İlker Gültekin: Devletin Sanata Yaklaşımı Acemice ve Sorunlu - Son Dakika
Kültür Sanat

İlker Gültekin: Devletin Sanata Yaklaşımı Acemice ve Sorunlu

İlker Gültekin: Devletin Sanata Yaklaşımı Acemice ve Sorunlu

Yaptığı kültür sanat organizasyonlarıyla adından söz ettiren İlker Gültekin, devletin sanata yaklaşımının acemice ve sorunlu olduğu söyledi.

06.09.2014 11:46  Güncelleme: 14:17

İlker Gültekin ismini Türkiye, TRT'de yaptığı kültür sanat programlarından tanıyor. Kullandığı güzel Türkçeyle, Türk kültür ve sanatını öne çıkaran programları büyük bir beğeniyle takip edildi. Aynı zamanda etkileyici bir ses tonuna sahip. Gültekin'in bir de bilinmeyen bir özelliği var; organizatörlük. Alanında bir "üstad" kabul edilen isimlerle yaptığı organizasyonlarla Türk kültür ve sanat hayatına büyük bir renklilik ve katkılar sunuyor.

Gültekin ile bugüne kadar hangi isimlerle organizasyonlar yaptığını ve alanında her biri kutup yıldızı olan bu isimlerden neler öğrendiğini konuştuk.

Sizi radyo ve televizyon programlarından tanıyoruz daha çok. Aslında yıllardır bu işlerin beraberinde sanat organizasyonları da yapıyorsunuz.

Evet, esasen radyo ve televizyon maceramla beraber yani 22 sene önce, ufak ufak bazı organizasyonlara başlamıştım ama son 10 yıldır daha bilinçli ve nitelikli işler yapmaya çalışıyorum.

TV Programları, imza günleri, sohbetler, özel geceler, konser organizasyonları yaptığınız isimlere bakınca sanki popüler işlerden kaçıyor, daha seçkinci davranıyor gibi bir intiba uyandı bende.

Merhum Cem Karaca ile güzel işler yaptık. Gürer Aykal'dan İdil Biret'e, Hilmi Yavuz'dan Timur Selçuk'a, Hasan Çelebi'den Devrim Erbil'e, Nevzat Atlığ'dan Alaattin Yavaşça'ya, Ömer Uluç'tan Uğur Derman'a, Yıldız Kenter'den Haldun Dormen'e kadar çok önemli sanatçılarla asla unutamayacağımız program ve projelere imza attık. Bu gibi isimler mevzubahis olunca belki daha küçük ama daha nezih işler ortaya çıkıyor. Listeleri alt üst eden bir popstarın, milyar dolarlık aksiyon filmlerinin şehla bakışlı jönünün, transfer haberleri haftalarca zihnimizi ve çenemizi yoran top canbazlarının yarattığı gibi bir etki beklemiyor ve hedeflemiyoruz zaten. Bir anda insanların gözünü alan fakat saniyeler içinde etkisini yitiren bir ışık patlaması değil de, senelerce gözbebeklerinde taşıyacakları ve hatta oradan kalplerine akacak, ömür boyu onları terketmeyecek küçük ışıltılar peşindeyiz.

Söylemek istediğim, bu bir tercih. Daha büyük, parlak ve gürültülü olanla küçük, sessiz ve çok değerli olan arasında.

Hakikaten saydığınız isimlerin hepsi çok özel, çok kıymetli. İtiraf ediyorum bu kadar büyük sanatçılarla çalışma fikri beni biraz tedirgin etti. Çok zorlanıyor musunuz?

Bütün zorluğu,çalışmak istediğim sanatçıya ulaşıp, kendimi ve projemi anlatırken yaşıyorum. Ortada çok zaman ip gibi dümdüz ve lekesiz bir hayat, adanmışlık, abidevi bir duruş söz konusu çünkü. Elbette ruh­u canlarıyla hizmet ettikleri sanatlarına ve milletin gözündeki müstesna mevkilerine halel gelsin istemiyor, ince eleyip sık dokuyorlar. Kendimi ve projemi kabul ettirdikten sonra değil zorluk, tarifsiz hazlarla dolu bir seyahat başlıyor her seferinde.

