22. Ulusal Kanser Kongresi
22. Ulusal Kanser Kongresi Eş Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özet, "Bilindiği gibi ülkemizde GDO'lu ürünler insanların tükettiği besinlerde kullanılmıyor, o açıdan GDO ülkemiz için tehlike arz etmiyor"
-"Organik ürün tüketen kişilerde daha az kanser oluştuğuna dair elimizde bilgi yok"
-"Şuana kadar üretilmiş tavukların kanser oluşturduğuna dair bir yayın yok. Ucuz bir protein kaynağı olması nedeniyle tavuğun tüketilmesini öneriyoruz"
-"Ekmek tüketmek çok zararlı şekilde topluma sunmak yanlış"
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Gümüş:
-"Kanserle mücadele doğumla başlar"
Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kantar:
-"Artık çocuk onkoloji uzmanı bulamaz hale geldik"
ANTALYA - 22. Ulusal Kanser Kongresi Eş Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özet,GDO'lu ürünlerin Türkiye'de tehlike oluşturmadığını belirterek, ekmeği tüketmenin topluma çok zararlı şekilde yansıtmanın yanlış olduğunu kaydetti.
Onkoloji alanında en eski ve katılımı en yüksek kongrelerden biri olan Ulusal Kanser Kongresi'nin 22. Si, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği ve Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği ile birlikte Antalya'nın Belek Turizm Merkezindeki bir otelde başladı.
Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına Kongre Başkanı Prof. Dr. Serdar Özkök, Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özet, Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kantar, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Esra Sağlam,Prof.Dr. Başak Oyan Uluç, Prof.Dr. Zeynep Özsaran, Doç.Dr. Neriman Sarı katıldı.
Prof. Dr. Serdar Özkök, kongre hakkında genel bilgiler verirken günümüzde kanserin ikinci sıklıkta ölüm nedeni olmakla birlikte, erken tanı, kanser genetiğindeki gelişmeler ile kişisel tedavilerin gündeme gelmesi ve multidisipliner yaklaşımlarla doğru tedavilerin uygulanması sonucu erken evrelerde kür edilebilir, daha ileri evrelerde ise kronik hastalıklar grubuna girdiğine dikkat çekti.
Ulusal Kanser Kongresi'nin, 12 yıldır üç derneğin ortak katılımı ile düzenlendiğini hatırlatan Prof.Dr. Serdar Özkök, "Kanserin tanı ve tedavisine katkıda bulunan ve diğer disiplinlerden en çok katılımcısı olan kongredir. Bu yıl 22'sini düzenlediğimiz Ulusal Kanser Kongresi kapsamında 11 tümör konseyi, 14 konferans, 39 panel, 13 sözel bildiri, 13 uydu sempozyum, 1 yuvarlak masa, 2 ASCO, 1 hasta dernekleri oturumu gerçekleştirdik. 95 sözel bildiri ve 750 poster sunumu yapıldı. Türkiye'deki son kanser verileri ve şu anda aktif uygulanan kanser tarama sonuçları da kongremizde sunuldu. Bilimsel çalışmaların tartışılmasının yanı sıra onkoloji alanındaki kurumlarla olan sorunlar ve bunların çözümüne yönelik verdiğimiz önemle paneller düzenledik. Türk Radyasyon Onkolojisi, Türk Tıbbi Onkoloji, Türk Pediatrik Onkoloji Derneği, Ulusal Kanser Enstitüsü Başkanları'nın ve Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ve Kamu Hastaneler Birliği Kurumlarının üst düzey yetkililerinin katıldığı panelde araştırmalarda yaşanan zorluklar, özlük hakları vb. sorunlar ve çözüm önerileri görüşüldü" diye konuştu.
Prof.Dr. Özkök, Türkiye'de düzenlenen kongreler içinde onkoloji alanında en büyük katılımın sağlandığı kongrelerine hekimlerin yanı sıra genetik uzmanları, hemşire, teknisyen, psikolog gibi bin 750 uzmana ev sahipliği yaptıklarını kaydetti.
Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özet, 2014 yılında Türkiye'de kurulan Türkiye Kanser Enstitüleri hakkında bilgi verirken kansere bağlı ölüm sonuçlarına değindi.
Dünyada ve Türkiye'de kanserin artan hastalık yükü nedeniyle en önemli sağlık sorunları arasında yer aldığının altını çizen Prof.Dr. Özet: " Dünyada yıllık kanser görülme sıklığı 14 milyonken kansere bağlı ölümler 8 milyondur. Ülkemizde ise erkeklerde yıllık kanser görülme sıklığı yüz binde 248, kadınlarda ise yüz binde 170'dir. Maalesef Türkiye'de her yıl 165 bin kanser vakası görülmekte ve 80 bin kişiyi kansere bağlı ölümlerden kaybetmekteyiz.
Kanser tarama, tanı ve tedavisine bağlı harcamalar yıllar içinde artmaktadır. Sadece kanserin ilaçla tedavisine 2.5-3 milyar TL harcanırken, yeni ilaçlar ve immünoterapi uygulamalarıyla bu harcamanın birkaç kat katlanacağı tahmin edilmektedir. Kanserin artan sağlık sorunu olması nedeniyle ülkemizde kanserle ilgili her alanda ileri araştırmalar yapmak, ilaç, tıbbi cihaz ve malzeme üretimi ve kanserle ilgili politikaların üretilmesi amacıyla Türkiye Sağlık Enstitülerine bağlı olarak 2014 yılında Türkiye Kanser Enstitüsü kuruldu. TÜSEB Kanser Enstitüsü ülkemizde ve bölgemizde sağlık bilimleri alanında bilimsel çalışmalara katkıda bulunmak isteyen bilim insanlarının araştırma ve çalışmalarının merkezi olmayı hedeflemektedir" diye konuştu.
"Tartışılan, ekmek, yoğurt, tavuk,GDO hakkında açıklama"
Prof.Dr. Özet, son dönemde toplumda sıkça gündeme gelen konulara da açıklık getirdi.
'Kemoterapi öldürüyor' şeklindeki yayınların toplumda büyük sorun oluşturduğunun altını çizen Prof.Dr. Özet, " Bu durum hastalarımız için hayata tutuma şansı olanlar açısından negatif bir etki oluşturuyor. Kemoterapi kabul edilebilir toksiteyle hastaların tedavisinde kullanılan tedavi yöntemidir. Bu tip yayınların mümkün olduğunca kontrollü şekilde yapılması gerekir. Kemoterapinin zaman zaman yan etkileri ortaya çıkıyor, biliyoruz. Tıbbi onkologlar olarak bu tedavinin eğitimini alıyoruz, bunlara uygun şekilde mücadele ederek en uygun şekilde hastalarımıza uyguluyoruz" dedi.
"GDO, Türkiye'de tehlike arzetmiyor"
GDO'lu ürünler hakkında da bilgiler veren Prof.Dr. Özet, " GDO'lu ürünlerle ülkemizde sık sık tartışmalar yaşanıyor. Bilindiği gibi ülkemizde GDO'lu ürünler insanların tükettiği besinlerde kullanılmıyor. O açıdan GDO ülkemiz için tehlike arzetmiyor. Sadece hayvan ve tavuk besinleri için kullanılan soya ve mısır içinde bunlar var. Ama bu hayvanlar tarafından tüketiliyor. Bizim tükettiğimiz besinler içinde bu GDO'lu ürünlerin koyulması yasak" açıklamasını yaptı.
"Ekmek zararlı demek yanlış"
Ekmeğin zararlı olduğu yönünde söylemlerinde gündemde olduğunu aktaran Prof.Dr. Özet, " Toplum olarak belirli bir gelir grubuna sahibiz. Ekmekle beslenen bir grubuz. Ekmeği çok zararlı olarak topluma sunmak oldukça yanlış. Ama ekmeği kontrollü olarak tüketmemiz gerekir. Ekmekle ilgili bir sorunumuz yok" dedi.
