Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Ali Keleş, 3 yıl önce çıkan torba yasayla belediyelerin onayladığı zemin etütlerini denetleyemediklerini belirterek "Ismarlama raporlarla binalar yapılıyor. Binayı dünyanın en sağlam çeliğinden de yapsan zemine uygun projelendirilmedikçe iskambil kağıdından kuleye benzer, çökmese de kibrit kutusu gibi yan yatar. Marmara Depremi'nde sapasağlam kalıp, yan yatan binalar gibi" dedi.
Türkiye'de Devlet Su İşleri (DSİ), Maden Tetkik Arama (MTA), Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) ve Karayolları Genel Müdürlüğü gibi köklü kamu kurumları dışında özel sektördeki çalışma safhalarında ender görülen jeoloji mühendisliği, Marmara Depremi'nin ardından bir anda gündeme geldi. On binlerce insanın ölmesi, yaralanması ve evsiz kalması nedeniyle gözler önce müteahhitlere, ardından projeleri onaylayan yerel yöneticilere çevrildi. Gerek TBMM'de gerek ülkenin dört bir yanında gerçekleşen oturumlar, söyleşi ya da toplantılarda yıkılan binalarda sorumluluğun müteahhitler kadar zemin etüdünü onaylayanlarda da olduğu bilinci oluştu. 2000 ve 2001 yılından itibaren yapı denetimi ve zemin etüdünün yasalarla sıkı takibe alınmasıyla serbest jeoloji mühendislik müşavirlik büroları da hızla çoğaldı.
Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Ali Keleş, 2013 yılındaki torba yasaya kadar, belediyeye sunulan projelerin oda tarafından denetlendiğini belirterek, "Yasanın ardından jeoloji mühendisinin belediyeye proje onaylatması için sadece odaya kayıtlı olduğunu taahhüt etmesi yetiyor. Örneğin Antalya'da bazı belediyelerde jeoloji mühendisi bile yok ama imarla ilgili projeler, zemin etütleri onaylanıyor. Harita teknisyeni, inşaat teknisyeni imza atıyor" dedi.
Meslektaşlarının hayat şartları ve rekabet gibi nedenlerle asgari birim olarak belirlenen limitlerin çok altında işlem yaptıklarına değinen Keleş, denetim mekanizmasının ortadan kaldırılmasıyla afete zemin hazırlandığını kaydetti.
ÇÖKMESE DE KİBRİT KUTUSU GİBİ YAN YATAR
Türkiye'deki yapıların yüzde 70'inin 1'inci ve 2'nci derecede deprem bölgesinde olduğunu, sanayi yapılaşmasının ise yüzde 75'inin 1'inci derecede deprem bölgesinde olduğunu hatırlatan Ali Keleş, "Böyle bir coğrafyada bilimden uzak hizmet üretilmeye başlandığında oluşacak doğa olayları afete dönüşecektir. O zaman ilk hesabı verecek inşaat mühendisi değil zemin etüdünü yapan jeoloji mühendisidir. Çünkü inşaat mühendisleri ve mimarlar, statik hesaplarını jeoloji mühendislerinin verdiği zemin değerlerine göre yapar. Çok zayıf dayanımlı yerlerde binayı ne kadar çok sağlam yaparsanız yapın, bina yan yatar ya da birkaç kat yerin altına gömülür. Binayı dünyanın en sağlam çeliğinden de yapsan zemine uygun projelendirilmedikçe o bina iskambil kağıdından yapılan kuleye benzer, çökmese de kibrit kutusu gibi yan yatar. Marmara Depremi'nde sapasağlam kalıp yan yatan binalar gibi" diye konuştu.
'VELİ GÖÇER GÜNAH KEÇİSİ OLDU'
Marmara Depremi'nin ardından müteahhit Veli Göçer'in günah keçisi olduğunu dile getiren Ali Keleş, "Tek suçlu o değildi. Birinin suçu atabileceği en ideal kişi olarak seçildi. Bazı binalarda hiç çatlak yok ama bina yan yatmış. Onun da ihmali vardı ama o binalar sağlam zeminde yapılsa belki o şiddetteki depremde yıkılmayacaktı. Belediye meclislerindeki imar değişikliklerinde 'Buradan aktif fay geçiyor, yerleşime uygun değil' sözlerine 'Fayın yerini değiştirelim' gibi cevaplar geldiğini bile duyduğumuz zamanlar oldu. Jeolojiden bihaber meclis üyelerinin aldığı kararlar ile bir sonuca varılamadı" dedi.
Jeolojinin yer altındaki zenginlikler, yer altı suları, madenler, jeotermal enerji kaynakları, doğa olayları gibi geniş kapsamlı bir bilim dalı olduğunu anlatan Ali Keleş, jeoloji mühendislerinin de doktorlar gibi uzmanlık yapmak zorunda olduklarını hatırlattı. Keleş, "Bir beyin cerrahının ortopedi hastasına bakamayacağı gibi, jeoloji mühendislerinin de uzmanlık alanları var. Bir zemin etüdünü ya da yeraltı su etüdünü her mühendis yapamaz. Bilimin ve tekniğin gerektirdiği neyse bunu o meslekte uzmanlaşmış kişiler yapmalı. Her belediyede yapılaşma hızına göre jeoloji mühendisi bulunmalı. Unutmasınlar ki yapının dış görünüşü alıcısı için cazip olabilir, fakat güvenliği için yapılması gerekenler daha önemlidir" yorumunu yaptı.
Antalya'da da bu tip örneklere rastlandığını dile getiren Ali Keleş, Yamansaz bölgesinde bataklığa yapılmış binaların kaydığını, Konyaaltı'nda inşaatı bitmiş bir binanın zeminin kayması sonucu binlerce liranın harcandığını anlattı.
Çevresinde onlarca sapasağlam bina var diye, gerçekten zemin etüdü yapmamanın en büyük yanlış olduğunun altını çizen Ali Keleş şöyle devam etti:
"Binanın bir kısmı traverten kayanın üzerinde ama bir kısmı killi bölgededir. Bina yeraltı sularının etkisiyle killi bölgeye doğru kayar. Zeminin 4 bir yanına ve ortasına sondaj istememizin nedeni budur. Teknoloji gelişiyor ama vahşi kapitalizm denen kar hırsı ve ranta dayalı ekonomi ve yerleşim alanı seçimi, bilimsel verileri üretmekten yoksul bırakıyor. Belediyelerin ya da mühendislerin ısmarlama zemin etüdü istemesi nedeniyle binaların doğal afetlere nasıl cevap vereceğini tahmin edemiyoruz. Antalya jeolojik özellik açısından çok zengin bir bölge, ancak bu zenginliğin jeolojik problemleri de yanında getirdiği unutulmamalı. Denizin üzerine de bina yaparsınız ama bilimin gerektirdiği çalışmaları ve hesaplamaları yaparak. veya Marmara depremindeki gibi bir sürü günahsız insan hayatını kaybeder, milyarlarca lira çöpe gider. Bir jeoloji mühendisinin, attığı imzadan 25 yıl sorumluğu olduğunu unutmaması gerekir. Bu toplum sağlığı açısından kutsal bir görevdir. Meslektaşlarımız bilimin dışında hizmet üretmesin, insanlarımız oturdukları evde rahat uyusunlar istiyoruz."
- Antalya
Son Dakika › Güncel › Jeoloji Mühendisleri Odası: Zemin Etütsüz Bina İskambilden Kuleye Benzer - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?