HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, gündemdeki konulara dair dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Yapıcıoğlu, özellikle Kürt meselesi, Cumhur İttifakı'na bakış ve muhalefet anlayışı gibi başlıca konuları ele aldı.
HÜDA PAR lideri Yapıcıoğlu'nun gündeme ilişkin değerlendirmeleri şu şekilde:
"Yeniden Refah Partisi daha önce Cumhur ittifakına katıldı sonra geriye çekildi siz şu anda Cumhur ittifakının ortağı mısınız?"
Yapıcıoğlu: Çok keskin çizgilerle ne olursa olsun biz Cumhur İttifakı'nın ya da AK Parti'nin ya da hükümetin yapmış olduğu her şeyi destekleriz modunda hiçbir zaman olmadık. İttifak içerisinde olduğumuz hatta seçim sath-ı mailinde bile AK Parti'nin icraatlarının yanlış olanlarına işaret ettik.
Şu anda da öyle… Biz her hal ve şart altında doğru kimden gelirse gelsin doğruyu destekleriz yanlışı da kim yaparsa yapsan yanlışa karşı çıkarız. Bu anlamda böyle çok kategorik bir şekilde içinde veya dışında şeklinde bir değerlendirme ne kadar doğru olur onu izleyicilerimiz takdir edecektir. Ama ben şu kadarını söyleyeyim, diğerleri mesela Millet İttifakı eğer seçimi kazanmış olsalardı her bir partinin genel başkanı, cumhurbaşkanı yardımcısı olarak kendileri de yönetime bizzat katılacaklardı.
Cumhur İttifakı'nda öyle bir şey yok. Seçim döneminde bir ittifak yapıldı ama dediğim gibi o dönemde bile yani seçim sath-ı mailindeyken bile biz AK Parti listelerinden seçime girmiş olmamıza rağmen yapılan yanlışlara dikkat çekiyorduk. Bizim belki şu farkımız vardı, muhalefet anlayışımız da farklıdır. Nedir o? Hatırlarsanız muhalefet partilerinden birisi Meclis kürsüsünden iktidara şöyle seslenmişti; siz dünyanın en iyi işlerini de yapsanız biz karşı çıkacağız çünkü biz muhalefetiz, millet bize bu görevi verdi.
İktidar ne yaparsa yapsın karşı çıkmak manasında ya da hükümet ne yaparsa yapsın karşı çıkmak manasında bir muhalefet anlayışımız yok.Biz diyoruz ki iktidar eğer iktidarsa, millet iktidar olma yetkisini kendisine vermişse muhalefete düşen şey ona yardımcı olmaktır. Nasıl yardımcı olmak? Doğru yaptığı işlerde destek olmak, yanlış yaptığında da yanlışa işaret ederek aynı zamanda doğrusunu da birlikte söylemek. Biz hükümetin doğru yaptığı şeylerde yanındayız, destekliyoruz yanlış yaptığında da eleştiriyoruz ama doğrusunu da söylüyoruz.
Biz işin tam merkezinden, parlamentonun içinden bakıyoruz. Oraya gelen kanun teklifleri ile ilgili takındığımız tutuma da bakıldığında iktidarın getirdiği bazı kanun tekliflerine destek veriyoruz bazılarına destek vermiyoruz. Hatta muhalefetin sunmuş olduğu bazı kanun teklifleri ya da önergeleri var bazen onlara da destek verdiğimiz oluyor.Biz, milletin menfaati nerededir ona bakarız. Biz hiçbir siyasi partiyi kendi düşmanımız olarak görmüyoruz, onlar bizim siyasi rakiplerimizdir. Bütün siyasi partiler birbirine rakiptir. Öyleyse millet adına siyaset yapan ve milletin menfaati için çabalayan bütün siyasi partiler bence böyle yapmalıdır. Gelen iş nedir, milletin menfaatine midir, değil midir? Değilse eleştirmeli ama ne olması gerektiğini de söylemelidir. Eğer doğruysa milletin menfaatineyse kimin getirdiğine bakmaksızın mutlaka ona destek olmalıdır. Biz böyle bakıyoruz, böyle yaklaşıyoruz. Bu bizim siyaset tarzımız. Evet, biz Cumhur İttifakı ile birlikte hareket ettik, bundan pişman değiliz aynı şartlarda bugün aynı şey olsa, aynı şeyi yine yaparız.
Biz mevcut Cumhurbaşkanlığı adaylarından Sayın Erdoğan'a destek verdik ve seçimde üç hedefimiz vardı. Sayın Erdoğan'ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi, Cumhur İttifakı'nın Meclis'te çoğunluğu elde etmesi ve bizim aday gösterdiğimiz arkadaşların Meclis'e girmesi. Hedefimizi de %100 oranında gerçekleştirdik; biz aldığımız karardan, ortaya koyduğumuz tavırdan pişman değiliz, doğru olduğuna inandık şu anda da onun doğru olduğuna olan inancımızda herhangi bir değişiklik yok aynı şartlarda benzer bir durum bugün gelse aynı şeyi yaparız. Ama yarın bir gün şartlar değişir, farklı farklı adaylar çıkar memleket farklı bir tarafa gider, söylemler değişir, siyaset değişir o günkü şartta da onu oturup değerlendiririz.
