Cezaevinde koronavirüse yakalanan 86 yaşındaki FETÖ hükümlüsü Nusret Muğla'nın vefatının ardından eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, Twitter hesabından "Nusret Ağabeyin ardından…" başlıklı 2 sayfalık mektubunu paylaşmıştı. Bülent Arınç gündeme oturan o mektupta "Nusret Ağabey hakkını helal et. Senin ve senin durumunda olanlar için kamuoyunun şahit olabildiği ve olamadığı tüm mecralarda, sesimin ve gücümün yettiğince bildiğim doğruları söyledim. Ama gözler kararmıştı" ifadelerini kullanmıştı.
Medyascope'a konuşan Nusret Muğla'nın oğlu Mustafa Sait Muğla, Bülent Arınç ile babasının ilişkisini anlattı. "Babam 'Bülent abini ara, 65 yıllık dostluğun karşılığı bu mu? diye sor' demişti diyen Mustafa Sait Muğla, Arınç'ı arayınca aldığı cevapla şoke olduğunu söyledi. İşte anlattıkları:
"Bülent Arınç'la babamın ilişkisi samimi, dostane, abi-kardeş gibiydi. Ancak bu süreç başladığından beri bazı şeyler de bizim kulağımıza küpe oldu. Ben saygı duymuyorum.
Babam 'Bülent abini ara, 65 yıllık dostluğun karşılığı bu mu? diye sor' demişti. Aradım kendisini, söylediklerim karşısında kendini ön plana koyup kendi ızdıraplarını, kendi problemlerini, damadıyla ilgili problemleri dile getirdi. Sanki çaresizmiş gibi, yapacak bir şey yokmuş gibi. Karşılığı bu oldu, biz de şoke olduk. Ben kendi adıma söyleyeyim şoke oldum.
Benim gördüğüm kadarıyla AK Parti'nin iktidara gelmesine kadar ciddi ilişkileri vardı. Çok sık olmasa da bir araya geliyorlardı. İktidar olduklarında da belli bir yoğunluk, tempo içerisinde arada görüşüyorlardı. Dostlukları gençliklerinden başlıyor, zaten ailece de görüşürdük. Ben annesi Sevdiye teyzeyi çok iyi bilirim. Evlerinde, bahçelerinde çocukluğumuzda çok oynardık. Yani aralarındaki ilişki lise yıllarında bir dostluk, kardeşlik olarak başladığını babam da anlatırdı zaten."
"Nusret Ağabey ile lise yıllarımda tanışmıştım" sözleriyle mesajına başlayan Bülent Arınç, Nusret Muğla için, "Kendisi gibi pırıl pırıl insanlarla kitap okur, sohbet yapardık. Sonra berberlikten ayrıldı ve küçük bir kavaf dükkanı açtı. Aynı hizmetine orada devam etti; artık Kavaf Nusret Ağabey olmuştu. Sonra 'Hizmet Hareketi' olarak bildiği yolda eğitim faaliyetlerine destek olmaya başladı. Kısıtlı imkânlarını bu yolda kullandı. Topladığı zekat, fitre ve çiftçilerden aldığı ayni yardımlar ile okulların yapım masrafına destek oluyordu. Kendisini sevenlerin Nusret Ağabeyi artık eğitim gönüllüsüydü" ifadelerini kullanmıştı.
Arınç mektubunun devamında ise şu ifadeleri kullanmıştı;
" 15 Temmuz'da yaşanan hain darbe girişimi ülkemizin üzerine bir felaket gibi çöktü. Uçaklar, helikopterler, tanklar bomba ve kurşun yağdırdı, meclisimiz bombalandı... Bu hain girişim, onlarca şehit ve gazimizin canını fedakarca hiçe saymasıyla ancak önlenebildi. Bugünden hemen birkaç gün sonra Nusret Ağabeyin de birçok arkadaşı gibi 'silahlı terör örgütü üyesi olmak' iddiası ile tutuklandığını öğrendim. Bırakın silahı, eline bir gün çakı dahi almamış, kimseye kaba bir söz söylememiş, her defasında 'Biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yok.' diyen o güzel insan, bankaya para yatırmak, eğitim vakfında görev almak, gençlerle ilgilenmek gibi malum suçlamalar ile hüküm giymiş ve ardından tahliye edilmişti.
