bir şampiyonluk yaşayabiliriz”.
Son 25 senede bu cümleler çok kez tekrarlanmıştı. Şampiyon olacağız, şampiyonluk için mücadele edeceğiz, şampiyonluk hasretini dindireceğiz… Borussia Dortmund’u proje takımı yapıp hem şampiyonluk hem de Şampiyonlar Ligi’nde final oynama sevinci yaşatan Klopp, bunu başarabilecek ender teknik direktörler arasında gösteriliyordu.
Ortalama sayılacak bir kadro ve büyük beklentilerle göreve başlayan Klopp, ağır gegenpress yerine set oyununa ağırlık verdi. Seneler geçtikçe gegenpress rayına oturdu. İstediği oyuncular konusunda ısrarcı oldu ve transfer edilmeleri konusunda hiç tereddüt yaşamadı. Bu süreçte altyapı oyuncularıyla yakından ilgilendi ve birçok oyuncuyu A Takım kadrosuna dahil edip Melwood’da antrenmanlara çıkardı. Taraftarlara ise her röportajında ve basın toplantısında tebessüm ederek mesajlar yolladı.
Titizlikle sürdürdüğü çalışmaların meyvesini 2017-18 sezonuyla beraber almaya başladı. O sezon Şampiyonlar Ligi’nde finale kalan “Kırmızılar”, 2018-19 sezonunda yalnızca bir mağlubiyet alıp ligi ikinci sırada tamamladı. 2018-19 senesinin finaliyse fantastik bir şekilde sona erdi. Şampiyonlar Ligi finaline üst üste ikinci kez kalmayı başaran Merseyside ekibi, bu kez kupanın sahibi oldu. Ağustos 2019’da ise İstanbul’da UEFA Süper Kupası’nı kazanan Liverpool, sezonu çifte kupayla tamamladı. Klopp’un dört senelik periyotta ortaya koyduğu performans bir yana, bu periyotta oyuncu-taktik-altyapı-taraftar “kare as”ını çok iyi yöneterek de başarılı bir grafik çizdi.
Hasret Sona Erdi
2019-20 sezonuysa hasretin dindiği, rekorların kırıldığı, gerçeklik algısının büküldüğü bir sezon olacaktı. Son sürat yoluna devam eden bir otomobil gibi önüne gelen her şeyi tabiri caizse dümdüz edip yoluna devam ediyordu Liverpool. Ligin ilk sekiz haftasındaki tüm maçları kazanıp uçuşa geçen Klopp’un öğrencileri, dokuzuncu haftada oynanan Manchester United karşılaşmasından 1-1’lik beraberlikle ayrıldı.
Dokuzuncu haftadan sonra Liverpool karşı konulamaz bir takıma dönüştü. Sekiz maçlık galibiyet serisini tekrar yakalamak için tam gaz yola devam ediyorlardı. İpin ucu pozitif anlamda o kadar çok kaçmıştı ki, sekiz maçlık seri onları kesmedi ve inanması güç şekilde tam 18 maç üst üste galip gelerek rekor kırdılar. Bu zaman zarfında yedi maç üst üste gol yemedikleri seri yakaladılar.
Nazar boncuğu olarak ligdeki tek mağlubiyetini Watford karşısında alan Liverpool, pandemi öncesi son maçta Bournemouth’u yenip en yakın rakibiyle aradaki puan farkını 25’e yükseltti. Pandemi sonrası Everton ile berabere kalıp Crystal Palace’ı mağlup eden “kırmızılar”, Manchester City’nin Chelsea’ye mağlup olmasıyla beraber şampiyonluğunu ilan etti.
İngiltere Lig tarihindeki 19. Premier Lig kurulduğundan beri (1992) ilk şampiyonluğunu bitime yedi hafta kala ilan eden Merseyside ekibi, 30 senelik çilenin ardından fantastik bir şampiyonluğa ulaşmış oldu.
Ritim ve Taktik
“Liverpool nasıl bir sistemle oynuyor?” sorusuna basit bir cevap olarak “Gegenpressing modeli ile” diyebiliriz. Peki nedir bu Gegenpressing? Sürekli pres yapmak, yarı sahada pres yapmak gibi tanımlar tam olarak bu sistemi özetlemiyor. Şok pres tanımı ise en yakın tabir olabilir!
Klasik bir müzikle uykuya dalmak üzere olan bir insanın göz kapaklarının tam kapandığı an “Hard Metal”le onu şaşkına çevirmektir gegenpressing. Kendini tam güvene almışken kontrolü kaybetmek olarak da tanımlayabiliriz. Rakip takım sakin bir şekilde paslaşmaya başlarken Liverpool oyuncuları rakibi çember içine alacak şekilde sinsice sahada konumlanıp rakibin monotonlaşmaya başlayan oyununa balta vurup sert ve inatçı bir presle topa sahip olarak istediğini elde ettiği taktiktir.
Bu taktiğin en zor taraflarından biri de süperstar konumundaki oyuncuları koşmaya ve savunma yapmaya zorlamaktır. Normalde hücum bölgesinde oynayan üç oyuncudan biri bunu yapsa takım için büyük bir artı olarak kabul görülür. Liverpool’da ise ön alanda oynayan üç isim de istenilen pres ve savunma yardımından daha fazlasını verip anormal derecede katkıda bulundular.
