Çiğdem Vitrinel'in ilk uzun metrajlı filmi 'Geriye Kalan'da canlandırdığı 'Zuhal' karakteriyle geçen yıl 'En İyi Kadın Oyuncu' dalında Altın Portakal kazanan Devin Özgür Çınar, başarısının keyfini sürüyor. Filmde, evli bir erkekle ilişki yaşayan bir kadını oynayan Çınar, Yeni Aktüel'den Sebla Koçan'a konuştu. Ünlü oyuncu, hem 7 Eylül'de vizyona giren 'Geriye Kalan'ı, hem de kadın erkek ilişkilerine yaklaşımını dergiye anlattı.
sorgulama dönemi
'Geriye Kalan'da, evli bir erkekle aşk yaşayan 'Zuhal' adlı bir kadını canlandırıyorsunuz. Nasıl bir karakter 'Zuhal'?
Bir oğlu var, astım hastası. Biz 'Zuhal'in boşandıktan sonraki sürecine, erkeklere isyan ettiği döneme tanıklık ediyoruz. Aslında bu o kadar sık karşılaştığımız bir şey ki... Kadınların da, erkeklerin de evlendikten, çocuk sahibi olduktan sonra özellikle, orta yaşa gelince kendilerini sorgulama dönemleri oluyor... 'Zuhal' de bu dönemi geçiriyor. İşe gidiyor, çocukla ilgileniyor.
Hayata karşı biraz kırgınlık var galiba 'Zuhal'de, 'Sevda' ise tam tersi...
'Sevda' derli toplu, kocasının gömleğinin ütüsünün en ince ayrıntısına kadar ilgilenen, çeri çöpü ortalıkta bırakmayan bir tip. Tabii bu filmin, kadınları bu kadar iyi analiz etme sebebi, yönetmenimiz Çiğdem Vitrinel'in de kadın olması... Aslında, belki de bir kadının tüm halleri var. 'Sevda'da olan titizlik, kadınların huzursuz, nevrotik zamanlarında çok rastlanan bir durumdur ya... Bazen benim de ortalığı deli gibi temizleyesim gelir... 20'lerimde çok daha derli topluydum, sana yük olan şeylerden kurtulmaya başlıyorsun yaşın ilerledikçe.
Yalnız mı yaşıyorsunuz?
Uzun zamandır tek başıma yaşıyorum. 17 yaşıma kadar annem ve kardeşimle yaşadım İzmir'de. Sonra Ankara Konservatuvarı'nı kazandım, oraya taşındım. Dört sene okudum orada. Sonra da İstanbul'a geldim. çok
şey bek leniyor
Günümüzde kadınlar 'süper güç' olmaya çalışıyor gibi...
"Tek başımayım, çocuğuma da bakarım" demekle olmuyor ki... Erkekler genellikle böyle zaten, evde çok çalışkan değiller, geri çekiliyorlar. Kadınlar tüm sorumluluğu yükleniyor ve sonrasında bir anda çok yalnız hissediyorlar. "Ben bunu ne için, kimin için yapıyorum" diye sormaya başlıyorlar. Orta yaşa gelince de "Benim hayatım böyle mi geçecek?" demeye başlıyorlar. Sistemin dayattığı gibi evlenmek, çocuk sahibi olmak, mutlu bir ilişki, iyi bir kariyer, anneysen hem iyi bir kariyerinin olması, hem çok da güzel olmak falan... Kadınlardan beklenen o kadar çok şey var ki.
Erkeklerde durum nasıl?
Erkekler de büyük bir yükün altındalar aslında. Belki kadınlar kadar olayları didiklemedikleri ve resmin bütünüyle ilgilendikleri için, belki de hayatta her şeye 1-0 önde başladıkları için, rahat görünüyor olabilirler. Tüm bunlar olurken, kimse sevmenin yanına yanaşmıyor. Birini sevmek, dinlemek, birinin seni dönüştürmesine, değiştirmesine izin vermek... Aslında kimse bunlarla ilgilenmiyor.
Yalnız kalmayı sever misiniz?
Severim, özellikle tek başıma sinemaya gitmekten büyük keyif alıyorum. Beni olduğumdan farklı davranmaya zorlayacak insanlarla bir arada olmamaya çalışıyorum. Biraz tek başına bırakılması gereken biriyim... İki gün üst üste sosyalleşince, üçu'ncü gün kafam karmakarışık oluyor, dağılıyorum. Hemen toparlamaya çalışıyorum. Bana böyle bir tempo fazla geliyor yani. Sürekli bir kalabalığın içinde olmak, eskiden hayatımda olan şeylerdi... Şimdi zamanımı daha istediğim gibi, istediğim yerlerde geçirmeye çalışıyorum.
#Sayfa#
HAYATLAR MAĞDURİYET ÜZERİNE KURULU
Siz'Zuhal'inki gibi bir ilişkiye başlar mıydınız?
Filmde 'Zuhal', zaten olmayacağını baştan bildiği bir şeye giriyor. Gerçek bir ilişki olmayacağını, 'Cezmi'nin onu gerçekten sevip koruyacak biri olmadığını anlıyor. Seni değerli yapan şey ne kadar büyük bir aşk, ne kadar tutkulu bir ilişki yaşadığın ve acı çektiğin... Tüm bunlar seni 'birisi' haline getiriyor. Aşk bir değer haline geliyor. Filmde kadın belki kendi kendine kaldığında bu adamla ilgilenmez ama 'Cezmi' doktor ya, kaçırılmayacak bir insan! Sürekli bir mağduriyet, mahrumiyet üzerinden hayatlar kuruluyor.
ZIRT DİYE AİLE KURULMAZ!
Anneniz size "Yaşın geldi, hadi artık evlen" diyor mu?
Annem ve kardeşimle büyüdüm, evde bir büyük erkek yoktu. Annem hem erkek hem kadın gibiydi. Bana kimseye ihtiyacım olmadan, tek başıma ayakta durabilmeyi öğretti. Bu kadar kuyruğu dik tutmak da doğru değil aslında. Hayatla ilgili bir sürü paylaşımı yaşamana engel olabilir. Evlilik ve aile kurmak beni biraz ürküten şeyler. Bir çocuğun yetiştiği aile çok önemli. Sonra ortalığa sevmeyi bilmeyen bir sürü insan çıkıyor. Hemen zırt diye aile kurulması, herkesin çocuk sahibi olması, kadınların tek var oluşlarının anne olmak olması üzücü. Anneliğin kutsallığı da çok inandığım bir şey değil. İnsanların kendi iradelerini kullanarak çocuk sahibi olmaması kötü. Aman tren kaçmasın, aman biyolojik saat dolmasın, hep yetişmen gereken bir şeyler var... Senin hayatla ilgili kararların gümbürtüye gidiyor.
HEPİMİZ VİTRİNDEYİZ
"İnsanın kendisiyle kurduğu yakınlıkla oluşuyor hayat. Bizim yanımıza yakışacak, bizi küçük düşürmeyecek, statümüze, sosyoekonomik durumumuza uygun kişileri arıyoruz... Her şey öyle bir vitrin ki, hepimiz bu vitrindeyiz. Herkes daha iyi olmakla ilgileniyor, kimse 'iyi' ile ilgilenmiyor. Mutlu olma arzusu, açgözlülüğü ancak yanında bir erkek varsa, evliysen tamam oluyor, sen sanki o zaman tamamlanıyorsun."
Sabah : http://www.sabah.com.tr
Son Dakika › Magazin › Kimse Birini Sevmekle İlgilenmiyor - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?