Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, partisinin 12. Olağan Büyük Kurultay'ında önemli açıklamalarda bulundu. Hamas'ı yok etmek etmek bahanesiyle günlerdir Gazze'de masum sivilleri katleden İsrail'e bir çağrı yapan Destici, " Kudüs, tüm semavi dinler için kutsal sayılan bir bölgedir. Kudüs, tüm inanç grupları için bir sevgi ve barış merkezi haline getirilmelidir. Yok bunu sağlamayacaklar mı, yok buna İsrail izin vermeyecek mi, yok buna Amerika müsaade etmeyecek mi; o zaman yeni bir Selahaddin Eyyubi gelir Kudüs'ü fetheder ve Mescid-i Aksa'yı özgürleştirir. Bunu yapacak da Türkiye'dir, Türk milletidir" dedi.
BBP 12'nci Olağan Kurultayı, Ankara Spor Salonu'nda başladı. Kurultay öncesi bir grup partili, delegelerin bulunduğu alana girmek istedi. Bunun üzerine görevliler ve iki grup arasında arbede yaşandı. Ardından salona giren çevik kuvvet ekipleri, delegelerin bulunduğu alana girmek isteyen grubu dışarı çıkardı. Kur'an-ı Kerim okunmasıyla başlayan kurultayda divan kurulu oylanarak saygı duruşunda bulunuldu ve ardından İstiklal Marşı okundu.
Daha sonra BBP Lideri Mustafa Destici, salondakilere hitap etti. Destici, Filistin'de savaşın devam ettiğini hatırlatarak, "Her Müslüman gibi, her insan gibi yaşananları üzüntüyle takip ediyoruz. Osmanlı'nın, Türklerin bölgeden, bütün olarak Ortadoğu'dan, hatta Kuzey Afrika'dan çekilmek zorunda kaldığı günden beri o topraklarda acı, kan ve gözyaşı hiç dinmedi. Osmanlı'nın, Türklerin bölgeden çekilmek zorunda kalmasından sonra yaşananlara sağduyuyla baktığımızda hep aynı nedenlere, aynı faillere, aynı sonuçlara ulaşıyoruz" dedi.
Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kurultaya bir mesaj gönderdi. Erdoğan, kurultayın hayırlara vesile olmasını dileyerek, şu ifadelere yer verdi: "Sizlerin şahsında Büyük Birlik Partisi'ne gönül vermiş tüm kardeşlerime en kalbi selam ve muhabbetlerimi gönderiyorum. Bu vesileyle Büyük Birlik Partisi'nin kurucu genel başkanı, dava ve aksiyon adamı, milli ve manevi değerlerin yiğit savunucusu Muhsin Yazıcıoğlu kardeşimi bir kez daha rahmetle yad ediyorum. Büyük Birlik Partisi'nin 'söz konusun vatansa gerisi teferruattır' anlayışıyla Türkiye'nin ekonomik ve siyasi açıdan gelişmesin ve kalkınmasına yaptığı katkıları her zaman takdirle karşılıyoruz. Özellikle ülkemizin en kritik seçimlerinden biri olan 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde Büyük Birlik Partili kardeşlerimizin sergilediği dik duruşu hiçbir zaman unutmayacağız. Her 2 seçimde de şahsımıza verdikleri destek için tüm Büyük Birlik Partili vatandaşlarıma en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Gazze'de yaşanan insanlık dışı katliamlardan Karabağ'ın 30 yıllık işgalinin ardından özgürlüğe kavuşmasına, terörle mücadeleden dış politikada hamlelerimize kadar Türkiye'nin bekasını, Türk-İslam coğrafyasının huzur ve esenliğini ilgilendiren tüm meselelerde Büyük Birlik Partisi'nin desteğini almaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Daima hakkın, adaletin, milli ve manevi değerlerin yanında saf tutan BBP camiasının dirayetli liderliğiniz altında sergilediği bu yerli ve milli duruş hiç şüphesiz Türk siyasetine de örnek olmaktadır. Cumhuriyetimizin 2'nci asrına ilk adımları attığımız bugünlerde istikrar ve güven içerisinde yeni bir çağı selamlayacağımıza, Türkiye Yüzyılını inşallah hep birlikte inşa edeceğimize inanıyoruz."
Mustafa Destici'nin açıklamalarından satırbaşları;
"Geride bıraktığımız 10 yıllık zaman diliminde, dünyada ve bölgemizde, ülkemizin güvenliğini de birinci dereceden etkileyen çok sayıda önemli gelişme yaşandı. 2014 yılında Rusya'nın Kırım'ı ilhakıyla fitili ateşlenen gerginlik, 24 Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgale başlamasıyla, bugün Avrupa'nın bütününe yayılma potansiyeli taşıyan, dehşetle ve endişeyle izlediğimiz bir savaşa dönüştü. 27 Eylül- 10 Kasım 2020 tarihleri arasında, Azerbaycan'ın Ermenistan'a karşı mutlak zaferi ve 30 yıldır işgal altında olan Karabağ'ın işgalden kurtuluşuyla sonuçlanan 2. Karabağ savaşı yaşandı.
Irak ve Suriye'de yaşanan iç savaşlar, her iki ülkeyi, Türkiye'yi hedef alan terör örgütlerine yaşam alanı sağlayan birer bataklık haline dönüştürdü. Bu bataklıkta, zaten birer zulüm rejimi olan her iki ülkede; Irak ve Suriye'de yaşayan Türkmenlerin yok edilmeye çalışılmasıyla; bölgede, bölgenin kaynaklarını yağmalama yarışındaki emperyalist güçlerin neden olduğu istikrarsızlıkla; bu istikrarsızlığın, çok sayıda alanda Türkiye'yi etkileyen olumsuz yansımalarıyla karşı karşıya kaldık. Geride bıraktığımız dönemde, sıklıkla, Yunanistan'la, Batı Trakya, Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz bahaneleriyle karşı karşıya getirilmeye çalışıldık. 2016 yılında, önceki darbeler gibi, bir dış istihbarat operasyonu olan 15 Temmuz Darbe girişimine maruz bırakıldık.
Değerli Dava Arkadaşlarım, Filistin'de savaş devam ediyor. Her Müslüman gibi, her insan gibi, yaşananları üzüntüyle takip ediyoruz. Osmanlı'nın, Türklerin, bölgeden; bütün olarak Ortadoğu'dan, hatta Kuzey Afrika'dan çekilmek zorunda kaldığı günden beri; o topraklarda, acı, kan ve gözyaşı hiç dinmedi. Osmanlı'nın, Türklerin, bölgeden çekilmek zorunda kalmasından sonra, yaşananlara sağduyuyla baktığımızda, hep aynı nedenlere, aynı faillere, aynı sonuçlara ulaşıyoruz. Kıymetli Kardeşlerim; anlaşmazlık konusu ne olursa olsun, geçmişte ne yaşanmış olursa olsun, sivillere yönelen saldırılar cinayettir. Kudüs, tüm semavi dinler için kutsal sayılan bir bölge niteliği taşıyor.
Tarihte yaşanan sayısız olumsuz örneğe rağmen; insanlığın, geçmişte yaşananlardan çıkarması gereken dersler, bilimin ve teknolojinin bugün geldiği düzey, Kudüs'ün, tüm inanç grupları için bir "sevgi" ve "barış" merkezi haline getirilmesi olmalıdır. Filistin'de, Ortadoğu'da; dünyada, savaşın, sömürünün, savaş ve sömürü nedeniyle ölümlerin, acıların yaşandığı her yerde, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, uluslararası kuruluşlar, yaşananlarla ilgili sorumluluk sahibidir. Maalesef, dünyada sömürünün nedenleri, uluslararası kuruluşları da aynı amaçlarla kullanmaya, yönetmeye devam ediyorlar. Bölgede, bugün için, iki devletli bir çözüm dışında çıkış yolu görünmüyor. Başkenti Kudüs olan Filistin devletinin kurulması ve tanınması, tesis edilmesi gereken barışın ilk adımı olmalıdır. Yaşasın bağımsız Filistin kahrolsun katil İsrail!
Bugün için, Türkiye, yaşanan savaşın her iki tarafının da güvenine sahip olma durumunu muhafaza etmelidir. Türkiye'nin gücü ve varlığı, özellikle İsrail ve Filistin halkları için, barış umutlarının az sayıdaki ihtimalinden biri olarak görünüyor. Türkiye, barışın sağlanması, masum sivillerin korunması için elinden gelen tüm gayreti göstermelidir. Türkiye, Ortadoğu'da, yayılma ihtimali olan savaşa karşı, yeni bir göç akınına maruz kalmamak için, sınırlarını ve tedbirlerini güçlendirmelidir. Yine, yaşanan savaşın neden olabileceği ekonomik sıkıntılara karşı, Türkiye, gereken tedbirleri almalıdır. Yine Türkiye, bölgeye yapılacak insani yardımlara öncülük etmelidir.
Bizim tarafımız açık ve nettir. Biz masum Filistin halkının, Gazzeli, kardeşlerimizin yanındayız. Biz İslam'ın ve Müslüman'ın yanındayız. Biz zalimin karşısında mazlumun yanındayız. Çocuk, yaşlı, kadın, suçlu-masum ayrımı gözetmeden Gazze'ye bomba yağdıran, binlerce çocuğu, kadını acımasızca katleden Siyonist, Terörist İsrail'in karşısındayız. Bütün dünyaya sesleniyoruz: Bu soykırımı durdurun. Arap Birliğine ve İslam dünyasına sesleniyoruz: Bugün yaşananlara seyirci kalırsanız, yarın aynı akıbet sizi de bulacaktır. ABD'ye de sesleniyoruz. İsrail'e verdiği 'kayıtsız şartsız destek', yapılan soykırımın tarafı olmaktır. Siyonist Biden'ın tüm Amerikayı ve Amerikan halkını yarınlarda soykırımcı olarak itham ettirecek kararlarına müsaade edilmemelidir.
Gazze'deki Hastane'nin İsrail savaş uçakları tarafından bombalanmasının üzüntüsünü, öfkesini ve şaşkınlığını yaşamaya devam ediyoruz. Her geçen gün, her hadisede, nasıl bu ölçüde kötü olunabileceğiyle ilgili, hepimizi dehşete düşüren yeni örneklerle karşılaşıyoruz. Hangi biçimde ifade edilirse edilsin, bugün gerçekleştirilen cinayetlerin, "insanlık suçu" dışında herhangi bir kalıba sığdırılması mümkün değildir. Bununla birlikte, her iki taraftan, sivilleri hedef alan tüm saldırılar, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Uluslararası güvenlik örgütlerinin duyarsızlığını; açıkça telaffuz etmeseler de Gazze'de Müslümanların yok edilmesini bir çözüm olarak gören ve gelişmeleri bu istikamete sürüklemeye çalışan İsrail yanlısı ülkeleri; alacakları tüm kararları ABD'ye teyit ettirme mecburiyeti duyan Arap ülkelerini, nefretle kınıyorum. Hepsi, tarihte "suçlu" ibaresiyle yer alacaklar.
1 Ekim Pazar günü, Ankara'da, TBMM'nin yeni yasama yılının açılışına saatler kala, İçişleri Bakanlığı'nın Emniyet Genel Müdürlüğü giriş kapısı önünde, PKK terör örgütü tarafından, bir bombalı saldırı düzenlendi. Öncelikle, gerçekleşen terör saldırısını; sanki bir "mizansen" ya da devletin tertiplediği bir "müsamere" gibi takdim etmeye çalışan; bu korkunç hadisede bile, devlete, millete karşı bir düşmanlık malzemesi çıkarma gayretindeki gazeteci görünümündeki provokatörleri ayrıca kınıyorum. Hak ettikleri cezaları almalarını milletçe bekliyoruz.
Türkiye, teröre destek sağlayan ve bölgemizdeki faaliyetleri "insanlık suçu" dışında herhangi bir kavramla izah edilemeyecek olan ülkelerle, bugünkü diplomatik mücadelesini kararlılıkla devam ettirmelidir. Yine, siyasetteki ve birtakım "sözde" sivil toplum örgütlerindeki faaliyetleri, terör örgütü tarafından, "buralarda görevlendirilmiş olmaları"nı hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde gördüğümüz terör örgütü uzantıları hakkında hukuk işletilmeli; terör örgütü uzantılarının, Türkiye Cumhuriyeti ve milletimiz aleyhindeki faaliyetlerini, yasal görünümlü kuruluşların çatısı altında devam ettirmelerine izin verilmemelidir.
Aziz Milletim; Türkiye Büyük Millet Meclisi, terörün ve terör örgütlerinin propagandasının yapılacağı, devletin ve milletin tehdit edileceği bir yer değildir. 1 Ekim saldırısı sonrası yapılan açıklamada imzası olan hainler, "Namusları ve şerefleri üzerine", "Halklar" önünde değil, "Büyük Türk Milleti" huzurunda yemin ettiler.
Yine tüm milletvekillerinin, "bağlı kalacaklarına", "namusları ve şerefleri üzerine yemin ettikleri" anayasada, "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir." maddesinde olduğu gibi, "Türkiye halkları" değil, "Türk Milleti" ibaresi yer alır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türk Milleti'ne düşmanlık edilecek; Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Milleti'nin yok sayılacağı bir yer de değildir. 40 yıl boyunca, içlerinde bebeklerin de bulunduğu on binlerce masum insanımızın katledilmesini, şehir merkezlerine düzenlenen saldırıları "bedel" olarak görenlerden; bir gün bile teröre "terör", cinayete "cinayet", katile "katil" demeye cesaret edemeyen hain ruhlu eşkıyalardan; öğrenecek herhangi bir şeyimiz de alınacak herhangi bir dersimiz de yok.
