İki hafta önce gösterime giren 'Pazarları Hiç Sevmem' filmi, güçlü oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Özellikle de kadın oyuncularına baktığınızda... İşte o kadrodan iki yetenekli oyuncu, Ezgi Mola ve Melisa Sözen; her insanın hayatında yaşanabilecek bir yol hikayesini anlatan filmi, Yeni Aktüel dergisinden Neslihan Perker'e anlattı...
Pazarları sever misiniz?
EZGİ MOLA: Ben hiç sevmiyorum hala, depresif geliyor.
Çocukluktan falan ileri gelen bir duygu mu?
E.M.: Hala devam ettiğine göre çok da çocukluk değil herhalde ya da ben çocukluğumla yaşıyorum! Konservatuvarda okurken pazarları, 'Aman yarın da okula gideceğim' dediğim bir gün olmamıştı. Pazar, gün olarak hoşuma gitmiyor.
MELİSA SÖZEN: Ben eskiden okul sendromu yüzünden sevmiyordum ama artık seviyorum.
AĞAÇTA GÜN BATIMI İZLERDİM
Günlere göre modunuzu değiştiren şeyler neler oluyor genelde?
E.M.: Benim için yapacağım işler ve yanımda olan insanlar.
M.S.: Beni günden ziyade, saatler ve ışık etkiler. Ne yaşamış olursam olayım, akşamüstü saatleri beni mutlu eder ve rahatlatır. İlkokul zamanımda, Polonezköy'de bir evimiz vardı, orada ağaca tırmanıp gün batımını seyrederdim.
E.M.: Ne romantik bir çocukmuşsun sen.
M.S.: Özellikle bahar ve yaz aylarındaki gün batımları çok özel olmuştur benim için.
Peki, günün bu özel saatleri, hayatınızda bir şey dilerken etkili oldu mu?
M.S.: Geçmişte oldu evet.
E.M.: Benim için özellikle yazın sabah ezanı saati çok huzurludur. Kuşlar öter, hava temiz kokar. Farklıdır, şehirde ses çıkmaz ve duanın sesiyle birlikte farklı gelir bana o anlar.
ÖNCE KENDİ EVİM
Gün içinde sakinleştiğiniz yer neresi?
M.S.: Hülya diye bir arkadaşım var, onun balkonu. Önce evim, evet ama sonra onun balkonu...
Evlerin enerjisine inanır mısınız?
E.M.: Kesinlikle... Bazı evler vardır, gittiğinizde ne kadar yorgun olursanız olun, ayağınızı uzatamazsınız. İki bacak birbirine yapışık halde durur. Bazı evlerde ise sadece bir koltuk ve yatak vardır, yine de oradan ayrılmak istemezsin. Evin enerjisi, içinde yaşayan kişinin enerjisi ile de doğru orantılı.
M.S.: Bir gün bir yere -Ezgi'nin evi de öyledir mesela- gittiniz diyelim, kalkmak istemezsiniz.
E.M.: Ben de çok severim o durumu. Çok fazla bir şey de yapmam gelen kişi için, çünkü aşırı bir ağırlama da misafiri rahatsız eder. İsterim ki, gelen çok rahat etsin evimde. Bana da güven verir bu, çünkü karşımdaki güven duyar bana ve huzurludur.
'Pazarları Hiç Sevmem' filminde ne yapıyorsunuz?
E.M.: Film aslında çok naif, kendi halinde... Bizi çok şaşırtan bir hikayesi yok ama sıradan da değil. Aslından hikaye hasta ve ölüm döşeğinde olan bir babanın vasiyetiyle başlıyor. Ben, 'Ayşe' isimli genç bir kadını canlandırıyorum filmde. Esas erkekle bir ilişki yaşamak istemişim fakat olmamış. Başka bir erkekle evlilik kararı aldığım zaman bana yardımcı oluyor bu erkek buruk bir şekilde ve ölüm döşeğindeki babasının arabasını da bana gelin arabası olarak veriyor. Tam paralelinde bir baba ölmek üzere, allak bullak olmuş iki erkek var. Melisa ise 'Deniz' karakterini canlandırıyor ve düğün sebebiyle bu topluluğa katılıyor. Babanın vasiyeti üzerine tüm bu karakterler kendilerini arabayla bir yol hikayesinin içinde buluyorlar.
DÜĞÜN VESİLE OLUYOR
M.S.: Ben olaya düğün vesilesiyle dahil oluyorum. O anlamda çok tatlı bir film, her şey bazı gelişmelere vesile oluyor. Filmin sonunda ortaya çıkan çok farklı bir durum var... O düğüne davet ediliyorum, sonra bir şekilde araba bana kalıyor ve tam aracı teslim edecekken kendimi bu yol hikayesinde buluyorum.
E.M.: Hepimizin hayatında bu olmuştur aslında. Evde sıkkın, bir şey yapmadan otururken bir telefon gelir ve birden kendinizi önemli bir kişinin doğum gününe, düğününe dahil olmuş olarak bulursunuz. Bu anlamda çok gerçek bir film bence...
PARFÜM PARALI GÜNÜ HATIRLATIR!
Çocukluğunuzda sizi en rahatsız eden mekan neresiydi?
E.M.: Muhakkak vardır... Ben öyle detayları kokudan hatırlarım. Çimenlerden yazlık aklıma gelir, babamın ve teyzelerimin sıktığı parfüm gidilen özel yerleri çağrıştırır. Kek, börekle karışık fondötenli parfüm kokusu annemin ve arkadaşlarının paralı günlerini... Mekanı da öyle hatırlarım.
YÖNETMENİMİZİN HEDİYESİ GİBİ...
Filmde canlandırdığınız 'Deniz' ve 'Ayşe' nasıl karakterlere sahipler? Siz, gerçek hayatlarınızda ne kadar onlar gibisiniz?
E.M.: 'Ayşe' çok tatlı, enerjik ama bir o kadar da kırılgan. Mesela başına bir aksaklık gelir -ki filmde kendi düğününe taksiyle gidiyor- iğrenç olacak her şey diye düşünürken, en çok dağıtan ve eğlenen o olur. Dengesiz enerjiye sahip. Ben daha rahatımdır, düğünüme taksiyle gideceksem de giderim çünkü orada eğleneceğimi de bilirim. Organizasyon yeteneğime de çok güvenirim bu anlamda. Daha kontrollüyüm.
BÜYÜLÜ BİR YANI VAR
M.S.: 'Deniz' deli dolu, aklına eseni yapıyor ama tavırlarının sonuçlarını da düşünmüyor. Naif ve kırılgan. Elinde çok bir şey kalmamış ama çıktığı yolculukla yeniden inşa ediyor bazı şeyleri. Benim de içimde bir 'Deniz' var. Bu karakter bana, yönetmenimiz Rezzan Tanyeli'nin bir hediyesi gibi; nefes aldım, çok mutlu oldum. Genel olarak drama ağırlıklı işlerde yer aldım bugüne kadar. Ama bu filmin sadeliğinin büyülü bir yanı var.
ergenli kte bildi ğin er kektim !
Geçmişinizde yaşadığınız bir gönül ilişkisi kahramanının sonradan hayatınıza farklı bir sebeple dahil olduğu oldu mu?
E.M.: Benim böyle bir şey başıma gelmedi. Ergenliği katmıyorum; o yaşlarda hep burukluğu yaşardım, çok aşık olurdum. Erkeksi değildim, bildiğin erkektim. Böyle davranarak beğendiğim erkeği etkileyeceğimi sanıyordum.
M.S.: Muhakkak böyle şeyler olmuştur benim hayatımda da. Çocukluğum ise tamamen hayaller alemiydi.
RÜYAYA DİKKAT
Bazı tesadüflerin hayatınıza girerek farklı süreçleri birleştirdiği oldu mu?
E.M.: Benim çok hikayem vardır böyle. İlginçtir ki, özellikle yakınımdaki herkes için çok alakasız da olsa köprü olurum. "Sen o muydun?" denilen anlar olmuştur.
İşaretlere dikkat ediyorsunuz yani?
E.M.: Görsel hafızamı kuvvetlendirip, unutmayıp kıymet veriyorum, bunun meyvesini de alıyorum.
M.S.: Rüyalarıma önem veriyorum. İpuçlarını kendim yoğurmaya çalışıyorum.
HANIMELİ KOKUSU HUZUR VERİR
Sizler için huzurun ve korkunun kokusunun tabiattaki karşılığı nedir?
M.S.: Huzurun kokusu, benim için odun ve ateş kokusudur.
E.M.: Yosun ve hanımeli kokusu bana göre.
Peki, korkunun kokusu?
E.M.: Ben tarçının tadından ve kokusundan nefret ediyorum. Bu bir sinir bozukluğu ama insan korktuğunda da siniri bozulur ya, bununla paralel olan bir şey. Tamamen sesli düşünüyorum şu anda.
M.S.: Benim için korkunun kokusu yok. Bahsettiğimiz koku ve ışık bende daha çok hüzün ve mutluluk duygusu olarak kodlanmış.
Sabah : http://www.sabah.com.tr
Son Dakika › Magazin › Pazarları Ben de Hiç Sevmem - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?