Yalnızca rakipten topu çalıp oyun kurma ya da kontraya çıkma üzerine dayalı bir sistem yoktu. Birden fazla çalışılmış set oyunu ve duran top organizasyonları vardı. 4-3-3 sistemiyle sahaya çıkıp Firmino’nun geniş alana açılıp Mane ve Salah’ın ön tarafı çiftlemesiyle bir anda 4-4-2 diamond modeline dönen taktik, Fabinho’nun oyun kurduğu anlarda 2-3-5’e evriliyordu.
Alanlarda sayıca üstünlük kurmak ise temel amaçtı. Sete dönen alan oyununda 3v2, 5v3, 4v3 oluşturularak ekstra çıkış kapıları ve pas alternatifleri oluşturuluyordu. Böylelikle oyunun diğer alanlarında da boşluklar oluşunca o bölgeye pas atacak oyuncular hazır kıta bekliyordu. Özellikle diagonal paslarla bek oyuncuları Arnold ve Robertson topla buluşturulup etkili pozisyonlar yakalanıyordu.
Duran toplarda rakip kalenin hemen dibinde kalabalıklaşıp Arnold’un ilk hedef olarak Virgil van Dijk’a orta açması amaçlanıyordu. Virgil van Dijk’ı marke eden oyuncuya basketbol tabiriyle perde yapılınca Hollandalı yıldız boşa çıkıyor ve rahatça skor üretebiliyordu. Penaltılar hariç bu haftaya kadar oynanan karşılaşmalarda 12 kez duran toptan gol bulan Liverpool’da, VVD'nin dört gol atması sürpriz olmasa gerek.
Rakibin kullandığı duran toplardaysa adeta derslik pozisyon almalar gördük. Hem adam hem de alan savunması yapan “kırmızılar”, 31 maçta yalnızca beş kez duran toptan kalesinde gol gördü. Duran toplarda yalnızca gol yememek değil, sonrasında nasıl bir atak çizileceği de önemliydi. Bu hususta çok fazla perde arkasında kalan bir konuysa Arnold ve Robertson’un rolleri oldu. Rakip duran top kullandığında iki bek oyuncusu ters kanatlara gelip kazanılan top sonrasında çapraza daha rahat top sürüp oyunu açıyorlardı.
Ahenk
11 oyuncu içinden ahengi bozacak mutlaka bir ya da birden fazla oyuncu ortaya çıkar. Oyunu; savunma, orta saha ve hücum olarak üçe böldüğümüzde, bu bölgelerdeki oyuncuların kendi arasındaki ahengi de sorun teşkil eder. Liverpool’da durum tam tersiydi. Her tel farklı tını verse de birlikte çalındığında güzel bir müzik ortaya çıkıyordu.
Alisson, van Dijk, Gomez, Arnold ve Robertson geride çok iyi anlaşıyordu. Orta sahada Fabinho, Wijnaldum ve Henderson gözleri kapalı şekilde iletişim kurabilecek seviyeye gelmişlerdi. Salah, Firmino ve Mane öyle bir noktaya ulaşmışlardı ki sanki kulaklarına yerleştirilmiş gizli bir çipten emir alıp en doğru yerlere koşu yapmaları söyleniyormuş gibi kusursuz bir ahenk yakalamışlardı.
Yedek kulübesinden gelen Origi, Chamberlain ve Milner başta olmak üzere diğer oyuncular, sanki yerine girecek oyuncuların birer kopyasıymış gibi aynı performansla karşılaşmayı tamamlıyorlardı. Klopp, o kadar fantastik bir takım oluşturmuştu ki taktiğin kopyalanması neredeyse imkansızdı. Sadece topla çalışma değil, sıkı efor ve beden gücü gerektiren bir taktik olduğu için işler karmaşık hal alıyordu.
Fırtınanın Sonunda Altından Bir Gökyüz
Umut, gözyaşı, acı, keder, endişe… Gözlüklü ve şapkalı bir adamın gelişiyle çorak bir arazide güzel meyvelerin yetiştiği günleri görmek Liverpool taraftarının en büyük isteğiydi. Klopp, direkt fidan dikmek yerine arazi çalışması yaptı. Önce toprağı analiz etti, sonra toprağı verimli hale getirdi, en son fidanı dikti ve finalde meyvesini topladı.
Büyük buhranların yaşandığı, fırtınanın eksik olmadığı arazide nihayet altından bir gökyüzü selamlıyordu Liverpool’u. Anfield Road’da yankılanan ve anlamı hiç bu kadar derinden hissedilmeyen “Asla Yalnız Yürümeyeceksin” bestesi tam da bu Klopp dönemini anlatıyor.
You’ll Never Walk Alone
(Asla Yalnız Yürümeyeceksin)
When you walk through a storm,
(Bir fırtınaya karşı yürürken)
Hold your head up high,
(Başını yukarda tut)
And don't be afraid of the dark.
(Ve karanlıktan korkma.)
At the end of a storm,
(Fırtınanın sonunda)
There's a golden sky,
(Altından bir gökyüzü ,)
And the sweet silver song of a lark.
(Ve eğlencenin tatlı gümüş şarkısı var)
Walk on through the wind, Walk on through the rain,
(Rüzgarda yürümeye devam et, yağmurda yürümeye devam et)
Though your dreams be tossed and blown..
(Hayallerin havaya atılmış ve uçurulmuş olsa bile)
Walk on, walk on, with hope in your heart,
(Yürümeye devam et, yürümeye devam et, kalbindeki umutla)
And you'll never walk alone.......
(Ve asla yalnız yürümeyeceksin)
You'll never walk alone.
(Asla yalnız yürümeyeceksin)
Son Dakika › Spor › Liverpool | Uzun bir hasretin hikâyesi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?