Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, "Son dönemde inşa edilen büyük ve gösterişli binaların, alışveriş, ticaret ve eğlence merkezlerinin, toplu konutların, hastanelerin, açık ve kapalı spor alanlarının adları yüzde 90 oranında yabancılaşmıştır. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerimizle veya sadece turistik yörelerimizle sınırlı kalmayan bu özenti ve duyarsızlık hali, 'Burası Türkiye mi?' dedirten çirkin ve sevimsiz bir manzaranın neredeyse ülkemizin tamamına hakim olmasına yol açmıştır." dedi.
Başbakan Yardımcısı Türkeş, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile Türk Dil Kurumunca, Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen 8. Uluslararası Türk Dili Kurultayı'nda yaptığı konuşmada, ilki 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün katılımıyla Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen Türk Dili Kurultayı'nın üzerinden 81 yıl geçtiğini hatırlattı.
Kurultayların Türkçeye ve Türklük bilimine önemli hizmetlerde bulunduğuna dikkati çeken Türkeş, bugün 8'incisi düzenlenen kurultayın da Türklük biliminin hemen her alanında gerçekleştirilen ulusal ve uluslararası çalışmaların geniş bir hasılasını ortaya koyması bakımından aynı öneme ve değere sahip olduğunu kaydetti.
Türkeş, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin bilimde, kültürde ve sanatta gerçekleştirmek istediği hamlelerin anahtarı olarak görülen Türkçenin o günden bu yana maceralı, tartışmalı ve inişli çıkışlı pek çok süreçler yaşadığına dikkati çekerek, Türkçenin korunması ve sağlıklı bir şekilde geleceğe taşınmasının üzerinde ciddiyetle durulması, dikkate alınması gereken beka sorunlarının başında geldiğini vurguladı.
"Adları yüzde 90 oranında yabancılaşmıştır"
Başbakan Yardımcısı Türkeş, günümüzde Türkçe adına çok da iç acı bir manzarayla karşı karşıya olunmadığını belirterek, "Kuru bir kelimeler yığınından ibaret olmayan dilimizin, ülkemizin uzun vadeli ülkülerini gerçekleştirme yolundaki en vazgeçilmez araçlardan birisi olduğunu dikkate alarak, devlet ve milletçe bu hususta yaşanan olumsuzlukları bir an önce gidermezsek, geri dönüşü olmayan tehlikeli bir yola girmek üzere olduğumuzu ve dilimizin ciddi bir tehditle karşı karşıya kalacağını şimdiden öngörebiliriz." değerlendirmesinde bulundu.
Türkçenin son yüzyılda hemen her alanda, yabancı dillerin, özellikle de İngilizce'nin etkisi altına girdiğine işaret eden Türkeş, "Bilinen, anlaşılan ve kuralına uygun Türkçe karşılıkları olduğu halde, basın yayın kuruluşları, kitle iletişim araçları ve kimi bilim çevreleri tarafından dilimize sokuşturulan çok sayıda yabancı kökenli kelime, sadece anlaşma dilimizi, sosyal kavram ve terimlerimizi değil yer, mekan, dükkan, bina, kurum ve kuruluş adlarıyla şehirlerimizi de tanınmaz hale getirmekte, yabancılaştırmakta ve Türk kültüründen uzaklaştırmaktadır." dedi.
Türkeş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Son dönemde inşa edilen büyük ve gösterişli binaların, alışveriş, ticaret ve eğlence merkezlerinin, toplu konutların, hastanelerin, açık ve kapalı spor alanlarının adları yüzde 90 oranında yabancılaşmıştır. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerimizle veya sadece turistik yörelerimizle sınırlı kalmayan bu özenti ve duyarsızlık hali, 'Burası Türkiye mi?' dedirten çirkin ve sevimsiz bir manzaranın neredeyse ülkemizin tamamına hakim olmasına yol açmıştır.
Ön adları yabancı olan bu mekanların 'Tower, plaza, mall, center, rezidans, center, club, arena, hospital' gibi genel adlarının da yabancı olmasının Türkçeye, Türk kültürüne, milli ve yerel mimarimize, ortak yaşama alanlarımıza, sosyal ve medeni hayatımıza verdiği zararın önüne geçmek için daha ne kadar bekleyeceğiz? Belediyelerimizin ve ilgili kamu kurumlarımızın bu konuda bir an önce harekete geçmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin Meclisimizce yapılmasının zamanı hala gelmemiş midir?"
"Başka dillerden yeni kelime ve kavramlara ihtiyaç yok"
Başbakan Yardımcısı Türkeş, Türkiye'nin 2023, 2050 ve 2071 hedeflerine ulaşması yolunda anlaşılır ve temiz bir Türkçenin de çok önemli olduğuna işaret ederek şunları söyledi:
"Dünya dilleri arasında zenginliği, işlekliği ve kıvraklığıyla öne çıkan, edebi birikimiyle bütün dünyaya parmak ısırtan Türkçenin, gerekmedikçe başka dillerden yeni kelime ve kavramlar almasına ihtiyacı yoktur. Her türlü kelime ve kavram türetme yollarına sahip olan, başka dillerde eşine az rastlanan bir mecazlı anlatım ve ifade gücü bulunan bu muhteşem dilin, kendine özgü telaffuz, dil bilgisi, söz dizimi, vurgu ve tonlama unsurlarının yozlaşması, ecdadımızdan bize kalan en paha biçilmez miras olan Türkçeye yapabileceğimiz en büyük kötülük olacaktır."