"Tavuk tüketilmeli"
Tartışılan yoğurt ve tavuk konusuna da değinen Prof.Dr. Özet: " Ülkemizin tarımsa sanayi alanında en önemli üretimlerinden birisi tavuk üretimidir. 5 milyar dolarlık bir ihracat potansiyeline sahibiz. Bu pazarı da bu tip yayınlarla kendi ayağımıza sıkar gibi zararlı şekilde sunuyoruz. Şuana kadar üretilmiş tavukların kanser oluşturduğuna dair bir yayın yok. Ucuz bir protein kaynağı olması nedeniyle tavuğun tüketilmesini öneriyoruz. Tavuk proteininin tüketilmesinde bir sakınca görmüyoruz" dedi.
"Şekeri kontrollü tüketin"
Prof.Dr. Özet şöyle devam etti: "Hazırlana yoğurtlar en uygun ve steril şekilde topluma ulaştırılıyor. Her kişiye git pazardan süt al yoğurt yap demek, toplum için bir anksiyete oluşturuyor. Sakıncalı bir durum. Şeker tüketiminin azaltılmasını öneriyoruz. Ama kontrollü tüketin. Toplum sağlığı için şekerli ürünlerin, içeceklerin azaltılması önemlidir. Kanser hastasının zaten sınırlı beslenmesi olan kişiye şeker sınırlaması yapmak doğru değil."
"Organik ürünler kanser yapmaz doğru değil"
Alternatif tedavilerin, kanserin tedavisi şeklinde sunulmasının yanlış olduğuna değinen Prof.Dr. Özet, " Organik ürünler ve diğer ürünlerle ilgili sıkıntılar var. Organik ürün tüketen kişilerde daha az kanser oluştuğuna dair elimizde bilgi yok" dedi.
"Kanser ilacı çalışmaları"
Laboratuar aşamasında olan ilaçların topluma kansere çara bulundu diye sunulmasından yakınan Prof.Dr. Özet: " Akciğer kanserinin tedavisinde kullanılan Küba aşısının klinik çalışmaları devam ediyor. Klinik çalışması sonuçlanmadan çare diye sunulması yanlış. Akciğer kanserinde Küba aşısı tam bir çare değil malasef" bilgilerini verdi.
"Uzmanlık öğrencisi sıkıntısı"
Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kantar, Türkiye de çocuk onkoloji uzmanlığı eğitiminde sorunlara değindiği konuşmasında pediatrik onkoloji ve hematoloji yan dal eğitiminin ayrılarak her iki dal için de yan dal eğitim süresinin üç yıl olması gerektiğini söyledi.
34 yıldır Türkiye'de çocuk onkologlarının yetiştiğini kaydeden Prof.Dr. Kantar, " Ayrı bir ihtisas alanıyken 2005 yılında bu ihtisas malasef uzmanlık örgütlerinin pediatrik ve pediatrik onkolojinin istememesine rağmen birleştirildi. Bunu yasal yollara taşıdık. Eğitimin ayrılması süreci bizim beklentilerimizden uzak gidiyor. Yurt dışında çocuk onkoloji uzmanları, onkoloji ve hematoloji tercih olarak çocuk sağlığı hastalıkları içinde ikinci sırada tercih edilen üst ihtisas olarak sayılırken, ülkemizde hiç tercih edilmeyen bir branş yıllardır. Bu branş zaten tercih edilmezken birde iki eğitim birleştirilerek iyice artık eleman bulamaz hale geldik. 1983 yıllarında çocuk onkoloji uzmanı gönüllü kişiler artarken, şuanda eğitim birleştirildi, bilim dalları birleştirildi. Şimdi ihtisasa gelen yan dal uzmanlık öğrencilerimiz senede iki kez sınava girerken, şuanda tek sınava düşürüldü. Bu sınav aralıkta yapılıyor. Son yapılan sınavda sorular mahkemelik oldu. Bu senede mahkemelik oldu. Aralıkta sınav yapılmasına rağmen sonuç açıklanamadı. Çocuk onkoloji hocaları bizler, Türkiye'de 35 çocuk onkoloji merkezi var ama yanımızda yetiştireceğimiz elemanları uzmanları beklerken, sınav sonuçları açıklanamadığı için halen kimin geleceğini ihtisas yağacağını bilemiyoruz" ifadelerine yer verdi.
"Çocuk onkologları, doğru yerde görev yapmalı"
Prof.Dr. Kantar, çocuk onkolojisi ihtisasını bitirenlerin, çocuk onkoloji merkezlerinde görev almamasının ise ayrı bir sorunları olduğunu vurguladı.
"Bu ülkenin bu kadar yetişmiş insan gücünü böyle harcama lüksü yok" diyen Prof.Dr. Kantar, " Kolay yetişmiyor çocuk onkoloji uzmanı.36 ayın 18 ayını çocuk onkolojisi yaparak geçiriyorlar. Çocuklarda kanser nadir vaka. Türkiye nüfusunun yüzde 36'sının 19 yaş altında olduğunu düşünürseniz, her 3 bireyden biri Türkiye'de çocuk yada ergen. Göreceli olsa da ülkemizde çocuk kanseri 2 bin 2500 bekleniyor. 1983 yılından bu yana bu kadar yol alan bilim dalının şuanda çocuk onkoloji uzmanları 18 ay hastalarını takip edebiliyor. Çocukların yüüzde 70'inin kanserden kurtulduğunu düşünürsek, başarı oranları çok yüksektir. Bu çocukların uzun dönem takipleri ve kanser yan etkisini, eğitimlerine gelen arkadaşların yapması gerekir"dedi.
"Radyoterapinin önemi"
Radyoterapide gelişen teknolojiler ve stereotaktik radyoterapi kullanım alanları hakkında bilgi veren Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Esra Sağlam, "Günümüzde en önemli sağlık problemlerinden biri olan "kanser" tedavisinde, bilgi birikiminin artması ve modern teknolojinin uygun hastalarda gerektiği şekilde uygulanabilir olması ile multidisipliner yaklaşımda radyoterapinin katkısı, özellikle erken evrelerde saptanan meme, akciğer, gırtlak, prostat, kadın genital organ tümörleri ve benzeri pek çok kanser tipinde etkin kontrol ve yüksek yaşam kalitesi sağlamasıyla, belirgin olarak artmaktadır"diye konuştu.
"Stereotaktik ablatif beden radyoterapi"
Radyasyon ile tedavi yöntemleri kanser tedavisinde en önemli parçalardan biri olduğunu vurgulayan Prof.Dr. Sağlam, " Teknolojik gelişmelere paralel olarak hızla ilerleyen radyasyon onkolojisi halen neredeyse tüm kanser tiplerinin tedavisinde, her evrede yer almakta ve hastalarda ciddi yan etkiler yaratmadan tedavi sonuçlarını önemli ölçüde etkilemektedir. Son kanser istatistiklerine göre sigara içme oranında düşmeler gözlense de erkeklerde görülen en sık kanser akciğer bölgesi kanserleridir. Sigara içen bireylere uygulanmaya başlayan tarama programları da erken evrede çok sayıda kanser teşhis edilebilmesinin yolunu açmıştır. Akciğer yerleşimli kanserlerde cerrahi önemli bir tedavi seçeneğiyken, günümüzde özellikle genel durumu, yaşı, diğer hastalıkları sebebiyle ameliyat olamayacak hastalar için hedeflenmiş yoğun dozu belli bir noktaya vererek yapılan özel tekniklerle (stereotaktik ablatif beden radyoterapi) seçilmiş erken evre akciğer kanserleri hastalarında cerrahi sonuçlarla benzer şekilde yüzde 90'lara varan tedavi şansı söz konusu olabilmektedir"ifadelerine yer verdi.