"Dem Parti birçok partiyi ziyaret etti, fakat size gelmedi. Dem Parti'nin size teklifi oldu mu?"
Yapıcıoğlu: Bizim 'gelin bizimle de görüşün' şeklinde bir talebimiz olmadı. Onlardan da bize herhangi bir görüşme talebi gelmedi. An itibariyle böyle bir şey yok. Bize ulaşan herhangi bir görüşme talebi yok, bundan sonra olur mu olmaz mı onu da bilemem.
Bugüne kadar bize gelen herkese kapımızı açtık, kimseye kapımızı kapatmadık. Neticede siyasi bir mesele görüşülecekse Meclis'teki siyasi partiler arasında görüş alışverişleri olabilir, bu doğaldır olması gerekendir. Fakat konuya göre değişir. Dem Partili milletvekilleri; Meclis Başkan Vekili ki bunlardan bir tanesi, birisi de eski parlamenter ve eski belediye başkanı… Bunlar bazı görüşmeler yaptılar tabi bu görüşmeleri hangi sıfatla yaptılar, içeriği neydi bilmiyoruz çünkü görüşme yaptıkları diğer siyasi partilerin yetkilileri de bu konuda çok fazla açıklama yapmadılar. Hatta en son basına yansıdığı kadarıyla AK Parti Meclis Grup Başkanı Sayın Abdullah Güler'in yapmış olduğu açıklamada detaya girmemek için şöyle bir cümle de kurdu 'biz mahrem bazı konular konuştuk. O yüzden biz şimdilik şu kadarını söylüyoruz' diye çok kısa bazı bilgiler verdiler ki bir saati aşan görüşmelerden sonra çok fazla bilgi dışarı yansımadı. Dem Partililer, 'biz bütün görüşmeleri tamamlayalım ondan sonra geniş bir açıklama yapacağız, dediler.Kamuoyu da bekliyor. Görüşmelerde ne konuşuldu, konu neydi, hangi sıfatla geldiler, İmralı'dan getirdikleri mesajları mı ilettiler konuyla ilgili kendi görüşlerini mi paylaştılar, sadece karşı tarafı mı dinlendiler? Bilemiyoruz. Yani biz böyle niyet okuma şeklinde ya da işte tahminlerde bulunmak suretiyle çok fazla spekülatif konulara da girmek istemiyoruz. Kendileri bilir yani görüşmek isterler veya istemezler onların bileceği şey ama şu ana kadar bize herhangi bir talep gelmedi. Bizim de böyle bir talebimiz, bizim de bir davetimiz olmadı.
"Siz bu sürecin tam olarak neresindesiniz? Hem eylemsel hem fikirsel olarak bu süreci nasıl tanımlıyorsunuz?"
Yapıcıoğlu: Biz başından beri şunu söyledik; sorun sadece terör sorunu ise ya da asayiş sorunu ise buna başka şekilde yaklaşırsınız ama işin siyasi, sosyal, kültürel hatta uluslararası boyutları oluşmuşsa bunu farklı bir zaviyeden ele almak ve ona göre değerlendirmek gerekir. Mesele sonuç itibariyle bir hak hukuk meselesi, vatandaşın hak talebi var. Bu hak taleplerinin yerinde olup olmadığı ayrı bir mevzu bunlar haklı mıdır haksız mıdır ayrı bir tartışma konusu ama birisi bir hak talebinde bulunuyorsa ve bu haklar temel haklar kategorisindeki haklar ise bunlar hiçbir şekilde pazarlığa tabi olamazlar. Hiçbir şekilde şarta bağlanamaz, bunu söyledik. Bu, birilerinin silah bırakması şartına da bağlanamaz ama öte taraftan silah ve şiddet de hak arama yöntemi olamaz ikisini birbirine karıştırmamak lazım. Şu anda da biz aynı şeyi söylüyoruz. Şimdi Türkiye'de bir şiddet sorunu var mı bir terör sorunu var mı var. Bu, Türkiye'ye zaman kaybettiriyor mu, enerji kaybettiriyor mu? Evet. Bu 1000 yıllık kardeşliğe ciddi darbeler vuruyor mu? Doğru. Ama sorun bundan ibaret değil yani bu şiddet meselesi ortaya çıktıktan sonra bu sorunlar yaşanıyor değil. Bu sorunlar çok eski belki 1830'lu götürmek mümkün Batılılaşma süreciyle başlayan bir sorun. Cumhuriyeti birlikte kuran, Çanakkale'de beraber cephede savaşıp şehit düşen, kardeşliği 1000 yıllık bir maziye sahip olan bu insanlar nasıl oldu da bu hale geldi.
