Kürşad Zorlu: "Vatandaşın, İktidara Oy Verenler ve Vermeyenler Şeklinde Ayrılamayacağını İktidara 31 Mart'ta Anlatmamız Gerekiyor" - Son Dakika
Güncel

Kürşad Zorlu: "Vatandaşın, İktidara Oy Verenler ve Vermeyenler Şeklinde Ayrılamayacağını İktidara 31 Mart'ta Anlatmamız Gerekiyor"

İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ordu konuşmasındaki “ Biz varsak doğal gaz var, biz yoksak doğalgaz yok” sözlerini eleştirerek, “Muhalefette olmayı bir tarafa bırakın, nereden bakarsanız bakın kabul edilemeyeceğimiz bir açıklama bu. Günler öncesinde de Hatay’da, ‘Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse o şehre herhangi bir hizmet gelmez’ demişti Sayın Erdoğan. Bu tehdit siyasetine hep beraber karşı durmamız lazım. Böyle demokrasi olmaz. İllerin AK Partili olan ve olmayan belediyeler şeklinde ayrılamayacağını daha kaç kere hatırlatmamız gerekecek? Aslında vatandaşın iktidara oy verenler ve vermeyenler şeklinde ayrılamayacağını da siyasi iktidara 31 Mart’ta anlatmamız gerekiyor” dedi.

19.02.2024 16:27  Güncelleme: 17:04

İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ordu konuşmasındaki " Biz varsak doğal gaz var, biz yoksak doğalgaz yok" sözlerini eleştirerek, "Muhalefette olmayı bir tarafa bırakın, nereden bakarsanız bakın kabul edilemeyeceğimiz bir açıklama bu. Günler öncesinde de Hatay'da, 'Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse o şehre herhangi bir hizmet gelmez' demişti Sayın Erdoğan. Bu tehdit siyasetine hep beraber karşı durmamız lazım. Böyle demokrasi olmaz. İllerin AK Partili olan ve olmayan belediyeler şeklinde ayrılamayacağını daha kaç kere hatırlatmamız gerekecek? Aslında vatandaşın, iktidara oy verenler ve vermeyenler şeklinde ayrılamayacağını da siyasi iktidara 31 Mart'ta anlatmamız gerekiyor" dedi.

İYİ Parti Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Zorlu şunları söyledi:

"DAĞLARI SİYANÜRLE YERLE BİR OLURKEN SESSİZLİĞE GÖMÜLEN SİYASİ İKTİDARA SORUMLULARI AKLAMA FIRSATI VERMEYECEĞİZ"

" Erzincan'ın İliç'te bir felaket yaşadık. Kimsenin sorumluluk almadığı ve yanlışı üstlenmediği; konuşanların cezalandırıldığı ve yine vicdanlarımızın yaralandığı bir felaketle karşı karşıyayız. Günlerdir veriler, resmi rakamlar, belgeler, izinler, teknik ve bilimsel raporlarla ihmalin fotoğrafı açıkça ortaya çıkarıldı. Yani yalanın, talanın ve rantın fotoğrafından bahsediyoruz. Kamu sağlığı, sırf sermayenin daha fazla katkı sağlamadı için esasında bu yanlışlıklara kurban edilmiş. Zira toprağa, suya ve havaya karışan siyanür, bölge halkının sağlığını hala tehlikeye düşürüyor. 9 canımız hala bu göçüğün altında. Adeta 'Al takke ver külah' ilişkilerinde ülkemizin yeraltı ve yer üstü kaynaklarını talan eden bu iktidara seslenmek istiyoruz: Deprem oldu, enkaz altındaki vatandaşın üzerine sela okuttunuz. Heyelan oldu, maden ocağında göçük ortaya çıktı, yeri geldi şiddetli yağmurlar sel oldu, vatandaşlarımız hayatını kaybetti. Her türlü değerimizi oy almak için kullanan ama dağları siyanürle zehirlenip yerle bir olurken sessizliğe gömülen siyasi iktidara facianın sorumlularını aklama fırsatını vermeyeceğiz ve biz kamu vicdanının sesi ve vekili olacağız. Bu itibarla İliç'teki felaketin sorumlularının hukuk önünde hesap vermesi ve cezalandırılması için İYİ Parti olarak sürecin birebir takipçisi olduğumuzu buradan ifade etmek istiyorum.

