"Boyacı Olurdum!" - Son Dakika
Spor

"Boyacı Olurdum!"

"Boyacı Olurdum!"

Fenerbahçe’nin Hollandalı yıldızı Dirk Kuyt, Lig TV’de Quiz programının konuğu oldu ve hayatının bilinmeyen yönlerini, kariyerinin en çarpıcı ve iz bırakan anlarını anlattı.

28.11.2013 19:41

Gol : Hayatımda en unutamadığım gol, Şampiyonlar Ligi Finali'nde attığım goldü. Milan'a karşı oynuyorduk; maalesef maçı kaybettik. Ama o maçta gol attığım an hayatımın en özel anlarından biriydi.

Asist: Tabii buna cevap vermek zor aslında. Kariyerimde yaptığım birçok güzel asist var. Asist yaptığımda gol atmış kadar mutlu oluyorum, takıma önemli katkım oluyor. Buna son dönemden bir örnek verebilirim. Kayseri Erciyesspor karşılaşmasında Emenike'ye yaptığım asist, son dakikada galibiyeti getiren asist oldu. Çok güzel bir duyguydu.

Maç: Futbol oynadığım her an bundan keyif alıyorum. Çok şükür ki futbol oynuyorum, futbolcuyum. Antrenmanda da maçta da futbol oynamaktan keyif alsam da derbi maçları benim için ayrı önem taşıyor. Fenerbahçe- Galatasaray derbisinde oynama şansı buldum, Liverpool - Everton derbisinde, Liverpool- Manchester United maçında oynadım. Bu tarz derbilerin ayrı bir yeri var bende, ayrı keyif alıyorum…

Sevindiğin: Söylediğim gibi futbol oynadığım her andan keyif almaya çalışıyorum. Yine bir derbi maçıyla örnek vereyim.  Çok mutlu olduğum bir derbi maçı vardı. Liverpool forması giyerken Everton'a karşı oynuyordum. 1-0 gerideydik. Penaltı kazandık. Penaltıyı ben kullandım ve gol oldu; durumu 1-1 yaptık. Maçın son anlarında bir penaltı daha kazandık; onu da ben kullandım ve 2-1 öne geçtik. Maçı kazandık. Bu tarz anlar var hayatımda, çünkü ben kazanmayı seviyorum ve kazanan bir oyuncuyum. Kazandığım her maçtan çok fazla keyif alıyorum. Böyle derbi galibiyetleri de ayrı bir mutluluk veriyor bana.

İyi oynadığın: Düşününce bir tane seçmek çok zor... 2010 Dünya Kupası'nda milli takım forması giymiştim. Orada Brezilya'ya Uruguay'a karşı galibiyet aldık. O takımda hem sağda hem solda oynadım ve üst düzey bir seviyede forma şansı buldum. Sonuçta Dünya Kupası çok üst düzey bir organizasyon. Benim için iyi geçti diyebilirim, özel bir turnuvaydı benim için.

Kötü oynadığın: Sanırım kötü oynadığım maçı unuttum. Ama Liverpool'un kaptanı Steven Gerrard'tan öğrendiğim bir şey var. O, her zaman bize, "Biz insanız, hiçbirimiz mükemmel değiliz, kusursuz değiliz. Kötü anlar da olabilir, kötü performanslar da gösterebiliriz. Sahada bunlar olacaktır. Fakat insan olduğumuzu unutmamalıyız" derdi. Böyle anları yaşadıktan sonra hiçbir zaman çalışmayı bırakmamayı öğrendim ben ondan. Gerrard, her zaman çok çalışmamız gerektiğini, çok çalışmayı sürdürünce iyi performansın da ardından geleceğini söylerdi.

Üzüldüğün: Yine Dünya Kupası'nda bir karşılaşmadan bahsetmek istiyorum. 2010 Dünya Kupası'nda finale kadar ulaştık, çok iyi bir turnuva geçirdik. Hollanda gibi küçük bir ülke için böyle büyük bir başarı çok önemli diye düşünüyorum.  İyi bir iş başardık ve hepimiz bununla gurur duyuyorduk. Finalde İspanya karşısında maalesef uzatmaların son dakikalarında 1 gol yiyerek maçı kaybettik. Hayatımda en üzüldüğüm maç oydu diyebilirim.