Cumhuriyetten sonra Kürt'ün varlığı inkâr edildi, dili yasaklandı pek çok tarihsel yanlışlar… Özellikle Tek Parti diktatöryasının uygulamaları… Dersim, Zilan katliamları çok derin yaralar açtı. Bütün bunlara rağmen kardeşlik bitti mi? Hayır, bitmedi ama kardeşlik ciddi bir yara aldı. Şimdi bunları tamir etmek gerekiyor. Bunları tamir etmenin yolu sadece bu şiddetin bitmesi değil. Şiddet tek başına bu kardeşliği bozan bir şeyse ya da kardeşliği zedeleyen bir şeyse siz onu ortadan kaldırdığınızda her şey güllük gülistanlık olur ama bu şiddetten çok önce bunlar oldu.
PKK dediğiniz yapı Kürt meselesinin kendisi değil, Kürt meselesinin sebebi değil, Kürt meselesinin sonucu da değil. Sadece bu meseleden, tarihsel süreç içerisinde yapılan yanlışlardan beslenen ve bu yanlışlıkların üzerine kendi ideolojik fikirlerini zemine aplike edebileceği bir alan arayan ve bu Kürt meselesini bu konuda kullanan bir yapı. Dolayısıyla bunu ayrıştırmadan meseleyi çözmek mümkün değil.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın Diyarbakır ve Şanlıurfa ilk kongrelerinde yapmış olduğu konuşmalarda şunu da görüyoruz: Evet, çok mesafe aldık ama atmamız gereken bazı adımlar varsa onları da atarız birlikte atarız diye. Bu sevindirici bir şey, bunu iki meselenin birbirinden ayrıldığının bir işareti olarak görmek istiyoruz. İnşallah Cumhuriyet'in ikinci yüzyılı, birinci yüzyıl gibi kayıp bir yüzyıl olmaz çünkü biz enerjimizi içeride tükettik, birbirimizle uğraştık.
Önümüzdeki yüzyılın tekrar kayıp bir yüzyıl olmaması için hemen her partinin altını çizdiği gibi ki biz bunu yıllardır söylüyoruz. Akamete uğrayan çözüm sürecinde de söyledik, mutlaka bizim bu kardeşliğimizi güçlendirmemiz lazım mutlaka bizim birliğimizi pekiştirmemiz lazım.
"Siz Türkiye'nin anayasası değişmeli, Kürtçe resmi dil olmalı ifadelerini kullandınız. Anayasada neler değişmeli, sizin öneriniz nedir?"
Yapıcıoğlu: 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı parçalanma sürecine girdi akabinde bir Kurtuluş Savaşı... Bu parçalanma sürecinde Kürtler haricindeki diğer Osmanlı idaresi altında yaşayan halkların hemen tamamı kendi yollarını ayırıp kendi başlarının çaresine baktılar. Kürtler ne yaptı? Kürtler dedi ki biz Türk kardeşlerimizle beraberiz. Ayrı bir devlet kurma, başka bir şeye girme konusunda ya da o istilacılarının stratejileri doğrultusunda onlarla tokalaşıp onlarla anlaşıp onlarla birlikte hareket etmediler. Bundan dolayı biz diyoruz ki bu tarihsel gerçek de herkes tarafından bilinsin. Kürtler kardeşlik hukukuna uygun hareket ettiler, bundan sonra da uygun hareket edeceklerdir.
Bu nedenle diyoruz ki Kürtler bu ülkenin, bu cumhuriyetin asli kurucu unsurudur. Hani Sayın Bahçeli 22 Ekim'de bir çıkış yaptı ya! Özgür Bey de dedi ki 'ben el yükseltiyorum Kürtlere devlet vadediyorum. Gelin bu sizin de devletiniz olsun.' Bu devlet zaten Kürt'ün de devleti.Fakat Kürt'ün bunu hissetmesi lazım.
Eğer birlikte düşmanı kovdukları, bu toprakların, bu vatanın ortak sahibi oldukları cumhuriyeti beraber kurdukları kardeşlerinden bu kardeşliği görmezlerse ya da kendilerini yabancı gibi hissederlerse işte bu devlet Türk'ün devletidir. Asli kurucu halk, birlikte kurduğunuz bir devlette siz kendinizi dışlanmış olarak görürseniz, sizin diliniz yoksa sizin kültürünüz yoksa sizin kimliğiniz yoksa sizin adınız bile yoksa o zaman siz kendinizi dışarıda hissedersiniz.
Bu devlet, sadece Türk kavminin devleti ise o zaman Kürt'e de derler ki herkesin devleti var, seninki nerede? Ondan sonra birileri çıkar der ki benim de devletim olsun. Bunun görülmesi lazım.
Anayasaya göre Türkçeden başka hiçbir dil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ana dilleri olarak öğretilemez. Ne demektir bu? Sen sadece vatandaşlık itibariyle Türk değilsin sen etnik olarak da Türk olmak zorundasın. Sen Türkçeden başka bir dili devletin sana öğretmesini isteyemezsin! Bu soruların varlığını görmemiz lazım.
Son Dakika › Politika › HÜDA PAR lideri Yapıcıoğlu: Kürtler bu ülkenin, bu cumhuriyetin asli kurucu unsurudur - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Yorumlar (28)