"Bir Yunus Hikayesi - Kumdan Şehir" tiyatro oyunu, 27 Kasım'da Konya Devlet Tiyatrosu Sahnesi'nde seyircisiyle buluşuyor.
"Dört ay boyunca üzerine düşündüğüm, çokça okumalar yaptığım; nihayetinde on beş günde soluksuz yazdığım; ardından bir yıl boyunca sürekli eklemeler, düzenlemeler yaptığım ve üzerine en çok kafa yorup en çok çalıştığım oyun oldu Kumdan Şehir. Şu ana kadar kaleme aldığım tiyatro ve radyo oyunları içinde beni en çok etkileyen oyun budur. Öyle ki geceleri uykumdan uyanıp uyanıp yazdığım, aklıma düşenleri unutmamak için evimdeki koridorun duvarlarına defalarca çarpa çarpa bilgisayarın başına koşturduğum bir oyun oldu.
Hakkında çok az şey bildiğimiz bu büyük sanatçı beni kendisine öyle hayran bıraktı ki "beni benden aldı", bambaşka birine dönüştürdü, bambaşka bir ruh alemine götürdü.
13.yy'dan başlayarak Türk dilini ve sanatını en çok etkileyen isim olan Yunus Emre elbette ki Türkçenin yegane klasiğidir. Ne yazık ki hakkında çok az bilgiye sahibiz. Onun hakkındaki tüm bilgileri yine onun şiirlerinden öğreniyoruz ve yaşadığı döneme ait dolaylı el yazması metinlerden, bir de günümüze kadar ulaşan halk söylencelerinden…
Üzerine en kapsamlı araştırmaları yapan Abdülbaki Gölpınarlı'ya göre Yunus Emre çok iyi bir medrese eğitimi almıştır. Arapçayı, Farsçayı ve zamanının İslam bilimlerini iyi derecede bilmektedir. Ordinaryüs Profesör Dr. Fuat Köprülü ise Yunus'u Türk zevkinin hususi dehasını yansıtan bir derviş olarak sayar. Burhan Toprak'a göre Yunus'ta kişisel bunalımlar içinde çalkalanan bir ruhun dramı vardır ve ona göre Yunus Emre Türk Ortaçağının zirvesidir. Sözlü kültür geleneğimizde ise Yunus yoksul bir ekincidir. Bütün Anadolu ekincileri gibi gün bulur, günde yer. Kuraklık kavurup ekini yetmeyince, heybesini omzuna vurup Hacı Bektaş'ın tekkesine gider. Karşılıksız bir şey istenmez deyu heybesini çam sakızı, çoban armağanı yaban elması ile doldurur. Tekkeye vardığında dervişler önüne ekmek, yoğurt koyup onu ağırlarlar. Yunus da Hacı Bektaş'ın hünkar ululuğuna güvenip getirdiği yaban elmalarına karşılık ondan buğday diler. Hacı Bektaş ise ona nefes vermeyi önerir. Yunus, "nefes karın doyurmaz" diyerek buğdayını alır, evine döner. Evine gelince karısı "keşke nefes alsaydın, erenlerin nefesi tükenmez" deyince Yunus yaptığı hatanın farkına varır ve pişmanlık içinde dergaha geri döner ama geç kalmıştır. Yunus, erenler nefesini ancak Taptuk Emre Tekkesi'nde bulacaktır. Bu tekkeye kırk yıl hizmet eder. Öyle dürüst bir hizmettir bu; "bu kapıdan içeriye odunun bile eğrisi yaraşmaz" diye dergahtan içeri tek bir eğri odunun bile girmesine gönlü razı olmaz. Dervişlik borcunu ancak böyle uzun ve meşakkatli bir emekten sonra elde eder ve "Hak" sözü söylemeyi de işte bundan sonra öğrenecektir.
Yunus Emre 13.yy'da göçer ve konar Türkmenler arasındaki barışın sağlanmasında en büyük kültürel yapı taşıdır. Konya'yı başkent yapmış Selçuklularla, Horasan'dan akın akın gelmekte olan ve İslam diniyle yeni tanışan göçer Türkmenler arasındaki çatışmaları dindirmiş, tüm Türkmen beyliklerini aynı potada kaynatmış en önemli isimdir. Hem tekkelerdeki cem törenlerinde, hem camilerdeki ilahilerde söylenen yegane isim derviş Yunus Emre'dir. Anadolu'daki tüm kesimlerinin saygısını kazanan bu nadir kişilik Türk İslam tarihinin de, Türk sanatının da en büyük ismidir."
"Hem çok bilinen hem hiç anlaşılmayandır.
Anlamak için, bir olmak, birlik olmak için…
Yunus'un büyük anısına… Saygıyla… "
N.Taner Büyükarman
Son Dakika › Kültür Sanat › Bir Yunus Hikayesi - Kumdan Şehir - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?