Pakistan'ın İstanbul Başkonsolosu Bilal Khan Pasha, özel bir televizyon kanalında Feyza Gümüşlüoğlu'nun sorularını yanıtladı.
Başkonsolos, soy isminin hikayesinden Türkiye-Pakistan ilişkilerine, İstanbul'daki yaşamından Pakistan sineması 'Lollywood'a pek çok konuda renkli ve ilginç açıklamalarda bulundu.
İşte o röportaj:
- Aslında sohbete soy isminizle başlamak istiyorum. Paşa, Türkçe'de askeri bir rütbeye karşılık geliyor. Sizin dilinizdeki anlamı nedir? Paşa soy isminin hikayesi ne?
Bu Türkiye'de bana en çok sorulan sorulardan biri. Kartvizitimde de yazıyor çünkü. Dolayısıyla birçok insan soyadımın anlamını merak ediyor. Babam bir yazardı, öğrencilik yıllarında şiir, roman, köşe yazıları yazarmış. Üniversitedeyken tam bir kitap kurduymuş, özellikle tarihe, tarih kitaplarına çok meraklıymış. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatından, verdiği mücadeleden ve yaptıklarından çok etkilenmiş. Bu nedenle Atatürk'ün lakabı olan Paşa'yı soy ismi olarak seçmiş. Tahir Enver Han olan ismini Tahir Enver Paşa olarak değiştirmiş. Hatta kısa süre önce Türkiye seyahatlerine dair notlarından oluşan kitabı yayınlandı. Kendisi Pakistan'da devlet memuruydu, emekliye ayrıldığında ilk gezi notlarını Türkiye üzerine yazacağını söylerdi. Bu kitapta soyadını neden Paşa olarak değiştirdiğini de detaylı bir şekilde açıklıyor.
-Türkçe'ye de çevrildi mi bu kitap?
İstanbul Üniversitesi'ndeki kardeşlerimizden Türkçe'ye çevrilmesini rica etmiştik, önümüzdeki iki üç ay içinde Türkçesi de çıkacak.
-Mutlaka okuyacağım!
Babam kendi soyadını değiştirdi. Sonrasında benim ve ailemin resmi kayıt işlemlerimiz sırasında, Bilal Han Paşa olarak soyadımı değiştirmek isteyip istemediğimi sordu. Bir an bile düşünmeden kabul ettim. O gün bugündür benim de soyadım Paşa ve bununla gurur duyuyorum. Türkiye'ye, İstanbul'a başkonsolos olarak atanmamın sebeplerinden biri de aslında bu. Dört farklı alternatif sunuldu, ben burayı tercih ettim. Tercih sıralamamda birden dörde kadar tüm tercihlerime İstanbul yazdım. İstanbul'a atanmasaydım Pakistan'da kalmayı seçecektim.
-Ne kadar zamandır buradasınız?
Temmuz itibarıyla tam bir buçuk yıl oldu. Ocak 2018'de atandım.
-Daha önce istanbul'a geldiniz ama muhtemelen…
Evet. Atanmadan önce beş kez geldim. Daha önce ticari ve ekonomik işbirliği komitesi COMSEC'ten sorumlu olan Ticaret Bakanlığı'na bağlıydım. İş icabı Türkiye'ye gidip geliyordum. İlk seyahatim 2003 yılında oldu. Amsterdam'a gidecektim, İstanbul aktarmalı gittim ve burada birkaç gün geçirdim. Sonra da gelmeye devam ettim. Ama dediğim gibi resmi olarak atanmam ve yerleşmem 2018'de oldu.
-Tekrar hoşgeldiniz. Nasıl gidiyor? İstanbul'a turist olarak veya iş icabı gelmekle yaşamak arasında nasıl bir fark var?
Doğrusunu isterseniz burası benim ikinci evim. Yalnızca ben değil ailem, çocuklarım da böyle hissediyor. Yemekler, kültür, dil… Urduca ve Türkçe'de ortak yaklaşık dört beş bin kelime var.
-Hangileri mesela?
Muhabbet, siyaset, adalet… Çok sayıda ortak kelime var.
-O zaman Türkçe öğrenmekte çok zorluk çekmiyorsunuzdur…
Evet öğrenmem kolay ama hala öğrenme aşamasındayım. Şu an Türkçe devam etmemi sakın beklemeyin!Ama inşallah bir iki yıl sonra en azından bazı sorularınıza Türkçe cevap verebiliyor olurum.
-O halde seneye Türkçe bir röportaj için tekrar geleceğim…
Hay hay! Dediğim gibi, Türkiye benim özellikle tercih ettiğim bir yerdi. İnsanlar çok sıcak. Bu arada burası benim üçüncü yabancı misyonum. Burada gördüğüm sıcaklık ve samimiyetin bir benzerini daha önce başka yerde görmedim. Buraya atanmadan önce de böyle düşünüyordum. Benim için Pakistan'ın bir şehrinden başka bir şehrine gitmek gibi. Çok güzel, ama aynı zamanda elbette zorlukları da var. Pakistanlı bir diplomat için İstanbul'a atanmanın her zaman zor bir tarafı da vardır.
-Neden?
Çünkü son yıllarda Pakistan'dan çok sayıda ziyaretçi geliyor. Pakistan Havayolları ve Türk Havayolları ortak uçuş gerçekleştirdiği için burası aynı zamanda Batı'ya seyahat edenlerin uğrak noktası. Kimisi iş için burada. Kısaca Pakistan'dan buraya artan bir trafik var. Burada yerleşik olan vatandaşlarımız da aynı şekilde. Dolayısıyla hem burada yaşayanlar hem de seyahat için gelenlerle etkileşimiz de gün be gün, hafta hafta artıyor. Sebeplerden bir tanesi bu. Tabi iki ülke arasındaki ilişkiler de sürekli gelişiyor, stabil veya durağan değil. Hemen her alanda ilişkiler artıyor ve gelişiyor. Bu nedenle etkileşim de artıyor, sadece resmi heyetler veya iş insanları arasında değil aynı zamanda halklar arasında da geçerli. Çok sayıda vize başvurusu alıyoruz mesela, hatta ilk zamanlar beni de şaşırtıyordu. Türk vatandaşları için ayda ortalama beş altı bin vize veriyoruz.
-Ama maalesef halen vize gerekiyor…
Evet maalesef. Ama vize sadece normal pasaportlar için geçerli, diplomatik ve hizmet pasaportları için gerekmiyor. Bir gün vizesiz seyahat hedefine ulaşma konusunda da ayrıca çalışıyoruz. Yakın zaman önce Pakistan'a gitmek isteyen Türk vatandaşları için süreci tamamen online hale getirdik. Dolayısıyla artık büyükelçiliğe veya konsolosluğa gitmeleri gerekmiyor. Evlerinden vize başvurusunda bulunabilirler. Bunun dışında tek taraflı olarak başvuru ücretlerini de düşürdük. Bu normalde karşılıklı yapılır ama biz daha çok ziyaretçi çekmek için ücretleri çok ciddi azalttık. Son aylarda Pakistan'a giden Türk vatandaşlarının sayısının arttığını görüyoruz. Ama yine de evet haklısınız, iki kardeş ülke arasında vize hiç olmamalı. Fakat bu hemen olmuyor, bir de tabi iki ülke de sorunlu bir coğrafyada bulunuyor. Bu nedenle vize halen gerekli. Ama iki ülke vatandaşları için de almak son derece kolay. Bir iki gün içinde başvurular sonuçlanıyor.
''GELENEKSEL SEKTÖRLERİ ARTIK BIRAKMALIYIZ''
-İki ülke arasındaki ilişkilere genel olarak değindik. Peki ya ticaret hacmi ne durumda? Sanıyorum istenilen seviyede değil. Belki vize bunun sebeplerinden yalnızca bir tanesidir…
Pakistan ve Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler 1980'lerde başladı. Ticaret 90'lar itibarıyla gelişti. Şans bu ya, her iki ülke de yaklaşık yüzde 50 oranında aynı ürünleri üretiyor. Biz de tekstilde iyiyiz Türkiye de. Deri alanında keza öyle. Tarımda iki ülke de güçlü ve iddialı. Et ve süt ürünleri de aynı şekilde. Bu durum ister istemez ticaret için kısıtlı bir alan bırakıyor. Ama bugün uluslararası ticarette bir ülkenin tüm kalemleri tek başına üretmesi mümkün değil. Örneğin tekstil sektöründe bazı ürünlerde biz karşılaştırmalı üstünlüğe sahibiz, aynı şekilde Türkiye de belli sektörlerde daha avantajlı. Özellikle son 20 yıldır endüstri içi ticaretin geliştiğine şahit oluyoruz. Bir örnekle açıklayayım: Türkler tasarımda çok iyi, teknik manada çok çok iyi. Pakistan'dan hammadde ve yarı işlenmiş ürün satın alıp buraya getiriyor, işleyip katma değer ekleyerek Avrupa, Amerika ve diğer bölgelere ihraç ediyorlar. Aynı şekilde kimyasalda da çok iyiler. Biz de Türkiye'den büyük miktarda tekstil kimyasalları ithal ediyoruz. Bunları Pakistan'da tekstil üretiminde kullanıp dışarıya ihraç ediyoruz. Kısaca endüstri içi ticaret ve iş birliği hali hazırda mevcut, ama sizin de söylediğiniz gibi ticaret hacmi potansiyelin çok altında. İstatistiklerle açıklayacak olursam; geçen yıl Türkiye'nin global ölçekte ithalatı 223 milyar dolardı. Bizim Türkiye'ye ihracatımız yalnızca 330 milyon dolardı. Yani yüzde 1'in dahi altında. Burada sorulması gereken soru şu: Bu kadar iyi ikili ilişkilere rağmen neden ticaret istenilen seviyede değil? Bunun cevapları üzerinde düşünmemiz ve çalışmamız gerekiyor. Aynı şekilde Pakistan'ın geçen yılki toplam ithalatı yaklaşık 55 milyar dollar olarak gerçekleşti, bunun içinde Türkiye'nin ihracatı sadece 460 milyon dolar. Yüzde 3-4 civarı. Bu rakamlar şunu gösteriyor, şartlar ikili ticaretin gelişmesi için elverişli, burada benim aklıma gelen ve Konsoloslukta da üzerinde çalıştığımız tek sebep, halen geleneksel sektörlerde ticaret yapıyor olmamız. Dürüst olmak gerekirse bu sektörlerde artık bundan daha fazlası yok. İki ülke de artık mühendislik ürünlerine, kimyasallara, tıbbi ilaçlara, sağlık hizmetlerine ve katma değerli yüksek teknoloji ürünlerine yoğunlaşmalı. Elbette tekstil de her iki ülke için önemli zira her ikimiz de tarım ülkesiyiz ve tarımı kullanarak bu endüstrileri geliştirdik. Dericilik tarım ve hayvancılığın bir yan ürünü mesela. Dokumacılık keza, pamuğunuz yoksa tekstil ürünleri nasıl üreteceksiniz. İki ülkenin de güçlü bir altyapısı var, tek yapmamız gereken saydığım alanlarda da ticareti ve iş birliğini artırmak. Örneğin ilaç sektöründe Pakistan'daki Türk firmaları için büyük bir potansiyel var. Türkiye'deki Pakistan firmaları için de cerrahi aletlerde aynı şekilde. Evet tekstil alanında ticarete devam etmeliyiz çünkü ikimiz de çok iyiyiz ama endüstri içi ticareti artırmanın da yollarını aramalıyız. Konsolosluk olarak bunun çalışmalarını yapıyoruz.
''DOĞU EKSPRESİNE BİLET BULAMIYORUM!''
Bayram yaklaşıyor. Sizin oralarda bayram nasıl geçer, farklı gelenekleriniz var mıdır? Bayramı burada mı yoksa Pakistan'da mı geçireceksiniz?
Geçmiş bayramları Türkiye'de geçirdim. Bu dördüncü bayramım olacak. Pakistan'da ve Türkiye'de bayram hemen hemen aynı. Aslında bayramlarda, özellikle Şeker Bayramı ve Kurban bayramında daha çok kadınlar ön planda. Onların yapacak daha fazla işi oluyor, bizlere yemek yapmak gibi. Bayram hazırlıkları her zaman keyifli. Bayramlar Müslüman dünyasından herkesi çeken, cezbeden ender günler. Yediden yetmişe herkesi, bilhassa…
Et severleri!
Tam da onu söyleyecektim! Özellikle kurban bayramında et severler arasında ciddi bir rekabet olduğu kesin! Kutlamaların, neşeli sohbetler, bayram gezmeleri, akraba ziyaretleri, çocuklar… Ama Pakistan'da böyle günler daha çok kadın merkezli diyebilirim. Elbette hepimiz yeni, bayramlık elbiseler alıyoruz, bu aynı zamanda sünnet de. Ama itiraf etmeliyim ki kadınlar ayrı bir renk katıyor. Pakistan'da bayramlar her zaman büyük bir coşku ve hevesle kutlanır. Önceki bayramda Türkiye'de tecrübe ettiğim iyi bir şey var ki o da tatillerin uzatılması! Bu durum insanların coşkusunu daha da artırıyor. Ben de uzun bir zamandan sonra İstanbul dışına çıkma şansı bulmuştum.
Nereye gittiniz?
Arabayla İstanbul'dan İzmir'e, oradan da Antalya'ya gittim. Bu zamana kadar Türkiye'de geçirdiğim en güzel zaman dilimiydi diyebilirim. Çünkü bilhassa uzun yolda iç kesimleri keşfettikçe ülkeyi de daha iyi, daha derinlemesine tanıyorsunuz.
Evet araba yolculukları bir ülkeyi keşfetmenin en güzel yolu gerçekten de… Bu bayram planınız ne?
Planımız yine aynı. Önceki yolculuğumuzda göremediğimiz yerlere gideceğiz. Belki bu defa Erzurum, Kayseri veya Konya'ya gideriz. Geçen TRT World'ün sayfasında bir yer gördüm, sanırım Burdur diye bir şehirdi.
Evet Burdur. Muhtemelen Salda Gölü'nü gördünüz. Mutlaka gitmelisiniz!
Evet aynen. Sanırım Türkiye'nin Maldivleri deniyor. Resim karşısında resmen büyülendim. O an çantamı hazırlayıp oraya gitmek, kendimi o güzel göle atmak istedim! Yapmak istediğim şeylerden bir tanesi bu. Bir de hem benim hem de ofisimin epeydir uğraştığı bir şey var. Doğu Ekspresi. Ama maalesef bir türlü bilet bulamadık. Ne zaman online bilet arasak yer bulamıyoruz.
Evet, aynı sorunu ben de yaşadım ama ben sonunda başardım ve trenle Kars'a gittim!
Harika! Benim ve ailemin en çok yapmak istediğimiz şeylerden bir tanesi bu. Denemeye devam edeceğiz!
Bu konuda size yardım edebilirim, bilet bulma konusunda bazı ipuçları vereceğim!
Harika!
Bayramı Türkiye'de geçireceksiniz. Üzerinizdeki elbiseyi sormak istiyorum, bayramlarda bu geleneksel kıyafeti mi giyiyorsunuz?
Bu Pakistan'ın geleneksel, milli kıyafeti. Bu şalvar, bu kamis, bu da yeleği. Bu resmi kıyafetimiz. Bir de resmi törenlerde üzerimize giydiğimiz bir kıyafet var. Taşıması biraz zor ama giymeyi seviyorum. Bu üzerimdeki milli kıyafeti bilhassa bayramlarda ve özel törenlerde giyiyoruz. Ben daha çok yurt dışındayken, törenlerde ve milli günlerde giyiyorum. Türkiye'deki son üç bayramımda bu ebiseyi giymedim. Ama bugün sizin geleceğinizi bildiğimden ve ticaret dışında pek çok konuda sohbet edeceğimizi tahmin ettiğimden, son 18 ayda ilk kez bugün milli kıyafetimi giymem gerektiğini düşündüm. Sizin ve kanalınızın aracılığıyla Pakistan milli kıyafetini de tanıtmış olmak istedik.
Gardrobunuzda kaç tane var?
Burada sadece üç tane var. Bir tanesi beyaz, biri siyah, diğeri de gri. Beyaz olan bugün için hazır değildi, biliyorsunuz beyaz çok leke gösteriyor ve ütüsü de zor. Siyah her zaman en güvenlisi. Ben de bugün için güvenli olanı tercih ettim. Arap dünyasında da benzer bir kıyafet var biliyorsunuz, onlarınki tek parça uzun. Ama Hint altkıtasında geleneksel olarak iki parça, dikişsiz bir kıyafet giyilirdi, biri bedenin alt kısmını diğeri ise üst kısmını kapatacak şekilde. 1800'ler ve 1900'ler boyunca bu bölgedeki Müslümanlar, askerler için özel bir kıyafet üretme ihtiyacı hissetti, çünkü bu iki parça dikişsiz kıyafet askerler için savaş sırasında çok kullanışlı değildi. Bu nedenle başka bir şey tasarlandı, bir de tabi nem var, hava çok sıcak. Dolayısıyla pantolon gibi olacak ama aynı zamanda hava da alabilecek. Derken o dönem terziler bu kıyafeti ortaya çıkardı. Hem salaş, hem tüm vücudu kapatıyor, içinde hareket etmesi kolay ve rahat. İşte geleneksel şalvar kıyafetinin tarihi bu. Bölgede hemen herkes bunu giyiyordu ama Müslüman terziler tarafından icat edildiği için daha sonraları 'Müslüman elbisesi' olarak adlandırılmaya başladı. Böylelikle bölgede Müslümanlar bu kıyafetle ayırt edilir oldu. Bağımsızlığımızı kazandıktan sonra da milli kıyafetimiz ilan edildi.
Aslında Hintlilerin o meşhur renkli kıyafetlerini özellikle Bollywood filmlerinde görmeye alışkınız. Hindistan'ın Bollywood sineması var ama Pakistan'ın da Lollywood'u olduğunu geçenlerde öğrendim. Böyle bir şey var mı gerçekten?
Aslında bunların hepsinin kökeni Hollywood. Hindistan'da filmlerin büyük bir bölümü, o dönem Bombay olarak anılan, şimdi Mumbai olan yerde çekildiğinden Hollywood'un baş harfini B yaparak Bollywood ismini verdiler. Pakistan'da filmlerin büyük çoğunluğu da Lahor şehrinde üretiliyor. Bu yüzden baş harfi L yaparak Lollywood ismini taktılar.
Peki Lollywood yapımı filmler var mı? Hiç denk gelmedim...
Pakistan sineması halen gelişme aşamasında. Henüz rakipleri kadar büyük değil. Pakistan yapımı filmler burada bile henüz kendine yeterince yer bulmuş değil.Bu arada yeri gelmişken benim, ailemin ve Pakistan halkının Türk dizi ve filmlerinin en büyük hayranlarından olduğumuzu da söylemeliyim.
Hangi dizileri izlediniz? Favoriniz hangisi?
Güzel soru. Sadece eşimin izlediği dizileri izliyorum. Seçme şansım yok yani, o ne izlerse ben de onu izlemek zorundayım. Bugünlerde Filinta'yı izliyor, ondan önce Diriliş Ertuğrul'un tamamını izledi, Muhteşem Yüzyıl'ı izledi. Önemli dizilerin hepsini izlemiş olmalı. Ben de tamamını olmasa da büyük kısmına baktım. Hepsi de çok iyi diziler. Dizi üretiminde biz de oldukça iyiyiz aslında. Sinemada daha o kadar iyi değiliz ama o da gelişiyor. Son birkaç yılda Lollywood'dan çok iyi filmler çıktı. Hatta bu filmler Pakistan'da Hint filmlerinin ve İngilizce filmlerin yerini aldı. Son zamanlarda filmleri Türkiye'de çekmek gibi bir trend de yaygınlaşmaya başladı. En son geçen ay ödül alan "Jawani Phir Nahi Ani-2" isimli filmin yüzde 80'i Türkiye'de çekildi; İstanbul'da ve Antalya'da. Hatta şu anda bile Pakistan'dan bir dizi ekibi Antalya'da dizi çekiyor. Lollywood gelişiyor, inşallah birkaç yıl sonra Türk sinemalarında Pakistan filmlerini görmeye başlarız.Yanılmıyorsam şu ana kadar yalnızca üç film gösterime girdi, o da sadece İstanbul'da birkaç sinema salonunda. Umarım film endüstrimiz geliştikçe daha fazla ve daha kaliteli filmler üretiriz ve Türk seyircisinin de beğenisini kazanır.
Son Dakika › Güncel › Pakistan'ın İstanbul Başkonsolosu Bilal Khan Pasha'dan ilginç açıklamalar - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?