Sultan Ahmet Camii kim, ne zaman yaptı? Sultan Ahmet Camii nerede, hikayesi nedir? Sultan Ahmet Camii tarihi ve özellikleri araştırılıyor. Sultan Ahmet Camisi Sultan I. Ahmet tarafından 17'nci yüzyılda yapılmıştır. Sultan Ahmet Camii kim, ne zaman yaptı? Sultan Ahmet Camii nerede, hikayesi nedir? Sultan Ahmet Camii tarihi ve özellikleri merak ediliyor. Sultan Ahmet Camii kim, ne zaman yaptı? Sultan Ahmet Camii nerede, hikayesi nedir? Sultan Ahmet Camii tarihi ve özellikleri! Detaylar haberimizdedir…
Sultan Ahmed Camii, Sultan I. Ahmed tarafından yaptırılmıştır. Temeli H. 1018 (M. 1609) de, bizzat Sultan tarafından törenle atılan camiin yapımı için, mimarına her türlü kolaylığın sağlandığı biliniyor.
Camiin mimarı, Sinan'ın ölümünden sonra Başmimarlığa getirilen Mehmet Ağa'dır. Bu büyük mimar, Sultan Ahmed Camii'ni, Koca Sinan'ın kullanmadığı bir yere, Ayasofya'nın karşısına dikmiştir. Bunun büyük bir iddia olduğunda kuşku yoktur. Bunda, bir İslâm eserinin, bir Bizans eseriyle açık olarak karşılaştırılabilmesi düşüncesinin egemen olduğu muhakkaktır. Böyle bir düşünce, o zamanın genel bir düşüncesi olmalıdır. Çünkü, mimarın yapacağı esere, bulunduğu alanın düzenlenmesi için Sultan bütün emirleri vermiştir. Burada, camiye yer açmak için bir çok yapının meselâ, Mehmet Paşa Sarayı ve Arslanhane gibi binaların yıktırıldığı biliniyor. Ayrıca aynı yerde Bizans yapıları da bulunuyordu.
Cümle kapısı ve mahfildeki kitabeler, caminin yapımının H.1025/M.1616 yılında tamamlandığını gösteriyor. Gerçekten de Sultan I. Ahmet tarafından bu tarihte açılan cami, aslında tam manasıyla H. 1026 yılında bitirilmiştir.
Kendi adıyla anılan semtte, tam Ayasofya'nın karşısına oturtulmuş olan Sultan Ahmed Camii, 17. yüzyılda, Mimar Sinan'ın yapı anlayışı içinde inşa edilmiş bir şahaserdir. Sinan 1588 yılında öldüğü zaman, Osmanlı klâsik mimarisinin tüm eserlerini vermiş ve kendi mimarî ekolünü devam ettirecek mimarları da yetiştirmişti.
Sultan Ahmet Camii veya Sultânahmed Camiî, 1609-1617 yılları arasında Osmanlı Padişahı I. Ahmed tarafından İstanbul'daki tarihî yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa'ya yaptırılmıştır. Cami; mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve yarım kubbeleri ile büyük kubbesinin içi de yine mavi ağırlıklı kalem işleriyle süslendiği için Avrupalılar tarafından "Mavi Camii (Blue Mosque)" olarak adlandırılır. Ayasofya'nın 1935 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul'un ana camii konumuna ulaşmıştır.
Aslında Sultanahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul'daki en büyük eserlerden biridir. Bu külliye bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.
Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate şayan en önemli yanı, 20.000'i aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir.[2] Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır. Caminin ibadethane bölümü 64 x 72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 23,5 metredir. Caminin içi 200'den fazla renkli cam ile aydınlatılmıştır. Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubarî tarafından yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur ve Sultanahmet, Türkiye'nin altı minareli ilk camiidir.
Sultan Ahmed Camii, kareye yakın iki plândan oluşmakta; bunun birini avlu diğerini de harim meydana getirmektedir. Cami, yüksek bir subasman üzerindedir. Mimar Mehmet Ağa'nın camiin zeminini yer seviyesinden yükselttiğine bakılırsa, onu belli bir seviyeden itibaren çevreye göstermek istediğine kuşku yoktur. Ayasof ya'mn karşısında yapacağı binanın, daha yüksek görünmesini istediği anlaşılabilir. Bunun için, camiin yalnız iç avlu ve harimi için bir set yapılmıştır. Ayrıca Ayasofya'mn civarında duran bir insan ın, camii nasıl göreceği çok iyi hesap lanmıştır. Çünkü Ayasofya'mn Sultan Ah- med Camii'nden görünüşü, kitleli, oturaklı, massif bir etki yapmasına rağmen, Sultan Ahmed, harem ve avlu kesimi ile pano ramik pramidal bir siluet vermekte ve silueti de altı minare yere raptetmektedir. Böylece Ayasofyayönünden Sultanahmed'e ince zarif bir siluet kazandırılmak istenmiştir. Mimar Mehmed Ağa'nın mümtaz bir mimar olduğunu söylemeye gerek yoktur. Egli'nin dediği gibi, Mimar Mehmet Ağa da, dahî bir mimardır. Bu bakımdan eserini Ayasofya'mn karşısına koyduğu anlaşılabilir. Sinan, Dikkat edilirse, Ayasofya'yı kendi başına bırakmıştır.
