Oyuncu Erdem Ergüney, "Ona öyle olmadığını anlatır mısın?" sorusuna ise merak uyandıran bir cevap vererek "Çok sevdiğim bir adam vardı. Her şey gayet yolundaydı. Bir gün her şey kesildi. Sebebini merak ediyorum. Ona, onu sormak isterdim. Ne oldu?" diye yanıtladı.
İzleyiciler, fanatiği olduğu diziler ile alakalı karakterleri ve sahneleri hafızalarında canlı tutarlar. Fakat bazı oyuncular, çektiği sahneleri unutabiliyor. Sizin mesleğinizin meslek dışında da bir katma değeri var. Ama sizi iş yapıp defteri kapatıp geçiyorsunuz. Mesleğe böyle mi bakmak gerekiyor? Doğru olan bu mu?
Doğrusunu bilmiyorum da bu diğerlerinden başka bir iş. 300'den fazla bölüm çektik. Sahne sahne, an an hatırlıyor seyirci. Eskiden şöyleydi diziyi televizyonda izledin izledin. Bölümlere hakimsen hatırladığın kadarıyla devam ediyorsun. Ama bunu defaatle izliyorlar. Seyircinin hakim olmasının şöyle bir durumu var. Onunki yeni çünkü 4 ay önce ya da 1 yıl önce izlemiş. Ben onu çekeli 15 yıl olmuş. Nasıl hatırlayabilirim hepsini yani? Bazı sahneleri yani niş olanları hatırlıyorum. Ama üzerinden sürekli geçip "Ne oynamışım ya mükemmelmiş" diyebileceğimiz bir durum yok. Çünkü bizim işimiz devam etmek durumunda. O karakter bitti, o iş bitti. Evet, insanlar tarafından takdir görmesi müthiş bir şey. Ama yeni işler, farklı şeyler yapıyoruz. Biz değişim yaratmak durumundayız. Seyircinin bir yerde kalması güzel. Ama yeni işlerimizi de sevdirmeye çalışıyoruz.
Nasıl devam etti süreç? Erdem Ergüney ne yaptı? Deli Hikmet'ten sonra Hikmet defteri kapanıp Erdem hayatına nasıl devam etti?
Tam Hikmet defteri kapandığında bir oğlum oldu. Yeni bir defter, yeni bir hayat… 2-3 yıl bir iş yapmadım çocuğumla beraber olmak için. Hayatın ilk 3 yılında çocuğa ne verirsen odur dedikleri için o dönemde oğlumla olmak istedim. Çok güzel bir 3 yıl geçirdim. Sonra Beyaz Karanfil diye bir dizi vardı. Orada oynadım; 8-9 bölüm sürdü. Son 2 yılda Payitaht Abdülhamid dizisinde oynadım. Tatar Salih isimli bir roldü ve o da bitti. Yazın 60 dakikalık bir iş çektik TRT'ye.
Sen oyunculuğun dışında işin menajerlik tarafında da varsın. O dengede kendini nasıl konumlandırıyorsun? Rahatsız ediyor mu seni? Seni oyuncu olarak mı yoksa menajer olarak mı bilmeliler?
Oyuncu olarak bilmeliler. Menajer olarak profesyoneller biliyor. Şöyle bir denge var; oyunculuk hayal gücü demek. Hayal etmen gerek, kendini bir dünyanın içine sokmalısın. Şunu biliyoruz yani; adam şapkadan tavşan çıkarıyor. Tavşan içeride olmak durumunda ama nerede? Bir fikrimiz yok. Bir şeye kanmayı tercih ediyoruz. Oyunculukta böyle bir şey. Bizim o hayatları yaşamadığımızı biliyor seyirci. Ama biz ne kadar ikna edebiliyoruz? Bize bir fırsat veriyor. O fırsatı da değerlendirmeye çalışıyoruz. Şimdi bu hayal gücü ile oluyor. Ben oyunculuk yaparken tümden hayal aleminde yaşamayı tercih eden biriyim. Ama menajerlik yaparken beraber çalıştığım arkadaşlarım hayal ediyor. Ben işin daha somut bakan tarafındayım.