Stat: Birçok etkileyici statta oynadım, etkilendiğim çok fazla stat oldu.  Şanslıyım ki taraftarı kulübüne çok bağlı olan Feyenoord, Liverpool, Fenerbahçe gibi takımlarda oynadım. Bu takımların taraftar yapıları farklı olsa bile hepsi takımlarına çok bağlı ve takımlarını herzaman destekliyorlar. 3 takımımda da ateşli taraftarlarla birlikte olmamdan dolayı kendimi çok şanslı buluyorum.

Çarşaf altında Milan

İdol: Çocukken hep AC Milan'ı takip ediyordum, her maçını izlemeye çalışıyordum. Çünkü orada 3 çok iyi Hollandalı oyuncu vardı: Van Basten, Gullit ve Rijkaard. Van Basten ve Gullit forvet oyuncularıydı, Rijkaard ise orta sahada oynuyordu. Bu 3 oyuncu ile Milan çok fazla başarı elde etti. O yıllarda onları hayranlıkla izlerdim. 7-8 yaşlarındaydım, onların maçını izlerken Hollanda'da saat 22.00-23.00 civarı oluyordu. Annem yatağa gidip uyumamı söylüyordu. Odamda küçük bir televizyonum vardı, televizyonu yatağımda çarşafla yorganla kapatarak gizli gizli Milan maçlarını izlerdim. Bu denli hayranlığım vardı o 3 Hollandalı oyuncuya. İşin enteresan tarafı Van Basten benim 4 yıl hocalığımı yaptı. Gullit de Feyenoord'da hocalığımı yaptı. Bu insanlar benim için apayrı yeri olan insanlar. Benim için onlarla çalışabilme imkanı bulmak çok özel anlardı.

İyi teknik direktör: Çok iyi, çok kaliteli hocalarla çalıştım. Her hocadan birşeyler öğrenileceğine inanırım ve öğrendim de. Rafael Benitez benim için çok ayrı yeri olan bir hocadır. Beni Liverpool'a getiren, oynama şansı veren Benitez'dir. 4 sene onunla çalıştım. Her zaman ondan birşeyler öğrendim, her zaman bana birşeyler kattı. ve daha sonra da arkadaş olduk. Kendisiyle hala iletişimim sürüyor, konuşuyoruz devamlı. Fenerbahçe'nin önceki hocası Aykut Kocaman'dan da çok şey öğrendim, şu anki hocamızdan da birçok şey öğreniyorum, bana çok şey katıyor. İleride bu öğrendiklerimi biraraya getirip çok başarılı bir teknik direktör olabilirim. Şanslıyım, çünkü hem Hollanda'dan hem İngiltere'den hem İspanya'dan hem de Türkiye'den birçok hoca tanıma fırsatı buldum. Hepsinin pozitif yanlarını biraraya getirip çok başarılı bir hoca olmak istiyorum.

Kötü teknik direktör: Kötü teknik adam ismi veremem, çünkü hepsine ayrı saygı duyuyorum. Bazen hoca ile anlaşamayabilirsiniz, her zaman her hoca ile iyi geçineceksiniz diye bir şey yok, her dediğine katılacaksınız diye de bir şey yok. Fakat beni oynatmasa bile, anlattıklarına katılmasam bile, her zaman hocalarıma saygı duydum. Onlar hep başarılı olmak istiyorlar, takımları için çalışıyorlar. Sonuçta takımda bir grubuz ve o grubun hepsini  mutlu edebilmek mümkün değil. O yüzden hocalarıma katılmasam bile ne yaşanırsa yaşansın, onlardan birşeyler öğrenmeye çalıştım ve onlara karşı saygımı hiçbir zaman kaybetmedim. Çalıştığım hocaların hepsi saygıyı hakediyorlardı.