Camiin önünde ve iki yanında geniş bir dış avlusu olup bunun çevresi pencereli duvarlarla çevrilidir. Bu avluya, üçü cephede olmak üzere sekiz kapıdan girilir. Şadırvan avlusu 26 adet granit mermer ve porfir sütuna oturtulmuş, 30 kubbe ile çevrilidir. Mermer döşemeli bu geniş sahanın ortasında altı mermer sütunlu şadırvan, sahanın azametini gösterir. Şadırvanın kemerleri, kabartma olarak rûmi geçmelerle ve köşebentleri yine kabartma lâle ve karanfil motifleri ile bezelidir. İç avluya, biri cepheden ve ikisi yandan olmak üzere her biri merdivenli üç kapıdan girilmektedir. Bu kapılarla dış avlunun cümle kapısı, o zamana kadar benzeri görülmemiş bronz kapılardır. Bu kapıların başka yerlerden getirildiği iddiaları yanlıştır; İstanbul'da yapılmışlardır.
Cami harimi, kareye yakın bir plânda olup 64x72 boyutlarındadır. Bir esas kubbe ile dört yarım kubbeden meydana gelmiştir. Yarım kubbeler eksedralarla yeniden genişletilmiştir. 33,60 m. çapındaki esas kubbe 5m. çapında ve yuvarlak dört filaya-ğı üzerine oturtulmuştur. Camiin harimine adım atar atmaz ilk yarım kubbenin yukarı çıkan meyli, gittikçe esas kubbeye doğru yükselir. Böylece göz kayar ve yerden 43 m. yükseklikteki kubbeye varır. Aslında Mimar, son cemaat yerinin 9 küçük kubbesini diğer klâsik dönem camilerinden daha küçük olarak, harim içinin muazzamlığına bir kontrast sağlamak istemiştir. Bu ilgi çekici mekânın muazzam boşluğunu sınırlayan duvarlarını ince bir çininin kapladığı ve vitrayların da renk renk aynı bir yansıma yaptığı düşünülürse, yapı içinin irrasyonel bir hava yaratacağı ve bunun dini bir yapı için ne derece gerekli olduğu anlaşılır.
Sultan Ahmed'iniç mekânı, nerede bulunursa bulunsun, her yerden, bütün mekâna hakim bir görüş sağlayabilmektedir. Kubbeden aşağıya doğru mekan gittikçe yayılmaktadır. Bu pramidal yükselme ve yayılma sonucunda göz yanlara ve yukarıya doğru aynı mesafelere ulaşmaktadır.
Camiin subasmanı üzerinde olması ve kubbe yüksekliği dolayısıyla pencereleri fazladır. Böylece cami içini süsleyen binlerce çini ve kalem işleri tatlı bir ışık altında görülmektedir. Fakat bugün, döneminin alçı pencereleri kalmadığından ışık, munis durumunu kaybetmiştir. Camiin sol köşesinde hünkâr mahfili bulunmaktadır ki, bunun mozayik ve yeşim süslemeli mihrabı, sedefli kapısı, turkuvaz üzerine, altın yaldızla yazılı çinileri başka bir yerde görülemez. Hünkâr Mahfilinin pencereleri üzerindeki camgöbeği çinilerin güzelliği, tam bir sadelik ve zevkle işlenmiş olan mihrap tacı, mihrabın iki köşesinde, koyu yeşil fon üzerindeki yaldızlı kabartma çi çeklerin nefaseti ve istalaktitin altına yerleştirilen yeşim tezyinat camideki süsleme üstünlüğünü son sınırına eriştirmektedir.
Bilindiği gibi doğuda ortaya çıkmış olan çinicilik, 16. yüzyılın ilk yarısına kadar Selçuklu çinileri esasına uygun veya ufak bazı değişikliklerle devam etmiştir. Fakat Türk mimarisinin yükselmesi, özellikle Süleymaniye gibi şaheserlerin yapılması aynı zamanda ona layık mimari bir tezyinata ihtiyaç doğurmuştur. İlk büyük eserlerini Süleymaniye'de ve yanındaki türbelerde gördüğümüz çinilerin en nefislerini Selimiye, Sokullu, Rüstem Paşa ve Piyale Paşa Cami'leriyle, Topkapı Sarayında görürüz. Bu çiniler gerek sır, gerekse renk ve desen bakımlarından bu sanatın artık bir daha erişilemiyeeek parçalarıdır.
Fakat Sultan Ahmed Camii'ndeki çiniler-yalnız Topkapı Sarayındakiler istisna olmak üzere - çeşitlilik bakımından bunların hepsinden üstündür. Bu çeşitliliği aynı zamanda miktarın çokluğu da temin etmektedir. Sultanahmet'te, her biri 16-18 akçeye satınalınmak üzere 21043 çini harcanmıştır. Beyaz zemin üzerine çeşitli renklerle meydana getirilen panolardaki selviler, laleler, sümbüller, nar çiçekleri, rumiler, üzüm salkımları Sultanahmet Camiindeki güzelliği sağlayan ve ancak Türk çiniciliğine mazhar olan varlıktır. Tahsin Öz, bizzat kendi incelemeleri sonucunda, 50'den fazla muhtelif desende çininin bulunduğunu ve bu benzerine rastlanmayan durumun tezyini sanatlar için bir hazine olduğunu söylüyor.
Sultanahmet Camiinin, türbe, medrese imarethane, tabhane, kasr-ı hümayun, mektep, sebiller ve fevkani odalarla, tahtanî dükkânlar vardır. Caminin en önemli özelliklerinden biri de hiç bir yerde görülmeyen minare sayısıdır. Dördü üç, ikisi de ikişer şerefeli altı minaresi vardır.
Son Dakika › Kültür Sanat › Sultan Ahmet Camii kim, ne zaman yaptı? Sultan Ahmet Camii nerede, hikayesi nedir? Sultan Ahmet Camii tarihi ve özellikleri! - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?