Usta tiyatrocu Abdullah Şahin, geçtiğimiz günlerde Heyamola yayınlarından çıkan kitabı 'Beni Artiz Yapanın'la tüm dikkatleri üzerine çekti. Şahin kitabında; meslektaşlarını ağır bir dille eleştiriyor ve kendi deyimiyle 'götüskalkus' hastalığına yakalanmakla suçluyor. Şahin'le; anılarına da yer verdiği kitabını ve oyuncuları pençesine alan megalomani hastalığını konuştuk...
Ne zaman aklınız başınıza geldi de 'gerçek'lerle yüz yüze geldiniz?
Süreç, insanların geriye dönüp bakmasını ve kendisiyle hesaplaşmasını sağlıyor. Bunun adı belki olgunluk, belki de yaşlılık... Dönüp baktığımda; yaşanan bazı olayların saçma, gereksiz ve yapay olduğunu anladım.
CESARETİM YOKTU
Gerçekleri fark etmenize neden olan bir olay oldu mu?
Zaten, bana saçma gelen olaylar birikmeye başlamıştı ama Mehmet Ali'nin (Erbil) 'Çarkıfelek' adlı programına gittiğim gece gördüğüm ve yaşadığım olaylar; her şeyi objektif olarak görmemi sağladı. TRT'ye program yaptığım zamandan tanıdığım Mehmet Ali'nin anormal değişimi beni şaşkınlığa düşürdü. Benim bu gördüklerimi yani yaşanan megalomaniyi; ister ciddiye alsınlar, ister almasınlar, anlatmam lazımdı. Ben bu saatten sonra doğruyu söylemekle mükellefim.
Gösteri dünyasından çok mu sıkıldınız?
Gösteri dünyasından değil de; gösteri dünyasının kaygan zemininden, sahtekarlıktan, yalakalıktan, yapmacıklıktan ve insanların yüzünüze gülüp arkanızdan konuşmasından çok sıkıldım. Belki gençken de sıkılıyordum ama o zaman söyleyecek cesaretim yoktu.
ÇOK DA UMRUMDA!
Sizce meslektaşlarınız neden, sizin deyiminizle megalomani hastalığına tutuldu?
Bu meslekte çok yaygın bir hastalık megalomani. 'Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?' hesabı, insanlar bu mesleğe girdikten sonra mı megaloman oluyorlar, yoksa megaloman oldukları için mi bu işi yapıyorlar, bilmiyorum.
Perihan Mağden bir yazısında; tiyatrocuların sanat için değil, alkışlanmak ve egoları için sahneye çıktığına değinmişti. Ne dersiniz bu görüşe?
Bu mantıkla bakacak olursak; Perihan Mağden de kendi egosunu tatmin etmek, tanınmak ve konuşulmak için yazıyor. Tabii ki beğenilmek ve alkış almak, işin temeli. Belki başlarda önceliğiniz; görevinizi yapmak, sanatçı olabilmek oluyor ama zamanla sadece alkış almaya ve tanınmaya dönüşebiliyor.
Bir dönem hayli yakın olduğunuz bir kadın sanatçıyı da megalomanlıkla suçluyorsunuz kitapta; kitabı okuyunca sert bir tepki göstermesin size?
Çok da umrumda! Bu kitabı yazmama neden olan kişilerden birisidir kendisi. İsim vermediğim halde tahmin etmişsiniz... Bir insanın nasıl değiştiğini, ne kadar megaloman olduğunu, kendisini özel bir yaratık olarak hissetiğini, müritlerine nasıl sahtekarlıklar yaptığını şaşkınlıkla, hayretler içerisinde izliyor ve tedavisi imkansız 'götuskalkus' hastalığının son safhasında olduğunu dehşetle görüyorum. Ayrıca isim vermediğim ve megalomanisi çok yüksek olduğu için üstüne alınmaz bile!
#Sayfa#
YENİ OYUNCULAR BİZDEN DAHA AKILLI
Genç oyuncuları nasıl buluyorsunuz?
