İrem Helvacıoğlu, "Dilediğin kişiye dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi sana. Bu kim olurdu ve ne sorardın?" sorusuna, "Herkese sorardım. Neden insanları olduğu gibi kabul etmiyoruz? Neden olduğu gibi sevemiyoruz? Neden öfkeleniyoruz? Neden doğayı, hayvanları sevemiyoruz? Barındıramıyoruz, aynı anda yaşayamıyoruz. Neyin öfkesi? Neyin nefreti var içimizde? Neden yalan söylüyoruz?" yanıtını verdi. İşte programdan geriye kalanlar...
Set ve pandemi dışında vaktini nasıl geçiriyorsun?
Evde iki tane kedim var. Birini iki ay önce buldum ve eve getirdim. Kedilerimin kaynaşmasını seyrediyorum. Onun biraz eve adapte olmasını bekledim. Onlarla vakit geçiriyorum veya dizi seyrediyorum. Arada arkadaşlarım geliyor, onlarla vakit geçiriyorum.
Oyuncusun ama dizi izlerken normal bir seyirci gibi izleyebiliyor musun? Keyif alabiliyor musun?
Tabii ki alıyorum. Keşke böyle bir şeyin içinde olsam, acaba ben olsaydım nasıl olurdu diye hayal ederek izliyorum.
Seyirci izlerken sadece diziyi izliyor. Ama sen bir oyuncu olarak izlerken ne düşünüyorsun? Mesela izlerken acaba kaç açıyla veya kaç planda çekilmiş diye düşünüyorum. Ben bunu dile getirmiyorum ama farkına varmadan yapıyorum.
Bir oyuncu dizi ya da film izlerken neyi görüyor? Bunun tekniği mi var? Oyuncunun nasıl oynadığını neye göre anlıyorsunuz?Bütünsel olarak bakınca işin arka planını da kafanda canlandırıyorsun. O yüzden bir şeyin eksik olduğunu fark ettiğinde bu daha iyi oynanabilirdi ya da daha iyi çekilebilirdi gibi şeyler düşünüyorsun.
Kendini izler misin?
Kendimi izlediğimde hiçbir zaman beğenmiyorum.
İzlemeye tahammül ediyor musun?
Açıkçası izlemeye çalışıyorum. Çünkü izlemezsem neyi beğenip beğenmediğimi ya da neyi doğru yapıp yapmadığımı anlayamıyorum. Hatta yanımda mutlaka biri olsun istiyorum ki eleştirebilirsin.
Çok farklı rolleri çok üst düzey oyanayıp o rolleri insanlara aşina edebilecek bir karaktersin. Ama bunu icra eden İrem kim?Ben aslında çok enerjiğim. İrem olarak etrafımdaki insanları çok yoran biriyim. Gerçekten 5 yaşındaki çocuk gibi olabiliyorum. Bunu dizginlemeye çalışıyorum.
Sende sahip olduğun ne seni şanslı yapıyor? Gözlerinin rengi mi, suretin mi, konuşkan olman mı, enerjinin yüksek olması mı?
Bence inanmak. En iyi oynadığın şey her zaman seyircide de aynı etkiyi yaratır. Bence bu çoğumuz için geçerli. Ben iyi hissedersem, karşımdaki iyi hissederse, bu enerjiyi benden alıp ekipte iyi hissederse, görüntü yönetmeninin gözünde bir şeyler canlandırırsam, yaşayarak oynarsam ve seyirciye bunu aktarırsam doğru bir şey yapıyorumdur.
Nasıl inanıyorsun?
Ben önce burcuna kadar her detayını çıkarıyorum.
Önemli sahneleri çekerken ortaya çıkan şeyde söylediklerinin dışında başka bir şey var. Hiçbir zaman karakterle kendimi karıştırarak sahne çekmedim. O karakterin kendi duygusu ile oturup düşündüm. Onu o kadar detaylı yazmam gerekiyor ki gerçekten her şeyi yerli yerine koymalıyım. Geçmişte ne yaşadıysa ne canını yakar durumunu o kadar iyi biliyorum ki karşımdaki insanın söylediği herhangi bir kelime aslında o karakterin canını yakmış oluyor.
Nasıl kendinden bu kadar soyutlayabiliyorsun?
Çok fazla olduğu zaman İrem ve oynadığım karakter bazen birbirine giriyor. Çok zorlanıyorum ve psikoloğa gidiyorum. Olmadığını düşündüğüm bir sahnede çok deliriyorum. Bu böyle olmaz, bu karakter bunu yapamaz filan diye deliriyorum.
Karaktere bu kadar girmek sıkıntılı değil mi?
Belki de ama ben henüz orayı bulamadım.
Bundan sonra ne hedefliyorsun?
Galiba onu bile tam olarak bilmiyorum. Bir arayış içindeyim. Okuduğum bir şeyin karşılığını verdiğim zaman ve bunun karşılığını aldığım zaman mutlu oluyorum.
Ne hissettiriyor sana?
Doğru bir şey yaptığımı düşünüyorum. Yani çalıştığımın karşılığını alıyorum. Bir kere yönetmenimle bir sahne çekiyoruz. Yönetmen kestik dedi ve suratına baktım. Çok nötrdü yüzü. O an galiba doğru bir şey yapmadım diye düşündüm. Sonra dayanamadım ve yanına gittim. Çok özür dilerim, biliyorum sizin tarzınız değil ama ben kendimi 3 yaşındaki bir çocuk gibi görüyorum, dedim. Tıpkı annesinin önünde legoları dizen bir çocuk gibi. O legoları dizip annesine bakıp annesinin alkışladığı çocuk gibi. Oradan motivemi alıyorum. Yönetmenimin yüzü güldüğü zaman evet ben doğru bir şey yapıyorum deyip bir sonrakine daha çok şey katıyorum. Yönetmenim, "Haklısın galiba. Ben hep böyle çalıştım. Ama bazen bazı oyuncuların böyle motivasyonlara ihtiyacı oluyor." dedi.
En son en çok istediğin şey neydi?
Listem çok kabarık. Çok yoğun çalıştığım için belki de çok kabarık. Son 4 senedir düzgün bir şekilde yaz tatili yapamıyorum. Çünkü bir şekilde yaz sezonunda da çalışıyor oluyorum. O yüzden yapmak istediğim tatil planları var. Bu pandeminin bitmesini ve kendime yaptığım haritayı gezmeyi istiyorum şu anda.
En son hüzünlendiğin anı paylaşabilir misin?
8 Mart'ta çok hüzünlendim. Hiçbir şey yapmak gelmedi içimden açıkçası. Kutlamak ayrı bir dert. Evet, bunun sürmesini de istiyorsun. Kutlanması gereken bir gün ama nasıl kutlayayım? 365 güne daha fazla ölen kadınları sığdırıyoruz. Hayvanı, kadını, erkeği… İnsanı yani sadece kadınla sınırlandırmak da istemiyorum. Tabii ki bunların hepsine çok öfkeleniyorum. O kadar korkunç bir dünyanın içerisinde yer alıyoruz ki. Evet, galiba böyle kutlanan günlerde daha çok hüzünleniyorum. O daha çok yüzüne çarpıyor insanın.
En son en çok neye şaşırdın?
Artık ben hiçbir şeye şaşırmıyorum. Her şeyin bir olabilitesi var.
Bunu sana düşündüren bir şey mi yaşadın? Birçok şey yaşıyorsun yaşıyorsun ve artık şaşırmıyorsun.
Olan olaylara mı yoksa senin yaşadıklarına mı şaşırıyorsun?
Kendi yaşadıklarıma. Bana birinin bir şey anlatması hiçbir şey ifade etmiyor. Ben kendim yaşayacağım ve deneyimleyeceğim.
Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısın?
Ben 16 yaşındayken bir gece biri aradı ve "İrem, seni rüyamda gördüm. Bisiklet kullanırken düşüyordun. Bugün bisiklete binme olur mu?" dedi. 16 yaşındayım, en deli dolu çağımdayım. Ne bisikleti? Motosiklete bineceğim ben o gün. Biz motosikletle kaza yaptık. Ben tel örgülere girdim ve tel örgüler benim suratıma girdi. Aynadan kendimi görünce önce bir ağladım. Kafamda bir şeyleri tasarladım. Ben motosikletten düşmüş olamam yani bunu böyle söyleyemem. Benim tansiyonum düşük. O yüzden bir yere düşmüş de olabilirim. Eve gidince bunu söyleyeceğim diye tasarladım. Evdekiler inandı çünkü tüm detaylarıyla anlattım. Doktora gittiğimizde dikiş attırmadığım için bir hafta vampir gibi gezdim. Aslında olay böyle oldu.
Kendini affettirebileceğin bir andasın. Seni dinliyor. Anlatır mısın?
Affettireceğimi düşündüğüm hiçbir olay yok bence.
Öyle bir olay olsa kendini affettirebilir miydin?
Herhalde affettirirdim. Öyle durumlarda elimden gelen her şeyi yaparım. Özür dilemekten asla çekinmem. Birinin kalbini kırdıysam karşımdakinin net olmasını isterim.
Net olmayınca ne yaparsın?
Anlayamıyorum onu.
Anlamıyor musun anlamak mı istemiyorsun?
Anlamak istemiyorum değil; ben karşımdakilere hep daha net davranmaya çalışırım. Benden çok net anlarsın mesela birinden hoşlanıp hoşlanmadığımı. Hiç poker face değilim o konularda. Çok belli ederim. O yüzden karşımdaki kişinin de açık olmasını isterim.
Sürpriz yapar mısın? Sana sürpriz yapılır mı?
Sürpriz yapılmasından hiç hoşlanmam. Özel günlerde alınan şeylerden çok hoşlanmıyorum. O doğum gününde sana bir şey almak istemiyorsam almam. Bulamadıysam sana bu hediyeyi zorla almaya çalışmam. Mesela tatile gitmişsindir orada bir magnet beni çağrıştırmıştır. Onu bana getirirsin benim için çok daha büyük bir şey.
Onu nasıl sevdiğini tarif eder misin? Arada fırtınalarım vardır, arada güneşli günlerim vardır. O güneşli anda denize girebilecek kadar güzel parıltıları olan şeyleri ekler; fırtınamda da bazen yağmur dindikten sonra gökkuşağı çıkar ya öyle hayatıma girer.
Sana yansıması ne olur bu duygunun?
İşte onun bana yansıttığı şeyler. Ben basit şeylerden hoşlanırım ve basit şeylerle tarif ediyorum galiba. 5 dakika önce yaşadığın fırtınayı bir anda unutursun ve gökkuşağının güzelliğine bakarsın.
Bir gün o duygu durulduğunda sen onu devam ettirebiliyor musun yoksa duygu durulduğu için vaz mı geçiyorsun?
Hissettiğim şeyleri çok masalsı anlatabilirim. Ama bazı şeyleri gerçekçi yaşarım. Yaşadığım şeyde çözmeye çalışırım. Bazen bırakmanız gereken şeyler vardır ya bırakmam gerekiyorsa bırakırım. Ama bunu yine karşılıklı yaparım. Oturup konuşup çözümü bulmaya çalışırım. Çözümü bulamıyorsam yapabilecek hiçbir şeyim yok. Ama affedemeyeceğim şeylerim vardır.
Var mıdır?
Yalan. Yalan söylediğini fark ettiğim an benim seninle konuşabilecek hiçbir şeyim olmuyor. Onu o kadar hızlı kesiyorum ki. Bana yalan söyledi ve bir sonraki söylediği şey yalan mı gerçek mi durumunu yaşamak istemiyorum. Belki de o yüzden bu kadar sert ve küt diye kesme ihtiyacı duyuyorum.
Dilediğin kişiye dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi sana. Bu kim olurdu ve ne sorardın?
Herkese sorardım. Neden insanları olduğu gibi kabul etmiyoruz? Neden olduğu gibi sevemiyoruz? Neden öfkeleniyoruz? Neden doğayı, hayvanları sevemiyoruz? Barındıramıyoruz, aynı anda yaşayamıyoruz. Neyin öfkesi? Neyin nefreti var içimizde? Neden yalan söylüyoruz?
Son Dakika › Magazin › İrem Helvacıoğlu: 'Neyin nefreti var içimizde?' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?