PSİKOLOJİK ANLAMDA EN RİSKLİ GRUPLAR ÇOCUK VE YAŞLILAR
Psikiyatr Dr. Mihriban Dalkıran
COVID-19 salgını, sadece ruh ve akıl sağlığımızı değil 'iyi olma halimizi' de etkiledi. Dünyanın güvenli bir yer olduğuna dair inancımız sarsıldı. Belirsizlikle gelen bilinmezliğin sonucunda panik ve kaygı düzeyimiz arttı. İnsanı en çok korkutan ruhsal tehditlerden biridir 'bilinmezlik'. Virüse dair bilgimiz arttıkça kaygı düzeyimiz azaldı. Ancak bu sefer de kronik yalnızlık yaşamın anlamını sorgulamamıza neden oldu.
Büyük felaketler sonrasında depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, sosyal fobi, madde kullanımı ve toplumsal şiddet olaylarının arttığı ve bu etkinin yıllarca sürdüğü görülüyor. Hiroşima patlamasından 20 yıl sonra yapılan çalışmalarda ruhsal sorunların devam ettiği rapor edilmişti. COVID-19 pandemisinin de benzeri durumlara yol açacağını öngörebiliriz. Sosyoekonomik krizin tetikleyeceği sıkıntılar da ruhsal hastalıkları arttırabilir.
Gelecek açısından en riskli gruplar çocuklar ve yaşlılar. Sosyal izolasyona ve günlük rutinlerinin değişmesine daha duyarlılar. Bakım verenin stresi ve kaygısı da onlara yansıyor. Yetişkinler ne kadar sakin olursa çocuk da bu süreci o kadar kolay atlatacaktır. Tüm dünyada ev içi şiddet olaylarında ve çocuk istismarında artış bildiriliyor, ki bu olumsuz etkilerinin on yıllar sonra ortaya çıkacağı üzücü bir gerçek. Belirsizlikle başa çıkma becerisi iyi olanlar ve yeni durumlara kolay uyum sağlayanlar bu süreci en az hasarla geçirecek. Pandemi bittikten sonraysa 'yalnızlık' ve 'temel güven duygusu kaybı' meselemiz olacak. Bence, kendi yalnızlığımızı başkalarının yalnızlığıyla anlamlandırarak ve kendi iyiliğimizin 'ötekinin iyiliği'yle var olabileceğini kavrayarak iyileşebiliriz.
POST-COVID ETKİLERİ
Nörolog Prof. Dr. Derya Uludüz
Alınan tedbirlerin vücudumuzda bıraktığı etkiler kadar COVID-19 geçirenlerin yaşadığı uzun süreli etkiler de çarpıcı... COVID-19'dan iyileşen insanların bazen aylar sonra yakınmaları başlıyor. En sık görülense yorgunluk, uyku sorunları, hafıza problemleri. Buna 'uzun süreli COVID' diyorlar. Hafıza, dikkat ve algıda sorunlar hem genç hem de yaşlılarda bildirilen etkiler. Örneğin bilinç bulanıklığı, berrak düşünmeme hali, kelimeleri unutma, randevuları unutma, adresini unutma... COVID-19 mutlaka belli oranda akciğerde kalıcı sekeller bırakıyor. Akciğerde oksijen kapasitesi buna bağlı azalıyor ve beyne giden oksijen miktarı düşüyor. Hafıza bölgeleri gibi oksijensizliğe en hassas bölgeler başta olmak üzere beyin bu durumdan olumsuz etkileniyor. Bir diğer sorunsa çocuk ya da erişkinlerde enfeksiyon sonrası uzun dönemde zeka düzeylerinde azalma kaydedilmiş olması... Peki ne yapmalı? Hastalığa yakalanmamak için tüm önlemleri almalısınız. Belirttiğim yakınmalardan şikayetçiyseniz bir nöroloğa gitmelisiniz. Enfeksiyon sonrasında olabilecek hasarı en aza indirmek için bağışıklığınızı çok iyi korumalısınız. Bu, doğru beslenmenin yanı sıra kaliteli bir uyku ve stresten uzak durmakla mümkün olur.
ÖNLEMLERİ RİSKE GÖRE DERECELENDİRİN
İç hastalıkları uzmanı Dr. Ayça Kaya
Koronavirüsten bizi koruyan en önemli üç kural; maske, mesafe ve hijyen... Elbette, salgın devam ettikçe bu kuralları uygulamalıyız. Ancak uzun süre ve sürekli maske takmak solunumla üretilen karbondioksidin vücuttan yeteri kadar atılmamasına neden olur. Bu da baş ağrısı, çeşitli hafıza kusurları, kas yorgunlukları, konsantrasyon bozuklukları, düşüncede ve algıda yavaşlama gibi sorunlara neden olur. Tansiyon, kalp, KOAH gibi kronik hastalıkları olan kişiler için sürekli maske takmak ciddi problemler ortaya çıkarabilir. Özellikle maskeyle yapılan koşu, tempolu yürüyüş gibi egzersizlerde kişinin yeteri kadar oksijen alamaması bayılma, hatta ani ölüm kadar kötü durumlara yol açabilir. Maskeyi uzun süre takmak zorunda kalan çalışanlar, iyi filtresi olan maskeler tercih etmeli. Bulaşım riskinin düşük olduğu yerlerde, evdeyken ya da tek başınayken maskelerin çıkarılması ve mümkünse nefes egzersizlerinin de sık sık yapılması çok iyi olur.
Toksik etkiye neden olabilir
Koronavirüs bulaşması kaygısı, birçok insanı aşırı hijyenik yaşama yöneltti. Bu durum, diğer mikroorganizmalara maruziyetimizi de azaltarak bağışıklık sistemimizi savunmasız bir hale getirebilir. Yani normalde hafif semptomlarla atlatacağımız hastalıkları şiddetli geçirmemize yol açabilir. Gereksiz vitamin, mineral takviyeleri de bağışıklık sistemimizi zayıflatabilir. Örneğin fazla C vitamini kullanımı böbrek taşı oluşumuna ve mide rahatsızlıklarına yol açabilir. Doktor tavsiyesi olmadan vitamin ve besin takviyesi kullanmak toksik etkiye neden olabilir, kişilerin kullandığı ilaçlarla etkileşime girip ciddi sorunlara yol açabilir.
Obezite ve kronik hastalıklar artabilir
Daha az sosyalleşme ve evde çokça vakit geçirmenin etkisiyle insanların yeme davranışları olumsuz etkileniyor ve hareket düzeyleri azalıyor. Önlem alınmazsa, gelecekte toplumdaki obezite oranının ve çeşitli kronik hastalıkların artacağını düşünüyorum. Oysa maskeyle açık alanda yürüyüşler, ev içi egzersizler, örgü örmek, kitap okumak, dans etmek vb. etkinliklerle hem daha kaliteli vakit geçirir hem de daha sağlıklı olabiliriz.
Aldığımız tedbirlerin zamanla bir takıntı haline gelmesinden de endişe duyuyorum. Risk düzeyine göre önlemleri derecelendirmeliyiz. Örneğin, işyerinde ellerimizi yıkama sıklığımızla evdeki aynı olmamalı. Eğer evde risk düşük olmasına rağmen 10 dakikada bir ellerimizi yıkıyorsak, bu obsesif kompülsif bozukluğa işaret ediyor olabilir. İnsanların hem kendileri hem de yakınları için duyduğu endişenin yoğun olarak devam etmesi kaygı bozukluğuna yol açabilir. Bu nedenle kaygı düzeyimizi arttıracak haberlere, kişilere maruz kalma sıklığımızı olabildiğince azaltıp; nefes egzersizi, meditasyon gibi rahatlatıcı aktivitelere yönelebiliriz.
Son Dakika › Magazin › Şimdi iyi olmaya çalışıyoruz, ya sonra? - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?