Urfalı sanatçı Ekrem Arpak'ın İbrahim Tatlıses'i kaleme aldığı köşe yazısı büyük ses getirdi.
Sanatçı kimliğinden çok bir müziksever olarak kaleme aldığı yazısında başta memleketi Urfa olmak üzere bütün ülkeye seslenen Arpak'ın duygu dolu yazısı büyük yankı buldu.
İşte Tatlıses'in bambaşka bir dille anlatıldığı o makale.
SÖYLENECEK GİBİ DEĞİL DOSTLARIM!
"İBRAHİM TATLISES'İ ANLAMAK!"
Benim ki; '' Pahalı parfümler kokan, makyaj harikası Nastassia'nın aşkından gözleri kör olanlara; Misk_ü Amber kokan Nofa'nın duru güzelliğini anlatmaya çalışmak gibi bir delilik; biliyorum!.. Ama olsun be olsun!..''
Sever ya da sevmezsiniz..
Takdir eder ve ya etmezsiniz..
Kim bilir belki de şu satırları onun büyük bir hayranı olarak okuyorsunuzdur. Ya da kim bilir belki de müzik tarzı size hitap etmemiş hayatınız boyunca tek bir şarkısını bile dinlememişsinizdir..
Hakkında olumlu, olumsuz tonlarca yargıya varabilirsiniz!..
Öyle ya; kahretsin ki sevgisinin, öfkesinin ortası, ayarı olmayan!.. Aşkı, sevdayı, vefayı, dostluğu, kardeşliği dahi çıkar ilişkileri ekseninde yerle bir etmeyi başarmış bir toplumuz artık!. İşimize geldiğinde İmparator der baş tacı ederiz; işimize gelmediğinde acıları, yaşadıkları, aşkları, umutları üzerinden vurur geçeriz!.
Adamlığı para ile ölçen bir anlayışın lağım çukurunda debelenip duruyoruz ne yazık.. Ve bu lağım çukurunun kin, nefret, ön yargı sarmalında yitirdik bütün değer yargılarımızı.. Kardeşin kardeşini üç beş kuruşa, ulu orta sattığı süreçten geçiyoruz, üzgünüm.
Hal böyle iken; bir sanatçıyı anlatmaya çalışmanın kadar büyük bir delilik olduğunun farkındayım!.. Olsun; yine de elimden geldiği, aklım, havsalam müsaade ettiğince İbrahim Tatlıses'i anlatmaya çalışacağım.
Yokluğun, yoksulluğun dipsiz kuyularından çıka gelip gönül gözlerimizin en mavi gökyüzünde parıldayan bir yıldıza dönüşen Tatlıses'i birde ben yazmak istedim. Ne var ki bunda?!
Öyle ya; hemen hemen hepimizin yüreğinde taht kuran bir değerden bahsediyorum.
Hani bir türküsünün hüznünde kuru ekmeği bulgura katık ettiğimiz.. Hani gençlik kavgalarımızın en deli sevdalarını şarkılarında yaşadığımız. Hani evimizin kardeşi, ağabeyi, amcası, yeğeni, kuzeni yani değişmez bir parçası olan o esmer delikanlıyı..
Altı delik ayakkabısında parmakları üşüye üşüye hepimizin umutlarına kundura giydiren Tatlıses'i yani..
Hepimize Fadile'lerimiz ile halay çekebilme ihtimalini sevdiren adam..
İnadına düşmemek için dostlarımıza"Tutun kollarımdan"dedirten esmer delikanlı..
Ne hoyratlar dinledik içimizdeki irini patlatan.
Sevgiliye aşkı"Cnm, slm"yazacak kadar basite indirgeyen gençlerimiz nereden bilsinler bizim Tatlıses'in şarkıları ile utana sıkıla sevgiliye gönderdiğimiz tertemiz sevda mesajlarını.
Çünkü bizim ancak onun sesinden, şarkılarından sevgiliye ulaşmış hasretimiz, acımız, sevinçlerimiz vardı. Yazılmamış sevda dolu mektupların nağmelere dökülüp sevgilin saçlarına, gülüşüne, kalbine dokunan haliydi Tatlıses..
"Tıpkı Kazancı Bedih, Nuri Sesigüzel, Yılmaz Güney, Müslüm Gürses, Seyyal Taner, Ferhat Göçer, Şivan Perwer, Mahmut Tuncer ve diğerleri gibi.."
Doğrudur Oxford yoktu Urfa'da!
