Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhuriyet gazetesi ile ilgili eleştirilere ilişkin, “Başbakan tahrik ediyor diye saptırma var kendi yaptıkları tahriki göz ardı ederek. Ben Brüksel’e ayrılırken dün bu yayın dolayısıyla güvenlik tedbiri alınması gerekiyorsa ki alınması gerekir kastettiğim tamamen bu gazeteyi de korumaya dönük. Onlarda gazetenin sanki yayınına dönük güvenlik tedbiriymiş gibi yansıttılar” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV- Star ortak yayınında Oğuz Haksever'in sorularını yanıtladı. Davutoğlu, Cumhuriyet gazetesine açılan soruşturmadan, son günlerin sıcak gündemi Cizre olaylarına varana dek birçok konu hakkında açıklamada bulundu. Davutoğlu, “Paris’teki olayların Türkiye'ye yansıması. Cumhuriyet gazetesinin bazı karikatürleri gazetesinde yayınlaması, bunun duyulması üzerine gazeteleri taşıyan kamyonların durdurulması çok eleştirildi. Sizin de Hz. Muhammed’e hakaret ettirmeyiz sözünüz var. Polisin tavrını tasvip ettiğiniz anlamına gelirse bu ne kadar doğru olur? Bir de başka konularda da müdahaleler olur mu?” sorusu üzerine şu şekilde yanıt verdi:
“Öncelikle hepimiz bu tür olaylarda dikkatle hareket etmemiz lazım. Hangi ilkeleri öne çıkarıyorsak o ilkelere önem verip diğerleri göz ardı etmememiz lazım. Bu tür durumlarda bir dengesizlik doğuyor. Hükümet olarak veya şahsen pozisyonum çok açık ve net. Her ne suretle olursa olsun masum insanlara yönelik eylemin ki orada polisler yine Müslüman olan biride öldürüldü. Terör her zaman karşı çıkmamız gereken bir konu. Orada dünya liderleri ile birlikte yürüyerek bu konudaki ilkeyi öne çıkardık ve benimsediğimizi gösterdik. Orada olmasaydık ne tür eleştirilerle karşı kaşıya kalabilirdik içerde ve dışarıda tahmin edersiniz. Ama eleştirilerden kaçındığım için değil doğru bulduğum için gittim. Başka bir ilke söz konusu olduğunda onu da aynı duruşla savunuruz. O da fikri özgürlüğü ile hakaret arasındaki ince çizgi. Akademik hayatımda çok sert İslam eleştirileri ile çok sert Türkiye eleştirileri ile karşılaştım ama onlara karşılık verdim aklımdan şiddet kullanmak geçmedi. Ama eleştiriyi aşıp hakarete vardığı zaman orada çizgi geçiliyor.”
Başbakan Davutoğlu, “Herkesin kişisel onuru gibi kişisel onurunu gibi saygın gördüğü hususlar var. Türkiye’de maalesef bir gazetemizin tam bir duyarsızlık ile böyle bir hakaret ifade edecek, kapak ve iki yazar ve burada tabiri caizse bir hile var. O gece bana haber geldiğinde arkadaşların bazıları temas kurdu gazete ile bunun hassasiyeti anlatılmaya çalışıldı. Sadece fikri özgürlüğü hassasiyeti değil güvenlik hassasiyeti de. Dünyada öylesine tansiyon yüksekliği var ki bu ülkemizi de etkiliyor. İlkesel olarak ben kimseye hakaret etmedim kimse de benim saygı duyduğum birine hakaret etmesine izin vermem. Eğer birisi benim hiç benimsemediğim bir başka dine de hakaret etse aynı tavrı alırdım. Veya yine bir şekilde siyasi muhalefet liderlerimden birisine küfredilse ben onlar kadar haklarını savunurum” dedi.
"HAKARET EDİLMESİNE İZİN VERMEYİZ"
“1,5 milyar insanın inandığım ve hepimizin onurunu kendi onurumuzdan aziz, şahsiyet olarak ulviliğini kendi varoluşumuzdan yüksek gördüğümüz bir şahsiyetle ilgili hakaret edilmesine izin veremeyiz” diyen Başbakan Davutoğlu, “Talebimizde saygıdır. Herkes eleştirebilir saygı duyarız ve savunuruz. Ateist olabilirsiniz inanmayabilirsiniz orada da herkes serbesttir. Ama hakaret konusunda özgürlük dediğiniz de o zaman başkalarının da sizin önem verdiğiniz şeylere hakaret etmeye başlar ki orada artık insani ve medeni birlikte yaşama şeyi ortadan kalkar” diye konuştu.