Daha edilgen, daha soft, daha çapkın yani Erdem Ergüney'in tersi olan bir rol gelse kabul eder misin?
Tabii, kabul ederim. İmajlarla yaşıyoruz; kafalarımızda hep imajlar var. Birini alıp bir yere oturtuyoruz.
Bunu sen oluşturdun.
Tabii ki ama bu başka şeyler oluşturamayacağım manasına gelmiyor. Ben bence yaparım ama izleyince seyirci karar verecek onu.
Tek tipi oynayıp ama jön olanları oyunculuk bazında nasıl değerlendiriyorsun?
Temel iki ayrı kavram var. Bir tanesi; bir oyuncunun bir şeyi çok iyi oynayabilmesi lazım.
Oyuncu bir şeyi çok iyi oynamalı mıdır? Her şeyi aynı kalitede oynayabilen mi yoksa bir şeyi her zaman çok üst düzey oynayan mı iyi oyuncudur?
Hepsi başka alanlarda iyi oyuncudur. Oyunculuk risk almak demek. Her zaman taşları bir kere dağıtıyorsun. Yeni insanlar, farklı yönetmenler, farklı rol arkadaşları, farklı konseptler, farklı hikayeler var. Onların içerisinde var etmeye çalışıyorsun kendini. Tek başına yapman gereken bir şey ama birlikte yapmak zorundasın. Sonuca birlikte ulaşabilirsin. Böyle olunca denklemlerin yerli yerinde olması lazım. İyi bir ortamda çekim yapman ve oyuncu arkadaşlarınla iyi bir iletişime girmen lazım. Bunlar bir araya geldiği zaman bir kez daha seyircinin karşısında sınanıyorsun. Bizim işimiz hayatımızın sonuna kadar sınanmak. Biz de bir şeyi yaptık diye bir şey yok hayatımızda. Bir şeyi ortaya koyuyorsun ve o koyduğun şeyi seyirci beğenmediğinde seni tamamen silebilir. Artık izlemek istemeyebilir. Günümüzde herkesin kendi televizyonu var neredeyse. YouTube diye bir şey var; herkesin kendi kanalı var. Gençlere şunu söylemem lazım bizim kendimizi izleme imkanımız yoktu. Ben tiyatro oyunculuk bölümü mezunuyum. Bir şeyi arkadaşlarımıza izletebiliyorduk. Onların bize verdikleri geri dönüşlerle düzeltmeye çalışıyorduk.
Sokaktan nasıl tepki alıyorsun?
Maske olmasına rağmen seni tanıyorum demeleri çok güzel. Onu taksanda fark etmiyor böyle kendini koruyamazsın. Tanınırlık devam ediyor. Bu çok güzel bir şey. Bir de iki ayrı tür tanınırlık var. Diyelim ki Kurtlar Vadisi Dizisinin 2 ya da 3 başrol oyuncusundan birisin. Bu hayatı da zorlaştıran bir şey. Çünkü sürekli insanlar temas kurmak istiyor. Şimdi ben bir diziden dolayı tanınıyorum ama şey durumu var. Beni tanıdığına çok emin, bir yerden çok net biliyor. Mahalle arkadaşı olduğunu, bir yerden tanıdığını ya da yaptığını düşünüyor. Bir yerde denize giriyorum. Çıktım, bir şey almaya gidiyorum. Durduk yerde birinin önünden tam geçerken bana dokundu. Adama dönüp baktım tanımıyordum. Benimle konuşmaya çalışınca dizinden tanıdığını ama biraz laubali olduğunu düşündüm. Sonra bana "Sen sanayiden değil misin?" dedi. Ben de ona oradan olmadığımı ve diziden dolayı hatırladığını söyledim. Hep bizden olma durumu var ve ben bunu çok seviyorum.
Kurtlar Vadisi neden tuttu?