Türkiye, milletin kalbi saydığımız Gazi Meclis'imizden ve terörle, şiddetle hiçbir iltisakı olmaması gereken demokratik hayatımızdan, artık bu terör uzantılarını, bu hastalıklı uru kesip atmalıdır. Hukuk işletilmeli, Gazi Meclis'imizin, terör örgütlerinin uzantıları tarafından lekelenmesine izin verilmemelidir.
Türkiye, yaşadığı sayısız darbe ve darbe girişiminden sonra; 15 Temmuz 2016 gecesi, milletimizin sokaklarda, devletine, hukuka, milli iradeye, istiklaline ve istikbaline sahip çıkmasıyla, darbeler dönemine son verdi. Yaşadığımız acı tecrübelerin ışığında, bugünkü durum ne olursa olsun, demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkma konusunda bir an bile zaaf göstermememiz gerektiğini, tekraren ifade etme ihtiyacı duyuyorum...
15 Temmuz 2016'da, milletçe, hukuk ve demokrasi yolunda attığımız önemli adıma rağmen, maalesef 12 Eylül Anayasasıyla yönetilmeye devam ediyoruz. Darbeciler tarafından hazırlanan, darbe şartlarında, 7 Kasım 1982 günü yapılan referandumla yürürlüğe giren anayasada, yıllar içinde çok sayıda değişiklik yapıldı. Anayasadan kaynaklanan sayısız probleme, 40 yıla yayılan tadilatlarla çözüm bulunmaya çalışıldı ama bütünlüklü, tutarlı, özgürlükçü bir anayasaya olan ihtiyacımız maalesef giderilemedi.
Biliyorsunuz, 2021 yılı başında, "Türkiye'nin sivil bir anayasaya ihtiyacı"nı dile getirerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde temsil edilen tüm siyasi partileri ziyaret ettik. Siyasi partilerimizi, Türkiye'nin ihtiyacı olan yeni ve sivil anayasa konusunda bir mutabakat zemininde buluşmaya davet ettik. İyi niyet cümleleriyle başlayan görüşmeler, Cumhur İttifakı dışındaki partilerin, amiyane tabirle, gazete ve televizyonlara sarf ettikleri "Zaten seçimde biz kazanacağız, seçimden sonra gerekirse biz kendimiz yaparız." cümleleriyle sona erdi. Yeni Anayasa konusunda bugüne kadar tüm adımları destekleyen ve bu hususta en samimi tavrı ve çalışmayı ortaya koyan Büyük Birlik Partisi olarak; Cumhurbaşkanmızın, "yeni, sivil, demokrat anayasa" çağrısını destekliyoruz. Büyük Birlik Partisi olarak, yine elimizden gelen her türlü katkıyı sağlayacağız.
Hemen her gün, yurdumuzun çeşitli bölgelerinden, sığınmacılardan kaynaklanan asayiş olaylarına ve konuyla ilgili halkımızın haklı tepkilerine şahit oluyoruz. "Hadisenin sosyolojik ve güvenlik boyutundaki ihmaller adeta sorunlar yumağı haline geldi. Gelinen aşamada, gerek sığınmacıların karşılaştığı sorunlar, gerekse sığınmacılardan kaynaklanan sorunlar, sürecin "erdemli ve insanî" boyutuna zeval verecek noktaya gelmiş durumdadır..!
Yine vatandaşlarımız, sığınmacı ve düzensiz göç sorununun günlük hayata yansımalarını, en fazla, ulaşımda, şehirlerin ortak kullanım alanlarında, sağlık ve eğitim başta olmak üzere, kamu hizmetlerinde yaşanan problemlerle görüyorlar. Dünyada ve bölgemizde meydana gelen olağanüstü şartlardan kaynaklanan ekonomik problemlerin ardından, Şubat ayında yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremlerin ekonomimiz üzerindeki etkileri, sığınmacıların varlığını, Türkiye ekonomisi için taşınması mümkün olmayan bir yük haline getirdi.
Değişik kaynaklara göre farklı rakamlar dillendirilse de Türkiye'deki sığınmacıların ülke ekonomisine ciddi bir maliyet yüklediği gerçekliği ortada. Sığınmacılarla birlikte, ülkemizde ikamet eden diğer yabancılar da hesaba katıldığında, ekonomik faturanın daha da büyümekte olduğunu görüyoruz. Devletin sistemli biçimde sığınmacı insanlara "güvenli" bir düzen oluşturması birinci şart… Ama bu şartı ıskalayıp sürekli sığınmacılarla alakalı halka düşen görevlerin ön plana çıkartılıp hatırlatılması ciddi haksızlıktır. Bu mülteci sürecini yürütenlerin bilhassa sığınmacı kadın ve çocukların maruz kaldığı mağduriyet ve istismar alanlarını görmezden gelip "gidişat iyi değil, duruma vaziyet edin" ikazlarını ve ikaz sahiplerini; 'dini bir zorunluluk', 'merhamet' ve 'vicdan' noktasından itham ederek savmayı bırakmalıdır' İvedilikle bu konudaki yükümlülüklerini "tam" olarak îfâ etmeye başlamalıdırlar.
Öte taraftan… Sığınmacılar, ülkemizi hedef alan, PYD/PKK terör örgütü başta olmak üzere, terör örgütleri için doğal bir insan kaynağı potansiyeli oluşturuyorlar. Benzer şekilde, sığınmacıların, yabancı istihbarat kuruluşları açısından, ülkemizde bir zaaf noktası ve hareket alanı oluşturduğunu düşünüyoruz. Son olarak, Türk soylu olan sığınmacılar, bu kapsam dışında değerlendirilmelidir. Çünkü burası Türk yurdudur ve dünyadaki her Türkün yurdudur. On binlerce Türk soylunun ülkemizde bulunmasını bir kayıp değil kazançtır.
Milletimizi, milletimizin en önemli temel taşı olan aileyi korumak zorundayız. Aile yapımızın, sağlıklı bireylerin, gelecek nesillerin, toplumsal ahlakın, birlikte yaşama kültürünün ve bunları koruyan manevi değerlerimizin tümüne savaş açmış olan, adım adım topluma dayatılan ve neredeyse bir terör haline gelen; LGBT propagandasına karşı; uyuşturucuya karşı, kadına yönelik şiddete karşı; duyarlıyız, dikkatliyiz, camiamız ve devlet olarak, tüm gücümüzle, her ne pahasına olursa olsun, mücadele etmeye devam etmeliyiz.
"Gıda"da, "ilaç"ta, "enerji"de, "savunma"da, kendimize yetecek duruma gelmezsek, bu dört alanın her biri, güvenliğimizle ilgili bir zaaf noktası oluşturacaktır.
Öncelikle bu dört alana, dolayısıyla, bilime, insana, eğitime, gençliğimize yatırım yapmak zorundayız… Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığına son vermeliyiz. Bu problemle baş edemezsek, zenginin daha fazla zenginleşmesine, fakirin daha fazla fakirleşmesine engel olamayız. Sonuçta, bizi destekleyenlerin, Cumhur İttifakı'ndan beklediği, "kimsesizlerin kimsesi olma" güvenini kaybeder ve bize umut bağlayan aziz milletimizin, yerel seçimlerde, ülkemiz için ağır sonuçları olacak uyarısıyla karşı karşıya kalabiliriz.
30 yıllık siyasi bir ömür ve tecrübeye sahip çok bedeller ödemiş muhalif düzlemde siyaset yapan bir partiyiz; ülkeyi yönetmek adına alternatif olmayı hak ediyoruz. Evet, Cumhur İttifakı'nın bir parçasıyız, aynı ittifak içinde olmamıza rağmen, yapıcı ve yol gösterici bir şekilde, muhalif düzlemde siyaset yapıyoruz. Milletimiz için, millet sevdasıyla, milletimizin değerlerini rehber edinerek çıktığımız yolculuğumuza, aynı inanç ve kararlılıkla devam edeceğiz.
Yerel seçimlere sayılı günler kaldı. Kongrelerimizle birlikte teşkilatlarımız yeniliyoruz. Yarından itibaren, her teşkilatımız, yerel seçimlerle ilgili hazırlıklarını yapıp, çalışmalarına başlayacaklar. Daha kapsamlı ve yoğun bir çalışma içinde olmalıyız. Yerel seçimlerde alacağımız oy oranının, yerel yönetimlerde görev yapmak ve temsil edilmenin yanında,önümüzdeki genel seçimlerle ilgili yeni bir başlangıç noktası teşkil edeceğini de unutmamamız gerekiyor.
Milletvekili seçimlerinde yapamadığımız sıçramayı inşallah bu seçimlerde yapıp, ufuklarımıza yeni bir sayfa açacağımıza inanıyorum...
Allah yardımcımız olsun..."
Son Dakika › Politika › Hedefinde İsrail vardı! Mustafa Destici'nin Kudüs çıkışı kongreye damga vurdu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?