Kendisine 2 yıl önce geçmiş olsun ziyaretinde bulunmuştum. Kimseye kırgın ya da küskün değildi. 15 Temmuz hain darbe girişiminin bir felaket olduğuna inanıyor ve kendisinin ve arkadaşlarının haksız yere terörist olma iddiası ile yargılandığını, bunun aileler için büyük travmalara neden olduğunu düşünüyordu. Haksızlıkların giderilmesi için benim de elimden geleni yapmamı istemişti. Hakkındaki karar onandıktan sonra cezaevine alındı. Kalp ve çeşitli rahatsızlıklardan dolayı çok sayıda ilaç kullanıyor, kendi başına hayatını idame ettirmekte güçlük çekiyordu. Maalesef tam teşekküllü üniversite hastanesinden alınan raporlar Adli Tip Kurumu tarafından onanmadığı için cezaevi şartlarında kalmaya devam etti.
Hastalığı şiddetini artırdı ve maalesef Kovid'e yakalanarak dün 84 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bu güzel insanla olan hikayemin kısaca özeti budur: kendisine dair anılarımı kalbimin en müstesna köşesinde saklayacağım. Peki ardından söylenmesi gerekenler nedir? Cezaevi şartları hasta mahkumların tedavileri ve tedavi süreçlerinde gerekli koşullar açısından uygun değildir. Kalp ameliyatı olması gerekenler var, kanser hastaları var. Tedavileri mevcut şartlar altında mümkün değil. Bu insanların cezaevinde kalmasının kamuya hiçbir faydası yok. Cezalarının büyük bölümünü zaten cezaevinde geçirmiş insanlar. İnfazlarının ertelenmesinin kamusal faydalarının olduğu gibi bu insanların daha kolay şifa bulabilmelerine de imkan sağlayacaktır. Anayasamızın 17. maddesine göre cezaevlerinde dahi olsalar vatandaşların mutlaka insan onuruna yaraşır bir hayat yaşamaları gerekiyor.
Çoklu ilaç kullanan, çocukları ile birlikte cezaevinde kalan kanser hastaları var, üstelik Kovid riski altındalar. Bunların infazının ertelenmesi Adli Tip Kurumunun raporları onaylamasına bağlı. Eğer kurum, söz konusu raporları onaylar ise cezaevinden infazları ertelenerek çıkacaklar, belki iyileşmeyecekler ama ev ya da hastane şartları altında tedavileri mümkün olabilecek. Doktorlar inançlı olur, merhametli olur, adaletli olur. Onlar, Hipokrat yemini etmiş insanlardır. Bu insanların cezaevinde kalıp ölüme terk edilmesinin size, yargıya, toplumsal bütünlüğümüze ne gibi bir zararı olabilir? Lütfen bunları düşünün ve bu şekilde hareket edin. Burada sadece Anayasa'nın 17. maddesi değil, Cumhurbaşkanının da af yetkisi önem taşıyor. Sayın Sezer de, Gül de, Erdoğan da bazı hükümlüler için de bu yetkilerini kullanmışlardı. Kaldı ki Adli Tıp Kurumu, kendisine kanun ve yönetmelikler ile verilen yetkiyi hiçbir makam ve mevkiden korkmadan, hukuka uygun şekilde kullansa Cumhurbaşkanın af yetkisini kullanmasına dahi gerek kalmayacaktır.
Bu konudaki tek muhatabım 15 Temmuz gecesi eline silah almamış, hiçbir şekilde silahlı eylemde bulunmamış, kendi hallerinde Türkiye'nin her yerinde imamı, müezzini, öğretmeni, doktoru, esnafı, emeklisiyle 'Sen bu örgütün üyesisin' denerek cezaevine doldurulmuş insanlardır. Sonsöz; Nusret Ağabey hakkını helal et. Ben, senin ve senin durumunda olanlar için kamuoyunun şahit olabildiği ve olamadığı tüm mecralarda, sesimin ve gücümün yettiğince bildiğim doğruları söyledim. Ama gözler kararmıştı, köşebaşlarını tutan zebaniler kan ve intikam ateşiyle yanıyorlardı. Doğru bildiklerimi söylediğim için ben de hakaret gördüm, azarlandım, horlandım, Fetöcü olarak hedef gösterildim. Sana ve arkadaşlarına faydalı olamadığım gibi kendime de faydalı olamadım. Ama inanıyorum ki bu da geçer ya hu. Göz yaşarır, kalp mahsun olur. Fakat biz Rabbimizin razı olacağı şeylerden başkasını söylemeyiz."
Son Dakika › Politika › Hayatını kaybeden FETÖ tutuklusu Nusret Muğla'nın oğlu: Bülenç Arıç, damadıyla ilgili problemlerini anlattı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?