Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Ne zaman biz uyandık? MİT müsteşarı ile ilgili oradaki olayla ilgili rol alanları görünce dedik ki bu iş belli oldu. Ondan sonra biz artık yoğurdu üfleyerek yemeye başladık, sadece orada değil bakanlıkların hemen hemen hepsinde" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı canlı yayın programında A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün moderatörlüğünde, Sabah Gazetesi Yazarı Mehmet Barlas, Sabah Gazetesi Yazarı Mahmut Övür, Sabah Gazetesi Yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak'ın sorularını cevaplandırdı.
" Ukrayna'da sokak gösterileri sonunda ülkeyi bölünmeye kadar götürdü. Yakıp yıktılar, Avrupa'da alkışladı" yönündeki bir soruya Başbakan Erdoğan, "Merkezden yönetiliyor. Dikkat ederseniz gerek bizde yani Gezi olaylarındaki karakter, kullanılan figürler aynen Ukrayna'da var. Televizyonda falan bunların hepsini izledik. Benzer şeyleri kısmen bakıyorsunuz Mısır'da falan uyguladılar. Aynı şeyler. Brezilya'da aynı şeyler vardı. Dolayısıyla Ukrayna'daki bu uygulamalar neticesinde de doğrusu Ukrayna bir defa özerk yani Kırım Cumhuriyeti ile ilgili olarak başından itibaren belki çok daha sağlıklı bir yapıyı meydana getirebilirdi, hiçbir zaman orası sağlıklı bir yapıya kavuşamadı. Ben ne zaman Ukrayna'ya gittiysem hep orayla ilgili şikayetler olmuştur ki bizim Tatar kardeşlerimize orada ciddi desteklerimiz oldu, hala devam ediyor. Yani onlara okullar, evler yaptırdık, ibadethaneler, yollar yaptırdık, tarihi var o eserleri restore ettik ki bir özgüvenleri gelsin diye. Tabii sağ olsun gerek Çubarov gerekse Cemiloğlu şu anda işin öndeki liderleri olarak da belli bir gayretin içerisindeler, çektikleri belli bir çile var, bu çile tecrübeye dönüşmüş. Bunun da gençlik üzerinde belli bir tesiri var. Fakat tabii hassasiyetle takip ediyoruz, takibe devam edeceğiz" diye konuştu.
"İNSANLARA EN BÜYÜK ZULMÜ YAPIYORLAR"
Suriye'deki olaylarla ilgili değerlendirilmesinin sorulması üzerine Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şimdi bu çok aldatıcı bir olay. Bunu tabi ben ABD'de de bunu işledim. Birilerinin ağırına da gitti. O zamanlar 120 bindi konvansiyonel silahla ölenlerin sayısı, bin 500 de kimyasal silahtı. Dedim yani 'kimyasal silahla ölenler ölü ama konvansiyonel silahlarla ölen, ölü değil.' 'Böyle mi bakacağız bu olaya' dedim. Bir defa burada insan ölüyor. Bu bir suçtur, insanlık suçudur. Buna karşı bir defa burada şu 20 ülke, dünyanın hemen hemen dünyanın neredeyse çoğunluğunun ötesinde bütününe yakının teşkil ediyor. Para olarak ekonomi olarak da öyle. Hala silahlandırmayı yine içimizdeki ülkeler yapıyor. Tabii ki burada malum, ben bunu Sayın Putin'e de söyledim, yüzüne söylediğim için burada da söylüyorum, dedim ki, 'bakın şu anda Türk toplumunda, Suriye'yi Rusya silahlandırıyor, İran silahlandırıyor' dedim. Böyle bir yükü nasıl kaldıracaksınız. Tabii tabii Soçi Olimpiyatları'na gittiğimizde o gün bir, bir buçuk saat görüştük. Dışişleri Bakanı beraberce, dedim '150 bin insan öldürüldü ve siz İstanbul'da bana Esad'ın avukatı değilim dediniz ama hala onun yanında duruyorsunuz' buna karşı ortaya bir tavır konması lazım. 