Hoş olsa ne fayda?..
Yamalı pantolonlarımız ve değişerek giyime bildiğimiz solgun siyah önlüklerimiz ile kaçımız ilkokula gidebildik ki Oxsford'a gidelim?!
Irgatlığın bitmeyen sürgünlerinden kurtulup on yaşında anca başlayabildiğimiz, üçüncü sınıfta Türkçe öğrenip sabah ayakkabı boyacılığı ile ekmek derdinde öğleden sonra derse, akşam çıraklığa gittiğimiz bir eğitim hayatından bilim adamı olmayı nasıl düşleyebilirdik?!
İşte bu yüzden Tatlıses belki Oxsford'da okumadı ama; böyle bir hayattan imparatorluğa uzanan mücadelesi ile Oxsford'a ders olarak okutulacak bir Ansiklopedi olmayı başarmış en önemli isimlerden biridir.
Ve Tatlıses yaşam mücadelesi, başarıları ile; ırgat, yoksul çocukların karanlık düşlerine güneş gibi doğan bir yıldız olarak hayatın Oxsfordu'dur aslında.
Kara, çamura bata çıka üç, beş km yürüyerek girilen dersliklerde ciğerine kadar üşüyen çocukların kalorifer sıcağında özel öğretmenler eşliğinde aldığı eğitimle baş etmeye çalışan bir neslin özel ismidir Tatlıses.
Medeniyetlerin beşiği Mezopotamya'nın birçok mitolojik kahramanı vardır. Tatlıses modern çağımızın Mezopotamya'sının yoksulluk canavarını defalarca yenen Gladyatörü olarak tarihte hak ettiği kahramanlık unvanı ile yerini almıştır.
ÖYLE YA
Bizlerin uğruna 50 gün yürüyeceğimiz, kısa yoldan şöhrete ulaşacağımız yarışmalarımız yoktu!..
Onurumuzdan ödün versek de; bizimle alay ettiği için şöhret olacağımız ses yarışmalarımız, öyle tek video ile milyonlara ulaşacağımız sitelerimiz yoktu!.
Nasırlı ellerimizin kanadığı tarlalarda '' Yalnızım dostlarım '' diyerek acımızı paylaşacak kimsesi yoktu duygularımızın.
Biz evlenebilmek ihtimalini şarkılarda severdik aldığımız! Elektriğin güdümündeki sabah kuşağı programlarında değil..
İşte bu yüzden bile Tatlıses her yönü ile tez konusu olarak okutulmalıdır şimdinin gençliğine..
BAKMAYIN MAGAZİN DÜNYASININ REYTİNG ŞARLATANLIĞINA!
Bakmayın sizi reyting uğruna kendi yarattıkları dünyada boğazlarına kadar pisliğe batmış ülke magazin dünyasına!..
Günümüz magazini sanatçıyı eserleri, toplum psikolojisi üzerinde bıraktığı izleri ve yetenekleri yargılayabilmek gibi insanı ve temel hakkımızı gasp etmiştir.
Bu yüzden de elimizde avucumuzda sanatçıya, sanata dair kulaktan dolma safsata iddialar, bir dolu belden aşağı dedikodudan başka bir şey kalmadı maalesef..
O yüzden sanatçılarımızı tanıyamadık, dinleyemedik.. Onların da etten, tırnaktan birer insan olduğunu unuttuk. Varsa yoksa sansasyon peşine düşerken bir gün olsun onları da dinleme gereği duymadık. Asalak gibi etinden, sütünden beslenirken; yav arkadaş bir derdin, tasan var mı? Senin için yapabileceğim bir şey var mı demedik, diyemedik.. Acılarımızı, sevinçlerimizi, umutlarımızı anlatmalarını bekledik hep.. Bizim yerimize savaşmalarını bile! Albümlerini alıyoruz ya; onlar bizim malımızdı o halde! Hangi psikolojide olurlarsa olsunlar canımız istediğinde bizi eğlendirmeli, halay çektirmeli, ağlatmalı, güldürmeliydiler!..
Hatta yapamadıklarımızı yapabildiklerinde bile içten içe düşmanlık besledik onlara.. Öyle ya; hepsinin işi gece gece hayatlarının parıltısında en güzel kız, en yakışıklı erkekle gününü gün etmekti. En güzel arabalara onlar biniyor, en güzel evlerde oturuyor, en güzel elbiseleri giyiyorlardı. Nasıl olurdu bu yahu?! Biz bunları yapamazken bizim paramızla nasıl böyle güzel yaşayabilirlerdi?! Onlar bizim malımızdı ya; biz neydi yaşadıkları acılardan. Öyle ya; onlar sevemez, evlenemez, yiyemez, içemezlerdi. Onların sevdikleri ölemezdi mesela! Acı çekemezlerdi velhasıl!..
Tatlıses'e işte böyle baktık, baktırıldık maalesef.
Ve bütün ünlülere!..
Hemen hemen bütün değerlerinin kıymetini öldükten sonra anlamak gibi hastalıklı ve çürük bir ruh halinde yaşayan bir roplumun ferdi olarak Sayın Tatlıses yaşarken anlatmak istedim..
Zira bu esmer adamın acıyla, dertle, yokluklar içinde yürüdüğü yol hikayesini bir gencime bile anlatabilsem mutlu olurum, kar sayarım!..
Yaşadığı ilk zorluk karşısında pes eden. Hayatı kısa yoldan kazanmak gibi günümüzün en büyük hastalığında üretme yeteneğini yitirmiş. Özgüven duygusu yerle bir olmuş ve a sosyal!. Üretmek yerine başta kendi olmak üzere sahip olduğu her şeyi hızla tüketen gençliğime yani..
Doğrusu; Tatlıses gibi bu ülkede ikon olmuş, albümleri, şarkıları milyonlarca satmış. Bugün hala havsalamızda tazeliğini koruyan şarkıları ile birçok aşka, sevdaya yön vermiş. Kah acılarımızı paylaştığımız, kah sevinçlerimizi varlığı ile bölüştüğümüz bir sanatçı: Allah vergisi muhteşem sesi, ürettikleri, yaşam mücadelesi ile ne denli önemli bir değer olduğu anlatılmalıdır..
SİZ BENİM NELER ÇEKTİĞİMİZ
NEREDEN BİLECEKSİNİZ?!
Nur içinde yatsın.. Yaşarken kıymetini bilemediğimiz en büyük değerlerimizden biri idi Ahmet Kaya'mız! Öldükten sonra sosyal medya profillerimizde resmini paylaşarak kendimizi affetirdiğimizi sandığımız koca çınarımız, iki gözümüz Ahmet Kaya'mız.
İşte onun en güzel eserlerinden birinin sözleriydi '' Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz '' başlığım.
Bakınız; akşam evine ekmek parası götüremeyen bir babanın yüreğindeki hüznü bilmeyenler; İbrahim Tatlıses'i anlamadılar hiç bir zaman. Anlamak istemediler ve anlamayacaklar da!..
Doğrudur; binlerce insana ekmek kapısı olmuş bir adamdır Tatlıses!.. Ama bu koca adamın yoksulluğun balçığına saplanıp kalmış yitik çocukluğunun acısını yoksulluk görmemiş kimseler bilemezler..
'' Mağaradan geldim '' derken yangın yeri ciğerinden gözlerine vuran hüzün bulutlarının ne denli ağır olduğunu bilemezler..
Hayatı boyunca yer sofrasında bir dilim ekmeği kaçak çaya katık ederken içi parçalanan bir annenin, babanın kederini bilmeyenler; Tatlıses'in mağaradan sahneye uzanan yolun her adımında ne acılar çektiğini, ne bedeller ödediğini nereden bilebilirlerdi ki?!
Öyle ya; Abra kadabra demiş ve bir çırpıda İmparator olmuştu Tatlıses!..
E çünkü günümüz de öyle oluyor da ondan!..
Çünkü günümüzde şöhret, star olmak için sese, yeteneğe, esere gerek yoktu da ondan!..
Çünkü paran, dayın varsa veya onurundan vazgeçip kucaktan kucağa dolaşabiliyor, teninizi pazarlayabiliyorsan gerçekten çabucak olabiliyorlar da ondan!..
O yüzden nereden bilebilirlerdi Urfalı esmer adamın acılarla bezeli yol hikayesinin ondan neler neler aldığını?!..
Hadi lan diyorum affınıza sığınarak..
TATLISES'İ SEVMEK!
Hayatı boyunca verdiği mücadeleyi, geldiği nokta için ne bedeller ödediğini bilmeden eleştirmek ne kadar yanlış ise; onu körü körüne sevmek bir kadar yanlıştır.
