Kastamonu Barosu Başkanı Av. Mehmet Çiftçi, teröristlere aktivist denilmesini öngören Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) raporunu eleştirdi. Çiftçi, bu kararla PKK'nın terör örgütü olmaktan çıkarılarak savaşan taraf kabul edildiğini ve Cenevre Sözleşmesi'ne tabi olacağını açıkladı.
AKPM'nin Türkiye'yi siyasi rejim altında başkanlık sistemini getirterek bölünmeyi hızlandıracağına inandıklarını belirten Çiftçi, şöyle konuştu: "Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin Türkiye'yle ilgili raporunun oylanmasından önce Türk Delegasyonun bir üyesi olan BDP'li Milletvekili Ertuğrul Kürkçü'nün verdiği değişiklik önergeleri Türk delegasyonunun karşı oylarına rağmen çoğunluğun oylarıyla kabul edilmiştir. Bu değişikliklerle rapordaki PKK terör örgütü mensupları ifadesi çıkartılmış, bunlara aktivist denilmiş, "Kürt sorunu ve PKK terörizmi 40 binden fazla kişinin ölümüne sebep oldu" sözleri çıkarılmış, onun yerine "Türkiye'deki Kürt sorunu ve Türk devleti ile PKK arasındaki çatışma 40 binden fazla kişinin ölümüne sebep oldu" şeklinde bir ifade konulmuştur. Türk halkı sözü de metinden çıkartılmış, onun yerine 'Türkiye vatandaşları' sözü eklenmiştir."
TERÖRİSTLERİN 'AKTİVİST' KABUL EDİLMESİNİ TÜRK PARLAMENTERLERİN DESTEKLEMESİ HAYRET VERİCİDİR
AKPM'nin yaptığı bu değişikliklerin kendilerini düşündürdüğünü vurgulayan Baro Başkanı Av. Mehmet Çiftçi, şunları söyledi: "Bunlardan bir tanesi Kürt'ü ile Türk'ü ile her etnik yapıya mensup olan binlerce insanın canına kast etmiş, yaralanmasına neden olmuş birçok ocağa ateş düşürmüş olmasına rağmen PKK, terör örgütü olmaktan çıkartılmasına yönelik kararın Türk parlamenterler tarafından da desteklenmesi üzücü olan hususlardan bir tanesidir. Yine burada Türkiye'nin siyasi denetimden çıkartılmaması diğer bir üzücü hususlardandır. Maalesef buna AK Partili üyelerin büyük çoğu karşı çıkmış gurup başkanı olan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Türk Grubu Başkanı ve AK Parti Sivas Milletvekili Nursuna Memecan, çekimser kalmıştır. CHP'li vekiller ise karar lehinde oy kullanmıştır. Bu Türkiye'nin ciddi manada sıkıntıya girmesine sebebiyet verecek bir karardır. Buna Türk parlamenterlerin bu şekilde oy kullanmaları ikinci bir üzüntü sebebidir."
AKPM'nin kararında, 2004 yılından bu yana gerçekleştirdiği reformla memnuniyetle karşılanmakla birlikte siyasal ve kurumsal reform sürecinin henüz tamamlanmadığı ve gerçekleştirilen reformların demokratikleşme kriterlerini kısmen karşıladığının ifade edildiğini hatırlatan Çiftçi, "Reform sürecinin yeni bir anayasa ve yeni bir siyasal rejim tamamlamasıyla sonuçlanabileceğinin not edilebileceği kararda bu nedenlerle yola çıkılarak Türkiye'nin denetim sürecinden tamamen çıkartılmasıyla ilgili kararın 2014 ve 2015 yıllarında yapılmakta öngörülen yerel, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerden sonra verilmesi benimsendi" dedi.
Burada dikkat çeken iki husus olduğunu anlatan Çiftçi, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunlardan bir tanesi reform sürecinin yeni bir anayasayla tabii ki birçok hususta değişiklik getirecek. Ancak burada dikkat çeken husus ise, yeni bir siyasal rejim ile ne kast ediliyor ne isteniyor Avrupa Birliği, Türkiye'nin neden siyasal rejiminden sıkıntılı bunu anlayabilmek mümkün değildir. Türkiye'nin siyasal rejimi şuan Cumhuriyettir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, en güzel şekilde halkın oylarıyla seçilerek parlamenterler aracığıyla yönetilir. Cumhuriyet, fazilettir ve biz buna inanırız, biz bunu böyle biliriz. Cumhuriyet, insan fıtratına en uygun birisidir. Niçin bir siyasal rejim değişikliği Avrupa Birliği tarafından istenilmektedir ve nasıl bir siyasal rejim istenilmektedir. Çok ciddi soru işaretleri gelmektedir insanın aklına."
AKPM, TÜRKİYE'Yİ DENETİMDEN ÇIKARTMAYI NEDEN SEÇİMLERDEN SONRAYA BIRAKTI
Türkiye'nin denetim sürecinden çıkartılması ile ilgili kararın 2014 ve 2015 yıllarında yapılacak yerel, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere bağlı olarak değerlendirmeye alınmasının kararlaştırıldığını ifade eden Çiftçi, şunları söyledi: "Yerel seçimlerde, genel seçimlerde veya cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ahmet Cumhurbaşkanı olur, Mehmet Cumhurbaşkanı olur, her kim cumhurbaşkanı olursa Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre, Cumhurbaşkanı seçilebilme yeterliliğine bağlı sahip kişiler arasında hangi şartlar altında seçileceği anayasada belirlenmiştir ve bu anayasa ile seçilebilir. Cumhurbaşkanı bizimdir, görev süresinin sonuna kadar da bu cumhurbaşkanı ile devam ederiz. Avrupa Birliği, niye bu denetim süresini cumhurbaşkanlığı seçimlerine bağlı tutmaktadır anlamak mümkün değildir. Peki genel seçimlerde bugün AK Parti iktidardadır, yarın yine aynı parti iktidara gelebilir veya başka bir parti gelebilir veya koalisyon olabilir. Niye buna bağlı tutulmaktadır bu denetim süreci, bunu da anlayabilmek mümkün değildir."
Yerel seçimlerin belediye seçimleri olduğunu anlatan Çiftçi, sözlerini şöyle sürdürdü: "Belediye, muhtarlık ve il genel meclisi seçimleri, Türkiye'nin denetim sürecinden çıkmasının nasıl bir sebebi olabilir anlamak mümkün değil. Burada akla şu geliyor. Eğer birileri kazanırsa, bizim arzu ettiğimiz insanlar kazanırsa siz denetim sürecinden çıkartırız yok bizim istediğimiz gelmezse o zaman biz sizi denetim altında tutmaya devam ederiz. Bu bir vesayettir, vesayet anlayışıdır. Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devletini bağımsızlığına, bağımsızlık anlayışına ters bir düşüncedir. Bunu kabul edebilmek, hiçbir Türk vatandaşın fıtratına uymaz. Bizim bağımsızlık anlayışımıza uymaz. Böyle bir kararın altına Türk parlamenterlerin imza atmasını da anlamak mümkün değil. Bu bir nevi mandacılıktır. Bizi manda tanımaktır. Bizim meydanlarda kazandığımız zaferleri, masalarda kaybetmektir diye düşünüyorum"
SİYASAL REJİMLE NE KAST EDİLİYOR
Siyasal rejimin Türkiye'nin idare şekli olduğunu ve Türkiye'nin ise Cumhuriyetle yönetildiğini vurgulayan Çiftçi, sözlerine şöyle
devam etti: "Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Yasama, Yürütme ve Yargı ile üçlü ekler ayrılığı sistemiyle yürütmektedir. Siyasal rejimden kasıt, AKPM açık bir şekilde düzenleme getirmemiştir. Ancak, tabii ki teokratik bir rejim olabilir, padişahlık olabilir ama şu an yavaş yavaş basına sızmaya başlamış ve çeşitli devlet adamları tarafından dile getirilen başkanlık sistemidir. Sanıyorum AKPM, burada başkanlık sistemini kast etmek istemiş. Tabii ki bu başkanlık sisteminin ardında Türkiye'nin eyaletlere bölünmesi, yerel parlamentoların kurulması, eyaletlerin yerel parlamentolar aracılığıyla yürütülmesi gibi düşüncelerin olduğu da yavaş yavaş söylenmektedir. Bu Türkiye'nin üniter yapısına zarar vereceği görüşündeyiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde yaşayan her vatandaşımızın etnik olarak Türk olmadığını biliyoruz. Bunların içerisinde gayrimüslim dediğimiz Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Müslüman olarak Kürtler, Aleviler, Çerkezler, Arnavutlar gibi birçok etnik kimlikleri olan insanlar var."
AKPM, TÜRKİYE'Yİ BÖLMEK İSTİYOR
AKPM'nin Türkiye'yi bölmek istediğini ve bunun için zemin hazırladığına dikkat çeken Çiftçi, şunları kaydetti: "Ancak, geçen günlerde Kastamonu Barosu'nun da altına imzayı attığı 39 baro başkanı olarak yayınladığımız bir basın bildirisi vardı. Orada açıkça ifade ettik. Biz burada Türk ifadesi olarak, etnik bir kimliği öne koymuyoruz. Türk kimliği, Atatürk'ün de söylediği ve anayasada da ifade ettiği gibi kendisini Türk hisseden ve kendisini Türkiye Cumhuriyet Devletine vatandaşlık bağı olarak bağlanan kişileri kast ediyoruz. Etnik olarak kökenini Türk olarak söylemiyoruz. Dolayısıyla Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki sıkıntıyı da göz önüne aldığımızda parlamenter rejimden ayrılarak, başkanlık sistemine geçilmesi ve Türkiye'nin eyalet sistemine dönüştürülerek yerel parlamentoların kurulması bölünmeyi hızlandıracak ve sonucunda Türkiye'yi felakete götürecek bir adım olarak değerlendiriyoruz." - KASTAMONU
Son Dakika › Güncel › (Özel Haber) Kastamonu Barosu Başkanı Çiftçi Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?