'Bu tavrı koymadınız, koymuyorsunuz yani burada sizin farklı hesaplarınız varsa burada en çok düşünmeniz gereken Türkiye'dir.' Niye? Biz sizinle 100 milyar dolarlık bir hedef belirledik, Mali noktada. Komşuysak biz size daha yakınız. Eğer siz Akdeniz hesapları yapıyorsanız, Akdeniz'e zaten en uzun kıyıya sahip ülkelerden bir tanesi biziz. Bunları biz aramızda oturur konuşuruz bunlar ayrı meseleler. Ama gelin bir defa şuradaki kanı, ölümleri durduralım. Suriye böyle gittikçe daha iyiye gitmiyor. Yarın bu Suriye, Esad'da kalsa dahi Suriye'yi kim ayağa kaldıracak. Bu Esad mi kaldıracak? Her taraf yerle yeksan olmuş zaten. Mümkün değil. Siz demokrasiye de anlıyorum ki inanamıyorsunuz, halkın iradesini hiçe sayıyorsunuz. Yani en çok üzüldüğüm noktalardan bir tanesi dünya halen kimyasal silah, konvansiyonel silah ayrımını yapmakla aslında insanlara en büyük zulmü yapıyorlar."
"KILIÇDAROĞLU AKLINA NE GELİRSE ONU SÖYLÜYOR"
"Eski adalet bakanı Sadullah Ergin'le yaptığınız konuşmayla ilgili açıklamalarınız muhalefette ve bazı basın organlarında çeşitli tartışmalara yol açtı. Sayın Kalıçdaroğlu sizin adaleti arka bahçeniz haline getirdiğinizi iddia etti ve açıklamalarınızı itiraf olarak değerlendirdi. Ne dersiniz bütün bunlara?" şeklindeki soru üzerine Başbakan Erdoğan, "Bugüne kadar, şöyle hukuki altyapısı olan bir insan değil. Yanında hukukçu olarak gezenler de boşuna geziyor. Bakınız şurada gerek HSYK ile ilgili gerekse yine bizim aynı şekilde internet yasası ile alakalı. Bunların Anayasa Mahkemesine gidişteki ne zamanlaması ne de hazırladıkları dilekçe vesaire hiçbirisi doğru değil. Birincide ret aldılar. Ondan sonra HSYK ile ilgili tekrar bir müracaatları oldu. Onda da yine 'evrakınız eksik dediler' geri gönderdiler. Bir siyasi partiye bu yakışır mı? Ret olayında da ne diyor? Kendilerine dünyanın değişik yerlerinden örnekler almışlar, akıl hocaları da malum kişiler. Bunlar daha önce isimleri geçen kişiler. Onlar da güya bunlara akıl veriyor; cumhurbaşkanının onamasına gerek yok. Bırak sen cumhurbaşkanının onamasını daha oraya gitmemiş. Olay Resmi Gazete'de yayımlanmamış, siz kalkıyorsunuz Anayasa Mahkemesine gidiyorsunuz. Bunun bir örneği yok Türkiye'de. Bu insanların yasa tanımı veya yasalarla ilgili herhangi bir düşüncesinin bir itibarı olabilir mi? Türkiye'de bir kısım medya bunlara destek vereceğiz diye yalanları sahiplenmeye, doğru olmayanı sahiplenmeye kendilerini mecbur hissediyorlar. Yapılan iş burada da o. Şimdi Adalet Bakanı ile aramda geçen konuşmada, yine montajlar yapılmış, kırpılmış kırpılmış... Ama ben bu olayda, bakın dinlenmemiz bir defa yasal mı? Değil, anayasaya, yasalara aykırı. Bu medya bir defa onurlu, şahsiyetli olsa bir başbakanın, adalet bakanıyla konuşmasını ki bu kriptolu telefondur, bakın bu kriptolu telefonu adamlar dinliyor. Kim paralel yapı, nereden dinliyor? Benim artık aramama gerek yok, TÜBİTAK. Bu devlete saldırıdır. Burada ben bakanımla yaptığım konuşmada tabii Sadullah Bey şey yaptı ama o puzzle da olsa ben çok açık net bunu da söylemek zorundayım. Nedir o? Malum Doğan Grubu'nun SPK ile ilgili sıkıntısıdır ve çok ciddi bir davadır o dava. Bu davada yine kusura bakmasınlar burada da o malum ilişkiler kullanılmak suretiyle çok açık net olarak bir dava belli bir yere gelmiş ve orada belli şeyler işletilmiş, ondan sonra olayın genel kurul safhası, oradan acaba 'adalet orada tecelli eder mi?' Bana düşen nedir? Çünkü burada bir defa ülkenin yüz milyonlarca kaybı var. Adalet Bakanıma ne diyorum ben, 'bunun takipçisi ol' diyorum" dedi.