Tatlıses'i sevmek onu taklit etmek değildir!.. Tatlıses'i sevmek çıkılan programlarda ona yalakalık yapmak, övgüler dizmek değildir. Tatlıses'i sevmek Tatlısesleşmeye çalışmak da değildir. Zira Tatlıses tekdir arkadaş.. Bir daha da gelmeyecek ve asla yeri dolmayacak bir değerdir Tatlıses..
Urfalı oluşu itibari ile Urfa için bir gurur kaynağıdır.. Ama aynı zamanda Urfa'dan çıkan her sanatçının taklit edip, bir şeyler beklemek gibi haksız yükü sırtına yüklediğimiz günah keçimizdir o!.. Oysa Tatlıses'i sevmek; Urfa'daki yoksul çocuklara '' Her imkansızlığa inat başarabileceklerinin canlı örneği olarak sunulmasıdır.. Ders gibi okutulması gereken yaşama azminin körpe beyinlere anlatılmasıdır. Çünkü Tatlıses onlarca yıl milyonlarca gencin idol edinerek her tülü kötü alışkanlıklardan uzak kaldığının resmidir..
ÜÇ KURUŞA SOĞUK DEMİRİ DÖVMEK KOLAY MI SANDINIZ?
Bir adam düşünün; şöhreti yaşadığı topraklardan bütün coğrafyalara yayılmış.. Omuzlarda taşınmakta ve milyonların sevgilisi..
Yedi önünde yemediği arkasında..
Ülkenin en güzel kızlarının kendisine aşık olduğu vakitlerde üstelik. Üstelik kendine ait özel jeti bile varken ekranlarda bağlamanın her tınısında ağlamakta!.
Sahi hatırladınız mı işte o adam; o
Tatlıses'in kirpiklerinde neden sağanak yağmulara dönüşen hüzün bulutları hiç eksilmiyor; koca İmparator milyonların önünde hıçkıra hıçkıra ağlamaktan utanmıyordu?!
Neydi milyonların sevgilisi, üstelik her şeyi alabilecek gücü olan bir devi çocuklar gibi ağlatan?!
Müsaadeniz ile ben söyleyeyim sizlere!
Çünkü mikrofon tutan ellerinde soğuk demiri döven gençlik yıllarından kalma nasırlar hala canını acıtıyordu da biz görmek istemiyorduk.
Çünkü o bizim imparatorumuz evet ama; acımasız İstanbul'un pençelerinde leblebi satarken yarı aç bir gençliğin yüreğin orta yerinde kalan hüzünleri dadanıyordu gözlerine..
Çünkü o yokluğa, yoksulluğa kurban verdiği çocukluğuna, gençliğine ağlıyordu..
Öyle ya; herşey gelip geçerdi zamanla ama herkesin yarası kendi içinde kanardı..
Urfa'nın yokluk belasından imparatorluğa uzanmanın bedeli o kadar kolay mıydı?!
Bugünün sevinci dünün dinmeyen acısına merhem çalabilir miydi?!
Hayatım boyunca Tatlıses adının geçtiği ve bu yüzden tiraj alan hiç bir gazetenin haberinde, reyting alan hiç bir programın içinde şöyle bir soruya rastlamadım:"Ey İbrahim kardeş"Ne Ağlarsın, niye Ağlarsın? Hele şöyle otur anlat; nedir derdin?!"
Varsa yoksa aşkları, ilişkileri, kazandığı paraları konuştu medyamız!..
Ey güzel gözleri ile bu satırları okuma nezaketi gösteren güzel insan; sakın ha İbrahim Tatlıses'i övmek, savunmak gibi bir kaygı ile yazdığımı düşünme!.
Böyle bir değeri övmek benim haddine olmadığı gibi; savunmak gibi bir kaygım da olamaz..
Elbette ki her kul, her insan gibi İbrahim Tatlıses'in de yığınla hataları olmuştur. Elbette ki sütten çıkmış ak kaşık değildir. Hiç birimizin olmadığı gibi..
Hayatım boyunca bir kez olsun karşılaşmadığım ( Kısmet olmadı ve elbette onur duyardım.. ) ne özel ne sanat yaşamımda birileri gibi şöhretinden, sanat camiasındaki gücünden nemalanmak düşüncesi ile bırakın kapısına gitmeyi; bir kez olsun aramadığım memleketimin ve ülkemin bu büyük değerini yaşarken anlatmak istedim.
Hatalarını, sevinçlerini, mal barlığını, aşklarını bir kez, olsun bir kenara bırakıp; yürüdüğü dikenli yollara inat verdiği mücadelenin değerini anlatmak istedim.
