Bir dönem terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın sağ kolu olarak bilinen Avukat Hüseyin Yıldırım, yıllarca süren suskunluğunu Cihan Haber Ajansı'na bozdu. İsveç'te sığınmacı statüsünde yaşayan Yıldırım, hükümetin demokratik açılım paketinin gerçekleşmesi halinde 'bir bahar havası yaşanacağını' savundu. Yıldırım, "Kürtler, özgür iradeleriyle hareket etmeli; tek insanın iradesine bağlı kalmamalıdır. Kendisine doğru bir muhatap bulmalıdır. Dünyanın her tarafında muhatap olan taraf, iktidar olan partidir." diye konuştu.
"Devletin birikmiş sorunlarına ilk defa değiniliyor" diyen Yıldırım, "gerek Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), gerekse Kandil cephesinde, Kürt halkı adına çok acı bir politika izlendiğini' öne sürdü. Yıldırım, "Bence burada İmralı bu açılıma karşıydı. Çünkü bu açılım başarıya ulaşırsa, kendisi biter. Olay bu kadar açık." diye konuştu. Yıldırım, Kürt meselesinin hallolması için öncelikle Ergenekon'un etkisiz hale gelmesi gerektiğini savundu.
Öcalan'la ilgili büyük bir güvensizlik içerisinde olduğunu da dile getiren Yıldırım, şunları aktardı: "Öcalan'ın derin devletle bağlantılarının olabileceğini düşünüyorum. Öcalan'ın tutuklanması, salıverilmesi var. Hatta bu konuda Uğur Mumcu buraya geldi, benimle görüşmek istedi rahmetli. Evet, o bu konuyu araştırıyordu. Bana göre de rahmetlinin öldürülmesinin nedeni budur. Eşi Kesire, Apo'nun gizli ilişkilerini öğrendi. Derin devletle olan ilişkilerini. Öcalan'ın Kürt sorunuyla bir ilgisi, amacı, bir duygusu yok. Sosyalizmle de hiçbir ilgisi yok."
İsveç'in başkenti Stockholm'de, bir tanıdığının evinde gerçekleşen ve dört saate yakın süren röportajda üzerindeki sır perdesi bugüne kadar aralanamayan birçok gizli kalmış olay hakkında Cihan'a açıklamalarda bulunan Yıldırım, Diyarbakır Cezaevi'nde Ahmet Türk'le birlikte gördükleri işkenceleri, Abdullah Öcalan'ın Şam günlerini ve Öcalan'ın eşi Kesire hakkında bilinmeyenleri ilk kez anlattı…
-Hükümetin bir süredir yürüttüğü demokratik açılım çalışmaları için ne düşünüyorsunuz?
Bazı Kürt politikacılar bir sürü şeyler söylüyorlar, ben bunlara katılmıyorum. Bütün bu ekip, halk içerisinden gelen insanlardır; saraylardan değil, babadan, deden miras değil. Hatalar yapmadılar demiyorum, çok büyük hatalar da yaptılar. Devletin birikmiş sorunlarına ilk defa değiniliyor. Kimse cesaret etmedi, bunlar cesaret etti. Ama AK Parti, baştaki kararlı tutumunu sürdüremedi.
ÖCALAN'IN KÜRT DAVASI GİBİ BİR DERDİ YOK
- Sizce bu sürecin doğru işlemesi için neler yapılmalı?
Muhatap sorunu var. Dünyanın hiçbir yerinde tek taraflı bir çözüm olmaz. İlk planda silahların susması gerekir; ama tek taraflı değil. "Gelin silahlarınızı bırakın" demekle olmaz. Bunlar koyun, kuzu değil ki; sen bunun zeminini, şartlarını oluşturacaksın. Açılımda neler var; bunu açacaksın. Dağa çıkan çocukların çoğunu tanıyorum. Bunlar boşuna dağa çıkmadı. Hasan Cemal'in "Kürtler" diye bir kitabı var. Orada, Diyarbakır Cezaevi'ni yaşayan Cemiloğlu var. Ne diyor; "Genç olsaydım dağa çıkardım." Bu, Diyarbakır'ı anlatan en güzel bir laftır. Ben bu olayların canlı şahidiyim, mahkemede "Ben Kürdüm" diyeni mahvediyorlardı. Cezaevlerinde bizleri sopalarla yürütüp, "Türkoğlu Türküm ben" diye bağırttırıyorlardı. İki taraf da değişmelidir. Kürtler doğru bir siyaset izlemelidirler. Kendisine doğru bir muhatap bulmalıdır. Dünyanın her tarafında muhatap olan taraf, iktidar olan partidir. İkinci olarak da Kürtler, özgür iradeleriyle hareket etmelidirler. Tek insanın iradesine bağlı kalmamalıdır.
-Açılımla ilgili diğer partilerin tavırlarını nasıl buluyorsunuz?
CHP ve MHP'nin tavırları ortada. Onlar katliamı dayatıyorlar.
-BDP'nin Kürt politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gerek BDP, gerekse Kandil cephesinde, Kürt halkı adına çok acı bir politika izlediler. Bir kere, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne çatmaları için hiçbir neden yok. Şimdi, siz barış mı istiyorsunuz? Muhatabınız kim; Baykal mı, Bahçeli mi? Söylemleriyle sanki onların yanında yer aldılar. Hataları yok diyemiyorum AK Parti için. Öncelikle, seçilmiş bir partiyi muhatap almadı, onlarla görüşmek istemedi. Ama onu aştı, görüştüler. Şunu da hesaba katın, AK Parti'nin üzerinde küçük bir baskı yok, sorun da küçük değil. Bu baskılar nedeniyle hükümet geri adım attı. Her iki taraf getirdi iradeyi İmralı'ya bağladı. Hâlâ da durum aynı. Ben, Öcalan'ın şahsını çok iyi tanıyorum. Kendisinde ne Kürt aşkı var, ne Kürt davasıyla ilgili bir derdi var, ne de sosyalist davasıyla ilgili bir yapısı var. Politikasızlık. Bir Ahmet Türk vardı, onu da yıpratıp aradan çıkardılar. Bence burada İmralı bu açılıma karşıydı. Çünkü bu açılım başarıya ulaşırsa, kendisi biter. Olay bu kadar açık. Ve Öcalan, bu açılım sürecinde muhatap alındığı anda açılım biter.
EMİNE AYNA DEDİĞİNİZ, KANDİL'DEN YÖNETİLEN BİR BAYAN…
-Bu noktada BDP'nin açılıma verdiği desteği nasıl buluyorsunuz; yeterli görüyor musunuz?
Destek falan verdikleri hiç yok. Emine Ayna dediğiniz, örgütlü ve emirle yönetilen bir bayan. Kandil'den, İmralı'dan yönetilen bir bayan. Bu, Kürt sorununda önemli bir sorun değil. Sorun şu ki; Kürtler adına bir muhatap bulunulsun. Mesela halkın da onay verdiği bazı Kürt aydınlar muhatap alınsın ve oturulup çözüm üzerine tartışılsın. Muhatapsız barış da olmaz, savaş da olmaz. İrlanda'da IRA silahları ne zaman bıraktı; barış netleşince silahları bıraktı.
KÜRTLER'LE TÜRKLER BÖLÜNEMEZ, SAHTEKÂRLIK YAPMASINLAR
-Açılım adına sizlerin görüşleriniz nelerdir, teklifleriniz?...
Muhatap olarak halkın önünü tıkamak istemem; ama şunu söyleyeyim ki Kürtler bir halktır. Onların temel hakları vardır ve öncelikle de yeni bir Anayasa ile onların bir halk olarak tanınması gerekir. Ayrıca yayınıyla, eğitimiyle, her şeyiyle özgür olmalı. Ayrıca yerel yönetimler de yetki ve güç sahibi olmalıdırlar.
-İki halkın bir arada yaşaması ve yönetilmesi için?...
Kürtlerle Türklerin ayrılması mümkün değil! Bunu kurcalayanlar, bunu dillendirenler sahtekârlık yapıyorlar. Bin yıldır iç içe yaşamış bir halk, bana sorarsanız tek vücut ve ben ayrılmak istemiyorum. Benim bir sürü Türk arkadaşlarım var ve araya sınır taşı koymak istemiyorum. Böyle bir durum, iki halkın da kaybı olur.
-İki halkın bir arada yaşayabileceği bir ortam oluşturulması gerektiğini söylüyorsunuz, değil mi?
Diyorum ki, Türklerin ve Kürtlerin birbirinden ayrılması, araya bir sınır konulması, iki halkın da büyük bir kaybı olur ve şuna buna yem olurlar. Bakın, Türkiye'deki Kürtler, Süryaniler, Çerkezler, herkes kendi kültürünü, dilini yaşayabilse, kime ne zararı olur?
AÇILIM, TÜRKİYE'YE BAHAR GETİRİR
-Açılımlar gerçekleşirse, Kürtler arasında bir huzur olur mu?
Bir bahar havası yaşanır. Kürt meselesinin hallolması için evvela Ergenekon'un etkisiz hale gelmesi gerekir. Belki bunu görmeye benim ömrüm yetmez; ama umutluyum, gelecek nesiller bizim yaşadığımız acıları yaşamazlar. Türkiye artık toplum olarak bunu kaldıramaz. Şimdi Erdoğan bazı şeyler yapmak istiyor. Kolay değil, üzerinde çok baskılar var, çok net gözleniyor. Ama bu baskılara göğüs geremezse bir yerlere varamaz. Ve ben şuna inanıyorum, haklı bir yoldadır. Diğerleri haksız, çok haksız. Destek bulacak, güç bulacak olan Erdoğan'dır, bu yolda devam ettiği sürece.
-Bu nokta BDP'ye düşen bir rol var mı sizce?
Onlar da artık kendilerine çekidüzen vermeliler. Bu süreçte, İmralı ortadan çekilmelidir. Bir mahkûmdur, bir Kürt olarak ona sahip çıksınlar; ama iradelerini Öcalan'a bağlamak, onun direktifleri doğrultusunda hareket etmek bir felakettir, uçurumdur.
KESİRE ÖCALAN'IN GİZLİ BAĞLANTILARINI ÖĞRENİNCE AYRILDI
Bir dönem terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın sağ kolu olarak bilinen Avukat Hüseyin Yıldırım, yıllarca süren suskunluğunu Cihan Haber Ajansı'na bozdu. Kamuoyunda Abdullah Öcalan'ın eşi olarak bilinen Kesire Öcalan hakkında önemli açıklamalarda bulunan Yıldırım, "Kesire, Apo'nun gizli ilişkilerini öğrendi. Derin devletle olan ilişkilerini... Ve kopuş buradan geldi." diye konuştu.
"Kesire konuşursa yer yerinden oynar." diyen Hüseyin Yıldırım, şunları öne sürdü: "Apo'nun tüm bağlantıları, kimlerle bağlantıları varsa hepsi ortaya çıkar. Ve Apo'nun söyleyecek bir şeyi kalmaz. Açıklananlardan sonra da Öcalan, Kürtlerin gözünde sıfıra iner."
Yıldırım, Kesire Öcalan hakkında yöneltilen soruları şu şekilde cevapladı:
-Öcalan'ın eşi Kesire üzerindeki sır perdesi bugüne kadar aralanamadı. Siz bu konudaki iddialara katılıyor musunuz?
Kesire ajan değil. Bunu söyleyenler büyük bir vebali yükleniyorlar. Babasından dolayı diyorlar. Ben, babası hakkında bir şey söylemiyorum. Ajanlığını ne onaylıyorum, ne de reddediyorum. Çünkü bilgi sahibi değilim. Bu konuda araştırmalar var, zamanı gelir konuşurum, belgeler elime geçerse. Özellikle İstiklal Mahkemeleri'nin dosyası açılsın, o zaman Kesire'nin babası Ali (Yıldırım) hakkında her şey ortaya çıkar.
-Neler mesela?
Dersim'e 1938'de operasyon başlatıldığında Türkçe bilenlere çok ihtiyaç vardı. Ali Yıldırım o zamanlar 20 yaşlarında genç bir insan ve okur-yazar. Ve onu almışlar, "Şu aşirete, bu aşirete git" demişlerdir ve o gitmiştir. Onlar da ne dediyse aktarmış. Ama ilginç olan; Ali Yıldırım, İstiklal Mahkemeleri'nde tanıklık yapmayı reddediyor. En yakınları söylüyor bunu. Karakoçan'da zabıt kâtipliği yapmış. Babası ajan ise de çocuğunun ne günahı var? Ben, bir sürü belgelerine rağmen Öcalan'ın ajanlığını söyleyemiyorum. Devletle o kadar bağlantılarına rağmen.
KESİRE, ÖCALAN'IN YERİNE GÖZ DİKMİŞTİ
-Kesire'nin örgüt içindeki konumu nasıldı?
Ben, Kesire'nin bizim grubun (PKK Devrimci Hareket) içine girmesi taraftarı değildim. Biz Kesire'den çok farklı düşünüyorduk. Kesire, PKK'nın politikasını aynen sürdürmek istedi. Biz bu politikaya karşıydık. Ama Kesire'nin hedefinde bir tek Öcalan vardı. Yani, "Öcalan gitsin, ben geleyim." Bu anlayışa karşı çıktık.
-Yani Öcalan'ın yerine geçmek istiyordu, öyle mi?
Tabii. Anlayış olarak oydu. Örgütte beyin düzeyinde insanlar katledilmişti. Kesire, bunları provokasyon olarak değerlendirdi, biz bunlara karşıydık. Ve şöyle düşünüyorduk: 'Mücadelenin bu noktaya gelmesinde, Apo'nun katliamlar yapmasında, diktatör haline gelmesinde hepimizin payı var. Herkes de payı oranında kamuoyuna özeleştirilerde bulunmalı.'
Kesire orada şunu anladı: "Bunlar şimdiden geçmişin hesabını soruyorlar." Çünkü Kesire suçluydu. Özellikle Çetin Güngör muhalefetinde katledilen insanların sorumlusu Kesire'dir. Çünkü o kurcaladı, tartışmayı o başlattı. Kesire bizim bu tavrımızı öğrendi, arkadaşlarla ilişkilerimizi provoke etmeye çalıştı. Bazı arkadaşlar için beni arayıp, "O şucudur, bu ajandır filan" demeye başlayınca, ben: 'Bir daha telefon etme, seninle ilişkimiz kalmamıştır, sen PKK mantığıyla hareket ediyorsun, biz de bu mantığa karşıyız, ben arkadaşlarıma ihanet etmem' dedim.
MİHRİ BELLİ, KESİRE ALEYHİNE KONUŞMADI
-Ondan sonra mı ilişkileriniz koptu?
Evet, orada ilişkilerimiz koptu. Oradan, Mihri Belli'nin yanına geldiğini biliyorum. Orada Mihri Belli onunla örgüt arasında: "Siz bana karışmayın, ben de size karışmayayım" diye aracılık mı etti, ondan sonra sessizliğe gömüldü Kesire.
-Böyle bir mutabakat var mı?
'Siz bana karışmayın, ben size karışmayayım'; artık ne derece doğru. Böyle bir duyum var. Ve Mihri Belli, PKK'ya ihanet edenlere, Apo'dan da önce idam fermanı veren adamdır. Ama Kesire hakkında hiç olumsuz bir laf söylemiyor, ona karşı saygılı davranıyor. Çünkü yanındaydı. Ve Kesire ile Apo'nun ilişkilerinin kopması çok düşündürücü değil mi? Ve Kesire neden konuşmuyor? Ya aralarında gizli bir anlaşma var, ya da devlet konuşmaması için onu tehdit ediyor.
KESİRE: ÇOBANLA EVLENİR, ÖCALAN'LA EVLENMEZDİM
-Peki, Öcalan ile ayrılmalarının temel sebebi neydi?
Ayrılma sebepleri şuydu; bir kere Kesire, Apo'nun gizli ilişkilerini öğrendi. Derin devletle olan ilişkilerini. Ve kopuş buradan geldi. Zaten evlilikleri sevgiye dayanan bir evlilik değildi. Kendi ağzından duyduğum bir şey.
-Kimden, Kesire'den mi?
Kesire'den duydum. "Bir çobanla evlenir, onunla evlenmezdim. Arkadaşlarımın baskısıyla oldu bu evlilik" diye. Baskı yapmışlar işte, "Bununla evleneceksin" diye. Zaten o dönem Kesire birisiyle nişanlı mıymış, sözlü müymüş ne…
-Yani sevgiye dayanan bir evlilik olmadı?
Kesinlikle. Ama sevgisizlik Kesire'den mi, Apo'dan mı onu bilemem. Ama bu evlilik, sevgiye dayanan bir evlilik değildi, bu bir. İkincisi, Kesire'yi ortadan kaldırmak istemesinin sebebi; Kesire yakınlarındayken, amacını gerçekleştiremiyordu.
KESİRE KONUŞURSA YER YERİNDEN OYNAR
-İyi de, ne oldu da Öcalan, Kesire'yi bir anda hedef durumuna getirdi?
Kimileri, Apo'nun kadınlarla ilişkisinden dolayı diyorlar. Asıl olay bu değil. Daha ciddi durumlar var; Kesire, Apo'nun derin ilişkilerini öğrendi. Kesire de bana diyordu: "Dikkat et, bağlı olduğu güçleri harekete geçirir."
-Kesire Apo'yu ortadan kaldırmayı düşündü mü?
Öyle bir söylem de var. Hatta bununla ilgili bir şoför de öldürülmüştü.
-Halen nikâhları devam ediyor mu?
Tabii. Mahkemede boşanmadıklarına göre, halen nikâhlı görünüyorlar.
KESİRE, ÖCALAN'DAN DAHA ETKİLİ VE BİRİKİMLİ
-Kesire'nin derin devletle ilişkisi iddiaları konusunda görüşünüz ne?
Kesire ajan değildi. Çok birikimli bir bayandır. Ama PKK'nın baskıcı mantığının oluşmasında Kesire'nin rolü büyüktür. İkincisi, Apo'nun diktatörleşmesinde de rolü büyüktür. Kesire, Apo'dan etkili ve birikimlidir.
-Kesire şimdi nerede?
Pasaportu, oturumu İsveç'te. Bir ara, dil öğrenmek için İngiltere'ye, Yörükoğlu'nun yanına gittiğini biliyorum. Çünkü Yörükoğlu'nun adresini benden almıştı. Hollanda'da akrabaları var, oraya gidip geliyor.
-Avrupa'yı dolaşıyor mu?
Evet, tabii. Ama mesele şudur; Kesire'nin bu zamana kadar susması, Kesire'yi suçlu durumuna koyar. Kesire, bildiklerini neden açıklamıyor? Mihri Belli aracı oldu, bu kesin. Ya gizli bir anlaşma yapıldı, ya da derin devlet onu tehdit ediyor. Ailesini ortadan kaldırma tehdidi. Kesire de ailesine çok düşkün.
-Konuşsa ne olur, neler değişir?
Yer yerinden oynar. Apo'nun tüm bağlantıları, kimlerle bağlantıları varsa hepsi ortaya çıkar. Ve Apo'nun söyleyecek bir şeyi kalmaz. Açıklananlardan sonra da Öcalan, Kürtlerin gözünde sıfıra iner, halka karşı suçlu duruma düşer. Perinçek'le görüşen birisi...
'MUMCU, ÖCALAN'IN DERİN DEVLET BAĞLANTISINI ARAŞTIRDIĞI İÇİN ÖLDÜ'
Öcalan'la ilgili büyük bir güvensizlik içerisinde olduğunu dile getiren Yıldırım, şunları aktardı: "Öcalan'ın derin devletle bağlantılarının olabileceğini düşünüyorum. Öcalan'ın tutuklanması, salıverilmesi var. Hatta bu konuda Uğur Mumcu buraya geldi, benimle görüşmek istedi rahmetli. Evet, o bu konuyu araştırıyordu. Bana göre de rahmetlinin öldürülmesinin nedeni budur. Bu bağlantı ortaya çıkmasın diye. Onun cinayeti, ne dindarlar, ne de İran olayıydı. Eşi Kesire, Apo'nun gizli ilişkilerini öğrendi. Derin devletle olan ilişkilerini. Ve kopuş buradan geldi. Öcalan'ın Kürt sorunuyla bir ilgisi, amacı, bir duygusu yok."
İsveç'te sığınmacı statüsünde yaşayan Yıldırım'ın açıklamaları şöyle:
-PKK'nın ve Öcalan'ın geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Apo, kendinden başka kimseye değer vermedi. Hep kendisini dayattı ve beyin olan takımları Çetin Güngör, Dilaver Yıldırım, Mahsun Korkmaz; bunları yok etti.
-Dağdaki PKK'lılara bir mesaj imkânınız olsaydı ne derdiniz?
Ben şu an o dağdakilerin bu durumdan kurtulmasını istiyorum; çünkü çoğunu tanıyorum ve çoğu halkın çocuklarıdır. Bazı haklı nedenleri vardı; ama politikasızlık onları bu noktaya getirdi ve Kandil'e hapsetti.
ERGENEKON İMRALI'YI YÖNETİYOR
- Ergenekon oluşumunun PKK'yla irtibatı hakkında gündeme gelen iddialar var.
Ergenekon'un etkisi İmralı ile sınırlıdır. İmralı yönetiyor, İmralı da diğerlerini etkiliyor, dolayısıyla Ergenekon'a bağlıyorum. Mesela tam açılım konuşulurken Tokat'taki eylem... Ne günahı vardı o askerlerin? Savaş alanı filan değil, köylü çocuklarıdır o askerler. Onları vurmakla ne kazanıyorsun? Bu, PKK'nın kararı mıdır, müşterek bir karar mıdır, bu konuda bir şey söyleyemem.
-Öcalan'ın sürekli gündeme gelen derin devlet bağlantısı konusunda ne biliyorsunuz?
Öcalan'ın Şam'daki ilişkileri. En yakın arkadaşları Atıf Hocalı, Doğu Perinçek; bunlar derin devletin adamları, bunlar da ortaya çıktı. Her gün daha yeni belgeler, bilgiler ortaya çıkacak.
- PKK'nın kurulmasında derin devletin ya da başka güçlerin rolü nasıl olmuştur sizce?
Öcalan'ın tutuklanması, salıverilmesi var. Hatta bu konuda Uğur Mumcu buraya geldi, benimle görüşmek istedi rahmetli. Ama ben görüşmek istemedim.
-İddialara göre Mumcu, ölümünden önce Öcalan ile derin devlet arasındaki bağlantıyı araştırıyordu.
Evet, o bu konuyu araştırıyordu. Bana göre de rahmetlinin öldürülmesinin nedeni budur. Bu bağlantı ortaya çıkmasın diye. Dikkat ederseniz, kompüterine filan, her şeyine el koydular. İçini boşalttıktan sonra Ali Sirmen'e teslim ettiler. Ali Sirmenler, "onun yazdıklarını kitaplaştırdık" dediler; ama Cumhuriyet'te yazdıklarından başka bir şey yok. Asıl yazdıkları yok, el konuldu, yok edildi. Onun cinayeti, ne dindarlar, ne de İran olayıydı. Öcalan ile ilgili ben büyük bir güvensizlik içerisindeyim. Öcalan'ın derin devletle bağlantılarının olabileceğini de düşünüyorum.
BİRAND RÖPORTAJINDA SÖYLEDİKLERİ, KIRILMA NOKTASI OLDU
-Sizin örgütten kopuşunuz nasıl oldu?
Ben örgüte girmedim. Diyarbakır'da yaşananları anlatırken ben PKK'nın içinde buldum kendimi. Çevremde hep PKK'lılar vardı. Kopuşum ise şöyle oldu. Ben 1988'de Şam'dayken Öcalan'ı bir ay tahlil ettim, Öcalan'ın Kürt sorunuyla bir ilgisi, amacı, bir duygusu yok. Sosyalizmle de hiçbir ilgisi yok.
-Peki, Öcalan'ın hedefi neydi o zaman?
O, güç sahibi olmak istiyordu. M. Ali Birand'a da ne diyordu, "Ben gidersem, devlet karşısında 40 tane PKK bulur." Ne demek bu? "Benimle anlaşın, ben PKK'yı bitireyim" demekti.
-O röportajın sizin için bir kırılma noktası olduğunu söylüyorsunuz?
Öcalan hazırlanmış, daha arabadan iner inmez Birand'a sarıldı, öptü. Söze başlarken Mehmet Ali Birand, "Ben ülkemi çok seviyorum, ülkemin bölünmesini istemiyorum. Sizin bazı söylemlerinize de katılmıyorum. Ama ben bir gazeteciyim, kanunların ve yerin elverdiği ölçüde söylediklerinize yer vereceğim" dedi. Öcalan o zaman: "Bizim ülkeyi bölmek istediğimizi kim söyledi? Bizim bağımsızlık istediğimiz yok." dedi. Bu benim için ilk vuruş oldu.
PERİNÇEK, "SENİN MESELENİ APO'YLA GÖRÜŞTÜM, KONUŞALIM" DEDİ
-Doğu Perinçek sizinle görüştü mü?
Belki benimle 40 defa görüşmek istedi, görüşmedim onunla.
-Neden görüşmediniz?
Güvenmiyorum ben o adama. Başta onların birbirine karşıymış gibi gözükmeleri bir oyundu. Telefonda bana, "Senin meseleni Apo'yla görüştüm ben. Konuşalım seninle" dedi. Ben de, "Seninle konuşacak bir şeyim yok" dedim. Perinçek, çok tehlikeli birisi. Nedir Perinçek'i 1972'den beri ayakta tutan?
-Şuan devam eden bir Ergenekon davası var. Dava ve örgütle ilintili o dönemden isimler biliyor musunuz?
Kimin ne olduğunu tam bilemem ama katiller vardı. Avrupa'da kimler var öyle, örgütten çıktıktan sonra hepsini öğrendim. Ama şunu biliyorum, ajan olarak örgütün içine girip, işini gördükten sonra elini kolunu sallayarak gidenler oldu, bunlara hiç dokunulmadı. Ajan diye öldürülenler ise gerçekten beyin takımlarıydı.
YUNANLAR, "ÖCALAN HEMEN GELSİN, YERİ HAZIR" DEDİLER
-Öcalan'ın Avrupa'ya gelmek için çalışmaları olmuş muydu?
Öcalan bir gün bana bir talimat gönderdi. Orada aynen şöyle diyordu: "Mücadele gelişti, Suriye artık yükümüzü kaldıramaz. Ben, karargâhımı ülkeye taşıyorum."
-Ülke dediği, Türkiye mi?
Ülke dediği, Türkiye'deki dağlara taşıyacak. Ve bu açıklamasından 2-3 ay sonra bana özel bir kurye gönderdi. Talimatta, "Avrupa'da hükümetler düzeyinde görüşmelerle bana yer hazırla." diyordu. Bu, benim çok tuhafıma gitti. Daha iki ay önce ülkeye taşınacağını söylüyordu, yapıya açık olarak. Bana ise gizli olarak böyle bir şey söylüyor.
-Peki ne oldu, girişimlere başladınız mı siz de?
Önce Yunanlılarla görüştüm, Paris'te bir toplantıda, "Hemen gelsin, yeri hazır!" dediler. Görüştüğüm, PASOK taraftarıydı. Telefon açtım ona (Öcalan'a): "Yunanistan oturuma sıcak bakıyor" dedim, o da: "Yunanistan zaten tamam. Sen, bir Avusturya'ya bak." dedi.
AVUSTURYA, DERİN İLİŞKİLER İÇİN UYGUN ADRESTİ
-Avusturya işi olmayınca neler oldu?
Avusturya girişimi için sonra Öcalan benim için diyor ki İmralı'dan: "Beni CIA ve MİT'in cirit attığı bir yere çekip tasfiye edecekti ve yerime oturacaktı." Şimdi düşünüyorum, gerçekten de Avusturya'da CIA ve MİT cirit atıyor. Bunu bana Avusturyalı dostlarım söyledi. Peki, kendisi neden o ortamı istedi? Bana göre olay şuydu: Yunanistan'da rahat hareket edemezdi (Öcalan), eğer çeşitli güçlerle Türkiye'de ilişkileri varsa, o ilişkilerini Yunanistan'da geliştiremezdi. Çünkü Yunanistan buna taraftar olmazdı. Ama Avusturya'da bu ilişkileri rahat geliştirebilirdi.
-Açıkçası, "güçlerle ilişkiler" derken, istihbarat örgütlerini mi kast ediyorsunuz?
Evet, tabii, o ilişkiler.
ÖCALAN KİMİN ADAMI?
-Ne oldu sonrasında?
Ben oradan ayrıldıktan sonra, Avusturya'ya geçme işi orada kalmıştı. Zaten ben Şam'dayken de Avrupa'ya geçme kararından vazgeçmişti. Onun gözü aslında Türkiye'deydi. Bir şey daha söyleyeyim, Öcalan yakalanıp Türkiye'ye getirildiğinde, idamı konuşulurken, o zamanki koalisyondaki Ecevit ve Bahçeli onun idamından yanaydı. Fakat dönemin MİT Müsteşarı Atasagun bir rapor getirdi ve Ecevit'e verdi. Oradaki bir sayfayı Ecevit, Bahçeli'ye gösterdi. Mesut Yılmaz da Bahçeli'yi ayrı bir odaya çağırdı. Tekrar toplantı masasına geldiklerinde Bahçeli idam düşüncesinden vazgeçmişti. Ne getirdi MİT? Ben iki ihtimal üzerinde duruyorum; ilki, biz bunu teslim alırken idam etmeyeceğimize dair Amerika'ya söz vermişiz. Ama bu Bahçeli'yi durduramazdı. İkinci ihtimal, eğer raporda "Bu bizim adamımız" diyorsa, o zaman Bahçeli durur…
HÜSEYİN YILDIRIM KİMDİR?
Bir dönem Öcalan için Avrupa'da lobi faaliyetleri yapan Hüseyin Yıldırım, bu sebeple örgütün Avrupa sorumlusu olarak tanındı. 1937'de Tunceli'de doğan Hüseyin Yıldırım 1969'da İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirerek serbest avukatlığa başladı. 12 Eylül'de 11 ay cezaevinde kaldı. 1988'de Bekaa Vadisi'ne giderek Abdullah Öcalan'ın yanında yer aldı. Bir süre sonra Öcalan'la fikir ayrılığına düşerek İsveç'e yerleşti. 1987'de Olof Palme Cinayeti'nin asli azmettiricisi olma iddiasıyla gözaltına alındı. 8 gün sonra serbest bırakıldı. Öcalan'ın kendisine en büyük rakip olarak gördüğü öne sürülen Hüseyin Yıldırım, Öcalan ile fikir ayrılığa düştükten sonra ayrı bir grup olarak hareket etti. (CİHAN)
Son Dakika › Güncel › 'Kürtler Doğru Muhatap Bulmalı' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?