"Ameliyatsız tedavi"
Prof. Dr. Sağlam şöyle konuştu: " Günümüzde pek çok deneyimli merkezde yapılan stereotaktik radyoterapi, radyoterapi ile tedavide önemli bir kapı açmıştır. Cerrahi için uygun olmayan hastalardaki erken dönem başarılı sonuçlardan yola çıkarak, cerrahi için uygun olan hastalarda da ameliyatsız, tedavi seçeneği olarak sunulmaya başlanmış ve cerrahi ile benzer şekilde hastalıktan kurtulmayı mümkün kıldığı görülmektedir. Ameliyat ve getirdiği risklere göre herhangi bir yan etki gözlenmezken tedavi hızla yapılabilmekte, seçilmiş hastalarda uygun şekilde yapıldığında minimum risk taşımakta, ayrıca solunum sıkıntısı olan ve yaşlı hastalarda da uygulanması önünde engel bulunmamaktadır."
"Kanserle mücadele doğumla başlar"
Prof. Dr. Mahmut Gümüş, kanserle mücadelenin doğumla başladığını belirterek kanseri önlemenin tedavi etmekten daha kolay olduğunu vurguladı.
Prof.Dr. Gümüş, kanserin nedenlerini değiştirilebilen ve değiştirilemeyen nedenler diye ikiye ayırdıklarını belirterek, " Yapılan farklı çalışmalar göstermiştir ki sigara ve diğer tütün ürünlerinden uzak durarak, beslenmemize dikkat edip şişmanlıktan uzak kalarak, yeterli egzersiz yaparak, alkol almayarak, kansere neden olabilecek virüslere karşı uygun tedbirleri alarak ve tuz alımını kısıtlayarak kanser riskini yüzde 76 oranında azaltabiliriz. Tüm bu sayılan nedenler kendi irademizle değiştirebileceğimiz nedenlerdir. Kalan %14 neden ise Ultra Viyole radyasyon, hava kirliliği, sosyoekonomik koşullar ve mesleki kanser nedenleri gibi toplum düzeyinde alınacak tedbirlerle önlenebilecek kanserlerdir. Sadece yüzde 10 kanser, kişisel ve toplumsal olarak müdahil olamayacağımız, bir bakıma "kötü şans" diyebileceğimiz ailesel ve genetik faktörler nedeniyle oluşmaktadır"diye konuştu.
"Kanserle mücadele doğumla başlar"
Prof.Dr. Gümüş konuşmasını şöyle tamamladı:
"Bu nedenle kanserle mücadelemizde bu saydığımız faktörlere odaklanmalıyız. ve bu odaklanma doğumla birlikte başlamalı. Doğumla birlikte, ergenlik ve gençlik çağında hatta tüm yaşam boyunca hasta olmadan önce insanlarımızı tütünden ve alkolden aktif veya pasif olarak uzak tutmalı, şişmanlığa yol açmayan dengeli beslenmeye teşvik etmeli, spor yapmalarını sağlamalıyız. Böylece kanser riskini yukarıda belirttiğimiz gibi 3/4 oranında azaltmamız mümkün. Bu noktada önemsediğimiz bir konu, alınacak bu tedbirlerin hastalık tanısından sonra yararı olabileceği gibi daha da önemlisi hasta olmadan önce yararının çok daha fazla olacağıdır. Tüm yapılacaklar bir yaşam tarzı değişikliği olarak algılanmalı ve tüm toplumu kapsayacak şekilde insanlarımıza önerilmelidir."
(İA-SÇ)
Son Dakika › Sağlık › 22. Ulusal Kanser Kongresi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?