Webb'le anladım

Golcü: Tabii ki Hollandalı bir isim vereceğim; Hollandalıları ön planda tutacağım. Bizim ülkemizde çok sayıda iyi golcü var. Kluivert, Van Basten, Bergkamp,  Van Nistelrooy gibi çok kaliteli forvet oyuncularımız var. Başkaları da var. Hollanda 15 milyon nüfuslu küçük bir ülke aslında. Bu kadar küçük bir ülkeden böyle kaliteli, böyle iyi golcüler çıkarabilmek gurur duymamızı gerektiren bir şey. Bu açıdan da ülkemle çok gurur duyuyorum.

İyi kaleci: Burada size söyleyeceğim isim Van der Sar. Onunla 6 yıl milli takımda beraber oynadık. Mükemmel bir kaleci. Milli takımda yanılmıyorsam 113 karşılaşmaya çıktı, Ajax'la çok büyük başarılar kazandı; lig şampiyonluğuna ulaştı, Şampiyonlar Ligi'ni kazandı, birçok önemli karşılaşmadan galibiyetle ayrıldı, çok sayıda kupa kazandı. Manchester United'ta da birçok başarıya imza attı. Mükemmel bir kaleci. Bence Van der Sar Hollanda'nın, aynı zamanda  dünyanın en iyi kalecisi.

Kötü kaleci: Hocalarla ilgili söylediğim şeyler burada da geçerli. Kimseyi en kötü şekilde adlandırmak istemiyorum. Sonuçta iyiler vardır, kötüler vardır ama herkes saygıyı hakeder. Herkese saygı göstermemiz lazım.

İyi hakem: Hakemler için de aynı şeyi söylemek istiyorum. Tüm hakemlere saygı duyuyorum. Hollanda'da da Türkiye'de de çok başarılı hakemler var. Onlar çok baskı altında ve gerilimli bir ortamdalar. Saha içinde onlara sürekli itiraz eden 22 futbolcu var. O yüzden zor bir iş yaptıklarını düşünüyorum ve futbolcu olarak bizlere yardım ettikleri için onlara teşekkür ediyorum. Onlara saygı duyduğumu belirtmek istiyorum. Bir isim seçmem bu konuda da zor.

Kötü hakem: Yine zor bir soru ile karşı karşıyayım şu anda. Tek bir hakemi sevmediğim hakem olarak söylemenin hoş olmayacağını düşünüyorum. Fakat 2010 Dünya Kupası Finali'nde İspanya'ya karşı oynadığımız maçta hakem Howard Webb'ti. O akşam katılmadığım bazı kararları olmuştu. Maçtan sonra kendisiyle ilgili bir belgesel izledim. Hakemlerin o Dünya Kupası'nda yaşadıkları baskıyı, o yüksek tansiyonlu ortamı anlatan bir belgeseldi. Onu izledikten sonra onları daha iyi anlıyorum. Her hakem saygıyı hakediyor. Bazen hata yapabiliyorlar, bazen bazı kararlarına katılmıyoruz ama onların yaptığı işe her zaman saygı duyuyorum. Özellikle Dünya Kupası Finali'nde hata yapmamak mümkün değil. Sonuçta bütün dünyanın izlediği bir maçı yönetiyorsunuz ve orada tabii ki hatalarınız olacaktır. O yüzden onlara saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum.

Messi'nin her dakikası keyif

Yetenekli: En iyi oyuncu şu anda Messi. Son yılların da en iyi oyuncusu olduğunu düşünüyorum. Onu izlerken büyük keyif alıyorum. İnsanlar onu izlerken yaptıkları ne kadar kolay diye düşünüyordur ama futbolcular olarak ya da insanlar olarak biliyoruz ki onun yaptıkları çok zor. Messi, işlerin kolay gözükmesini sağlıyor. Onun oynadığı her dakikayı izlemek benim için büyük bir keyif. Son yıllarda dünyaya gelmiş en iyi oyuncu olduğunu düşünüyorum.

