CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Ahlaksız, namussuz, adi, terbiyesiz, vicdansız, fırsatçı, fesatçı, depremden menfaat devşirenler, yüzü kösele derisi olanlar" sözlerine ilişkin, "Şimdi bunlara cevap vermek, bunların seviyesine inmek, bunları düştükleri çukurdan kurtarmak olur. Milleti enkazdan çıkarmayanları siyasi enkazdan çıkarmaya niyetimiz yok. O çukurda bırakıyoruz onları. O çukurda kalsın Erdoğan. 'Ahlaksız, namussuz, adi' diyen diliyle orada kalsın. Biz, ona demeyeceğiz. O sözü söyleyen diliyle millet onu o çukurda bırakacak zaten. Ben, küfrüne cevap vermem. Küfrünü tekrar da etmem. Ama millet onun hakkını, notunu verir" dedi.
Özgür Özel, bugün TBMM'de basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Özel'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
"42 BİN 310 VATANDAŞIMIZ HAYATINI KAYBETTİ. 115 BİN YURTTAŞIMIZ YARALANDI: Zor bir basın toplantısı, çünkü burası bizim kürsümüz. Meclis, milletin evi, bizim evimiz. Yıllardır burada görev yapıyoruz. 17 gün önce çok büyük bir deprem gerçekleşti. Kahramanmaraş'ta peşi sıra 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki depremden Kahramanmaraş'ımız, Hatay'ımız, Adıyaman'ımız, Malatya'mız, Gaziantep'imiz, Osmaniye'miz, Adana'mız, Diyarbakır'ımız, Şanlıurfa'mız ve Elazığ'ımız etkilendi. 42 bin 310 vatandaşımız hayatını kaybetti. 115 bin yurttaşımız yaralandı.
ÇOK ACILARI BİRLİKTE GÖĞÜSLEDİK, KALDIRMAYA ÇALIŞTIK: Bu topraklar çok acılar gördü. Çok acıları birlikte göğüsledik, kaldırmaya çalıştık. Şüphesiz, Cumhuriyet'in ikinci yüz yılında yaşadığı en büyük felaketlerden bir tanesini ve en çok can kaybıyla sonuçlanan bir felaketi hep beraber yaşıyoruz. CHP Grubu adına, bir kez de Meclis çatısı altında, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyoruz. Acılı ailelerine, şehirlerine, tüm milletimize başsağlığı diliyoruz.
SUÇLUNUN SUÇLU, SORUMLUNUN SORUMLU OLDUĞU GERÇEĞİNİ KABULLENEREK HAREKET EDECEĞİMİZİN SÖZÜNÜ VERİYORUZ: Ayrıca depremden iki hafta sonra Hatay'ın Defne ve Samandağ ilçelerinde de iki ayrı deprem oldu. Orada da kayıplarımız var. Aynı duyguları paylaşıyoruz. Bundan sonra böyle kayıplar verilmemesi için hem ulus olarak hem devlet olarak üzerimize düşen her şeyin yapılması için tüm gayretleri göstereceğimize; sorumluların araştırılmasında, kovuşturulmasında, cezalandırılmasında, cezalarının affedilmemesinde, caydırıcılığın sürdürülmesinde herhangi bir siyasi ayrım olmaksızın suçlunun suçlu, sorumlunun sorumlu olduğu gerçeğini kabullenerek evrensel hukuk ilkelerine ve ülkenin kanunlarına ve kurallarına göre hareket edeceğimizin şimdiden sözünü veriyoruz.
DÖRT KATLI RUHSATLARI GÖKDELENLERE ÇEVİRDİLER, ORADA KİŞİSEL MENFAATLER ELDE ETTİLER: Yerel yönetici bir başka siyasi partidense ve eğer bir kusuru, bir suçu varsa ona hukuk işletirken kendi siyasi partisinden olunca 'İstifa etmezsen biz gereğini yaparız' deyip, 'Ya FETÖ'cüsün ya hırsız ama, istifa edersen sana kimse bir şey yapmaz'… Biliyorsunuz, 'metal yorgunluğu' adı verilen dönemde kimi güle oynaya, kimi ağlaya ağlaya istifa ettirilen ve kamuoyuna 'Bu ya bir terör örgütüne mensup ya da yolsuzluklara bulaşmış, o yüzden genel başkanımız onu görevden alıyor' denen kişilerden yargılanan, hesap veren bir kişi olmadı. Bu kişilerin yönettiği şehirlerde yarın bir deprem olduğunda Hatay'dan, İskenderun'dan, Malatya'dan, geçmiş depremdeki Elazığ'dan, bu depremdeki Adıyaman'dan, Kahramanmaraş'tan farklı görüntülerin ortaya çıkmayacağını, bin beterinin ortaya çıkacağını biliyoruz. Ama o kişiler ne yaptılarsa yaptılar, kimi parsel parsel sattılar, kimi yükseklikleri sonsuz yaptılar, görünürde bir okul, bir cami yaptırma karşılığında dört katlı ruhsatları gökdelenlere çevirdiler, orada kişisel menfaatler elde ettiler. Bunu herkes konuştu ama 'Bizim dediğimizi yapıp, istifa edip gidersen yargılamadan bağışıklısın' dendi.