Hem yetenekliler, hem de bizim kuşaktan daha akıllılar. Kendi değerlerini bilip bunu paraya dönüştürebiliyorlar. Bu bizim kuşağın pek başaramadığı bir şeydir; eski deyişle 'hamam parası üste' gidiyorduk işlere. O yüzden turne tiyatrosuna devam!
Şu an da turnedesiniz; tüm Anadolu'yu dolaşıyorsunuz, değil mi?
Evet, 'Yoksa Oyuna mı Geldik?' oyunumuzla yaklaşık beş aydır tüm Anadolu'yu dolaşıyoruz.
DEMİRDEN KORKAN TRENE BİNMEZ!
Kitapta Mehmet Ali Erbil'i kendi icadınız olan 'götüskalkus' hastalığına yakalanmakla, Okan Bayülgen'i de megalomanlıkla suçluyorsunuz. İkisi de sivri dilli isimler; bir şey demesinler size?
Onlar reklam yapamayacakları kişiye dil uzatmazlar. Ayrıca uzatsınlar; demirden korksaydım trene binmezdim! Mehmet Ali ile ilgili fikirlerimi zaten başta söyledim. Okan Bayülgen'e gelince... İşini çok iyi yapıyor. Belki de Türk gelenek görenek ve tabularını televizyonda ilk yıkan adam. Bizler aile yapısına önem veren, büyüğe saygı gösteren insanlar olarak yetiştirildik. Televizyonda bunu başarıyla yıkan ilk adamdır Okan. O zamana kadar kimse kimseye hakaret etmiyordu. Zaten programın formatı da; seyirciyi aşağılamak ve küçük görmek üzerine kurulmuştu. Biz ise hep saygı, sevgi üzerine eğitildik ve eğittik.
Bugün hayatınıza yeniden başlama şansınız olsa, 'artiz' olmaz mıydınız?
Olmazdım! Aksine az çalışıp cok para kazanacağım bir meslek seçerdim; milletvekilliği gibi.
HAKKIM!
Peki siz 40 yıllık sanat hayatınızda hiç megalomanlık hastalığına yakalanmadınız mı, çıktığınız yükseklerden aşağı inmenize bir şey mi neden oldu?
Bu işi yapıp da megalomaninin pençesine düşmemek imkansız. Mutlaka ben de uzun yıllar 'götuskalkus' hastalığının etkisinde kaldım. Zaten bu nedenle bu konu hakkında konuşmak icin yeterli görüyorum kendimi. Bu durumun bütün evrelerini ve sonuçlarını görmüş biri olarak, bu en doğal hakkım. Tıpkı damdan düşen Nasrettin Hoca'nın "Bana doktor getirmeyin, damdan düşeni getirin" demesi gibi; bu hastalığın pençesinde yaşayan sanatçıları en iyi ben anlarım. ve son moda deyimle kendilerine aydınlanma diliyorum. (Gülüyor)
SENDROMA PARMAK BASTIM
Daha önce oyuncuların kendini beğenmişliğini eleştiren bir kitap yazıldı mı?
Bu, oyuncuların kendilerini megalomanisini anlatan, bir oyuncunun yazdığı ilk kitaptır. Şimdiye kadar yazılan kitaplar al gülüm ver gülüm sahtekarlığı içerisinde oldu; bu kitap farklı. Gerçekten oyunculukta böyle bir müthiş sendrom var; ben de deneyimli bir oyuncu olarak buna parmak basıyorum.
Toplumun eskiden oyuncuya bakış açısıyla, bugünkü bakış açısı arasında bir fark var mı?
Kızını-oğlunu kapan, tiyatro ya da ajansların kapısında alıyor soluğu. "Benim çocuğum bir an evvel artist olsun, para kazansın, köşeyi dönsün" diye... Altyapı falan önemli değil. Eskiden herkes çocuğu devlet memuru olsun isterdi, şimdi bir dizide oynasın istiyor.
Sabah : http://www.sabah.com.tr
Son Dakika › Magazin › Oyuncular Megalomani Hastalığına Tutulmuş! - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?