Davutoğlu, “Bu gazetemizin dünkü şeyini görünce, bir de saptırma var başbakan tahrik ediyor diye saptırma var kendi yaptıkları tahriki göz ardı ederek. Ben Brüksel’e ayrılırken dün bu yayın dolayısıyla güvenlik tedbiri alınması gerekiyorsa ki alınması gerekir kastettiğim tamamen bu gazeteyi de korumaya dönük. Onlarda gazetenin sanki yayınına dönük güvenlik tedbiriymiş gibi yansıttılar” dedi.
“ÜÇ İLKEYİ VURGULADIM, TERÖRE KARŞIYIZ, HAKARETE KARŞIYIZ
Davutoğlu, “Üç ilkeyi vurguladım, teröre karşıyız, hakarete karşıyız, bu ülkenin başbakanı olarak da ismini zikretmek istemiyorum o gazeteyi korumak gerektiğinde de onun da gereğini yaparız dedim. Ama maalesef sanki bir gerilimin parçasıymış gibi yapmak son derece yanlış bir tutum. Bu ilkelerde ben bir çelişki de görmüyorum. Yayın aşamasına kadar bir müdahale olmuyor ama dağıtılma aşamasına gelindiğinde toplumsal gerginliği engellemek bakımından herkesin sorumlulukları var ve gereği yapıldı” diye konuştu.
Program sunucusu Haksever’in ‘Bu bağlamda Avrupa Parlamentosu da karar tasarısını onayladı. İddia medyaya yönelik baskı var bunlara son verin’ söylemi üzerine Davutoğlu, “Uluslararası alanda belli çevrelerin yürüttüğü çalışmalara çok çarpıcı bir örnek. Sanılır ki Türk başbakan Brüksel’e gittiği zaman Avrupa Birliği yetkilileri savcı edasıyla sanık koltuğuna oturturlar ve soru sormaya başlarlar. Yaptığımız görüşmelerde Türkiye’de basın özgürlüğü konusu açılması. Bittikten sonra toplantı o gün aynı saatlerde Avrupa Parlamentosu’nun bu kararı çıkmıştı. Ben sadece Türkiye’deki basın özgürlüğü ile ilgili bilginiz ne kadar diye sordum. Kaç gazeteci tutukludur? Orada oyu verenler bundan haberleri yoktur. En büyük dünya gazetecilik örgütü Türkiye'ye Ekim ayında geldi Adalet Bakanlığımız görüştü kendileriyle tutuklu gazetecilerin listesi istendi kendilerinden ve 10 isim verdiler.
Bunların 3’ü daha önce salınmıştı. Geri kalan 7 gazetecinin tek tek ne zaman tutuklandıkları ve suçlarla tutuklandıkları izah ettim. Birisi silah bulundurmaktan, banka soygunculuğundan hemen hemen hepsi bizim iktidarlarımızdan önce ve tümü de şiddet kullanmak suretiyle yapılan suçlar dolayısıyla. Ama dışarıda öyle bir algı oluşuyor ki sanki onlarca yüzlerce gazeteci tutuklu. Türkiye’de 7 bin basın yayın organı var, 1500’e yakın köşe yazarı var, 258 kanal var, 193 uydu kanalı var. En çok satan 5 gazetenin 4’ü hükümete muhalif gazeteler. 4 buçuk aydır başbakanım ben, bir kişi çıksın desin ki şöyle bir haber sebebiyle baskıya uğradık” dedi.
Başbakan Davutoğlu, “Sayın cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde bütün bu gazeteler bu çizgilerini sürdürdüler. En sert muhalefetle kendi mesleklerini icra ediyorlar. Bu gazete ve bir başka gazete benim İstanbul’daki kendi şahsi siyasete girmeden önce aldığım yıllarca yavaş yavaş yaptırıp oturduğum içinde kitaplarımın olduğu bir evim var. O evin yanında da bir başka büyük site var. O sitenin içinde benim için helikopterin inmesi için ağaçlar kesilerek bir alan açıldığı iddiası ile bir sayfalık bir haber verildi. Benim ne pistten haberim var, ne o siteyle bir alakam var, ne helikopterim oraya inmiş, başbakanlık helikopteri sadece buraya iner” diye konuştu.