ÜLKENİN KANUNLARI NE DİYORSA O UYGULANACAK: CHP iktidarında, Millet İttifakı iktidarında, milletin gerçek iktidarında, hangi siyasi görüş olursa olsun kusuru, hatası olana, evrensel hukuk ne diyorsa, ülkenin kanunları ne diyorsa o uygulanacak. Cezalandırılmalarını da cezalarının affedilmemesi ve caydırıcılığın sağlanmasını da hep birlikte takip edeceğiz.
BUNLARI AYRI AYRI VE DETAYLI ŞEKİLDE NOT ETTİK. AMA HIRS, İNTİKAM İÇİN DEĞİL: 17 günün 13 gününü deprem bölgesinde geçirdim. Deprem haberini aldığımız anda, daha önceki İzmir, Elazığ depremleri tecrübelerimizden, dakikalar içinde Genel Başkan'ımızla görüşerek, grup başkanvekilleriyle gerekli eşgüdümü sağlayarak gruba ilk mesajımız, 'İlk bulduğunuz vasıta ile deprem bölgesine ulaşın' oldu. O gün yollarda olanlarla 86, ertesi gün 90, en nihayetinde 110 milletvekiliyle birlikte ilk andan itibaren oradaydık. Acıyı paylaşmak, sorunlarını görmek, görünür kılmak, koordinasyonsuzluğa karşı, milletvekili olmanın verdiği imkanlarla, sözünü dinletebilme kapasitesiyle katkı sağlamak için ellerinden geleni verdiler. Koordinatör valiler ve kaymakamlarla ve ilin atanmış ve seçilmiş tüm yöneticileriyle iş birliği içinde çalıştılar. Bu noktada çok olumlu örnekler, iş birliklerinin olduğunu da biliyoruz. Ancak bir muhalefet partisinin milletvekili olduğu için kaygıyla yaklaşan, hatta kaçan, uzaklaşanları da biliyoruz. Bunları ayrı ayrı ve detaylı şekilde not ettik. Ama hırs, intikam için değil, bu süreç geçtikten sonra şeffaflıkla hem devletin ilgili kademeleri hem kamuoyuyla paylaşmak hem de devlet hafızasına bırakabilmek için. Çünkü bir yerde can pazarı varken siyasi hesap olmaz.
SUÇLARI, DEPREM BÖLGESİNDEN HABER VERİRKEN EKRANA YANSIYAN 'DEVLET NEREDE' SÖYLEMLERİ: Siyaset, tutarlılık işi. Siyasetin ekmeği, suyu, tuzu, mazotu, benzini, gazı tutarlılıktır. Söylediğinde haklı çıkmaktır. Tutarsızlıkların bedelini ödemektir. Haksız çıktığında bunu kabullenmektir. Ama bir tutarlılık lazım. Bugün RTÜK, Fox TV'ye, Haber Türk'e, Halk TV'ye, TELE 1'e, KRT'ye ve daha birçok kanala, yerel gazeteye, yerel televizyona cezalar yağdırmak üzere hazırlığını yapmış durumda. Suçları, deprem bölgesinden haber verirken örneğin ekrana yansıyan 'Devlet nerede' söylemleri. 'Enkazın altında kaldık, devlet bizi yalnız bıraktı' sözlerinin ekrana taşınması, vatandaşın isyanı, olmayan çadırı söylemek, gelmeyen yardımı, sönmeyen yangını söylemek. Bunları 12'nci, 13'üncü günde söylemek ağır bir suç mu Türkiye'de? Ben, bu konuşmayı yaparken hepsi birbirinden deneyimli Meclis muhabirlerinin gözlerinin içine bakarak, kayda alan kameramanlarımızın gözüne ve objektiflerine, dolayısıyla milletimizin gözünün içine bakarak söylüyorum; bugün 17'nci günde isyan etmek kolay değil. Edene, yazana, söyleyene şaşırılıyor. Çünkü sabah kapılar çalınıyor, alınıyor ya da kurumlara ceza yağdırılıyor.
O MANŞETİ ATANLAR, BUGÜN DEVLETİN ÇÖKÜŞÜNÜ 10 GÜN SONRA SÖYLESEN VATAN HAİNİ İLAN EDİYOR: Depremden sonra ilk manşet; o gün Sabah Gazetesi, 'Çaresizlik' diyor. 'Vatandaş çaresiz, devlet çaresiz, ölülerimizi koyacak yer bulamıyoruz' deyip bir buz pistinin üzerindeki görünürde 10-12 vefat etmiş vatandaşımızın görüntüsüne 'Çaresizlik' diyor. Dün hepiniz, deprem bölgesinde yakınlarını TIR'ların arasında ve yaklaşık 250 vefat etmiş vatandaşlarımızın evlatlarının nasıl aradığını, o görüntüleri izlediniz. Bu görüntü, bu manşet, depremden sonraki günün ilk manşeti olarak atılabilir. Ama bugün o haberi yapanlar sorgulanıyor. Diyorlar ki 'Devleti acz içinde gösteriyorlar. Bunlar fırsatçı. Siyasi fırsatçılık'. Yeni Şafak konuşsun mesela. Bugün iktidar adına manşet atan, tehdit eden, icap ettiğinde küfreden Yeni Şafak, 18 Ağustos günü, depremin ertesi günü 'Devletin çöküşü' demeye çekinmemiş. İki boyutu var. Bir; bu manşet atılabilmiş. İki; o manşeti atanlar, bugün devletin çöküşünü 10 gün sonra söylesen vatan haini ilan ediyor. Daha ilk gün ya. Bismillah, bir arama-kurtarma yapılsın. İlk gün.
NE VARSA İÇİNDE YANSIN İSTİYOR SUÇÜSTÜ OLMUŞ DEPREM ANINDA, KİMİN KONTEYNERE BİLİYORUZ: Daha sertleri var. Örneğin Akit. 'Devlet enkaz altında.' 18 Ağustos'ta böyle çıkmış. 19 Ağustos'ta bir benzer manşet ile devam etmişler. Şimdi İskenderun'daki yangın iki konteyner ile çıkıp, müdahale edilmeyip bütün konteynerler yanıp, ne varsa içinde yansın istiyor. Suçüstü olmuş deprem anında, kimin konteyneri ise biliyoruz. İçinde ne varsa çıkacak elbet. Yansın istiyor. Koca İskenderun'da limanı cayır cayır yaktılar. Günlerce sürdü, izlediniz. Yangın haberini yapana soruşturma açtılar. Akit'in başlığının altında sayfanın dörtte biri; 'Beceriksizlik değil ihanet, TÜPRAŞ hala yanıyor'. Bu haber yapıldığında TÜPRAŞ 36 saattir yanıyordu. İskenderun Limanı göz göre göre yanarken o haberi yapana 'vatan haini' diyenler, 'TÜPRAŞ hala yanıyor' haberinin üstüne gelmişler. Samimiyet, tutarlılık diyoruz ya… Hani ağzımıza yakışmaz, 'Biraz adam olun, adam' diyor, 'insan olun' demek istiyor. O eril dille 'Adam olun' diyor, 'Erkek olun' diyor. Busunuz siz, buradan geliyorsunuz.
AK PARTİ'YE, MHP'YE OY VEREN GÜZEL İNSANLAR, BUNLAR BURADAN GELİYOR: 'Kötü niyetli yaklaşımlarla devleti yıpratan hainler' diye bize laf söyleyen Ömer Çelik… Mesela Yeni Şafak'ta köşe yazıyor. Diyor ki 23 Ağustos Pazartesi, depremden sonraki ilk köşe yazısını yazıyor arkadaş, diyor ki 'Depremin ilk saatlerinde ortada olmayan devletlü zevat, aradan saatler geçtikten sonra, -saatleri diyor, günler demiyor- her köşe başlarından başlarını uzatıyorlar. İş yapmak adına bildikleri tek şey açıklama yapmak ve kesintisiz olarak sürdürmek' Altında da beceriksizlerle doldurmuş. 'Bugün' diyor 'susup da birilerinin façasını bozmamak için susmak ihanettir' diyor. 'Susmamak lazım' diyor. Oysa ağzını açana had bildiriyordu Ömer Çelik. Deprem konusundaki en ufak eleştiri vatan haini. Bundan geliyor bunlar ey milletimiz. AK Parti'ye, MHP'ye oy veren güzel insanlar, bunlar buradan geliyor.
ECEVİT, ÖĞLEN SAATİ, YANİ DEPREMDEN 9 SAAT SONRA VALİLİK BİNASI ÖNÜNDE AÇIKLAMA YAPIYOR: Bunlar, 1999 deprem enkazı ve onun tetiklediği 2001 krizi üzerine inşa ettikleri iktidarında sürekli aynı yalanları attılar. Ne dediler? 'Ecevit ortalarda yoktu.' Ömer Çelik, 'Saatler sonra çıkabildi' diyor. Yandaşlaştırdıkları, devşirdikleri birisine, 'Bir hafta deprem bölgesine gidemedi' yalanını attırdılar. Ecevit, öğlen saati, yani depremden 9 saat sonra valilik binası önünde açıklama yapıyor, yanında bakanları ile. Erdoğan'ı çarşambadan önce görebilen oldu mu? 'Saatler sonra çıkabildiler' diyenler, günler sonra çıkabildiler meydana. Destekçisi Devlet Bahçeli. Buradaki devlet kimin tarafından yönetiliyordu. Kendisinin başbakan yardımcısı olduğu hükümet. ya Devlet Bahçeli değil de Cevdet Bahçeli olsa bu manşetlerden utanır, 'Adamın kardeşlerine neler söyledik' diye. Devlet Bey, bu kadar uyum, süküt içinde; 'Cumhurbaşkanımızın yanındayız'… Geçmişte sana yaptılar. Şimdi ettiklerini buluyorlar. Sen, onlar ettiklerini bulurken yine onların yanındasın. Yine ezilen, yine yetişemeyen, yine isyana uğrayan taraftasın. Bir dön bak ya. Burada haksızlık yapıyorlarsa bugünküne niye bu tavrı koyuyorsun? Yok bugünkü tavrın doğruysa o gün bunu yapanların nasıl koluna giriyorsun?
