TBMM Başkanı Mustafa Şentop, 15 Temmuz'un siyasi iktidara, devlete karşı değil tam tersine devletin, siyasi iktidarın, anayasal düzenin yanında durmak için gerçekleştirilen bir halk hareketi olduğunu belirterek, bu yönü itibarı ile 15 Temmuz'un biricik olduğunu söyledi.
Mecliste düzenlenen "5. Yılında 15 Temmuz Paneli"nin açılışında konuşan Şentop, 15 Temmuz gecesi şehit olan 251 kişiyi rahmetle andığını, çünkü o geceyi manalandıran, ruh veren, onu kıymetlendiren şeyin büyük ölçüde şehitlerin akıttığı kan olduğunu dile getirdi.
Şentop, 2 binin üzerindeki gazilere de Allah'tan şifalar ve uzun ömür diledi.
15 Temmuz'un iki boyutundan birisinin bu girişimin hain ve alçak bir darbe teşebbüsü niteliği; diğer bir boyutunun ise bu teşebbüse karşı milletin gösterdiği kararlılık, cesaret ve fedakarlık olduğunu dile getiren Şentop, "Bir taraftan cereyan eden o hadiseye dikkat çekmek, onu hatırlamak, onu unutturmamaya çalışmak önemli ama bir taraftan da onun kadar hatta daha fazla önemli olan milletimizin ona karşı göstermiş olduğu duruş ve tavırdır. Bu ikincisi bizim geleceğimiz bakımından çok daha önemli, bize büyük ümit ve özgüven verici bir tablodur." dedi.
Dünyada halk hareketlerinin her zaman siyasi iktidara, devlete karşı gerçekleştiğini vurgulayan Mustafa Şentop, "15 Temmuz bunun istisnasıdır. 15 Temmuz siyasi iktidara, devlete karşı değil tam tersine devletin, siyasi iktidarın, anayasal düzenin yanında durmak için gerçekleştirilen bir halk hareketiydi. Bu yönü itibarı ile 15 Temmuz biriciktir." değerlendirmesini yaptı.
Darbe teşebbüsünde hedef alınan milletin bizatihi kendisi olduğunu dile getiren Şentop, milletin bunun farkında olduğunu ve kendisini temsil eden TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi gibi mekanları bilhassa koruma altına alma hissiyatı içinde hareket ettiğini kaydetti.
Devlet ve millet bütünleşmesinin önemli olduğunu ifade eden Şentop, "Halk ile siyasi iktidar arasında ne kadar büyük ölçüde bir bütünleşme söz konusuysa, devlet ne kadar milleti, halkı temsil ediyorsa, halk ne kadar siyasi iktidar ve devleti kendisine ait hissediyorsa, o zaman buna sahip çıkma arzusunu, iradesini gösterebiliyor. Türkiye'de sağlanan esasen budur. Bizim geriye dönük tarihimize baktığımız zaman, büyük hamleler yaptığımız dönemlerde devlet ve millet bütünleşmesinin en kamil manada, en büyük yoğunlukta gerçekleştiği dönemler olduğunu görürüz." diye konuştu.
Devletin değerleriyle milletin değerlerinin bütünleşmesinin önemine dikkati çeken Şentop, şöyle devam etti:
"Devlet millet bütünleşmesi sağlandığı zaman 'milletin devleti' anlayışını geliştirmek söz konusu olabilir. 'Devletin ülkesi' tanımlaması kullanılır bazı yerlerde, aslında devletin milleti olmaz. Milletin devleti olur. 27 Mayıs 1960 sonrasında yaşanan süreçlerde devleti esas alan ve devlet imkanlarıyla milleti yönetmeyi esas alan bir bakış açısı, yerini zaman içerisinde gelişen, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde başlayan süreçle beraber, millet adına milleti temsilen devleti yönetme perspektifine dönüşen bir yönetim anlayışı ve milletin değerlerini devletin değerleriyle bütünleştirme süreci var. Devlet millet bütünleşmesinin özü aslında budur. Bu gerçekleştiği zaman millet, siyasi iktidara, devlete yapılan taarruzlara karşı ona sahip çıkma zaruretini hissediyor ve iradesini bu yönde kullanıyor. Canı pahasına yapıyor. 251 şehidimizin bize ifade etmiş olduğu mana budur."
"Siyasetin gücü arttıkça bürokratik oligarşik yapının gücü de azalmaya başladı"
Devlet yönetiminin, siyasetin, ekonominin, sosyal politikaların, kültürel politikaların, eğitim politikalarının temel esaslarının anayasaya konulması meselesi olarak baktığının altını çizen Şentop, şunları kaydetti:
"Anayasalar çıkışından itibaren iki temel konuyu düzenliyor: Birisi temel haklar ve özgürlükler, diğeri de devletin yapısı ve işleyişi. Siz siyasetin alanına giren birçok konuyu anayasada şöyle ya da böyle bir kapsamda düzenleyerek aslında iktidara kim gelirse gelsin belli sınırların dışına çıkamayacakları, bir yönetimi anayasal birtakım temellere bağlamış oluyorsunuz. İkinci dünya savaşının galipleri, ikinci dünya savaşının mağluplarının anayasalarını yapmışlardır. İtalyan Anayasası ABD işgal kuvvetlerinin gözetiminde yapmışlardır. Alman Anayasası aynı şekilde… Japonya'nın Anayasasını ABD işgal kuvvetleri komutanı ordudaki sivil hukukçulara hazırlatıp düzenletiyor. Bunu sembolik olarak söylüyorum. Yani anayasalar üzerinden ülke politikasını, siyasetini sınırlayan, çerçeve içerisine alan bir yaklaşım var.
Emekli ABD Merkez Kuvvetleri Komutanı 15 Temmuz darbe teşebbüsünün olduğu günlerde 'Bütün partnerlerimiz içeride' şeklinde bir açıklama yapmıştı. Kim senin partnerin? Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, seçilmiş siyasetçiler dışarıda; senin partnerlerin nasıl içeride olabilir? Sizin partneriniz ancak ülkeyi yönetenler olabilir. Demek ki esas partnerleri onlar değilmiş. Uluslararası düzen, seçilmişleri hiçbir zaman gerçek manada bir partner olarak görmedi. Onların gerçek partnerleri o bürokratik, oligarşik yapının partnerleri olmuştur. Tasvir ettiğim düzene 27 Mayıs 1960 darbesiyle geçildiği kanaatindeyim. Türkiye, 27 Mayıs 1960 darbesiyle, ikinci dünya savaşının mağlupları arasına kendi kendini sokmuştur. Bu mağluplara uygulanan uluslararası düzenin muamelesini, kendisine, kendi eliyle uygulamıştır. 1961 Anayasası'yla temel politikalar belirlenmiş, siyasi iktidar ikiye bölünmüştür. 'Vesayetçi' dediğiniz, bürokratik oligarşik yapı esas partneri olarak sistemi belirlemiş ve bu sistem 2000'li yılların başına kadar devam etmiştir. Siyasetin gücü arttıkça bürokratik oligarşik yapının gücü de azalmaya başladı."
"Millet, oyu ile bir şeyleri değiştirebileceğini gördü"
TBMM Başkanı Şentop, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğiyle başlayan sürecin, millet iradesini gerçek manada iktidara yansıtma gayretiyle yürütüldüğünü söyledi.
Bu durumun ortaya konan kararlılık sayesinde başarılı olduğunun altını çizen Şentop, "27 Nisan'da e-muhtıraya verilen cevap böyle bir cevaptı. Bunun millete yansıması da bir şeylerin değiştiğinin görülmesi oldu. Millet, oyu ile bir şeyleri değiştirebileceğini gördü. Siyasete, siyasal iktidara, anayasal düzene, devlete sahip çıkmaya başladı." dedi.
Şentop, daha önce siyasetin, devletin gücüyle milleti yönetmek arzusuyla yapıldığını, şimdi işe millet adına devleti yönetmek adına yapıldığını aktardı.
Siyasetle ilgili son 20 yılda değişen en önemli mantalitenin bu olduğunun altını çizen Şentop, bu manada daha çok çalışılması gereken alanın bulunduğunu sözlerine ekledi.
Necdet Ünüvar: "Bombalar, silahlar vardı ama korku yoktu"
Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar, herkesin hayatında gurur duyduğu olaylar olduğunu belirterek, kendi hayatında en onur ve gurur duyduğunun tekrarlanmamasını diledi. Ünüvar, "Çünkü en onur duyduğum gün, 15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında bu gazi meclisin çatısı altında bulunmaktı." dedi.
Milletvekillerinin o gece Meclise gelerek Meclisi koruduklarını dile getiren Ünüvar, "Bombalar, silahlar vardı ama korku yoktu. Türkiye adeta o gece topyekun adeta yeniden dirilmişti." ifadelerini kullandı.
Panelin ikinci oturumunda, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Hasan İşgüzar, 24 Televizyonu Parlamento Muhabiri Nagehan Akbulut Varol ile Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Başkanı (TFMD) ve Hürriyet Gazetesi Foto Muhabiri Rıza Özel, FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında TBMM'de görev başındayken yaşadıklarını anlattı.
Son Dakika › Politika › TBMM Başkanı Şentop, '5. Yılında 15 Temmuz Paneli'nin açılışında konuştu Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?