Türkeş, Türkçe konusunda gerekli duyarlılığa, özene ve bilince sahip genç kuşaklar yetiştirilmesi ve Türkçenin kendine özgü doğal dokusunun yabancı diller tarafından tahrif edilmesine göz yumulmasının tarih önünde herkesi sorumlu kılacağına işaret etti.
15 Mart'ta yapılan "Dilimiz Kimliğimizdir" üst başlıklı "2017 Türk Dili Yılı" ilanının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın himayelerinde gerçekleştirildiğini anımsatan Türkeş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hitaben, "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile bağlı kuruluşu Türk Dil Kurumunun öncülüğünde başlatılan bu olağanüstü önemli milli davaya vermiş olduğunuz samimi destekten dolayı, zatıalilerine bir kez daha en derin şükranlarımı arz ediyorum." dedi.
Başbakan Yardımcısı Türkeş, ayrıca 17 Mayıs'ta Resmi Gazete'de yayımlanan "Başbakanlık Genelgesi" ile bütün kamu kurum ve kuruluşlarını, yerel yönetimleri, sivil toplum örgütlerini ve basın yayın kuruluşlarını "2017 Türk Dili Yılı" etkinliklerine destek ve katkı verme konusunda görevlendiren Başbakan Binali Yıldırım'a da teşekkürlerini iletti.
"Türkçenin fabrika ayarlarıyla oynanmıştır"
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs de konuşmasında, Türk devleti ve milletinin milli, vazgeçilmesi imkansız birkaç davasından birinin de "Türkçe davası" olduğunu kaydetti.
Örs, dilin de vatan, millet, bayrak kavramları kadar önemli ve değerli olduğunun altını çizerek, "Son 200 yıldır yaşadığımız toplumsal ve siyasal çalkantılar her şeyden çok dilimizi etkilemiş, adeta kökünden sarsmış, binlerce yıllık dil ağacımızın yaprakları birer birer sararıp dökülmüş, etrafını yaban otları sarmıştır. Bugünün tabiriyle Türkçenin fabrika ayarlarıyla oynanmıştır." dedi.
Aşık Paşa'nın "Türk diline kimse bakmaz idi" dizelerini anımsatan Örs, 7 asır önce işaret edilen bu tehlike ve tehdidin bir kez daha kara bulutlar gibi Türkçenin üzerine çöktüğünü dile getirdi.
Örs, Türkçenin özellikle son 50 yıldır içine düştüğü uçurumun gün geçtikçe daha da derinleştiğinin altını çizerek, şunları kaydetti:
"Karacaoğlan bugün çıkıp gelse, 'Kendi öz yurdunda dilleri var, bizim dile benzemez' demekten kendisini alıkoyamayacaktır. Dünyanın en güçlü ve zengin dillerinden birisi olan Türkçeyi asıl tehdit eden gerçek tehlike, dilimizin kendisini yenileme hususundaki imkan ve kabiliyetlerin eksikliğinden değil, bu konudaki toplumsal ve kurumsal bilinç eksikliğinden, duyarsızlık, özensizlik ve aymazlıktan kaynaklanmaktadır. Türk toplumunun ve devlet kurumlarımızın Türk dili konusundaki sinir uçları her geçen gün biraz daha duyu yitimine uğramaktadır. İmlasından telaffuzuna, dil bilgisinden ses tonlamasına, vurgularına kadar hızlı bir değişime uğrayan Türkçenin daha fazla zarar görmeden bir an önce koruma altına alınması ve bu husustaki maddi manevi bütün tedbirlerin hayata geçirilmesi gerekmektedir."
Prof. Dr. Örs, Türkçe konusunda yapılan güncel yanlışlara yönelik örnekler vererek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Teşkilatları yasayla belirlenmiş kamu kurum ve kuruluşlarımızın pek çoğunun asıl adlarıyla, alt birimlerinin adları, söz konusu kelimelerin Türkçeleri olduğu halde, yabancı kelimelerle teşkil edilmiştir. Anayasamız başta olmak üzere her türlü hukuk metinlerimizde hiçbir şekilde yer almaması gereken yüzlerce yabancı kelime ve kavram yer almaktadır. Belediyelerimizin 'Alışveriş Şenlikleri' yapmak yerine "Shopping Fest'ler düzenlemeleri, Türkçe ve Türk kültürü adına kabul edilmesi mümkün olmayan yaklaşımlardır.
Tıp dilimizin Türkçeden arındırılarak Latince ve İngilizce'ye mahkum edilmesi yetmezmiş gibi hastane adı taşıyan mekanların hemen hepsi 'Hospital'a dönüşmüştür. Spor salonlarımız artık birer 'Arena'dan ibarettir. Bütün dünyada kendisini ispat etmiş olan inşaat kesimimizin son yıllarda ürettiği bina ve mekanların neredeyse yüzde 90'ına batı kökenli dillerden alınma yabancı adlar verilmiştir, verilmektedir."
Örs, küçük mahallelerde bile "Bakkal, manav, berber" isimlerinin yerini "Market, kuaför, grocery" isimlerine bıraktığına dikkati çekerek, ticari malların, şirketlerin, bazı devlet kurumlarının çıkardığı yayınların, Türkiye'de yayınlanan haftalık ve aylık dergilerin yüzde 60'ına yakınının, radyo ve televizyon isimlerinin büyük bölümünün yabancı adlar taşıdığını aktardı.
"Özellikle sosyal bilimler alanında yabancı dille eğitim yapılmamalıdır"
Örs, "İngilizce kelimeler bu hızla dilimize girmeye devam ederse çok değil 20 yıl sonra zamanında Fransızca'dan alınmış olan kelimelerle birlikte Türkçenin en az yüzde 30'u batı kökenli kelimelerden oluşacaktır. Türkçenin geleceği için bundan büyük bir tehlike ve tehdit düşünemiyorum." ifadelerini kullandı.
Yabancı dilde eğitim konusuna da değinen Örs, şöyle devam etti:
"Bunların hepsinden daha vahim olanı Türkçenin bir bilim dili olarak ilerlemesini ve gelişmesini engelleyen yabancı dilde eğitim meselesinin devlet eliyle desteklenmesidir. Gençlerimiz elbette bir veya birkaç yabancı dil öğrenmelidir ancak belli sayıdaki teknik alanlar dışında özellikle sosyal bilimler alanında yabancı dille eğitim yapılmamalıdır. Çünkü hiçbir toplum kendi tarihini, edebiyatını, felsefesini, toplum bilimini, sanatını ve kültürünü başka bir dille inşa edemez. Yabancı dille milli ve yerel bir kültür, medeniyet inşa etmek içi boş ve anlamsız bir iddiadan öteye geçemez."
Örs, Türkiye'yi küresel bir güç haline getirecek olan maddi ve manevi unsurlar arasında en ön sıralarda yer alan Türkçenin öneminin kavranması gerektiğini vurgulayarak, ilköğretim sıralarından itibaren bu duyarlılığın sağlanması gerektiğini kaydetti.
"Çizgisiz olamayız, çizgimiz Türkçe olmalı"
Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin ise konuşmasında, Türkçenin korunması konusunda bütün kamu kurum ve kuruluşları ile basın-yayın organlarıyla işbirliği yapmaya hazır olduklarını bildirdi.
Kaçalin, "Devlet kurumlarımızdan Türkçe duyarlılığı beklemek yerine bir Türkçe danışmanı istihdam edilmesinden yana olduğumuzu belirtmek isterim. Basın yayın kuruluşlarının özen göstermediğini söylemeye gerek yok. Düzeltme işaretsiz, noktalamasız hatta sonu noktasız cümleler aldı başını gidiyor. Belediye meclislerimizin Türkçe hassasiyeti konusunda karar vermesini ve müeyyide uygulamasını istemek hakkımızdır. Çünkü bu işin kurum uhdesinde olduğunu sanıp bizden talep edenlere teker teker meram anlatmak işimiz olmamalı." dedi.
Dil kirliliğinin dil yanlışlığına dönüştüğünü aktaran Kaçalin, "Eski dışişleri bakanı yerine 'Dışişleri eski bakanı' demek ne ise 'Dördüncü Murat' yerine 'Murat Dört' demek de aynıdır. F klavyeden başka klavye kullanmak hız bakımından yürüyen merdivene tersine tırmanmakla eştir." şeklinde konuştu.
Kaçalin, kurum olarak Makedonca-Türkçe, Arnavutça-Türkçe, Bulgarca-Türkçe sözlüklerini yayımlama hazırlıkları içerisinde olduklarını bildirerek, "Buhrana 'kriz' dersek, kalp sektesine 'kriz' dersek krizden kurtulamayız. Çizgisiz olamayız, çizgimiz Türkçe olmalı. İlgisiz olamayız, ilgimiz kendimiz olmalı. Kimliksiz olamayız, dilimiz kimliğimiz olmalı. Bu "-malı, -meli"ler küçük görülürse 'elin malı' olmak herhalde kaçınılmaz olmalı." ifadelerini kullandı.
Kaçalin, kimsenin, kullanılmaması gereken bir kelimeyi 'ama o milletlerarası' deyip kullanma serbestliğine sahip olmadığını vurgulayarak, "Sayın Cumhurbaşkanım, 'Türkçe elden gidiyor. Türkçe elden gidince Türk kimliği de gidiyor. Sizin döneminiz böyle bir gafletle anılmamalı' cümlesini haddini aşmadan vehameti arz etmek olarak alınız." şeklinde konuştu.
Son Dakika › Güncel › Türkeş: 'Binaların, Alışveriş, Ticaret ve Eğlence Merkezlerinin Adları Yüzde 90 Oranında... - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?