DEVLET BEY KONAĞI, BİLGE APARTMANI'NIN TAM KARŞISINDA. GÖZÜ YAŞLI DEPREMZEDE, 'BU KAPILAR BİZE AÇILMADI' DEDİ: İsyan var. Ben gittim, 5'inci gün Osmaniye'ye. Osmaniye'de apartmanın adı Bilge Apartmanı. İsyan yükseliyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay demiş ki Osmaniye'yi arama-kurtarmanın bittiği illerde saymış. Bir sonraki paragrafta da bitmek üzere olan illeri saymış. Oysa Bilge Apartmanı, 175 kişi içeride. 114'ünün hala içeride olduğu söyleniyor. 'Nasıl bırakırlar arama-kurtarmayı' isyanı var. Gittik, Bilgi Apartmanı'nın yanında el sıka, el öpe insanlarla konuştuk. 'Rahat olun, buradayız, arama-kurtarma sürecek.' Diyor ki 'Osmaniye'de bitmek üzereymiş, ne olacak çocuklarımız'. Orada şaşalı bir bina var karşıda. Bu binayı bilen var mı? Sağlam yapılmış. Devlet Bey Konağı. Devlet Bahçeli'nin bundan sonra gideceği, istirahat buyuracağı, misafirlerini kabul edeceği konak. Bilge Apartmanı'nın tam karşısında. Gözü yaşlı depremzede, 'Bu kapılar bize açılmadı' dedi. Oysaki Türk gelenek göreneği, örfü adeti, bu depremdeki ruhla beklemez misiniz bu konak açılsın, çorbalar kaynasın, bir sıcak çay verilsin analara. O geniş bahçesindeki çimlerin üzerine hiç olmazsa çadırlar kurulsun. Sayısız odası, Devlet Bey'in komşularını misafir etsin. Hiç açılmadı bu kapı. Ben, başka bir şey söylemeyeceğim. Benim işim hakaret etmek değil. O gün gördüğümde, onu açıp, videoyu koyup da 'Devlet Bey, aç şu kapıları' demeyi de bilirdik. Bizim işimiz orada infial yaratmak da değil. Ama bizim işimiz, bu söylediklerinizi duyduktan sonra bunu milletin vicdanına havale etmek.
O 10 İL DEĞİL, 71 İL FELAKETİN BOYUTUNU GÖRMESİN DİYE SOSYAL MEDYAYI KAPATTI BUNLAR: Bu ülkede insanlar hayata sosyal medyaya yardımlaşmaları üzerinden tutunmuşken, enkaz altıyla bile Whatsapp'tan, Twitter'dan, Facebook'tan ilişki kuruluyorken sırf o 10 il değil, 71 il felaketin boyutunu görmesin diye sosyal medyayı kapattı bunlar. Bilge Kaan açı doyurmuş, bunlar sağlıklı adamı ölüme terk ettiler. Kurtarmak yerine, kurtardığı bilinmesi yetiyordu ona. Çünkü Tayyip Bey'in dediği gibi, ölen ölür, onlar yoluna devam eder. 'Fıtrat' deyip geçti bizim Soma'da yüzümüze. 'Bu mesleğin fıtratında var, ölenler olur.' Ölenlerin sayısı seçim kaybettirmeye yetmiyorsa kalanların ne hissettiği, ne algıladığı, ne kadar bildiği, nasıl oy kullandığı önemli onun için. Sorun burada. İsyan buna.
AFAD'IN ELİNDE DAHA DA ÇADIR OLMADIĞININ, ÇADIRLARI DA DOĞRU YERE KURMADIĞININ BİR İSPATI: AFAD, en son 16 Şubat'ta dedi ki 'Bölgeye 386 bin 874 çadır yolladım. Bunların 172 bin 265'i kuruldu'. Yani yüzde 44. Depremin onuncu gününde çadır ihtiyacından çok azı yollanmış ve yüzde 44'ü kurulmuşken o günden sonra eleştiri alınca AFAD, bu açıklamaları kesti. Dün Tayyip Bey'in ağzından, 'AFAD verilerine göre' diyor, bize vermiyor. AFAD'ın ona verdiğine göre, 'Şu an itibariyle 301 bin 289 çadır kuruldu' diyor. Bakın, açıklamanın üzerinden ilave 6 gün geçmiş. 386 bin çadırın 301 kurulmuş. Halen daha kurulmayan 80 bin çadır var. Halen talep edilen 500 bin çadır var. AFAD'ın elinde daha da çadır olmadığının, çadırları da doğru yere kurmadığının bir ispatı. Bazı yerlerde çadırkentte boş yer var. Bazı yere hiç çadır kurulmamış.
4 YIL ÖNCE KENDİ YAZDIĞI YAZININ BUGÜN CELLADI OLMUŞ ORHAN BEY, BUGÜN VİCDANIN VARSA GİTME: Bugün ceza verecek RTÜK üyeleri var. Bıçağı biliyorlar. Saraydan talimat öyle gelmiş. Palayı biliyor adam. Birazdan kesecek kafaları. Örneği Orhan Karataş. TürkGün Gazetesi'nde yazar arkadaş. 27 Eylül 2019 günü. TürkGün Gazetesi'nde şöyle yazmış; 'Her depremden sonra yeterli hazırlığın yapılmadığı, alınan tedbirsizliklerin ve eksikliklerin kaldığı, tamamlananlarda da devamlılık sağlanmadığı ve unutulup bir kenara bırakıldığı ortaya çıkıyor. Bir an önce tedbir alınmalı ve depreme dayanıklı binalar yapılmalı.' Şimdi Orhan Bey, yazının altına imza atıyoruz da sen bugün böyle eleştiriler yapanların cezasının altına nasıl imza atacaksın? 4 yıl önce kendi yazdığı yazının bugün celladı olmuş Orhan Bey, bugün vicdanın varsa gitme, katılma o toplantıya. Atma o imzayı.
TORUNUN OLUR, ÇOCUĞU OLUR, BU İKİSİNİ GÖRÜR, DEDESİNDEN UTANIR: Deniz Güçer var, bir başka RTÜK üyesi. 2011 Van depreminin ardından bu iktidarın 2007 yılında kapattığı Ulusal Deprem Konseyi'nin başkanı Haluk Eyidoğan ile röportaj yapıyor. Sayın Eyidoğan'ı canlı yayına çıkardı diye bugün bir televizyona, Sayın Eyidoğan'ın söylediği sözler nedeniyle kapatma veya para cezası vermeye çalışacaklar. Yani Deniz Güçer, Van depreminden sonra röportaj yaptığı kişiyi o depremden 12 yıl sonra röportaj yapan bir kanala, 'Niye Haluk Eyidoğan'ı çıkarıp da provokasyon yaptırtıyorsun, bu deprem önceden biliniyordu, gelecekte de olacak, hazır değiliz' dedi diye şimdi ceza vermeye çalışıyor. Tanımam, görmem. Deniz Güçer, o kararın altında imza atarsan bugün sana 'aferin' derler ama yarın birileri ikisini de önüne koyar. Tutar gazetecilik okur, torunun olur, çocuğu olur, bu ikisini görür, dedesinden utanır. Utandırtmayın.
2. ORDUNUN EMRİNDE 120 BİN ASKER VAR. SAHADA 7 BİN 500: Vatandaşın yanında olamamış, beceriksiz bir afet yönetimi ile karşı karşıyayız. Bu süreçte AFAD'dan beklenenlerin yanında, ilk gün ben sahaya ilk ulaştığımda ilk duyduğum laf, 'Asker nerede kardeşim, 99'da asker kurtardı milleti.' Ertesi gün Gölbaşı'na gitmek üzere dağ yolundan giderken kayalar yuvarlanmış, döndük Nurhak'ı bulduk. Nurhak'a ilk girenlerdik. Nurhak'ta, 'İlk siz geldiniz, asker niye yok' dediler. Oradan çıktık, Elbistan'a gittik, 'Asker olmazsa bu yük kalkmaz' diye devletin görevlileri söylediler. Hulusi Akar, açıklamalar yapmış; aslında kendince orduyu kollayan, üstü kapalı bir şekilde Recep Tayyip Erdoğan'ı millete şikayet eden açıklamaları var. Diyor ki 04: 30, askere hazır ol emri verilmiş. 13 dakika sonra. Ordu böyle bir şey arkadaşlar, kimse şaşırmasın. 04: 50, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Metin Gürak görevinin başında. Böyledir ordu. Niye 2. Ordu? Çünkü Malatya'da. 100, 120 bin kişi. Deprem bölgesine en yakın. 'Buradayım' demiş. Herhangi bir kusur yok. Sabah 06: 00, 2. Ordu birlikleri AFAD Arama Kurtarma Koordinasyonu'na geçmişler. AFAD'ı bulsalar koordine olacaklar. Sabah 07: 00, TGC İskenderun, Bayraktar ve Sancaktar çıkarma gemilerine seyre hazır olun emri vermişler. 07: 30 fırkateyn ve iki helikopter hazır duruma geçirilmiş. Peki arkadaşlar, çıkarma gemisini çıkarken gören var mı? Oradan tahliye yaparken görev var mı? 2. Ordu; 120 bin kişiyi, sahada görev var mı? 'Biz hazırdık' diyor, 'sahaya sürmediler'. Çarşamba günü yaptı bu açıklamayı Akar, sahada 7 bin 500 TSK mensubu var, 2. Ordu'nun emrinde 120 bin asker var. Sahada 7 bin 500. 3 bin 500'ü arama-kurtarmada çalışıyor. 4 binini ben gördüm. Her köyün başında. Güvenlik.
SOYLU'YA GÖRE 7 BİN 300 EKSİK BİR RAKAM. BENCE DE ÖYLE. HULUSİ AKAR'A GÖRE KAFİ: Şimdi 3 bin 500, arama-kurtarma için yeter mi? Yetmeyeceğini ben söylemiyorum, Süleyman Soylu söylüyor. 'AFAD'ın toplam personeli 7 bin 300'tür. Takdir edilir ki 7 bin 300 personelle Türkiye'de bu afeti veya herhangi bir afeti yönetmek mümkün değildir.' Şimdi Süleyman Soylu'ya göre 7 bin 300 eksik bir rakam. Bence de öyle. Hulusi Akar'a göre kafi. Hulusi Akar, 'Orduyu hazır ettim' diyor. Ama birileri o çıkarma gemilerini, o fırkateynleri değil, 7 bin 300 askeri istemiş. Bir paranoya var deniyor ya. Hani sabah atışmışlar ya. 'Ne ordusu?'
O ÇUKURDA KALSIN ERDOĞAN: Dün 'Ahlaksız, namussuz, adi, terbiyesiz, vicdansız, fırsatçı, fesatçı, depremden menfaat devşirenler, yüzü kösele derisi olanlar'… Şimdi bunlara cevap vermek, bunların seviyesine inmek, bunlar düştükleri çukurdan kurtarmak olur. Milleti enkazdan çıkarmayanları siyasi enkazdan çıkarmaya niyetimiz yok. O çukurda bırakıyoruz onları. O çukurda kalsın Erdoğan. 'Ahlaksız, namussuz, adi' diyen diliyle orada kalsın. Biz, ona demeyeceğiz. O sözü söyleyen diliyle millet onu o çukurda bırakacak zaten. Ben, küfrüne cevap vermem. Küfrünü tekrar da etmem. Ama millet onun hakkını, notunu verir. Çıkmış diyor ki yanında 15 gün sonra memleketine gidebilmiş Devlet Bahçeli olduğu halde, Haçlı Seferleri'nde Moğol akımlarına karşı koyduğumuz dirençten falan bahsediyor. Öteki zaten kurtulan bebeklerin mucize, bunun da bir mesaj olduğundan bahsediyor. Bu akılla, bu yaklaşımla, bu mantıkla deprem ve afet yönetimi yapacaklarını ve diyor ki 'Bana 1 yıl süre verin, nasıl düzelteceğimi göreceksiniz.' Sana 21 yıl süre verdiler. Nasıl yıktığını gördük. Nasıl enkaz yarattığını, nasıl liyakatsizlerle beceriksiz bir yönetim olduğunu gördük. Daha verecek bir ayı yok bu milletin.
DÜN OSMANİYE'YE GİDİNCE, ORTALIK TOZ DUMAN OLMASIN DİYE OSMANİYE BELEDİYESİ'NİN ASFALT DÖKÜMÜ İLE KARŞILAŞTILAR: Osmaniye'de toz toprak içinde Devlet Bey Konağı bir kenarda kale gibi dururken o mahallede 6 yakın apartman yıkılmış. Mahallede toplam 13 enkaz varken ve o kapılar sertçe kapalı, perdeler çekili, kılı kıpırdamayanlar, dün Osmaniye'ye gidince, ortalık toz duman olmasın diye Osmaniye Belediyesi'nin asfalt dökümü ile karşılaştılar. Türkiye'de Hatay Havalimanı açılsın diye dökülen asfalttan sonra dökülen ilk asfalt, Osmaniye'de toz kalkıp da Devlet Bey Tayyip Bey'e, Tayyip Bey Devlet Bey'e mahcup olmasın diye dökülen siyasi asfaltlama çalışmasıdır. Diyecek başka söz bulamıyorum.
A GRUBU, YANİ DEPREMİN ETKİLEDİĞİ VE HALEN BULUNMAMIZ GEREKEN İLLERDE, İLÇELERDE, BELDELERDE, KÖYLERDE GÖREV YAPAN ARKADAŞLARIMIZ: Dünden itibaren grubumuzu 3 farklı gruba ayırdık. Bu arkadaşlarım, birazdan arz edeceğim plan dahilinde çalışacaklar. A Grubu, yani depremin etkilediği ve halen bulunmamız gereken illerde, ilçelerde, beldelerde, köylerde görev yapan arkadaşlarımız; 23 Şubat-26 Şubat arası illerde görev yapan genel başkan yardımcılarımızın varlığında. Örneğin Kahramanmaraş'ta Mehmet Göker, Ünal Demirtaş, Tufan Köse, Ahmet Kaya, Kemal Zeybek; Adıyaman'da Onursal Adıgüzel'in koordinasyonunda Abdurrahman Tutdere, Ednan Arslan, Mürsel Alban, Özgür Karabat; Fethi Açıkel koordinasyonunda 13 arkadaşımız Hatay'da, Veli Ağbaba koordinasyonunda 4 arkadaşımız Malatya'da, Aylin Nazlıaka koordinasyonunda 4 arkadaşımız Gaziantep'te olacak şekilde. Bu grup çalışmalarına devam edecek.
ARKADAŞLARIMIZ DİĞER İLLERDEKİ NAKLEDİLEN DEPREMZEDELERİ ZİYARET EDECEK, İHTİYAÇLARINI ÖĞRENECEK VE YARDIMCI OLACAK: B Grubu'ndaki arkadaşlarımız, diğer illerdeki nakledilen depremzedeleri ziyaret edecek, ihtiyaçlarını öğrenecek ve yardımcı olacak. Bu illerimiz öncelikle Mersin, Antalya, Muğla, Eskişehir, Aydın, Bursa, Manisa, Balıkesir, Nevşehir, Yozgat. Bunun dışında diğer illerin valileriyle ve il başkanlarıyla koordinasyonu sağlayarak nöbet koyacağımız illeri belirlemek üzere bugün Kadim Durmaz, İsmail Atakan Ünver ve Mustafa Tuncer milletvekilimizin, olmadığı ya da henüz kaç depremzedenin nereye yerleştirildiğinin envanteri elimizde olmayan iller için çalışmalarını yapıyorlar.
BU KOMİSYON, BİR JEOLOJİ MÜHENDİSİ, İKİ İNŞAAT MÜHENDİSİ, BİR MİMAR, BİR ELEKTRİK MÜHENDİSİ VE İKİ AVUKAT ARKADAŞIMIZDAN OLUŞUYOR: Bir C grubu çalışmamız var. O da tematik komisyonlarımız. Tematik komisyonlarla ilgili şöyle bilgi vereyim; birincisi teknik komisyonumuz. Bu komisyon, bir jeoloji mühendisi, iki inşaat mühendisi, bir mimar, bir elektrik mühendisi ve iki avukat arkadaşımızdan oluşuyor. Müzeyyen Şevkin, Sevda Erden Kılıç, Gülizar Emecan, Gökan Zeybek, Ulaş Karasu, Zeynel Emre ve Ednan Arslan. Bu arkadaşlarımız, deprem bölgesinde hasarlı binaların tespiti, bu tespitlerdeki itiraz ve uyuşmazlıklar, bunun takibi, delil takibi ve delil karartmaya karşı önlemler, delillerin korunması, hukuki sürecin takibi ve deprem yönetmeliğine uygunluklar, aykırılıklarla ilgili teknik çalışmaları yapıp rapor edecek ekibimiz.