"KILIÇDAROĞLU YOLSUZLUĞUN TANIMINI DAHA ÖĞRENMEDİ"
"Bunu adalete müdahale olarak değerlendiriyorlar" sorusu üzerine de Başbakan Erdoğan, "Onlar öyle değerlendiriyor varsın öyle değerlendirsinler. Bakın ayrı bir dava, yine puzzle. Bizim normal hat o, Denizciler Odası Başkanı diyor ki; 'Böyle böyle bizi filanca ihaleden mahrum ettiler.' Metin Kalkavan, MİLGEM. Ondan sonra öyle deyince ben dedim ki; 'Metin Bey yapacağın tek şey var, senin bu sektördeki yerini biz biliyoruz dava aç' dedik. ve dava açtı neticede davayı kazandı, ihale iptal edildi. Burada rekabet koşulları oluşmamış, bu firmanın da şu anda Türkiye'de en büyük kızağa sahip olan firma bu firmadır. Bundan daha büyük kızağa sahip olan ikinci bir firma yok. Şimdi böyle birisini sen dışarıda bırakıyorsun, rekabet koşullarını yok farz ediyorsun, ondan sonra da adrese teslim bu işleri vermek istiyorsun. Ben bunu icra konseyindeki arkadaşlarıma da söyledim. Genelkurmay Başkanıma da, Milli Savunma Bakanımız da diğer konseydeki arkadaşlarda dedim ki, 'Burada rekabet koşullarını oluşturmamız lazım, ben inanıyorum ki hatta hatta dedim gerekirse özellikle pazarlığa da oturmalısınız dedim. Bu iş daha da aşağıya çekilmeli. Çünkü ben beş gemi yapacağım yerde dört tane niye yapayım. Beş tane gemi yapıyorum kardeşim. Yani Kılıçdaroğlu yolsuzluğun tanımını daha öğrenmedi önce onu öğrenmesi lazım. Bunu öğrenmediği için inanın bunların eline üç tane koyun verin kaybedip gelirler. Bunların biz SKK Genel Müdürlüğünü biliyoruz, o dönemlerini yaşadık. Sen genel müdürsün hastanelerin durumu ortada. Biz hastanelerin eczanelerine inerdik, ben o zaman SKK'lıydım, ilaç alamazdık, ilaç. Şimdi bu ülkeyi biz idare ediyoruz, hastanelerimizin hali de ortada, vatandaşlarımızın memnuniyeti de ortada. İstediği hastaneye de gidiyor en modern şekilde hizmetini alıyor" diye konuştu.
"NUSAYRİLERİ TAHRİKE YÖNELİK BİR MONTAJ"
"O konuşmanızda Adalet eski Bakanının bir hakim için o bir Alevi şeklinde ifadesi var" denmesi üzerine Erdoğan, "Büyük ihtimalle montaj. Şuanda Hatay'da seçim var. Malum o bölgede Nusayrileri belli bir ağırlığı var. Onları tahrike yönelik bir montaj koymuş olabilirler. Bu tabi sayın Kılıçdaroğlu'nda çok hoşuna gider" dedi.