"SAYGI DUYULAN SEMBOLLERE HAKARET ETMEYELİM"
“Bugün mahkeme tazminata mahkum etti. Bu kadar sorumsuzca yayın yapılacak yine de hukuki yoldan başka bir yola başvurulmadı” diyen Davutoğlu,
“Dışarı da öyle bir algı oluşuyor ki basına baskı var algısı Avrupa Parlamentosu’nun kararının olduğu gün ben bunları sordum Brüksel’de muhatapların bunlardan bihaberler. Biz bu anlamda bir akademisyen olarak hayatta en önem verdiğim şet fikir özgürlüğüdür. Eleştirilmekten çekinmem ama insan onuruna yönelik hakarete tahammül özgürlük değildir. İşte burada çizgi çok net. Bana bir gazeteci gazetecilik faaliyetim dolayısıyla Türkiye'de şu baskı altında kaldım desin. Ahmet Şık, Nedim Sever şeyleri vardır onların da bugün kendilerini hukuka bürokrasiye sızmış çeteler tarafından nasıl mağdur edildiğini şimdi görüyoruz. Bizim bütün meselemiz artık ülke olarak belli standartlarda anlaşmamız. Eleştirelim ama hakaret etmeyelim. İnsanların saygı duyduğu kişilere sembollere hakaret etmeyelim” dedi.
Oğuz Haksever’in, ‘Bu arada İsrail başbakanıyla bir tartışma söz konusu. Oradan sert yanıtlar var. Ve ABD’den İsrail yanında algılanabilecek dışişleri sözcüsünün açıklamalar var’ şeklindeki hatırlatması üzerine Davutoğlu şu şekilde yanıt verdi:
“Bir kere çarpıcı olan husus şu; insan canı kıymetli ise insan hayatı en temel bir ilke ise bu hayat hakkını ister birileri bireysel terörle yok etsin, isterse birileri de devlet aygıtını terör aracı gibi kullanarak yok etsin aynı ölçüde herkesin karşı çıkması lazım. Paris’te ölenlere taziye dileklerimizi ilettik ve dayanışma gösterdik. Ama şimdi bizimde hani burada dini bir kimlik anlamında söylemiyorum, konu Müslümanlık ile ilgili olduğu için söylüyorum. Müslümanlarında, Filistinlilerin de, Orta Doğulularında, Asyalılarında Afrikalılarında aynı dayanışmayı görmeyi talep etmek haklarıdır. Gazze’de bu yaz yaşanılanlar ortada. Şimdi biz yüzlerce Filistinli yaralıları (ülkemize) getirmiş ve orada bir (yaralı) kızımızı Afyon’da ziyaret ettim. Gözleri kapalı geldi. Nedir bu kızın suçu? Ne suç işledi? Binlerce yıl atalarının orada yaşıyor olmak dışında ne suçu var o kızın. Ben Gazze’ye gittiğimde havadan bombalanırken orada hastaneye gittiğimde babayla sarıldığımda Gazze’de yaşamanın ne demek olduğunu anladım. O baba ve kızının ne suçu var? Şimdi bütün bunları örteceksiniz ve sonra Paris’te arzı endam edip barış için yürüyeceksiniz. Bu ikiyüzlülüğe bizim tepki göstermemiz son derece normaldir. Ha birileri de bizim varlığımızdan rahatsızlık duymuş iseler onlara da cevap hakkımız doğar. Biz insanlık onuru neyi gerektiriyorsa ve bu toprakların çocukları olarak neyi gerektiriyorsa onu yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Bunun içinde Netenyahu’dan izin alacak değiliz.”
Davutoğlu, 18 Şubat’ta 2015’te yapılacak dayanışma zirvesine ilişkin ise “Uluslararası teröre karşı dayanışma ve mücadele anlamında bizim tutumumuz açıktır. İlgili bakanlıklarımızla orada bulunacağız” dedi.
ÖSYM’NİN KPSS SINAVLARINI İNCELEME KARARI
ÖSYM’nin KPSS sınavları üzerindeki inceleme kararı sorulan Davutoğlu, “En büyük ahlaki kriter sınavların objektif şartlarda yapılmasıdır. Çünkü bir kişiden hırsızlık yaparsanız bir kişiyi ilgilendirir ama örneğin vergi kaçakçılığı 77 milyonun hakkını gasp etmek demektir. KPSS gibi sınavda yapılan bir haksızlık, yapılan bir yolsuzluk o sınava giren herkesin hukukunu gasp etmek anlamına gelir. Bu çok vahim bir şeydir. Onun için geçtiğimiz haftalarda Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanıma açık bir talimatım oldu. Varsa böyle bir şey çok acımasız şekilde üstüne gideceksiniz. Bu konuda bazı çalışmalar yürütüldü, bazı bilgiler aldık ve bütün bu veriler üzerinde bu araştırma derinleştirilecek. Hiçbir şekilde vatandaşlarımız arasında hangi siyasi görüşe, hangi kanaate neye sahip olursa olsun, T.C vatandaşları arasında girilen bir sınavda bir tarafın lehine diğer tarafın aleyhine bir durum çıkmışsa bunun hesabını sormak bizim ahlaki bir vecibedir” dedi.
“AHLAKİ HÜKÜM VERMEK GEREKİRSE BU EN BÜYÜK SUÇTUR”
Bir haksızlık karşısında memuriyetlerin geri alınıp alınmayacağı sorusu üzerine Davutoğlu, “Varsa bir yolsuzluk ve yolsuzluk yaptıkları tespit edilmişse, yani bir sınavda en altta ama diğer bir sınavda yüzde yüz ise haklı olarak şüphelenir ve bakarız. Şimdi gerekirse bütün bu sınavların bütün grafikleri çıkartılır. Eğer bir şey tespit edilirse bunun gereği yapılır. Böyle bir haksızlığa tevessül edilmişse bunlar kim olursa olsun haklarında gereken yapılması bir hukuk devletinin bir zarureti. Ahlaki hüküm vermek gerekirse bu en büyük suçtur, en büyük haksızlıktır. Bu konuda gerekli incelemeler yapılacak. Benim için bu affedilmez bir suçtur. Kim olursa olsun. Bir hoca kendi çocuğu ile talebesi arasında bir ayırım yapıyorsa o hoca değildir. Bir devlet önüne gelen memurda şu benim bölgemden, şu benim etkin kökenimden, şu benim mezhebimden, şu benim siyasi görüşümden diye bir ayırım yapıyorsa o devlet objektifliğini kaybeder” diye konuştu.
“HRANT DİNK ÇOK ÖNEMLİ BİR KİŞİLİKTİR.
Hrant Dink Soruşturmasında gelinen son durumu da değerlendiren Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Hrant Dink çok önemli bir kişiliktir. Katledildiği günü bugün gibi hatırlıyorum. Olayı duyduğumda yaptığım ilk işlerden biri ‘gün bugündür Hrant için dışarıdan diasporayı davet edelim’ diye bir çalışma başlattım. Diaspora buraya geldi. Türkiye’ye ön yargılı davranan kesimler, tabi sembolik olarak çok önemli bir dava. Hrant Dink gibi entelektüel bir aydının katline sebep veren her hâlükârda cezalandırılmalı ama herhangi bir vatandaşımız da olsaydı kim olursa olsun bir cinayetin aydınlatılması hukuk sisteminin sorumluluğundadır. Ne şekilde olursa olsun aydınlatılmalıdır. Ve bu cinayeti ne gerekçeyle, kim nereden müdahil olmuşsa, kim nerede sessiz kalmışsa, kim nerede şimdi bunun üzerini örtelim bekleyelim varsa böyle bir şey bunun araştırılması kadar doğal bir şey olamaz. Bu bakımdan bu araştırmayı yürüten yargı sistemi ve birimlerimizin eli tamamıyla serbesttir. Objektif bir şekilde bu çalışmayı yapacaklar ve nitekim yapıyorlar. Emniyetten bazı tutuklamalar ve bir yakalama kararı çıktı. Yani Hrant Dink sembolik olarak önemlidir ama onun ötesinde de her hangi bir vatandaşımız da olsaydı da bizim devlet ve adalet anlayışımız buna sebebiyet veren kim olursa onun üzerine gitmektir. Yani Hrant Dink sembolik olarak önemlidir ama orada etkin ve dini bir çatışma çıkarma gayreti var. Cinayeti işleyenlerin hepsi ortada ama buz dağının altında bir şey varsa, yani bir örgüt varsa nereye giderse gitsin gereği yapılacaktır” diye konuştu.
“TERÖR OLGUSU HEPİMİZİN ARŞI ÇIKMAMIZ GEREKEN BİR OLGU”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Her şeyden önce hepimiz böyle olaylarda vakarla ve dikkatle hareket etmemiz gerekir. Bir kere ilkesel olarak hangi ilkeleri öne çıkarıyorsak o ilkelere sadece önem verip, diğer ilkeleri göz ardı etmememiz lazım. Maalesef öyle haller oluyor ki temel bazı meseleler prensipler arasında birisi tercih ediliyor, diğeri tümüyle göz ardı ediliyor. Bu tür durumlarda bir dengesizlik doğuyor. Bizim hükümet olarak da benim şahsen pozisyonda çok açık ve net Paris’e gittim, çünkü her ne suretle olursa olsun masum insanlara dönük bir eylemin dolaştığı ki orada polisler yine Müslüman olan Ahmet Merabet’te öldürüldü. Terör olgusu hepimizin arşı çıkmamız gereken bir olgu. Orada dünya liderleriyle birlikte yürüyerek bu konuda ki ilkeyi öne çıkardık ve benimsediğimizi gösterdik. Yani orada olmamış olsaydık tahayyül edebilirsiniz ne tür büyük eleştirilerle, uluslararası medyada ve içerde karşı karşıya kalabilirdik. Ama eleştirilerden kaçınmak için gitmedik. Doğru bulduğum için gittim. Hafta sonu biliyorsunuz birazda soğuk algınlığım vardı, ona rağmen daveti duyar duymaz yarın gidiyoruz dedim. Çünkü bu konuda ilkesel duruşumuzu göstermemiz gerekirdi. Bu ilkesel duruşu gösterdikten sonra başka bir ilke söz konusu olduğunda hiçbir çelişkiye düşmeden onu da aynı kararlılıkla savunuruz. Fikir özgürlüğü ile hakaret arasında ki ince çizgi herhangi birisi, ben akademik hayatta, her düzeyde yurt dışında çok sert İslam eleştirileri ile karşılaştım. Sert Türkiye, Osmanlı eleştirileri ile karşılaştım ve onlara fikri olarak karşılık verdim. Hiçbir yerde de aklımdan şiddet kullanmak geçmedi. Her ortamda inandığınız değerlere birisi eleştiri getirdiğinde sizin göreviniz ona cevap vermektir. Ama eleştiriyi açıp hakarete vardığı zaman işte orada çizgi geçiliyor. Oradaki hürriyetin ötesinde saygı hürriyetsizliği var, tabiri caizse saygı ve karşılıklı insanların onurlarına yani herkesin kişisel onuru gibi kişisel onurun parçası olan saygı olarak gördüğü hususlar var yani. Bir yolda birisi niye bunu yapıyorsunuz diye sorduğunda niye yaptığınızı izah edersiniz. Ama dönüp size küfür ettiğinde bu eleştiri olmaktan ve karşılıklı bir fikir alışverişi ile çözülebilecek bir sorun olmaktan çıkar. Türkiye’de maalesef bir gazetemizin tam bir duyarsızlık ile böyle bir hakaret edecek.”
“BİR BAŞKA DİNE DE HAKARET ETSE AYNI TAVRI ALIRDIM”
Davutoğlu, “O gece bana böyle bir haber geldiğinde bazı arkadaşlar temas kurdu gazeteyle bunun hassasiyeti anlatılmaya çalışıldı kendilerine. Sadece fikir özgürlüğü hassasiyeti değil, güvenlik hassasiyeti de. Dünyada zaten öylesine bir tansiyon yüksekliği var ki bu tansiyon yüksekliği doğal olarak ülkemizi de etkiliyor. Burada bizim herkesi koruma sorumluluğumuz var. İlkesel olarak ben kimseye hayatımda hakaret etmedim, kimsenin de benim saygı duyduğum birine hakaret etmesine izin vermem. Bu tek başıma bireysel olarak ta tutumumdur. Bu ülkenin değerleriyle ilgili sorumluluk üstlenmiş bir başbakan olarak ta tutumum budur. Birisi benim hiç benimsemediğim bir başka dine de hakaret etse aynı tavrı alırdım. Ve ya yine bir şekilde siyasi muhalifim olan diyelim muhalefet liderlerinden birine küfür edilse, ben onlar kadar onun hakkını savunurum. Bütün bu tarih içinde birlikte yaşadığımız insanlara saygı gösteriyorsak bir buçuk milyar insanın inandığı ve hepimizin onurunu kendi onurumuzdan aziz ve şahsiyet olarak ulviliğini kendi varoluşumuzdan çok daha yüksek gördüğümüz şahsiyetle ilgili hakaret edilmesine izin veremeyiz. Kast ettiğim budur. Talebimiz de saygıdır. Herkes eleştirebilir, dediğim gibi ona cevap veririz. Hz peygambere İslam’a dönük bir eleştiri akademiktir cevap verilir. Savunulacak çok güçlü argümanlarınız da olur. Efendim ateist olabilirisiniz, inanmayabilirsiniz kimse sizi şu veya bu dine şu ve ya bu peygambere inanmaya zorlayamaz. Orada da herkes serbesttir ama hakaret etme konusunda özgürlük dediğinizde bu sefer başkaları da size hakaret etmeye ve aya sizin önem verdiğiniz şeylere hakaret etmeye başlar ki orada artık insanı ve medeni, birlikte yaşama şansı ortadan kalkar” dedi.
Son Dakika › Güncel › Kastettiğim Bu Gazeteyi de Korumaya Dönük' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?