Neden burada mı tuttu yoksa neden dünyanın birçok yerinde mi tuttu? Bunu iyi düşünmek lazım.
Cevapları farklı mı?
Cevaplar birbirine yakın aslında. Her zaman kahramana ihtiyaç var. Dünyadaki bütün kurgular hep kahraman hikayesi ile ilgili. Bize anlatılan bütün masallarda bir kahraman vardır.
Bu dönemin dizilerinde de kahramanlar var. O projedeki kahraman daha mı efsaneleşmiş biriydi de tuttu? Kahramanın çok uçuk ve ütopik olması mı gerekiyor?
Süpermen gibi uçan kahramanlar var, Batman var. Kahraman ne kadar karikatürize ettiğin ile ilgili değil nasıl bir konseptin içerisine oturttuğun ile ilgili. Bir dizi var ve her erkek ya da her kadın ana kahramanıdır. Biz birilerinin hayatını takip ediyoruz. Mesela Kurtlar Vadisi'nde şöyle bir şey yapılmıştı. Yaşları 25 ya da 70 arasında değişen oyuncuların hepsi ya devlet tiyatrosunda çok az görünen ve bilinen insanlardı ya da televizyona ilk işlerini yapıyorlardı.
Nasıl ikna edildiler sizce?
Konsept ile. Bir senaryo anlatıldı ve hikayenin çok güzel yazıldığını gördüler. Özellikle Kurtlar Vadisi'nin ilk 100 bölümü harikadır. Çok güzel yazılmıştır. Orada başrol senaryodur. Sadece Polat, sadece Çakır, sadece Memati değildir. Sürekli birbirinden farklı ve büyüyen bir şey vardır. Şu çok önemli; iyi bir yanılsama yarattı. Bizi, dizide oynadığımız insanlar sanıyordu seyirci. Diyelim ki Abdülhey, Güllü, Memati, Polat ya da kim varsa orada… Çok sevdiğimiz abilerimiz vardı Sönmez Atasoy gibi. "Hado" diye bir uyuşturucu baronunu oynuyor. O kadar güzel oynuyor ki, fevkalade. Ama tabii ki uyuşturucu baronunu sevdirmemesi gerekiyor işin. Yazarlar, buradan kopartmamız lazım bu mevzuyu diyorlardı. Bu kadar sevilmemesi lazım çünkü kötü bir karakteri anlatıyoruz. Kurtlar Vadisi'nin öyle bir durumu var. Gürkan Uygun mesela hayatında ilk defa kötü bir karakteri oynuyor. Şu anda Uyanış: Büyük Selçuklu dizisinde Hasan Sabbah karakterini canlandırıyor. Sorun şu; Memati diye bir karakter oynadı. Kötü mü iyi mi? Kime göre? İllegal bir şey yapıyor nihayetinde.
Ama daha sonra evriliyor.
Bunların hepsi belirli mukayeseler. Adaleti kendi sağlayan 4 tane bıçkın delikanlı var. Bunlar bir yere giriyorlar. Kendilerine göre bir sistem oluşturuyorlar ve sistemdeki şeyi temizliyorlar. Neye göre kötü neye göre iyi?
Kurtlar Vadisi'ne dair bir anı anlatabilir misin bize?
Gürkan Uygun, benim çok eski bir arkadaşım. Kurtlar Vadisi döneminde de biz 7-8 yıl aynı evde yaşadık. Dizi yeni başlamış, iş devam ediyor. Ama nereye varacağı çok belli değil. Bir bölümde benim hastanede Çakır'a posta koymam lazım. O, korumalarıyla geliyor. Polat'lar, Elif'in ailesi filan var. Setin yanına yaklaşıp ona çocuklara güzel örnek ol gibi başka bir sağduyuyu anlatıyorum. Biz Oktay ile o sahne sırasında tanıştık. Şimdi burada durum şu; işin devam etmesi lazım ve çok güzel bir şekilde devam edeceği artık anlaşıldı. Oktay, bana "Ya bir dakika ben sana çok fazla yüklenmeyeyim de seni atmasınlar. Eğer şimdi burada posta koyarsam öldürmek durumunda kalabilirim." Yani biraz daha ölçülü oynayayım bunu ki Çakır sana bir fatura kesmek zorunda kalmasın. Böyle bir anıydı işte.
En son en çok istediğin şey neydi?
Çocuktu ve çocuğum oldu.
En son en çok neye şaşırdın?
Beni en çok şaşırtan oğlum.
En son en çok neye hayır dedin?
Çok hayır diyebiliyorum ben. Sürekli evetle devam eden bir hayatım yok benim.
Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısınız?
Ben büyük şeylere çok takılmam da küçük şeyler beni çok fazla gerer. Onu hep hatırlarım ama. Benim pişmanlıklarım çoktur. O pişmanlıklar yüzünden çok fazla ıstırap çekmişimdir. Çok sevdiğim bir adam vardı. Her şey gayet yolundaydı. Bir gün her şey kesildi. Sebebini merak ediyorum. Ona, onu sormak isterdim. Ne oldu?
Ne oldu sence?
Hiçbir fikrim yok. Ben çok fazla kefeye koyan biriyim. Neredeyse geçirdiğim bütün zamanı gözümün önüne getiriyorum. Sonu, başlangıcı, ortası… Bir yerde bir şey yapmış olsam ne yapardı diye düşünüyorum. Ben bir şey bulamadım. Merakım o zaten. Ne oldu bu duruma geldik? Neden iletişim kuramıyoruz?
Onu nasıl sevdiğini tarif eder misin?
Hayatta her şeyden bıkılıyor, vazgeçiliyor. Çok çabuk terk edilen bir zamanda yaşıyoruz. Ben mecburiyete inanan biri değilim. Sevmeyi seçtiklerim var, sevmek durumunda olduklarım ama sonra sevdiklerim var. Sevmeye devam etmeyi tercih ettiğim insanlar, kendime rağmen sevmeyi devam ettirdiğim insanlardır. Kendimde katlanamadığım o kadar çok şey var ki. Ama sevdiğimle olunca katlanabiliyorum.
Seni en şaşırtan?
Oğlum sürekli şaşırtıyor. Belki bizim bir çocuktan beklediğimiz bir şey değil gibi kafamızda saçma bir imaj olduğu için birçok şeye şaşırıyorsun.
Yıllar önce Saba Tümer'den bir cevap almak istedim. Onu sıkıştırmak istediğimde zekice bir cevap verdi. Cevabına çok şaşırınca bana "Yaşın kadar televizyonculuk geçmişim var." dedi. İkinci kez ben bunu yaşıyorum hayatımda.
Sana Saba Tümer ile ilgili bir şey anlatayım. Ben hayatımda bir kere televizyona çıktım. Saba Tümer'in gece programı vardı, oraya gönderildik. Öncesinde konuştuk, sohbet ettik. Özellikle bazı sorular sordu Kurtlar Vadisi ile alakalı. Ben de bunlara cevap veremeyeceğimizi ve bilmediğimizi söyledim. Bunun üzerine de içeride bunları sorma dedim. Program başladıktan sonra ikinci ya da üçüncü sorusunda aynı soruyu sordu. Canlı yayında o sorusundan sonra biz vardık ifadede. Ben şok duygusu ile sorusuna cevap vermeye çalışıyorum. Dediğin doğru yaşın kadar televizyonculuğu var. Beni güzel tuzağa düşürdü yani. Tabii ben istediği cevabı vermedim.
Dilediğin bir kişiye dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi sana. Bu kim olurdu ve ne sorardın?
Ben kendimi çıkarmak isterdim. Senin ya da hiç kimsenin soramayacağı hayatımda bildiğim noktalar var. Onlara ilişkin neden böyle yaptın diye sormak ve onun cevabını almak isterdim.
Son Dakika › Magazin › Kurtlar Vadisi'nin 'Deli Hikmet'i Erdem Ergüney'den itiraf! 'Dizide başrol senaryoydu' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?