Nereye doğru bu seyahat?

Anlamaya doğru, 'nasıl büyük sanatçı olunur ve her büyük sanatçı neden büyük insandır'?

Tam olarak neyi kastediyorsunuz?

Bakın ben organizasyonlar esnasında tabi olarak çok vakit geçiriyorum bu insanlarla. Yürürken,konuşurken, yemek yerken, bir şey alırken, bir şey verirken adeta her saniye ve her soluklarını nasıl bir nezaket ve nezahetle örgülediklerini görüyor, insana ve insana dair her şeye, dostlarına karşı nasıl sıcak, nasıl vefalı olduklarını anlıyorsunuz. Çok değerli hissediyorsunuz onlarla iken. Tevazunun ne büyük ve bitmez bir hazine olduğunu, başka dünyalara saygının, millet, memleket ve sanat adına kaygının, emeğin üretmenin, beklentisizliğin, vakarın büyülü atmosferine giriyorsunuz.

"BÜYÜK SANATÇI OLMAK VE ÖYLE KALMAK ZOR BİR İŞ"

Çok derinden etkilenmiş görünüyorsunuz.

Aksi mümkün değil. Düşünsenize Yıldız Kenter için ' Onur Gecesi' yapacağım, rahatsızlığından ötürü buluşmalarımız O'nun evinde gerçekleşiyor. Her randevumuzda hastalığına rağmen hizmet etme telaşında, her kelimesi ve hareketiyle letafet ve asalet dersi veriyor. Saatlerce süren çekimler, röportajlar esnasında bir olsun mütebessim çehresini soldurmuyor, tek bir soruya itiraz etmeden her şeyi açık açık konuşuyor. Organizasyon sonrası günlerce tekrar tekrar teşekkür ediyor. Nasıl etkilenmeyeceksiniz?

Kenter Tiyatrosunu kurarken dahiyane bir fikirle ve elbette parasızlık saikiyle, kapı kapı dolaşarak tiyatro koltuklarını nasıl sattığını kendisinden dinlediğinizde sanatını yapabilmek uğruna verdiği mücadeleden nasıl etkilenmeyeceksiniz?

"GÜRER AYKAL, ENGİNARIN SAP KISMINI YEMEYİ ÖĞRETTİ"

Bu fasılda Gürer Aykal'dan da bahsedeyim biraz; bir öğretmen çocuğu olarak İtalya'da burslu okurken, mütevazı harçlığı ikisine birden yetmediği için yol ve yemek arasında tercih yapmak durumunda kalıyor ve bulduğu çözüm şöyle, parasının tamamıyla nispeten ucuz olan enginarlardan alıyor ve sabah akşam haşlayıp yiyor. Okula ise elbette yürüyerek gidip geliyor. Gürer Hoca ile yemekli buluşmalarımızda sofrada muhakkak zeytinyağlı enginar olurdu ve ben daha önce ziyan ettiğim sap kısmının içinin yendiğini de Hoca'dan öğrendim. Bakın Gürer Aykal yurt dışındaki konserlerinin tamamında hatta programın iptal edilebileceği tehditlerine rağmen Türk Bestecilerinin eserlerini de icra etmekten asla taviz vermiyor. Bu gün dünyanın bir numaralı çellisti Yo­Yo Ma gittiği her yerde Saygun (Ahmed Adnan) çalıyorsa bunda Gürer Aykal'ın etkisi yok mudur? Şimdi nasıl etkilenmezsiniz bu adamdan.

