Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu'na katıldığı New York'tan yurda dönüş öncesi Türkevi'nde gazetecilerin sorularını yanıtladı. ABD ile ilişkileri hakkındaki bir soruya da yanıt veren Erdoğan, "İki NATO ülkesi olarak şu andaki gidiş pek hayra alamet değil. Sayın Biden ile iyi başladık diyemem" açıklamasında bulundu.
Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şu şekilde:
"Amerika'daki temaslarımızda ilk olarak 19 Eylül Pazar günü Türk-Amerikan ve Amerika Müslüman toplumu temsilcileriyle bir araya geldik. Bu toplantıda hem ABD'de yaşayan vatandaşlarımızla ve Müslüman kardeşlerimizle kucaklaştık hem de daha adil bir dünya özlemimizi bir kez daha vurguladık.
20 Eylül günü yeni Türkevi binamızın resmi açılışını gerçekleştirdik. Bu güzel günümüzde bize BM Genel Sekreteri, çok sayıda devlet ve hükümet başkanı, dışişleri bakanı, üst düzey yerli ve yabancı misafirlerimiz ile dostlarımız eşlik etti. New York'un siluetine kazandırdığımız bu yeni başyapıtın Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayan vatandaşlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Burada önceki gün Amerika'nın önemli bir yayın organıyla yaptığımız mülakatta da söyledim; 20 yıl önce Amerika Afganistan'a niçin girdi? Afganistan'da ne işi vardı ve şimdi Afganistan'dan niye çıkıyor? Herhalde bunun bir bedelinin olması lazım? Ve bunca mülteci şu anda nereye gidecek? Türkiye'nin kapıları açması ve bunları kabul etmesi düşünülemez. Burası bizim için bir açık hava koridoru değil. Böyle bir şeyi kabullenmek öyle kolay da değil. Bunun bir maliyeti var, bir bedeli var. Amerika burada "kapılar açılsın ve Afgan halkı Türkiye'ye girsin" diyemez. Nitekim böyle bir şeye biz açık da değiliz, müsaade de etmeyiz. Afgan halkı bizim için kardeş halktır. Tarihe dayalı bir geçmişimiz var fakat bu kuru kuruya bir kardeşlik olmuyor. Aynı şeyi biz Suriye'de de yaptık. Aynı durum Irak'ta oldu. Bunları böyle toparladığımız zaman, geçmişten alırsak girip çıkanla neredeyse 10 milyona varan bir sayı söz konusu. Şu anda bunun 5 milyonu Türkiye'de kaldı. Burada bu bedeli ödemesi gereken Amerika'dır. Amerika'nın bununla ilgili adımlar atması lazım. Fakat şu ana kadar böyle bir hava görünmüyor. Amerika'nın bu noktada kapıları açmak gibi bir derdi şu anda yok gibi. Fakat kapsayıcı, kuşatıcı bir yönetim Afganistan'da oluşursa, bu yönetimle bazı görüşmelerimiz olabilirse ve gerçekten sağlıklı bir iletişim kurabilirsek, bundan sonra ne olabileceğinin adımlarını bu görüşmelerden sonra atabiliriz.
Afganistan'da şu ana kadar bizim ciddi yatırımlarımız oldu; alt yapı ve üst yapı yatırımlarımız oldu. Bu yatırımlardan da rahatsız değiliz. Bundan sonraki süreçte de bu tür adımları atabiliriz. Ama Taliban'ın şu andaki yaklaşım tarzına bakıldığında kucaklayıcı, kuşatıcı bir yönetim maalesef oluşmadı. Şu anda sadece bazı sinyaller geliyor; bazı değişikliklerin olabileceği, yönetimde bazı kuşatıcı, kapsayıcı bir havanın oluşacağı istikametinde. Bunu tabi daha henüz görmüş değiliz. Eğer böyle bir adım atılabilirse o zaman birlikte neler yapabileceğimizi kendileriyle görüşme, konuşma noktasına gidebiliriz. Kaldı ki kendi içlerinde de şu anda bazı sıkıntılar yaşanıyor. Bu sıkıntıları aşabilirlerse ve ondan sonra Türkiye ile bazı görüşmeler olursa, adımlar atılabilirse bunları nasıl gerçekleştiririz, nasıl bir yol haritası belirleriz, ona bakar ona göre de Afganistan'la böyle bir adımı gerçekleştirmiş oluruz.
Türk-Amerikan ilişkilerinde sağlıklı bir sürecin işlediğini doğrusu söyleyemem. Niye? Bakın biz F-35'leri aldık, 1 milyar 400 milyon dolar ödeme yaptık ve bu F-35'ler bize teslim edilmedi. Amerika önce bunu bir defa halletmeli. Bize S-400 konusunu bahane edip F-35'leri vermemek, her şeyden önce bir defa devletler arası ilişkilerde ne diplomasi noktasında ne de münasebetler noktasında bir kimlik ortaya koymadır. Amerika'nın önce bunu bir defa düzeltmesi lazım. Tabi biz uluslararası hukuka dayalı olarak ne yapılması gerekiyorsa bunu yapacağız. Bize sürekli S-400'ü dayatmalarını bir defa bizim kabul etmemiz mümkün değil. Bizim için S-400 işi bitmiştir. Buradan geri adım atmamız da mümkün değil.
Amerika'nın bunu uluslararası diplomaside, ilişkilerde doğru bir yere oturtması gerekir. Ama şu ana kadar bunu oturtamadılar. Biz Türkiye olarak dürüst davranıyoruz, duruşumuz dürüsttür ama Amerika maalesef dürüst davranmadı, davranmıyor. Bizim şu anda Amerika ile ilişkilerimizde zaten 20 milyar dolar civarında bir ticaret hacmimiz var. Bu ticaret hacmimizin artmasını biz arzu ediyoruz, ederiz de. Savunma sanayiine yönelik de biz adımlarımızı atıyoruz ve atmaya da devam edeceğiz. Şunu da bilmeleri gerekir ki artık eski Türkiye de yok. Bu Türkiye başka bir Türkiye. Savunma sanayiinde de biz her geçen gün daha ileri gidiyoruz, daha ileri gideceğiz. Ama yarın "Niçin F-35'i almıyorsun?" diyemezler. Vermezsen almayız. O zaman biz daha başka kapılara da müracaat ederiz. Burada CBS ile yaptığım röportajda onlara da onu söyledim. "Yani başka yerlerden almayı mı düşünüyorsunuz?" diye sordu. "Gerekirse alırız" dedim. Sen bana şimdi Patriot vermeyeceksin, ondan sonra biz S-400'ü aldığımızda "Niye S-400'ü aldın?" diyeceksin. Türkiye kendini savunmasına yönelik ne gerekiyorsa onu alır. Gerekirse bunları üretmeye de başlar. Zaten şu anda başladık. Bundan sonra bunu daha da ileri safhalara taşıyacağız. İnşallah kendi insansız savaş uçaklarımızı da üreteceğiz. Bunu da görecekler. Bu adımları da inşallah atıyoruz.
Temennim odur ki iki NATO ülkesi olarak birbirimizle hasmane değil, dostane davranalım. Ama iki NATO ülkesi olarak şu andaki gidiş pek hayra alamet değil. Benim Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak yaklaşık 19 yıllık yöneticilik hayatımda Amerika ile olan münasebetlerimde geldiğimiz nokta maalesef iyi bir nokta değil. Ben oğul Bush ile iyi çalıştım, Sayın Obama ile iyi çalıştım, Sayın Trump ile iyi çalıştım ama Sayın Biden ile iyi başladık diyemem.
Şunu açık ve net söylemem lazım; bizim Merkel'le, Schröder'den sonra olumlu bir sürecimiz oldu ama Alman Şansölyeleri içerisinde bizim en başarılı bir yönetim tarzı Schröder'le oldu. Schröder'le bizim münasebetlerimiz gerçekten çok çok farklıydı. Tabi Schröder'den sonra Şansölye Merkel ile münasebetlerimizde de ilişkilerimiz fena değildi. Sık sık arar, sık sık ararım. O şekilde bu süreci işlettik, çalıştırdık. Tabi şu anda yani Armin Laschet alır almaz bilemiyorum ama Armin Laschet ile de ikili münasebetlerimiz iyiydi. Temennim odur ki gerçekten gerek Almanya'da yaşayan Türk vatandaşları ile alakalı gerekse Türkiye-Almanya ilişkilerindeki bundan sonraki süreci zengin kılacak bir iktidar iş başına gelsin. Çünkü bizim orada çok ciddi sayıda bir insan potansiyelimiz var ve bu insanlar orada çile çekmesinler. Böylece yeni bir süreci Türkiye-Almanya ilişkilerinde inşallah güçlü kılacak bir iktidarla devam ettirelim. Bu konuda da kim olursa biz onunla her zaman ilişkilerimizi, geleceğe çok çok güçlü bir şekilde sürdürmüş oluruz. Mesela attığımız bazı adımlar vardı. Savunma sanayiine yönelik Almanya'yla ilişkilerimiz vardı. Daha da önemlisi şu anda denizaltı gemilerinin makinelerinin aksamıyla alakalı attığımız alımlar vardı. Şimdi bu adımların başarılı bir şekilde sürmesi ve savunma sanayiinde de bunlarla beraber bizim güçlü yürümemiz, Türkiye-Almanya ilişkilerinde çok farklı bir yere isabet edecektir diye düşünüyorum. Her iki ülke için hayırlı olan iktidar hangisi ise o iş başına gelsin diyorum.
Şu anda bununla ilgili arkadaşlarımız gerek İletişim Başkanım gerek Medya Tanıtım Başkanım birlikte çalışmalarını sürdürüyorlar ve Meclis'in açılmasıyla birlikte de biz hazırlıklarımızı Meclis'e sunacağız. Böylece sosyal medya konusundaki atacağımız adımların ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Çünkü sosyal medyanın maalesef tahribatı çok açık ve net ortada. Bu tahribatın artık bitmesinden yanayım. Artık bu tahribatı bitirmenin vaktinin geldiğine inanıyorum. Arkadaşlarımız da hazırlıklarını yaptılar ve Meclis'e bunu sunacaklar.
Bu konuyla eğer biz meşgul olursak yazık olur. Yani İmralı mıdır, değil midir, onların sorunu. Varsın onlar bu şekilde yola devam etsinler; yani HDP midir, şu mudur, bu mudur… Biz diyoruz ki bu ülkede şu anda Cumhur İttifakı bu işin tek çözüm noktasıdır ve Cumhur İttifakı olarak da biz bu çözümün mücadelesini sürdürüyoruz. Çünkü bizim şu anda kitabımızda birlik var, beraberlik var, kardeşlik var ve bununla da bu yolda devam ediyoruz. "Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur…" Türkiye'de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik. Eğer birliğe, beraberliğe, kardeşliğe inananlar varsa buyursunlar hep beraber yola devam edelim.
Bir defa KHK ile ilgili "Ben bu işi çözeceğim" diyen kim? Ana muhalefetin başındaki zat. Sen ne zamandan beri yargı oldun? Bu yargının konusu. Bununla ilgili adımı yargı atar. Sana ne oluyor? Kim sana bu yetkiyi verdi? Velev ki iktidar olsan -böyle bir şansın var mı, yok mu o da ayrı- yargının yetkilerini elinden sen nasıl alıyorsun? Öyle bir şey var mı? Şu anda bunlar tamamen yargının kontrolü altında olan, yargının iradesinde olan bir konu. Adam öyle atıyor ki bazıları da buna inanıyor. Bunu kabullenmek asla mümkün değil. KHK ile ilgili konularda zaten zaman zaman yargıda bu gelişmeleri takip eden, kontrol eden bazı kararları da kesinlikle görüyoruz.
Ali Erbaş hocamızla ilgili konuya gelince, bir defa ana muhalefetin Ali Erbaş hocamıza, Diyanet İşleri Başkanımıza bu denli hakaret etme ne hakkı ne yetkisi vardır. Bu densizliktir, terbiyesizliktir. Zaten CHP'nin cemaziyelevveli de hep bizim din adamlarımıza hakaretle geçmiştir. Şimdi de aynısını Diyanet İşleri Başkanımıza hakaretle yürütüyorlar. Ama şunu bilsinler ki Diyanet İşleri Başkanımız yalnız değildir. Diyanet İşleri Başkanımız CHP'nin bu kendini bilmez tiplerinin hiçbir zaman muhatabı da olmamıştır, olmayacaktır. Diyanet İşleri Başkanımızı bu noktada biz asla yalnız bırakmayız. O makam önemli bir makamdır. Dolayısıyla bu makama hakaret edenler, bu ülkede dinini, diyanetini bilenlere hakaret etmiş olurlar. Yeni ortaya çıkmış olan birisi daha var; o da böyle sallayıp sallayıp duruyor. Dur bakalım; daha parti olduğun bile değil. Ana muhalefet, beraber bir şeyler yapıyorlar.
Bu konuda kısmen özellikle bu zincir marketlerin sınırsız uygulamaları var. Bu sınırsız uygulamalar karşısında biz de Ticaret Bakanlığı olarak bunların üzerine üzerine gideceğiz. Zincir marketlerin bu uygulamalarıyla mücadelede Ticaret Bakanlığımız gerekli olan her türlü tedbiri alıyor, alacak ve bunlara da gerekli operasyonları yapacaktır.
Ağırlıklı olarak iş orada toplanıyor. Bütün üreticiden tüketiciye olan yerde zincir marketlerin buradaki yoğun ürünleri toparlaması… Bu da 5 tane zincir market. Bunlar bütün o ürünü toparlıyor. Bu 5 tane zincir marketin topladığı ürünle Piyasalar alt üst oluyor. Bunlar eğer bu noktada daha adil davranırlarsa hem vatandaş uygun fiyatla ürün alabilecektir hem de üretici şu an itibarıyla kazanımını, parasını zamanında alma şansına ulaşacaktır.
Son Dakika › Güncel › Son Dakika! Erdoğan'dan ABD-Türkiye ilişkileriyle ilgili açıklama: Şu an gidiş pek hayra alamet değil - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?