Çalışkan: En çalışkan dediğimizde de bir isim vermek zor. Her profesyonelin çok iyi bir şekilde çalışmayı sürdürdüğünü düşünüyorum. Fenerbahçe'de de futbolcular çalışmalarını iyi bir şekilde sürdürüyorlar. Fakat 3-4 aydır beraber çalıştığım bir oyuncu var: Bruno Alves. O çok çalışkan bir oyuncu. Her zaman fitness salonunda. Hiçbir zaman çalışmayı bırakmıyor, antrenman sonrasında da çalışmalarına devam ediyor. Ayrıca Raul'dan(Meireles) duyduğum kadarıyla evinde de aynı şekilde çalışmaktan vazgeçmezmiş; yazları da babasıyla çalışmalarını sürdürürmüş. Tanıdığım kadarıyla en çalışkan futbolcu o.

İyi şarkı: Geçen sene aramıza katılan Raul Meireles'le ilgili bir anımı paylaşmak istiyorum. Geçen yıl futbolcularla bir karaoke akşamı olmuştu. O gece habersiz bir şekilde Raul şarkı söyledi. Belki en iyi söyleyen değildi? Raul oda arkadaşım ve odada da şarkılar söylüyor. Son zamanlarda Türkçe şarkı söylemeye de başladı. Bu inanılmaz bir şey, Türkçe şarkılar söylüyor ve yankı da buluyor. Kamera karşısına geçirip Türkçe şarkı söyletirseniz bu güzel bir deneyim olur.

Kötü şarkı: Şarkı söylemeyi çok seviyorum, çok da şarkı söylüyorum. Fakat insanların benden nefret etmemesi için daha çok odamda yalnızken şarkı söylemeyi tercih ediyorum. 2006'da Hollanda'da yılın en iyi oyuncusu ödülünü kazandım. O ödülü almak için gala gecesi düzenlendi. Gala gecesine benim en sevdiğim şarkıcı da gelmişti. İnsanlar beni zorlayarak düet yapmamı istediler. Sahneye çıktım ve beraber şarkı söyledik. Belki sesimin kötü olduğu düşüncesi oradaki insanlarda da oluşmuştur.

Yemek yiyen: Samandıra'da fazla yemek yiyen çok oyuncu var. Egemen'in neden bu kadar fazla yemek yediğini her zaman merak etmişimdir. Yani hiçbir zaman onun için bir tabak yeterli olmuyor.

Duşta kalan: Duşta en fazla kalan oyuncu Emenike.

Bonkör: Bir kişiyi seçmek çok zor aslında. Bonkör oyuncu çok  var. Parasını veya sahip olduğunu paylaşmayı seven çok oyuncu var. Fenerbahçe'de bonkör olmayan oyuncu yok, seçemiyorum.

Riera bedavacı Meireles dürüst

Cimri: Tekrar etmek istiyorum, buradaki tüm oyuncular bonkör. Hiçbiri cimrilik yapmıyor. Eskileri düşündüğümde ise cimri olarak daha önce Liverpool'da, şimdi ise Galatasaray'da oynayan Riera var. Ben hayatımda Riera gibisini görmedim. Yemeğe gideriz, yemeği bedavaya getirmeye çalışır. Golf oynardık, her zaman ben ödemek zorunda kalırdım. Liverpool'dayken beraber yemeğe gittiğimizde hep ben ödemek zorunda kalırdım. Eğer bir şeyi bedava alabiliyorsa bu onun için mükemmeldir, alamazsa öder. Ama önce bedava almaya çalışır.

Çok konuşan: Bruno Alves'i söyleyebilirim. Konuşmayı çok seven bir insan. Antrenmanda olsun, saha dışında olsun, her zaman konuşmayı, gülmeyi, eğlenmeyi, şaka yapmayı seven bir insan. Önce antrenmanını yapar, sonra eğlenmeye başlar. Ama bazen çok fazla konuşuyor.

Az konuşan: Samandıra'da çok fazla konuşmayan biri görmedim şimdiye kadar. Herkes konuşmaya, iletişim kurmaya çalışıyor. Yabancı oyuncular Türkçe konuşmaya, Türk oyuncular İngilizce konuşmaya gayret gösteriyor. Aslında bazen onların anlaşmaya çalışmalarını izlemek keyifli oluyor. İzleyip güldüğüm zamanlar oluyor. Yani  benim çevremde az konuşan kimse yok.

Doğrucu: Raul'un çok dürüst biri olduğunu düşünüyorum. Her ne yaparsa yapsın, saha içinde ne olursa olsun, hiçbir zaman doğruculuğundan, dürüstlüğünden ödün vermiyor. Biz onunla oda arkadaşıyız. Liverpool'da da yıllarca beraber oynadık. Bazen faul yapar, bazen ona faul yapılır ama her zaman dürüstlüğünü koruyor ve olanı dürüstçe anlatıyor.

Abartan: Sanırım en abartan oyuncu Caner… O da kazanan bir oyuncu. Çalışkan ve mücadele etmekten vazgeçmeyen bir oyuncu. Antrenmanlarda da her zaman bu mücadelesini sürdürüyor. Fakat bazen küçük şeyleri çok fazla abartabiliyor. Mesela ayak tenisi oynuyoruz antrenmanlarda. Raul, Bruno ve ben bir takım oluyoruz. Bekir, Selçuk ve Caner karşı takım oluyor. Hiçbir zaman onlar kazanamıyor; hep biz kazanıyoruz. Onlara takılmaktan büyük keyif alıyoruz. Caner'i sinirlendirmek, ona şaka yapmak çok zevkli oluyor. Onunla beraber oynamaktan keyif alıyorum.

İyi giyinen: Bu sezon birçok kez yemeğe çıkma şansı bulduk. Hafta içlerinde öğle yemeklerinde beraber oluyoruz. Bu organizasyonlarda gözlemlediğim kadarıyla Mehmet Topal'ın beni çok şaşırttığını söyleyebilirim. Her zaman iyi giyinmek için elinden geleni yapıyor, hep şık ve orijinal kıyafetlerle geliyor. Bu konuda takımın lideri Mehmet Topal. İyi giyinme konusunda bir numara olarak onu söylüyorum.

Kötü giyinen: Yine zor bir soru ile karşı karşıyayım; isim vermek zor. Çünkü herkesin kendine has bir tarzı olduğunu düşünüyorum. Mesela Raul'un bambaşka bir giyim tarzı var. Benim gözüme farklı gözükse de onun stilinin ona yakıştığını düşünüyorum ve beğeniyorum. Onun dövmelerini de beğeniyorum ve yakıştığını söyleyebilirim. Bende hiç yok mesela.

Gaddar: Buna cevap vermek çok kolay: Bruno! Antrenman, maç hiç farketmez. Her zaman çok sert oyununu sergiler. Müdahaleleri ile bunu gösteriyor.

Yumuşak: Sizin de bildiğiniz gibi defans oyuncuları görevleri gereği çok sert müdahaleler yapabiliyor, fakat hücum oyuncularında aynı şey sözkonusu değil. Onlar bu konuya alışık değil. Emenike'nin çok sert müdahaleleri hiç yok. Mevkiileri gereği Egemen, Bruno sert müdahaleler yapabiliyor.

Mutfağınız harika

Yemek: Her türlü yemeği severim! Her türlü yemeği denemeyi de severim. Farklı yemekler tatmaktan büyük keyif alırım. Bu yönden de Türkiye'ye geldiğim için kendimi şanslı görüyorum. Türk mutfağının bu kadar iyi ve lezzetli olduğunu Türkiye'ye gelmeden önce bilmiyordum. Türk mutfağının dünyanın en iyi mutfaklarından biri olduğunu düşünüyorum. Buradaki yemekleri çok beğenerek yiyorum. Özellikle Türk tatlıları inanılmaz. Türk tatlılarına bayılıyorum diyebiliriz. Türkiye'de yaşadığım, futbol oynadığım ve yemeklerini yediğim için kendimi şanslı buluyorum.

Şarkıcı: Whitney Houston. Sesini ve şarkılarını çok beğendiğim bir şarkıcı. Maalesef onu kaybettik. Bu konuda çok üzgünüm. Bir diğer isim de Robin Williams. Onu da beğenerek dinliyorum. Fakat daha çok iyi şarkıcı var.

Şehir: Öncelikle İstanbul'da yaşamaktan çok keyif aldığımı söylemek istiyorum. Ben küçük bir kasabada doğdum ve 23 yaşında Liverpool'a transfer olana dek de küçük yerlerde yaşadım. Liverpool'a transfer olunca güzel vakit geçirdim. Güzel yıllardı benim için. İstanbul'a gelince… İstanbul'da bir insanın ihtiyacı olan herşeyin  bulunduğunu düşünüyorum. Burada deniz var, derin bir kültür var. Derin bir tarih yatıyor bu şehirde. Avrupa yakası ve Asya yakası var. Böyle bir sentezin dünyanın hiçbir yerinde olmadığını düşünüyorum. Bu yüzden İstanbul'da olmaktan, İstanbul'da yaşamaktan büyük keyif alıyorum. Futbol hayatımda  birçok şehre gitme imkanı buldum, ama İstanbul'da çok mutlu olduğumu söylemek istiyorum.

Futboldan kazandığın para: Hemen aklıma gelmiyor. Utrecht'le sözleşme imzaladığımda belki benim için çok büyük bir para değildi; daha önce yaptığım işlerde kazandığım para hemen hemen aynıydı. Ama benim profesyonel olmam açısından bana yolu açan o sözleşmeydi. 6 hafta sonra bir sözleşme daha imzaladım. İşte o zaman gerçek anlamda para kazanmaya başladığımı söyleyebilirim. O 6 haftalık süreçte hocaları ikna ederek profesyonelliğe adım attım. Sanırım ilk paramla ehliyetimi aldım.

Futbolcu olmasam boyacı olurdum

Futbolcu olmasan meslek: 15 yaşındayken boyacıydım. Boyacılık işi yapıyordum. O zamanlar da futbola çok büyük ilgi duyuyordum. Futbolla beraber yürütebileceğim bir iş bulmam gerekiyordu ve boyacılığa karar verdim. Bu sayede sabahları çalışabiliyordum. Daha sonra da antrenmanları sürdürebiliyordum. Çalışma hayatına boyacılık yaparak başladım.

Neler yaparsın: Ailemle vakit geçirmekten büyük keyif alıyorum. Ailemi çok seviyorum. 4 çocuğum var bildiğiniz gibi... Elimden geldiğince antrenmanlardan kalan zamanlarda onlarla vakit geçirmeye gayret gösteriyorum. Geçen yıl 60'a yakın maç oynadık. O yüzden çok fazla zamanım olmadı. Ama bu yıl onlarla daha fazla zaman geçirebiliyorum. Boş zamanlarımın hemen hemen hepsini onlarla geçirmeye çalışıyorum. Bazen maç sonrası yemeğe çıkıyoruz. Onlarla golf oynamaya da gidiyorum. En temel söyleyebileceğim şey: Ailemi çok seviyorum.

Spor dalları: Her türlü sporu izlemekten büyük keyif alıyorum. Mesela Fenerbahçe'nin basketbol karşılaşmasını yerinde izledim. Büyük keyif aldım. NBA'i takip etmeye gayret gösteriyorum. Golf izlerken büyük keyif alıyorum.

En zorda kaldığın an: Babamı kaybettiğim an benim hayatımdaki en zor andı. O, sadece bir baba değildi benim için; aynı zamanda benim en büyük taraftarımdı. Her maçımı izlerdi. En çok maçımı izleyen, benimle en çok ilgilenen, en çok futbolumu takip eden insandı. Fakat maalesef onu kaybettim. Şampiyonlar Ligi Finali oynadıktan 2 ay sonra onu kaybettim. O Şampiyonlar Ligi Finali onun izlediği son maçım oldu. Onu kaybettikten sonra tabii ki çok zor anlar yaşadım. Hem özel hayatım, hem de futbol hayatım açısından. Futboluma konsantre olmakta zorlanıyordum. Her zaman aklım ondaydı. Hala da onu her gün çok özlüyorum. Aklıma gelmeye hep devam ediyor. O benim hem arkadaşım, hem taraftarımdı. O dönemde büyük zorluk yaşadım. Belki şu anda o özlemimi birazcık daha iyi kontrol edebiliyorum fakat hala babamı çok özlüyorum.

Çizgi film: Micky Mouse

Kaynak: TotemSpor.Com

Son Dakika Spor 'Boyacı Olurdum!' - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement