YASED: 'Yabancı Güveniyor, Yerli Vesvese Yapıyor'

Halkbank'ın halka arzında, toplam talebin halka arz miktarının 8 katına çıkarak, 12.9 milyar dolar olarak gerçekleşmesi ve Kuveyt Investment'ın halka açılan yüzde 25'lik hissenin yüzde 10'unu alması, gözleri yeniden Türkiye'de yatırım yapmayı seçen yabancı sermayeye çevirdi.

Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Başkanı Tahir Uysal, yabancı sermayenin Türkiye'ye ilişkin görüşlerinin yerli yatırımcılardan daha olumlu olduğunu belirterek, "Türkiye'deki reaksiyonlar ne yazık ki çok aşırı ve tepkisel. Ya çok umutsuz oluyoruz ya da çok umutlu oluyoruz. Türkiye, gerçekten yurtdışından bakan yatırımcı için, Türkiye'deki insanların bakışının tersine, geleceği çok parlak, güvenli bir ülke olarak gözüküyor. Biz içeride kendi kendimize biraz fazla vesvese yapıyoruz" diye konuştu.

"TÜRKİYE ARTIK GLOBAL YATIRIMCININ YATIRIM PLANI İÇİNDE"

Uysal, haftalık İngilizce yayınlanan ANKA REVIEW'a yaptığı açıklamada, 2006 yılında toplam 20 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım çeken Türkiye'nin, 2007 yılında da en az 2006 yılındaki kadar yabancı sermaye çekeceğini ifade ederek, "Türkiye artık global yatırımcının yatırım planı içine girmiş durumda. Doğrudan yabancı yatırım girişlerinde 2003 yılında 1.8 milyar dolarla 52'inci sırada yer alırken, 2006'da 20 milyar dolarla 9'uncu sıraya yükseldik" değerlendirmesini yaptı.

"YABANCI YENİ YATIRIM YAPMIYOR DEMEK DOĞRU DEĞİL"

Son 5 yılda doğrudan yabancı yatırım girişlerine bakıldığında, en fazla payın yüzde 39.8 ile finans, yüzde 35.7 ile de ulaştırma ve haberleşme sektörünün aldığının görüldüğünü dile getiren Uysal, yabancı yatırımların yeni yatırımlar yapmak yerine birleşme ve satın alma yoluyla Türkiye'ye gelmesini eleştirenleri de haksız bulduğunu kaydetti. Uysal, şunları söyledi:

"Sonuçta yabancı yatırımcı gelip burada bir birleşme veya satın alma gerçekleştirdiği zaman, bu ülkeye bir gelir geliyor, bir sermaye geliyor. Dolayısıyla o geliri alan kişi ya da kuruluş da o parayı alıp başka bir yere yatırıyor. Aslında dolaylı olarak baktığımızda, gelen para yeni bir yatırıma yöneliyor. Biz bunu görmediğimiz zaman, sanki elimizdeki varlıkların gittiği düşüncesine yaslanıyoruz. Oysa bu bir zincir. Para önce satın alma veya birleşme ile geliyor, sonra başka bir yatırıma yönleniyor."

"YABANCI SERMAYE OLMASAYDI, ÇİN MEGA GÜÇ OLAMAZDI"

Uysal, yabancı yatırımcıların ülkeye olan katkılarının iyi görülmesi gerektiğini ifade ederken, bu konudaki en iyi örneğin Çin'in son yıllarda gösterdiği gelişim olduğuna dikkat çekti. Çin'in son 10 yılda yabancı yatırımcıyı kendisine çekerek mega güç haline geldiğinin altını çizen Uysal, "Çin 20 yıl önceki kapalı toplum mentalitesini korusaydı, bir adım ileriye gidemezdi. Yani dışarıdan gelen sermayenin doğru çalışma prensipleri altında olmak kaydıyla, son derece büyük yararı var. Zaten Türkiye'ye gelen yabancı yatırımcılar da Türkiye'de örnek teşkil eden faaliyetlerde bulunuyorlar" dedi.

"TEK PARTİ YA DA KOALİSYON DEĞİL, DEMOKRATİK İŞLEYİŞ ÖNEMLİ"

Yabancı sermayenin Türkiye'nin erken seçim kararı almasını "yerinde bir karar" olarak değerlendirdiğini ifade eden Uysal, Türkiye'ye yatırım yapacak yabancı şirketler için asıl önemli olanın tek parti ya da koalisyon hükümeti değil, demokratik işleyişin korunması olduğunu kaydetti. Uysal, şöyle konuştu:

"Belirsizliği ortadan kaldıracak her türlü girişi destekliyoruz. Sonuçta koalisyon ile de başarılı bir hükümet sağlanabilir. Bu anlayışlara bağlı. Yoksa tek parti içinde de başarılı ve başarısız bakanlıklar vardır. Aynı şey koalisyon hükümetleri için de geçerli. Önemli olan niyet. Tek parti şartı koyarak, siyaseti rehin almanın hiç gereği yok. Demokratik ortamının sonucu olarak ne ortaya çıkıyorsa, orada bir çözüm bulunacaktır. Önemli olan, demokratik ortamın doğru şekilde işlemesidir."

"AKŞAMDAN SABAHA DEĞİŞİM OLMAZ"

Uysal, hala toplumun bazı kesimlerinde yabancı sermayeye karşı bir tepki olduğunu, ancak bu durumun Türkiye'deki yabancı yatırımlar arttıkça değişeceğini söyledi. "Akşamdan sabaha bir değişim beklememeliyiz" diyen Uysal, yabancı yatırımcının toplumun bir parçası olduğu hissedilmeye başlayınca, bu kaygıların ortadan kalkacağını savundu. (ANKA)