Çünkü çok iyi biliyorum; bir Tatlıses daha gelmeyecek bu dünyaya ve Allah uzun ömürler versin.. Bir gün öldüğünde arkasından timsah gözyaşları dökecek, değerini o zaman anlayacağız!..
Bugünlerde hala Tatlıses'in hediye ettiği evde barınan, Taksimin virane sokaklarında bir dal sigara dilenen türkücü bozuntuları Tatlıses'i arkasından vurduklarında bile anlamayan, suçlayanlar ancak kaybettiğinde değerini anlayacaklar..
Bir zamanlar onun gölgesi sayesinde şöhret olup evine ekmek götüren ama mayasında bir şey olmadığı için kaybolup giden kim varsa; başarısızlıklarını örtmek ve gündem olmak için Tatlıses'i suçladığında dur demeyenler"Yüzlerce insanın elinden tuttu"diyecek, günlerce şov yapacaklar..
Oysa ben hiç tanımadığım bu adama; memleketim adına teşekkür ediyorum. Ben dahil milyonlarca gencime inancın zaferini anlattığı hayat hikâyesi için teşekkür ediyorum.
Günah işlemiş, ayıp etmiş, hata yapmış bana ne?!
Ahrette hesabını ben vermeyeceğim ya!.
Ama başta Urfa olmak üzere bu ülkenin yaşarken bu koca yürekli efsaneye kocaman bir vefa ve teşekkür borcu vardır diyorum.
Mesela sıklıkla eleştirdiğim ama son zamanlarda yaptığı sanatsal etkinlikler ile alkışladığım Urfa Büyük Şehir Belediye Başkanı Sn. Nihat Çiftçi'ye sesleniyorum. Urfa'daki festivalde telefonla bağlanmak yerine başköşe de oturması ve Rabia Meydanına heykeli dikilmeliydi Tatlıses'in.
Mesela TRT yetkililerine sesleniyorum. Derhal belgeseli çekilmeli Tatlıses'in.
Bu dev adam magazinden uzak ve hak ettiği şekilde anlatılmalı yeni nesillere..
Anlatılmalı ki; yaşamak için verilen emeklerin kutsallığını öğrensin gençler..
HACİZ EDİLEN TATLISES'İN ALBÜMÜ DEĞİL BİR NESLİN HAYATLA MÜCADELESİDİR!
Bu sabah bir röportajında kendisinden dinledim. Vefasız dostlarına kırgın, yorgun bir çınarın gözlerinden dudaklarına dökülen hüznü..
En dostları kadar İstanbul'a küsmüştü İbo!
Sesi ile hayata tutunmuşlar için sahnede olmanın ne demek olduğunu anlayamazsınız..
Bir sanatçıyı sahneden koparmak Kartalın kanadını kırmaya, bülbülü kafese koymaya benzer. Dört duvar arasında hapsetmek, zindanlarda çürümeye bırakmaktır.
"Haciz olduğu için albüm çıkaramıyorum!"diyordu Tatlıses!.
Yazımın bazı yerlerinde vurgulamaya çalıştığım gibi; sütten çıkmış ak kaşık değildir Tatlıses ve yığınla hata yapmıştır ama o hepimizin imparatorudur ve hala nefes alıyorken Allah vergisi o sesinden dinleyecek çok şarkımız vardır.
Buradan başta Sn.Cumhurbaşkanı olmak üzere Urfa Milletvekillerine, Sn.Vali ve BŞ Belediye Başkanımız Nihat Beye sesleniyorum.
Tatlıses derhal kazandırılmalıdır sahnelere.
Gerekirse Urfa ayağa kalkmalı ve bu efsanesine vefa borcunu ödemelidir.
Yazıma son verirken kendisine tekrar tekrar geçmiş olsun diyor; bir an önce sahnelere dönmesini tüm kalbim ile diliyorum.
Not: Tatlıses'in yokluğunu fırsat bilip imparatorluğa soyunan ve ya geçmişteki başarısızlıklarını onun üzerinden aklamaya çalışanlara bir iki sorum olacak: yedi yıldır Tatlıses yok. Hani kaç eser kazandırdınız ülkeye? Kaç milyon kişi koştu peşinizden be nankörler. Görmüyor musunuz; Tatlıses çekilince müzik sektörünün geldiği noktayı?!
Hepiniz birer nankörsünüz ve o geri gelecek
Son Dakika › Magazin › Arpak'tan Olay Yaratan Tatlıses Makalesi! - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?