İKİNCİ KOMİSYONUMUZ KÜLTÜR VARLIKLARININ KORUNMASI KOMİSYONU: İkinci komisyonumuz, Kültür Varlıklarının Korunması Komisyonu. Hatay başta olmak üzere Gaziantep'te, Kahramanmaraş'ta ve diğer illerimizdeki kültür varlıklarının envanterini aldık. Mehmet Akif Hamzeçebi, Gürsel Erol ve Nihat Yeşil, bu kültür varlıklarının envanteri üzerinden, deprem sonrası durumlarını araştırıp hızlıca konservasyon, restorasyon ve bunun için önceden gerekli koruma tedbirlerinin alınıp alınmadığını, alınmıyorsa bu noktada alınması gereken tedbirler konusunda kamuoyunu bilgilendirecek; ilgili müze müdürlükleri, kültür il müdürlükleri ve Kültür Bakanlığı nezdinde çalışacak.
ÜÇÜNCÜ KOMİSYONUMUZ, TARIM VE HAYVANCILIK KOMİSYONU: Üçüncü komisyonumuz, Tarım ve Hayvancılık Komisyonu. Orhan Sarıbal, Okan Gaytancıoğlu, Ayhan Barut, Cengiz Gökçel, İlhami Özcan Aygun ve Ömer Fethi Gürer'den oluşan bu komisyon, tarımda göçük altında traktör, tohum ekme makinaları, tohum ihtiyacı, gübre ihtiyacı, mazot ihtiyacı, bu sorunları görünür kılma ve yardım ulaştırma, ayrıca hayvancılıkta yem ihtiyacı, gebe hayvanlara veteriner desteği ve hayvanları barındıramayacakların paraya çevirmek istedikleri hayvan varlıklarının fırsatçılar değil, adilane bir şekilde çeşitli kurumlar tarafından alınması için gerekli çalışma ve koordinasyonu sağlayacaklar.
EKONOMİ KOMİSYONU: Ekonomi Komisyonu'muz ise Çetin Osman Budak, Aykut Erdoğdu, Ünal Demirtaş, Tahsin Tarhan, Neslihan Hancıoğlu ve Bedri Serter'den oluşuyor. Ekonomi masamızın, esnaf masamızın ve emek bürolarının temsilcilerinden oluşan küçük komisyon, gereğinde yine genişletilmiş haliyle de çalışacaklar. Deprem nedeniyle sanayi kuruluşları, ticaret, esnaf ve emekçinin uğradığı zarar ve onlar için yapılabilecekleri yapacaklar.
SAĞLIK KOMİSYONU: Sağlık Komisyonu, bir çocuk doktoru, bir kadın doğum uzmanı, bir genel cerrah ve bir eczacıdan oluşuyor. Ali Fazıl Kasap, Fikret Şahin, Çetin Arık, Gamze Taşcıer. Hijyen, çevresel şartların iyileştirilmesi ile ilgili gözlem, katkı ve projeleri çalışacaklar.
REFAKATSİZ ÇOCUKLAR VE KAYIPLARIN TAKİBİ KOMİSYONU: Son olarak Refakatsiz Çocuklar ve Kayıpların Takibi Komisyonu. Sezgin Tanrıkulu, Mahmut Tanal, Ali Haydar Hakverdi ve Aysu Bankoğlu'ndan oluşuyor. Bu arkadaşlarımızın tamamı hukukçu, üçü İnsan Hakları Komisyonu'ndan, bir tanesi Çocuk Hakları Alt Komisyonu'nda görevli olan arkadaşlarımız, refakatsiz çocuklar ve kayıplar üzerinde gerekli çalışmaları yaparak sizlerle gerekli bilgileri paylaşacaklar. Bu çocukların takibini yapacaklar. Devletin şefkatli elinde olmasını, bir takım illegal yapıların eline geçmemelerini, geçmişler varsa onların takiplerini, aileleriyle kavuşturulabilecekler varsa onların kavuşturulmasını, gözetileceklerin ve korumaya alınacakların devlet eli şefkati ve resmi kurumlar tarafından yapılmasına katkı sağlayacaklar. Bu konuda olabilecek sıkıntıları ortadan kaldıracaklar.
SAHADAKİ KİMSE 42 BİN ÖLÜM RAKAMINA İNANMAZ, İNANMASI DA DOĞRU DEĞİLDİR: Gerçek rakamlara ulaşacağız. Sahadaki kimse 42 bin ölüm rakamına inanmaz, inanması da doğru değildir. Bölgede bir ile gitmek üzereyken haber geldi. Kahramanmaraş tarafındaydım. 'Abdurrahman'ın ağabeyinin kızı, torunu ve damadı, yani Abdurrahman'ın amcası olduğu 5 yaşında evladımız, annesi ve babası göçük altında çıkarılmış, cenazesini alacağız' dediler. Mümkün olan en kısa sürede gittim. 'Daha göçüğün başındayız' dediler. Ben gittiğimde son cenazeyi verdiler. Birlikte bindik. Etrafta Abdurrahman, ailesi ve arama-kurtarma gönüllüsü iki arkadaştan başka kimse yoktu. Yanılmıyorsam depremin 5'inci günüydü. Birlikte Abdurrahman Tutdere'nin köyüne gittik. Köyde halen bekleyen 30 ve doldurulmuş 60 mezarın varlığında 3 cenazemizi defnettik. Abdurrahman'ın annesinin, bütün ailenin ömrüm boyunca aklımdan çıkmayacak ağıtlarının arasında defnetmek üzereyken biraz da ayıbıma giderek Abdurrahman'a dedim ki 'Savcı gelmedi, savcı gördü mü?' 'Ağabey ne savcısı' dedi. DNA örneği alınacak, fotoğraf çekilecekti, 'Adıyaman'da ne savcısı ne DNA'sı? Biz televizyon mu izliyoruz ağabey' dedi. 'Ben milletvekiliyim, benim haberim yok. Buraya 70 kişi gömdüler, bir tanesini savcı görmedi' dedi. Adıyaman'ın bütün köyleri böyleydi.
ERKEN BİR ŞEY SÖYLEMEK İSTEMEMEM AMA 42 BİNİN ÇOK ÇOK ÜZERİNDE BİR RAKAMLA KARŞI KARŞIYA OLDUĞUMUZ BİR GERÇEK: Bu 42 bin rakamının gerçek olmadığı noktada biz, gerçek rakamları araştırmak üzere sahadaki arkadaşlarımıza teker teker bütün muhtarlardan başlayarak, sağlıklı ve resmi veri alabilecekleri tüm kaynaklardan verileri derleyerek karşılaştıracağız. Erken bir şey söylemek istememem ama rakamın bu 42 binin çok çok üzerinde bir rakamla karşı karşıya olduğumuz bir gerçek. Bunu sahadaki herkes kabul ediyor. Gerçek rakamlar konusunda tüm kurumların iş birliğine açık ve şeffaf olması gerekir. Bu konuda önerilerimiz var, bildiklerimiz var, yönlendirmelerimiz olabilir. Bu konuda maalesef arkadaşlarımız halihazırda karşı tarafın sürekli verileri paylaşmama noktasındaki bir direnci, inadıyla karşı karşıya olduklarını ifade ediyorlar.
ULUSAL AFET STRATEJİSİ ÇALIŞMA GRUBUMUZ OLUŞTURULDU: Bir de büyük resme bakmak gerekiyor. Ulusal Afet Stratejisi Çalışma Grubu'muz oluşturuldu. 40'a yakın jeoloji mühendisi, jeofizik mühendisi, bunun yanında inşaat mühendisleri, mimarlar, şehir bölge planlamacıları… Şu anda telefonla davet ve teyit aşamasındayız. Grubumuzdan ilgili milletvekili, ilgili komisyon, genel başkanımız, genel sekreterimiz ve yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Seyit Torun'un da varlığında, Selin Sayek Böke'yle birlikte bir ilk büyük toplantıyı organize ediyoruz. O gönüllü gruplardan şehirlerin nasıl tasarlanacağını, taşınacaksa nereye taşınacağını, var olan yerde inşa edilecekse faylara, fay yasasının da eksikliğinin altını çizerek nasıl ilişkilendirileceklerini, hangi teknolojinin yapılması gerektiğini ve nasıl bir Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş, Malatya, İslahiye, Nurhak, Nurdağı, hangi birini ne şekilde yeniden yapılacağını hep birlikte çalışacağız.
İŞTE ÖLÜMÜ GETİREN MANTIK BU. NEREYE YAPACAKSIN? TAYYİP BEY'İN DEDİĞİ YERE: Bugün inşaatlar başlıyor. İşte ölümü getiren mantık bu. Nereye yapacaksın? Tayyip Bey'in dediği yere. Müteahhidin seçtiği yere. Boş bulduğun yere. Onun oraya, bunun buraya, o kadar katlı… Olmaz. Önce bir doğrusunu öğrenmek lazım, aynı yanlışı tekrar etmemek lazım. 'Ben bir yıl içinde hepsini yapacağım.' Bir yıl içinde sen yapmayacaksın, biz yapacağız. Ama doğru yere yapacağız. Bilim insanlarından faydalanmazsan bir sabah 5'i 10 geçe yine bakanlara fırça atarken bulursun kendini. Allah'tan öyle bir siyasi ömrün kalmadı. Böyle yıkımlarla karşılaşmamak için bilime sarılmak, tekniğe sarılmak, teknik insanlardan yardım almak ve doğrularını yapmak lazım. O yüzden en iyi bildiği iş, hemen inşaat, hemen çimento, hemen harç; arkasından ekonomi canlanır. Bir kere öyle bir şey yok. Çok büyük bir krizdeyiz ve alt, orta sınıf yoksullaşması, bu kadar satın alma güçlüğü varken o senin inşaat dediğin lokomotife takılacak vagonlar yok artık. Öyle bir orta sınıf yok, öyle bir orta direk yok. Domino etkisiyle yıkılan binalar var ama birbirine yaslanarak kalkacak toplum sınıfları yok artık. Eskinin orta direği şimdi ezildi. Yoksul oldu. Eskinin yoksulları; derin yoksullukta canı çıktı onların. Krizlerden dolayı çıktı, kötü para politikanızdan dolayı çıktı, en son üzerine de bu deprem çöktü."
Son Dakika › Güncel › Özgür Özel: Milleti Enkazdan Çıkarmayanları Siyasi Enkazdan Çıkarmaya Niyetimiz Yok. O Çukurda Bırakıyoruz Onları. O Çukurda Kalsın Erdoğan - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?