"İKTİDAR HER GENCE ÜNİVERSİTE DİPLOMASI VERMEYE ANT İÇMİŞ AMA İŞ ÜNİVERSİTE MEZUNLARINI MUTLU ETMEYE GELİNCE SINIFTA KALMIŞ"

Memnuniyetsizlik ve mutsuzluk artışı, 'Türkiye İleri Sallama Kurumu' -ben onu öyle tarifliyorum- TÜİK tarafından bile artık göz ardı edilemez hale geldi. Ülkenin son dönemine baktığımızda genel olarak mutsuzluğun yaygınlaştığını ve yaşamından çok memnun olanların sayısının ciddi şekilde azalmakta olduğunu görüyoruz. Kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyetsizlik de yine TÜİK rakamlarına yansımış. 2013-2023 dönemine baktığınızda, kamu hizmetlerinden memnun olduğunu beyan edenlerin oranı; eğitim, sağlık ve ulaştırma alanında yüzde 10 seviyesinde azalmış. Bir anlamda 'vatandaştan vergi toplamaya gelince oranları istediğin gibi artır ama bu vergilerle yeterli hizmeti verme' anlayışı siyasi iktidarın düsturu haline gelmiş. Çok övünülen hizmet anlayışının sayısal karşılığı işte burada yatıyor. Eğitim düzeyine göre en mutsuz kesiminin yükseköğretim mezunları olduğunu söyleyelim. Siyasi iktidar neredeyse her gence üniversite diploması vermeye ant içmiş ama iş üniversite mezunlarını mutlu etmeye gelince sınıfta kalmış. Yükseköğretim mezunlarının mutluluk oranında, 2006'dan 2023'e 17,2 puanlık bir azalma dikkat çekiyor. Peki üniversitelerin eğitim kalitesi her geçen yıl daha da düşerken üniversitelerdeki gençlerimiz 'Ben neden burada zaman geçiriyorum' diye düşünmeyecek mi sandınız? Üniversite sayısını ve kontenjanları çılgınlar gibi artırıp diğer yandan bütçe içinde yükseköğretimin payını azaltırken üniversitelerin hizmet kalitesinin düşeceğini hiç mi öngörmediniz? Yeni üniversite mezunlarının ortalama ücreti her geçen gün asgari ücrete biraz daha yakınsarken bu gençler 'Biz neden üniversitede okuduk' diye sormayacak mı zannettiniz? Bu soruları soran gençlerin mutsuz olacaklarını ve ilk fırsatta 'Başka bir ülkeye nasıl yerleşirim' diye düşüneceklerini hiç mi tahmin etmiyorsunuz? İnsan bunları sormadan edemiyor. Yoksa bunlar kasıtlı bir biçimde mi yapılıyor?

"BİR SİYASİ İKTİDAR DÜŞÜNÜN Kİ EMEKLİSİNİN FERYADINA KULAK TIKIYOR, EĞİTİM ORDUSUNU İSE GÖRMEZDEN GELİYOR"

Bugün emeklilerle öğretmenlerin feryadı artık ortaklaşmıştır. Açlık sınırının altında yaşamaya mecbur bırakılan milyonlarca emekli bir yanda, yıllarca öğrenim görüp mesleği için hak kazandığı halde açıkta bırakılan yüz binlerce öğretmen diğer yanda. Bir siyasi iktidar düşün ki emeklisinin feryadına kulak tıkıyor, eğitim ordusunu ise görmezden geliyor. Siyasi iktidarın beğenmediği eski Türkiye'de ikramiyesiyle ev alabilen bir emekli kesimi vardı. Emekli ikramiyesi toplumun büyük kısmını oluşturan asgari ücretlilerin mülk edinmesinin tek imkanıydı. Ev sahibi olan emekliler en azından maaşlarıyla kıt kanaat de olsa geçinebiliyordu. Bu imkan da ellerinden alındı ve ailesinden serveti olmayanlar mülksüzlüğe mahkum edildi. Bugün bırakın ev alabilmeyi, emekli ikramiyesiyle bir araba dahi alınamaz bir ekonomik ortamdayız. Emekliler çalışırken girdikleri borçları ancak ödeyip yetmeyen maaşları sebebiyle bir kez daha borçlanarak, ezilerek, kırılarak yaşamaya çalışıyorlar. Biz onun için acilen öğretmenler için atama, emekliye zam diyoruz. Gelinen bu koşullarda en düşük emekli maaşı asgari ücretten az olamaz. Verilen onca sözden, beylik laftan sonra öğretmene 100 binden aşağı bir kadro atamasını asla kabul etmiyoruz.

Mülakat konusuna gelince de bunu kaldırmaya yönelik kanun teklifine ilişkin bir ilerleme kaydedilmediğini de öğretmenlerimiz ve aileleriyle buradan paylaşmak isterim. Siyasi iktidar emeklilerin yaşam koşullarını yaşanamaz hale getirmekle kalmamış bir de kademeli emeklilik problemine neden olmuştur. Tıpkı aylık bağlama oranları düzeltilmeden emekli maaşlarına köklü bir çözüm üretilemeyeceği gibi EYT düzenlemesinin ardından adil bir emeklilik sistemi tesis etmeden iş ve emek barışı asla sağlanamayacaktır. Dün, EYT düzenlenmesinden yararlanamayan çok sayıda insan Ankara'da miting düzenlediler. Bir günlük farkla 17-20 yıl kaybetmenin adaletsizliğini dile getiriyorlar. Bu adaletsizliği ortadan kaldırmaya yönelik derhal bir çalışma yapılması gerekiyor. Biz böyle bir düzenlemeyi Meclis çatısı altında konuşmaya hazırız.

"VATANDAŞIN İKTİDARA OY VERENLER BE VERMEYENLER ŞEKLİNDE AYRILAMAYACAĞINI İKTİDARA 31 MART'TA ANLATMAMIZ GEREKİYOR"

Ocak ayındaki 15,1 milyar TL açıkla son 12 aydaki bütçe açığında rekor kırıldı. Hükümeti bu anlamda tebrik etmek lazım. Bütçe açığının ve faiz dışı açığın, GSYH'ye oranı 2001 krizinden beri en yüksek seviyeye ulaştı. ve dahası, vergi adaletsizliğinde sürekli el yükselttikleri için kendilerini tebrik etmek de istiyorum. Ocak 2024 bütçe gerçekleşmelerine baktığımızda, merkezi yönetimin vergi tahsilatı KDV'de yüzde 165, ÖTV'de yüzde 118, gelir vergisinde yüzde 107, kurumlar vergisinde ise sadece yüzde 10 arttı. Türkiye adeta sömürü ve rant ekonomisiyle can çekişiyor. Yoksuldan zengine servet transferiyse mevcut sistemin ana bir unsuru haline gelmiş durumda. Vatandaş artık iktidarın açılımını 3 şekilde yapıyor; Adaletsizliği Kutsama Partisi, Ağaları Kollama Partisi diğeri de Açlık ve Kutuplaştırma Partisi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Ordu'da yaptığı konuşmayı aynen okumak istiyorum: 'Bizim olmadığımız bir büyükşehir belediyesi, kusura bakmayın açık konuşuyorum, doğal gazı nasıl getirecek? Biz varsak doğal gaz var, biz yoksak doğal gaz yok.' Muhalefette olmayı bir tarafa bırakın, nereden bakarsanız bakın kabul edilemeyeceğimiz bir açıklama bu. Günler öncesinde de Hatay'da, 'Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse o şehre herhangi bir hizmet gelmez' demişti Sayın Erdoğan. Bu tehdit siyasetine hep beraber karşı durmamız lazım. Böyle demokrasi olmaz. İllerin AK Partili olan ve olmayan belediyeler şeklinde ayrılamayacağını daha kaç kere hatırlatmamız gerekecek? Aslında vatandaşın iktidara oy verenler ve vermeyenler şeklinde ayrılamayacağını da siyasi iktidara 31 Mart'ta anlatmamız gerekiyor. Bizim için 81 ilin, 922 ilçenin her biri Türkiyemizdir. Ülkemizdeki 85 milyon kişinin her biri Türkiyemizdir. Eğer Türkiye'yi temsil ediyorsanız, bunu böyle bilmek ve buna göre davranmak, gücümüzü de aldığınız bu milli iradeye olan borcumuzdur.

