Baştaki soruyu cevaplandırmak için yapının, 1898'de 'Prinkipo Palas' adını taşıyan lüks bir otel ve casino olarak tasarlandığını hatırlamakta yarar var. Avrupa'nın en büyük ahşap yapısının burada inşa edilmesi, yakın tarihin renkli bir kesitinin, 'Belle Époque' adı verilen dönemin en ilginç hikayelerinden birini oluşturuyor.
Avrupa Birliği (AB) kurulmadan çok önce, Belçika Kralı 2. Leopold'un hayali, kıtayı demiryollarıyla birleştirmek, ABD gibi 'sınırlar ötesi' bir bütünlüğe kavuşturmaktı. Nasıl ABD'nin doğusu ve batısı demiryollarıyla birleştiyse, aynısı Avrupa'da neden olmasındı? Denizyolları gibi demiryolları da gelişiyordu.
Bu düşü gören yalnızca o değildi elbette. Dönemin sanayicileri ve bankerleri de birleşik bir Avrupa hayali kuruyorlardı. Bunlar arasında demiryollarına yatırım yapan biri öne çıkıyordu: Georges Nagelmackers, uzun yolculuklarda konfor sağlayacak yeni teknolojiler için ABD'de incelemeler yapmış, 'pulman' adı verilen uzun yataklı, rahat süspansiyonlu vagonlarının en iyilerini üretmeye koyulmuştu.
Bu vagonlara lüks gemilerdeki gibi yatak odaları, oyun salonları, restoranlar sığdırılabiliyordu. Üstelik bu ekspres trenler sınırlarda durdurulmuyor, Avrupa başkentleri arasında hızlı ve rahat ulaşım sağlıyordu.
Yetimhane, yaratıcı bir mimari koruma projesiyle muhteşem salonlarıyla konserlere, konferanslara, sergilere ev sahipliği yapabilir, kazanılacak hacimleriyle bir araştırma enstitüsü olarak birçok ülkeden araştırmacıları ağırlayabilir. Bu özelliklere sahip bir mimari proje uluslararası işbirliğiyle gerçekleştirilebilir ve dünyanın en ilgi çekici mimari koruma örneklerinden biri olabilir.
Yeni yıldız İstanbul
İstanbul'un, o tarihlerde Avrupa'nın egzotik başkenti olarak yıldızı parlamıştı. Kimileri onun Roma, Bizans ve Osmanlı geçmişinin büyüsüne kapılmışlardı; kimileri seyyahların, yazarların, bilim insanlarının canlandırdığı 'Doğu' imajının cazibesine. Üstelik Paris'in merkezinden Orient Express (Doğu Ekspresi) adı verilen bu lüks trene binip Sirkeci'ye ulaşmak mümkün olmuştu.
Trenin tek özelliği lüks olması değildi. Haftalarca sürecek yolculuğu iki gün gibi kısa bir süreye indirmişti. Paris, Viyana, Bükreş, Varna üzerinden İstanbul'a varıyordu. Londra yolcuları da Calais'den trene dahil oluyorlardı. İstanbul, Avrupalı zenginlerin, soyluların, sanatçıların, yazarların buluştuğu cazibeli, büyüleyici bir varış noktasıydı.
Tren seferlerinin başlaması İstanbul'da lüks otellerin inşa edilmesine vesile olmuştu. Paris'te, École des Beaux-Arts'da (Güzel Sanatlar Okulu) başarıyla eğitimini tamamlamış olan Alexandre Vallaury, 'Saray Mimarı' olarak görev yapıyordu. İstanbul'da Osmanlı Bankası, Düyun-u Umumiye, Mekteb-i Tıbbiye gibi önemli yapılara imzasını atan mimar, bu hayalin önde gelen canlandırıcılarından biriydi.
Otele niyet...
Şehir merkezinde Pera Palas, Yalova Termal'de Grand Hotel, Büyükada'da Prinkipo Palas gibi konaklama tesisleri inşa etmeye girişti. Şirket için Büyükada'nın Hristos Tepesi'ne muazzam büyüklükte, eşsiz bir ahşap otel tasarladı. Yolcular şirketin bugünkülerden bile hızlı hareket eden vapurlarıyla taşınacaktı. Ancak inşaatlar bittikten sonra bu hayali baltalayan siyasal gelişmeler yaşanmaya başladı. Şirketin girişimi gerçekleşme aşamasında kaldı.
Bir hayal daha vardı: Osmanlı İmparatorluğu'nu milletler halinde geleceğe taşıyacak modern bir devlet hayali. 2. Abdülhamit, modern vatandaşlık sisteminin oluşması için çocukların okullaşmasını teşvik ediyor, bu okullardan yetişen seçkinler aracılığıyla yönetime bağlılığı amaçlıyordu. Kendi bütçesinden kaynak ayırıp saraydan çocuklara iaşe temin ederek Prinkipo Palas'ın bir Rum yetimhanesine dönüşmesini destekledi. Bu okul yerel bir eğitim kurumu değildi. İmparatorluğun her köşesinden öğrenci alıyordu. 5 bin 700 mezun verdi.
Yetimhane 1964'te kapatıldı. Bu tarihten sonra kaderine terk edildi. Bugün Rum Ortodoks Patrikhanesi bu dev yapının bölgesel bir çevre enstitüsüne, kültürler arası diyalog merkezine dönüştürülmesini amaçlıyor.
Ancak yetimhaneyi kurtarmak hayali, başlangıçtakilerden daha meşakkatli bir uğraşı zorunlu kılıyor. Bu zor deneyimi gerçekleştirmek için yaratıcı enerjiyi harekete geçirecek yeni kurumsal işleyişlere ihtiyaç var.
'En Çok Tehdit Altındaki 7 Miras'tan biri
Yetimhane geçen yıl AB'nin kültürel miras alanındaki sivil toplum kuruluşları ağı Europa-Nostra'nın 'En Çok Tehdit Altındaki 7 Miras' listesine alındı. Mayıs ayında Europa-Nostra'nın görevlendirdiği heyetin inceleme raporunda yapının özelliklerinin, geçmişinin izleri de korunarak kurtarılması için öneriler geliştirildi. Toplantılara resmi kuruluşların, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın temsilcileri de katıldı. Hükümetle Patrikhane'nin işbirliği çok önemli bir adım. Ancak tahribat hızlanıyor; restorasyon ilk gündeme geldiği 20 yıl öncesine göre olduğu gibi her gün daha zorlaşıyor.
Acil kurtarma önlemleri gecikiyor
Geçen ay çatıda ve giriş cephesinde büyük çökmeler oldu. Bir yıl önce girilebilen bazı bölümlere artık girilemiyor, bazılarıysa yok oldu. Tahribatı durdurmak için çatı ve cepheleri yağışlardan korumak gerekiyor. Ancak bu, çatıyı kaplamak gibi bir iş değil. Örtü ve kaplamaların da ayrıca taşınma problemi var. Yer yer zayıflamış taşıyıcılar, çökmüş ya da çökmek üzere bölümler mevcut. Bu nedenle mevcut sistemden ayrı olarak, yapıya zarar vermeden yeni bir taşıyıcı sistem yerleştirilmesi öneriliyor.
Yapının korunması için geliştirilen çok taraflı işbirliği kalıcı bir proje için de yol gösterici bir kılavuz, yenilikçi bir mimari koruma deneyimi oluşturabilir. Örneğin nasıl antika bir halı sergilenmesi ve korunması için çelik gergefle destekleniyorsa yetimhane de böyle bir strüktürle korunabilir.
Son Dakika › Magazin › Bu dev yapının dağın tepesinde ne işi var? Mimar gözüyle Büyükada Rum Yetimhanesi nasıl kurtulur? - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?