"MİT OLAYINDAN SONRA BİZ YOĞURDU ÜFLEYEREK YEMEYE BAŞLADIK"
Paralel yapı ile ilgili soru üzerine ise Başbakan Erdoğan, "Anayasa seçimlerinde çok hırslı çalışması oldu. Biz iyi niyetle baktık. Seçimi atlattık seçimden sonra bu atamalar Yargıtay'da, Danıştay'da başlayınca bazı şeyler beni rahatsız etmeye başladı, ilgililere de aynı şeyi söyledim. Ben kişileri tek tek tanıyamam ki. Kim tanıyacak? Bakandı, müsteşardı onlar tanıyacak. Biz de onları uyarıyoruz tabi ama onların endişe etmeyin, asla söz konusu değil gibi ifadeler bizi aldatmışlar. Ne zaman biz uyandık? MİT Müsteşarı ile ilgili oradaki olayla ilgili rol alanları görünce dedik ki bu iş belli oldu. Ondan sonra biz artık yoğurdu üfleyerek yemeye başladık, sadece orada değil bakanlıkların hemen hemen hepsinde" ifadelerini kullandı.
"BİZ İMAMI SADECE CAMİDE BİLİYORDUK"
Dinleme olaylarıyla ilgili konuşmasını sürdüren Başbakan Erdoğan, "Dinlenildiğini anlamak mümkün değil ki bu adamlar bu yasağı nasıl dinler diyorsun. Adamlar oraya güveniyor demek ki. Orada imamları var ya biz imamı sadece camide biliyorduk. Sonra önümüze geldi" diye konuştu.
"CUMHURBAŞKANI DA DİNLENDİ ZAMANI GELDİĞİNDE SÜRECEKLER"
"Dinlemelerin yapıldığında MİT'in bunları fark etmedi mi" yönündeki soruya ise Başbakan Erdoğan, "Ben orada da ikili telefon görüşmelerinin dinlenmediğine inanmıyorum, Sayın Cumhurbaşkanımız o konuda ne derse desin. Arşivde duruyor, vakti saati geldiğinde bunlar onu da açıklarlar. Bu olayların bir defa geçmişe bir bakın, sene 1980, bu işin başlangıcıdır. Şu anda 2014'teyiz. 34 yıl. 34 yıldır bu çark çalışıyor ve şu anda zirve yaptığı noktadır" şeklinde konuştu.
"BU BİR DİNİ ÖRGÜT DEĞİLDİR, DİNİ CEMAAT HİÇ DEĞİLDİR"
"Zirve yerine zırva deseniz daha doğru olmaz mı?" sorusu üzerine Erdoğan, "Olabilir. Hani şerrin de bir zirvesi olur ya. Ama bundan sonra artık dönüş başlayacak. Bu zırvalık projesini, başarılı bir şekilde uyguladılar. Bundan sonra bizim vatana, millete sevgilerini, muhabbetimizi el birliği, gönül birliğiyle ortaya koymamız lazım. Çünkü bunlarda bir de şu var, bunlarda takiyye meşrudur, yalan meşrudur, iftira meşrudur, fitne fesat meşrudur. Yani amaca ulaşmak için, gayeye ulaşmak için her yol meşrudur. Bu bir dini örgüt değildir, dini cemaat hiç değildir. Tamamen siyasi bir örgüttür ve bu örgütün içerisinde casusluğa varıncaya kadar her şey vardır" dedi.
Başbakan Erdoğan, " Azerbaycan'da okullarına el konuldu, o konuda bilgi geldi mi?"sorusu üzerine, "Bugün ben konuşmadaydım, konuşmadan çıkınca söylediler, şeyini alamadım, çünkü buraya geldik" dedi.
Aynı şekilde haberlerin Kazakistan'dan da geldiğinin belirtilmesi üzerine Erdoğan, "Aynı şekilde Pakistan'dan da böyle bir şey olabilir. Çünkü Pakistan Pencap Eyaleti Başkanı yarın akşam benimle olacak, sadece bu konuları görüşmek için o da" diye konuştu. - ANKARA
Son Dakika › Politika › Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?