"SİYASİ İKTİDAR YANLIŞ POLİTİKALARIYLA, EKONOMİDE YARATTIĞI TAHRİBATLA ÜLKENİN DEMOGRAFİK DENGELERİNİ BOZMAYI BAŞARDI"

TÜİK, 2023 yılı nüfus verilerini açıkladı. Nüfusumuz, 2023'te sadece 92 bin 824 kişi artmış. Artış oranı da binde 1,1. Oysa 2002-2022 dönemine baktığınızda nüfusumuzun artış oranı yıllık ortalama yüzde 1,3'tür. Öte yandan 2023'ü nüfus açısından diğer yıllardan ayran 6 Şubat afetini de unutmamalıyız. Resmi kayıtlara göre, vefat eden kişi sayısı 53 bin 537 kişidir. Yani afet olmasaydı, afette hayatını kaybeden kimse olmasaydı dahi nüfus artışımız yüzde 0,17 olacaktı. Bu nüfus verilerine göre, ülkemizde üç kaygı verici gelişme veya ihtimal dikkatimizi çekiyor. Birincisi doğurganlık hızındaki azalmadır. Zira 2014'ten beri sıfır yaşındaki azalma devam ediyor. Sıfır yaşındaki nüfusta bir önceki seneye göre yüzde 7 buçukluk bir azalma yaşanmış. Oysa genç nüfusun fazlalığı ülkemizin en güçlü özelliklerinden biriydi. Ancak siyasi iktidar, yanlış politikalarıyla, ekonomide yarattığı tahribatla ülkenin demografik dengelerini bozmayı başardı. Peki bugün neden bu hız azalıyor? Çünkü AK Parti enflasyonla mücadele etmeyince, gelir dağılımını bozunca vatandaş bu yeni ekonomik düzene kendince uyum sağlamak durumunda kalıyor.

Cumhurbaşkanı her fırsatta 'çocuk yapın' dese de vatandaş gelecek kaygısıyla bu yönelime karşı duruyor. Gençler ise 'Ne evlenmesi, daha kendimize bakamıyoruz cebimize giren üç kuruşla' diyecek noktaya getirildi. Netice olarak da Türkiye'nin demografik fırsat penceresi yavaş yavaş kapanıyor. Üzülerek görüyoruz ki nüfus dinamizmini kaybolduğu ve nüfusu hızla yaşlanan bir ülke haline geliyor ülkemiz. İkinci kaygımız, depremde vefat edenlerin sayısının resmi açıklamadan fazla olması ihtimali. Nüfus artış hızının tarihsel ortalamasından bir yılda aşırı derecede sert bir sapma yapması, kolay açıklanabilir bir durum değil. Peki nedir bu sapmanın kaynağı? ya kaygı duyduğumuz gibi afette aslında açıklanandan daha fazla vatandaşımız vefat etti ya da çok ciddi dış göç verdik. Dış göç de zaten nüfus dinamikleriyle ilgili üçüncü kaygımız. 2022'de ülkemizden yurt dışına göç eden vatandaşlarımızın sayısı 140 bine yaklaşmış. 2018-2022 döneminde ise 500 binden fazla vatandaşımızın yurt dışına göç ettiğini görüyoruz. Henüz TÜİK'in 2023 göç verileri açıklanmadı ama dış göçte çok ciddi bir artış yaşanmış olma ihtimalini de burada saklı tutuyoruz.

"ÜLKEMİZDE YAŞAYAN KAÇAK AFGANLARA, İLTİCA SİSTEMİNE ALINARAK GEÇİCİ KORUMA VERİLMESİ İÇİN HAZIRLIK YAPILDIĞI DUYUMUNU ALDIK"

Genç nüfusu azalan ve dış göçün hızla arttığı bir ülke yaptılar ülkemizi. Dış göç diye sayılarla ifade edilen nüfus kaybının da büyük çoğunluğunun iyi yetişmiş insan kaynağımız olduğunu hatırlatmaya gerek yok. ya kalanlar ne durumda? Allah'a emanet yaşıyorlar. Çünkü biliyorlar ki bir depremde bina altında kalabilirler. Maden işçisi iseler yine her an toprak altında kalabilirler. Bunları da geçtim, ülkedeki adalet yoksunluğundan güç alan bir psikopat sokakta ya da trafikte ansızın canlarını alabilir. Sözün özü; ne yazık ki ülkemizi mutluluk vaat edemeyen bir yer kıldılar. Bugün ülkemiz, 10 milyondan fazla sığınmacıyla dünyanın en büyük sığınmacı deposu haline getirilmiştir. Bugün tamamlanan Münih Konferansı'nda en önemli tehlikenin savaş ve iklim değişikliğinden kaynaklanan göç olduğu ortaya konuldu. Siyasi iktidar buna çözüm bulmak yerine sığınmacıları kalıcı hale getirecek uyum projelerine var gücüyle devam ediyor. Geçen hafta gündeme getirdiğimiz bazı illerde Hazine arazilerinin Suriyeli sığınmacılara tahsisini hedefleyen BM destekli proje, bunun küçük bir örneğidir. Hükümet cephesi hızlıca bu iddiayı inkar etmeye kalksa da böyle bir tahsis projesi için illere gidildiği kayıtlarda mevcuttur. Şimdi duyuyoruz ki ülkemizde yaşayan kaçak Afganlara iltica sistemine alınarak geçici koruma verilmesi için bir hazırlık yapıldığı duyumunu aldık. Afganistan vatandaşları, Türkiye'ye Pakistan ve İran üzerinden gelmektedir. İran ilk iltica ülkesi ve Afganlar için güvenli üçüncü ülkedir. Bu nedenle Türkiye'nin gerek ulusal mevzuatı, gerekse taraf olduğu milletlerarası antlaşmalar kapsamında; Afganları Türkiye'ye alma yükümlülüğü yoktur. Suriyeliler konusunda yapılan yanlışlar, Afgan vatandaşlar yönünden de yapılmamalıdır. Ülkemizde bulunan Afganlar, gerekli girişimler yapılarak ivedilikle ülkelerine iade edilmelidirler. Bakın buradan İYİ Parti olarak uyarıyoruz: Bu yoldan dönün, bunu asla hayata geçiremezsiniz. Türk milleti olarak buna asla izin vermeyeceğiz. Konuyla ilgili tarafımca iBakanlığa bir soru önergesi de verdim, cevaplarını bekliyorum. Bu duyumun takipçisi olacağız."

"BAŞKA PARTİNİN HATAY'DA GÖSTERDİĞİ ADAYLA İLGİLENMİYORUZ"

Zorlu, açıklamanın arından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

CHP Hatay Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Lütfü Savaş'ın isminin aday tanıtım toplantısında okunmaması ve adayların yapay zekayla belirlendiğinin açıklanmasıyla ilgili sorular üzerine Zorlu, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Başka bir partinin Hatay'da göstereceği adayla çok fazla ilgilendiğimizi söyleyemem ama bizim bir adayımız var. Hatay Büyükşehir Belediye Başkan Adayımız, Nusret Cömert. İnanın, yarış daha da rekabetli bir iklimde geçecek. Bu yarışı İYİ Parti'nin göğüsleyeceğini ifade etmek isterim. İkinci husus ise, yapay zeka konusu. Bunu ben de takip ettim. Böyle teknolojilerin siyasete uyarlanması faydalı bir şey ama keşke bu anlayışı, 14 Mayıs'tan önce İYİ Parti bu kaygılarını ortaya koyduğunda, Sayın Meral Akşener; o masada bu iddiasını, bu teklifini getirdiğinde de yapmış olsalardı bugün belki çok farklı bir Türkiye'ye uyanmış olacaktık."

İYİ Parti Genel İdare Kurulu Üyesi Ayşen Kurt'un adının karıştığı suikast iddiaları sorulan Zorlu, "Yargıya intikal etmiş bir konu. Biz de takip ediyoruz. Soruşturma büyük bir özenle devam ettiriliyor. Bunun şahsi bir mesele olduğu kanaatindeyiz. Önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak somut delillere göre yeniden bir açıklama yapmayı planlarız" ifadelerini kullandı.

Kürşad Zorlu: "Vatandaşın, İktidara Oy Verenler ve Vermeyenler Şeklinde Ayrılamayacağını İktidara 31 Mart\'ta Anlatmamız Gerekiyor"
Kaynak: ANKA

Son Dakika Güncel Kürşad Zorlu: 'Vatandaşın, İktidara Oy Verenler ve Vermeyenler Şeklinde Ayrılamayacağını İktidara 31 Mart'ta Anlatmamız Gerekiyor' - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement