İstanbul (AA) - Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cengiz Tomar, "Batı'nın gözü hala burada. İstanbul'u işgal girişimleri sona ermedi. Biliyorsunuz DEAŞ terör örgütü de Hazreti Muhammed'in İstanbul'un Fethi'yle ilgili hadisinin, aslında kıyametten önceki fetih için söylediğini, Osmanlı'nın gerçekleştirdiği fethin, müjdelenen fetih olmadığını iddia ediyor. Yani sadece Batı'nın gözü burada değil. O yüzden dikkatli olmamız gerekiyor." dedi.
İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Sultanbeyli Belediyesi iş birliğinde, "564. Yılında İstanbul'un Fethi ve Fatih Sultan Mehmed" konulu toplantı düzenlendi.
Topkapı Sarayı Müzesi Konferans Salonunda gerçekleştirilen toplantının ikinci oturumunda, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hayati Develi, "Şehir ve Hafıza: İstanbul'un Fethi'ni İki Asır Sonra Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nden Okumak" başlıklı bir konuşma yaptı.
Develi, tarihçilerin Evliya Çelebi'nin yazılarını kaynak olarak pek kabul etmediklerine işaret ederek, "Seyahatname, fetihten yaklaşık 230 yıl sonra yazılır. Biz de Seyahatname'den, fethin o günlerde nasıl algılandığını görüyoruz. Fethin halktaki yansımasına şahit oluyoruz. İstanbul'un Fethi'nin tarih, mekan ve coğrafya anlayışımızda nasıl yer aldığını kavrama açısından Evliya Çelebi, okunması gereken ciddi bir kaynaktır." diye konuştu.
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Levent Kayapınar da "İstanbul'un Fethi'nde Ateşli Silahlar ve Teknoloji" başlığını taşıyan bir konuşma yaptı.
Kayapınar, İstanbul'un birçok kez farklı medeniyetler tarafından kuşatıldığını söyleyerek, kuşatmaların başarısız olmasındaki en önemli nedenin, güçlü ve büyük İstanbul surları olduğunu dile getirdi.
Barutun 9. yüzyılda Çin'de keşfedildiğini anlatan Kayapınar, "Barutu esas alarak silah üretilmesi 14. yüzyılda meydana geliyor. Barutun Batı'da bir silah olarak kullanıldığını gösteren çizimler, 1327 yılına ait. Çin'de ise 1128 tarihli bir çizim mevcut. Barut Batı'ya, İslam Dünyası üzerinden, muhtemelen Endülüslüler kanalıyla taşınmıştır. Batı'da ilk kullanılan toplar daha küçüktü ve ahşap kale kapıları ve evler gibi zayıf hedeflere karşı kullanıldı." diye konuştu.
Kayapınar, topların surları yıkmak için kullanılmasına 1430'lu yıllarda başlandığını belirterek, şunları kaydetti:
"Osmanlı ilk önce Bosna ve Sırbistan'dan çok sayıda topçu istihdam etti. İtalya, Almanya, İngiltere, Fransa ve Hollanda'dan da topçu istihdam eden Osmanlı Ordusu, sefere giderken, savaş alanında top dökebilmek için yanında metal götürüyordu. Şehirleri kuşatmak için kullanılan ateşli silahların yanı sıra 2. Murat döneminde ilerleyebilen sahra topları da kullanıldı. Duvarlar top ateşine dayanamadığı için kaleler yıkıldı. Osmanlı, özellikle Balkanlarda topun bu özelliğini etkili bir şekilde kullanacak teknolojiye sahipti."
Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cengiz Tomar ise tarih aktarılırken bazı olayların efsaneleştiğini, bu efsanelerin ise milletlerin ve devletlerin oluşumuna değer katarak, ortak hafızanın oluşmasına katkı sağladığını vurguladı.
Tomar, İstanbul'un cazibesini halen koruduğunu hatırlatarak, "Batı'nın gözü hala burada. İstanbul'u işgal girişimleri sona ermedi. Biliyorsunuz DEAŞ terör örgütü de Hazreti Muhammed'in İstanbul'un fethiyle ilgili hadisinin, aslında kıyametten önceki fetih için söylediğini, Osmanlı'nın gerçekleştirdiği fethin, müjdelenen fetih olmadığını iddia ediyor. Kıyametten önceki fethi de kendileri yapacakmış. Yani sadece Batı'nın gözü burada değil. O yüzden dikkatli olmamız gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Topkapı Sarayı 700 bin metrekareydi
"Fatih Sultan Mehmed'in Topkapı Sarayı'ndaki İzleri" başlıklı bir konuşma yapan Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı, Topkapı Sarayı'nın eski adının "Saray-ı Cedide-i Amire" olduğunu belirtti.
Küçükaşçı, sarayın yapımına başlama yılının kaynaklarda net olmadığı değerlendirmesinde bulunarak, sarayın eski adının 18. yüzyıla kadar kullanıldığını aktardı.
Sarayın zaman içerisinde geliştiği yorumunun yanlış olduğunun altını çizen Küçükaşçı, şöyle konuştu:
"Bunun, köşkler bakımından doğru tarafı var. Sarayda bugün mevcut olan veya olmayan köşklere ikamet anlamında baktığımızda, zamanla geliştiği söylenebilir ama tamamı için söylenemez. Sarayın işleyişi, çalışanları ve çalışanların bulunduğu mekanlar bakımından aslında başlangıç planıyla son zamanlarındaki hali birbirine çok yakın."
Küçükaşçı, sarayın ilk planlamasının yaklaşık olarak 700 bin metrekare üzerine yapıldığına dikkati çekerek, müze olarak kullanılmaya başladığında bu alanın 70 bin metrekareye düştüğünü, bugün ise restorasyonlarla birlikte bu alanın 300 bin metrekareyi kapladığını dile getirdi.
Son Dakika › Kültür Sanat › İstanbul'u İşgal Girişimleri Sona Ermedi' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?