4'üncü İstanbul Tasarım Bienali'nin teması 'Okullar Okulu'ydu ve 'Sindirim Okulu' da bu tema altındaki altı okuldan biriydi. Bienal Direktörü Deniz Ova, "Hem biyolojik hem de antropolojik sindirim üzerine fikirler sunan ve yeme-içme kültürlerini irdelemeye sevk eden 'Sindirim Okulu', 'Göç Eden Tatlar' atölye serisinin ortaya çıkmasına olanak sağladı" diyor. Atölyeler, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ve MSA'nın (Mutfak Sanatları Akademisi) desteğiyle gerçekleştiriliyor.
'Mamuniye'yle başlıyoruz
İstanbul'un önemli kültür-sanat kurumlarından 9 kişiyle İstanbul'da yaşayan 10 mülteci bu atölyelerden birinde buluşuyor. Türkiye'yi temsilen 10'uncu kişi benim. Mutfaktaki ortağım da Rawan.
Kendimize birer tezgah seçiyoruz. Önümüzde üç yemek tarifi, yemeklerin malzemeleri var. Önlüğü giyip Rawan'a kendimi tanıtıyorum. Başta biraz çekingen, pek konuşmuyor. Türkçeyi kursta öğrenmiş.
Herkes önce mönüyü gözden geçiriyor ve sınıfta Arapça bir tartışma başlıyor. Meğer ikinci sıradaki yemek Ortadoğu coğrafyasının bazı yerlerinde tatlı, bazı yerlerinde etli pişirilirmiş. Ekip Suriye, Irak, Filistin ve İran karması olduğundan malzeme listesinde kıyma gören bazıları şaşkın. Şefimiz Suriyeli Merve, göçmen kadınların çalıştığı Maide Mutfak'ın da şeflerinden. 'Kadı lokması'nın bu kez etli pişirileceğini söylüyor.
Mönüde ilk sırada 'mamuniye' var. İrmiği yağda kavururken Rawan'la sohbet etmeye çalışıyorum. Ailesiyle İdlib'den beş yıl önce gelip Beylikdüzü'ne yerleşmişler. 22 yaşında; iki kız,iki de erkek kardeşi var. "Kızların en büyüğü olduğum için evde de yemek yapıyorum, alışığım" diyor. Bunu duyunca okula gidip gitmediğini soruyorum. Suriye'deyken ziraat okuyormuş, savaş çıkınca bırakmak zorunda kalmış. Şimdi sınavlara hazırlanıyor ve eczacılık okumak istiyor. Özel günlerde yiyorlar
Bu arada mamuniye hazır. Ben tarçın ve fıstığı akışkan helvaya karıştırıyorum. Bulanık bir renk alıyor. Tabağını süsleyen Rawan'a bakıyorum, onunki resmen sanat eseri... Utanıp önümdekini yiyerek yok etmeye çalışıyorum ama şeker komasına girmek işten değil. Tatlıyı Suriye'de özel günlerde yediklerini anlatıyor. Sırada 'kadı lokması' var. Soğan doğrarken birlikte ağlıyoruz. Ben sorguya devam ediyorum: Hafta sonları matematik kursuna gidiyor. İş arıyor. Beylikdüzü'nde yaşamayı seviyor ama Suriye'den kalma alışkanlıkla geceleri sokağa çıkmaya çekiniyor. Bitirdikten sonra elimizde tabaklarla fotoğraf çektiriyoruz. Rawan fotoğrafa bakıp, "Burada kimin Suriyeli olduğu anlaşılmıyor ki, ben de Türk'e benziyorum" diyor.
Onlar ne diyor?
Berat Örnek/ ARTER Dilin ve milliyetin önemi kalmıyor
Ben Arapça bilmiyorum, Omran da çok az Türkçe biliyordu ama bu bizim leziz tarifler denememizin önüne geçmedi. Aksine, evrensel vücut dili kodlarıyla süreci epey zenginleştirdi.
Begüm Akkoyunlu Ersöz/ Pera Müzesi Müthiş güçlü bir kadın tanıdım
Kolestan Hasan'la tanıştığıma çok mutlu oldum. Müthiş güçlü, becerikli, hayata bağlı bir kadın tanıdım. Okmeydanı'nda sürdürdükleri Kadın Kadına Mutfağı adlı inisiyatifi öğrendim. Göç meselesi bu sefer bana daha çok umutlu tarafını gösterdi.
Ahsen Erdoğan/ Yapı Kredi Kültür Sanat Tanıdığımızı sandıklarımız...
Ailesine bakabilmek,, kendini ayakta tutabilmek için çabalayan, yani bir bakıma senin benim gibi ama bir bakıma bizden bambaşka bir gerçekliğin içinde yaşayan biriyle iletişime girdim. Bizim mutfak kültürümüze hiç de yabancı olmayan üç farklı yemeği yaparken kendi hislerimden çok onunkilere odaklandım. Aya'nın yemekleri yaparken duyduğu heyecanı fark etmemek imkansızdı.
Begüm Güven/ İstanbul Modern Yemek tariflerini paylaştık
Yaptığımız yemek kadar hayatlarımız üzerinden yaptığımız sohbet de keyifliydi. Mönüdeki yemeklerden farklı yemek tariflerini paylaşması da ayrı bir kazanç oldu.
Derya Bigalı/ Akbank Sanat
Ne kadar iç içe olduğumuzu gösteriyor
Aynı dili konuşmayan ve farklı alanlarda çalışan kişilerin yemek üzerinden nasıl ortaklık kurabildiğini göstermesi açısından bu atölye çok anlamlı.
Sinem Duman Balkan/ Borusan Sanat Çocuklarımızın fotoğraflarını paylaştık
Iraklı mülteci bir hanımefendiyle üç farklı yemek yaptık. Bizi birbirimize yaklaştıran, birbirimizi tanımamızı sağlayan tatlar, iletişimin bir biçimi oldu. Aynı dili konuşuyormuşçasına anlaşabilmek, duygularımızı ifade edebilmek çok güzeldi. Hele ki çocuklarımızın fotoğraflarını gösterdiğimiz anlar...
UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) Türkiye sözcüsü Selin Ünal: Yemek toplumsal kimliğin bir parçası
Bu gibi aktiviteler sayesinde hem Türkler hem mülteciler, diğer tarafla ilgili akıllarındaki sorulara yanıt bulabiliyor. Göç Eden Tatlar atölye fikri de insan hareketliliği ile tatların da yer değiştirmesi gerçeğinden doğdu. Yemek sadece beslenmekle ilgili değil. Toplumların kimliklerinin bir parçası. Güzel olan, yemeklerin kendi 'evlerinde' nasıl piştiğini birbirleri ile paylaşırken aslında kendi alışkanlıkları ve bildikleri üzerine paylaşımlarda bulunmaları. Birbirlerinin mutfağına girmiş gibi oluyor.
Son Dakika › Magazin › Yemek asla sadece yemek değildir! - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?