"DEVLETİN SANATA YAKLAŞIMI SORUNLU"

Nevzat Atlığ'ı çok sevdiğinizi söylediler. Bir de anladığım kadarıyla faliyetlerinizde Klasik Türk Musikisini birazcık kayırıyorsunuz galiba.

Evet, haklısınız. Ülkemizde sanatın genel olarak finans problemi var ama bu musikimiz ve gelenekli sanatlarımız söz konusu olduğunda daha belirgin hale geliyor. Devletin yaklaşımı sorunlu ve acemice. Hakikaten fedakarca ve büyük paralar harcayarak bir şeyler yapmaya çalışan dar bir elitin ise daha çok batılı ve batıcı bir yaklaşımı olduğu için bizim taraftaki problem büyüyerek devam ediyor.

Modern sanat bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de her geçen gün daha fazla maddi kazanç, bilinirlik, sınırsız özgürlük ve sınırsız bir coğrafya vadediyor. Sanata ilgi duyan ve belli bir güce sahip kişi ya da ailelerin bu kara deliklere karşı koyması çok zor. Diğer taraftan işler çok karışık ve giderek içinden çıkılmaz hale geliyor. Mesela 40-­50 yıl önce barok yahut izlenimci dediğimiz vekit çok geniş bir zaman dilimini ihata edebiliyordunuz, bugün ise neredeyse her gün yeni bir akım zuhur ediyor sanatın her şubesinden. Mesela plastik sanatlarda son zamanda sadece Amerika'da ortaya çıkan akımlara bir bakın; pop art, minimal art, op art, letterism, environmentalism, hyper realism, assemblage ve onlarcası daha. Böyle kaygan ve değişken bir zeminde ve imkansızlıklar içinde siz Musikinizi, hattınızı, tezhibinizi nasıl koruyup yaşatacaksınız? Her mahalleye bir İbnü'l­emin (Mahmud Kemal İnal) lazım.

Bu meyanda benim kendimce çabalarım, hac yolundaki karınca misali biliyorum ama hani işin bir ucundan tutmak lazım.

Nevzat Atlığ'ı unuttunuz

Nevzat Hoca unutulur mu? 90 yaşında bir çınar daha 2014'ün ortalarına kadar üniversitede ders veriyor, nadide sesleri bulup işlemeye, kabiliyetli gençlere bu mukaddes emanetin sırlarını öğretmeye çalışıyordu. Hatta böyle cevherlerle çalışırken zaman zaman beni de çağırır, önce sesine veya sazına hakimiyetini çocuksu bir heyecanla anlattığı pırlanta gençleri beraber dinlerdik. Bu musiki ziyafetlerini sade kahveler eşliğinde sohbetlerimiz takip ederdi. Bazan 'İlker Paşa şimdi yalnız bir adamın hikayesini dinleyeceksin' girizgahı ile eski günleri anlatırdı. Can dostu Merhum Yılmaz Öztuna'nın 'meydan muharebeleryle dolu' diye ifade ettiği zor ve çileli zamanları. Evet bir büyük mücadelenin adıdır Nevzat Atlığ'ın hayatı, Abdülkadir Meragi'den Suphi Ziya Özbekkan'a kadar Klasik Musikimizin nisyana terkine isyan eden bir mücadele. Bugün hala Dede Efendi yahut Itri dendiğinde hayalhanemizde bir şeyler canlanıyorsa, sessiz ve derinden (çünkü parmakla gösterilmekten, nümayişten hiç haz etmez) bir teşekkür borcumuz var O'na.

Kurup yönettiği korolar, yetiştirdiği binlerce sanatçı, izahlı televizyon ve radyo programları, düzenli ve doğru biçimde notaya alarak yok olmaktan kurtardığı sayısız klasik ve idareci olarak üstün hizmetleri ve dirayetiyle hem şahsım, hem milletim,hem öz müziğim hesabına çok severim O'nu. Bu kabil şahsiyetlerin hikayelerinin bilinmesi lüzumuna inanıyorum. Onun için biraz uzattıysam özür dilerim.

Ben hiç sıkılmadım. Hatta bir dönem Rahmetli Cem Karaca ile yaptığınız işlerden de bahsetmenizi isteyeceğim.

Merhum Cem Ağabey ile radyo programı, 'Onur Ödülü Programı' gibi işlerin yanında söyleşiler de organize etmiştim. Kimi kitapçıda kimi bir fuarda oluyordu bu söyleşilerin ve Cem Karaca'yı vasıtasız, perdesiz buluşturmak istiyordum insanlarla. Buluşsunlar ve kim ne derdi varsa sorsun öğrensin zira o dönem çok üzmüşlerdi Cem Ağabey'i. Bir 'dönek' lafı atılmıştı ortaya, dün bayraklaştıranlar itibarsızlaştırmaya çalışıyordu şimdi. Oysa dönen falan yoktu; ne soldan dönmüştü ,ne yoldan ve anlayana 'fkri sabit, fikri takip' denklemiyle vaziyeti mükemmelen izah etmişti ama çokları kulaklarını tıkadı. Tek suçu şunu söylemekti Cem Karaca'nın: İnsan kardeşim, neysen nasılsan öyle gel.

Bu çapta bir sanatçının son günlerini ve son nefeslerini kendini anlatmaya çalışarak tüketmesi beni hep hüzünlendirmiştir.Bu buluşmalar,toplantılar ne ölçüde başarılı oldu bilmiyorum ama katılıp diyalog kuran vicdan sahibi herkes samimiyetini tasdik etmiştir diye düşünüyorum.

Allah rahmet eylesin. Farklı konularla devam edelim isterseniz. Enteresan terkiplere de yer veriyorsunuz projelerinizde. Mesela Devrim Erbil ve Hasan Çelebi'yi buluşturmuştunuz 'Ustanın Günü' adlı bir programda. Bu bana oldukça ilginç geldi ve bunu yaparken amacınızın ne olduğunu merak ediyorum doğrusu.

Öyle işleri seviyorum. Ortaya müthiş bir enreji çıkıyor. Ne kadar büyük ve usta olsa da sanatçıların bu buluşmalarda birbirlerinden bir şeyler öğrendiği kanaatindeyim. Bu tür multidisipliner yakınlaşmalar farklı açılımlara zorluyor sanatçıları ve bu da sanat üretimine fevkalade olumlu yansıyor. Bahsettiğiniz program için modern resmimizin ve hüsn­ü hat sanatımızın iki büyük temsilcisini bir araya getirme fikri bana çok sıcak geldi ve hemen Devrim Hocam ve Hasan Çelebi ile temas kurdum. Devrim Erbil kendisi gibi bir ressamla olmayı daha doğru bulduğunu ve teklifimi bu doğrultuda gözden geçirmemi tekrar tekrar dile getirse de 'Hocam siz çizgisel soyutlama yapıyorsunuz, yanınıza hüsn­ü hat sanatçısından daha münasip birini düşünemiyorum, hele bu isim Hasan Çelebi gibi bir efsane olursa' diyerek ikna etmeyi başardım. Hakikaten olağanüstü bir program oldu. Gecenin sonunda en mutlu kişi kimdi bilin bakalım?

Devrim Erbil'dir herhalde. Hedeflerle bitirelim isterseniz.Gönlünüzde yatan bir aslan var mı?

Dünya müziğinde söz sahibi önemli sanatçılarla Türk müzisyenleri buluşturacak füzyon müzik projelerimiz var. Belli bir aşama kaydettik ama biraz daha zaman gerekli.

Ve tabi sponsorlar...

Ah kesiklikle.Hadi dua niyetine inşallah.

Kaynak: Haberler.Com

Son Dakika Kültür Sanat İlker Gültekin: Devletin Sanata Yaklaşımı Acemice ve Sorunlu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement