İklim meselesinin hayati bir konu olduğu fikri gittikçe güçleniyor. Paris 2015 İklim Sözleşmesi ısınmanın 1.5 derecenin altında tutulması hedefini koydu. Bu 2 derece olduğunda Güney Pasifik Ada ülkeleri ve Barbados gibi Karayip ülkelerinin sular altında kalması kaçınılmaz. Pakistan'ın bu gidişle 2050'de tamamen susuz kalacağı öngörülüyor. Milyonlarca insan açlık ve susuzlukla karşı karşıya kalacak. Türkiye'nin de aslında su fakiri bir ülke olduğunu dile getiren uzmanlar, toprakların gittikçe tuzlulaştığına, çölleşme, ormansızlıkla birlikte tatlı su kaynaklarının da git gide eridiğine dikkat çekiyorlar.
Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Kaliber, iklim ve çevre konusunun tüm dünya için artık hayati bir önem arz ettiğini belirterek, "Geleceğimiz için en kısa vadeli planlamaları orta koymak ve uygulamak zorundayız" dedi. COP-26 Zirvesi kapsamında ülkelerin açıkladıkları Yeşil Dönüşüm stratejilerini değerlendiren Doç. Dr. Alper Kaliber, Avrupa Birliği için de iklim değişikliği ile mücadelede tam bir dönüm noktası yaşandığını belirtti. Artık en temel konunun Yeşil Dönüşüm, Yeşil Mutabakat ve Yenilenebilir Enerjiye ulaşılması olduğuna dikkat çekti. Alper Kaliber, "Oysa Türkiye uzun süre Paris İklim Sözleşmesi'ne imza atmayarak ve geçen hafta düzenlenen COP-26 zirvesine liderler düzeyinde katılmayarak sorunun sürecine katılma konusunda önemli fırsatlar kaçırdı" ifadelerini kullandı.
1992'de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin kabul edilmesinden bu yana geçen yaklaşık 30 senede nereden nereye gelindiğini örneklerle açıklayan Alper Kaliber, 1995'ten beri Sözleşmeyi imzalayan ülkelerin katılımıyla da COP olarak bilinen Birleşmiş Milletler Taraflar Konferanslarının yapıldığını ifade etti. Bu yıl 26'ncısı düzenlenen COP Zirvesi'nde çok önemli 3 karar alındığını belirtti.
"Dünyada bu kadar hızlanan bir iklim diplomasisi varken biz uzun süre Paris İklim Sözleşmesine imza atmayan tek G20 ülkesiydik" diyen Doç. Dr. Alper Kaliber, "Türkiye, uzun süre dünya iklim diplomasisinin dışında kaldı. Aynı şekilde 100'den fazla ülkenin buluştuğu COP-26'ya da Çin ve Rusya gibi çevreyi en çok kirleten ülkelerle birlikte Türkiye de katılamadı. ve bir kez daha COP 26 içinde daha yeşil dönüşüm ve iklim değişikliği ile mücadele vizyonunda yer alamadı. Bütün Avrupa Birliği Ülkeleri, ABD ve Britanya'nın olduğu bir yerde olmamak, bizim için kaçırılmış önemli bir fırsattı" değerlendirmesinde bulundu.
Kaliber, "Eğer ülkelerin ekonomisini, siyasetini ve toplumsal hayatını yeniden iklim değişikliği ile mücadeleye göre biçimlendirdiği bir yerde siz ülke olarak bundan kaçınırsanız, hem uluslararası alanda size duyulan güven azalacak hem de Yeşil Dönüşümün dışında kalacaksınız. Oysa medeni dünyanın ortaya koyduğu Yeşil Dönüşüm, tüm dünya vatandaşlarını ilgilendiren bir konu" diye konuştu.
"DÜNYA ELEKTRİĞİNİN YÜZDE 37'Sİ KÖMÜRDEN ÜRETİLİYOR"
Doç. Dr. Alper Kaliber, bu seneki COP-26, sonuçları itibariyle birçok kişi ve ülkeyi tatmin etmese de bazı önemli kararlar çıktığına işaret etti. En önemli konunun "Ormansızlaşma" olduğunu, ülkelerin 2030'a kadar ormansızlaşmayı durdurma ve ormanları artırmayı kabul ettiklerini açıkladı. Ormanların dünyada sahip olduğumuz en önemli karbon yutaklarından ve atmosfere salınan karbonu ve karbondioksiti emen en önemli kaynaklardan biri olduğunu hatırlatarak, Türkiye'nin ne mutlu ki bu hedefe katılabildiğini söyledi.
TÜRKİYE BİR AN ÖNCE KÖMÜRDEN ÇIKMAK ZORUNDA"
Kömürden çıkışın ise bir diğer önemli karar olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Alper Kaliber, "Polonya ve Şili gibi kömüre bağımlı ülkelerin de bulunduğu 40'tan fazla ülkenin kömürden çıkma stratejilerini açıkladıklarını dile getirdi. "İçlerinde ne yazık ki Türkiye'nin de bulunduğu Çin, Avusturalya, ABD gibi bazı ülkeler buna katılmadılar. COP-26'nın sonuç bildirgesinde ne yazık ki kömürden çıkış için yeterince güçlü bir ifade ve taahhüt yer alamadı. Dünya elektriğinin yüzde 37'si, en kirli fosil yakıt olan kömürden elde edilmekte, ki Türkiye'de de buna yakın bir oran söz konusu. Oysa kömür, artık çağ dışı bir enerji kaynağı ve çevreye verdiği zarar çok büyük. Soma'da yaşadığımız facia ise işin başka bir boyutu." diye konuştu. Ne yazık ki Türkiye'nin tam tersi bir eğilim içinde olduğuna dikkat çeken Alper Kaliber, "Türkiye, Çin'den sonra dünyada en fazla yeni termik santral yapma planı olan 2. ülke. Bu korkunç bir gelecek hayali. Yine de Paris İklim sözleşmesi bağlamında bazı hedefler açıkladı" dedi. Türkiye'nin bir an önce kömürden çıkış stratejisini açıklayarak, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yatırımlarını artırması gerektiği uyarılarında bulundu.
Avrupa Birliği'nde iklim değişikliği ile mücadele konusunda tam bir dönüm noktası yaşandığını vurgulayan Alper Kaliber, "Haziran ayında Avrupa Parlamentosu'ndan iklim yasası geçti ve Yeşil Mutabakat açıklandı. Temmuz ayında ise Yeşil Mutabakat'ın hedeflerine ulaşmak için Fit for 55 (55 için uygun) olarak tanımladıkları 12 yeni politika paketi daha açıkladılar. Buradaki 2 temel hedef, 2030 yılında karbon emisyonlarını 1990'a göre yüzde 55 oranında düşürmek. Bir diğeri ise 2050 yılına kadar karbon nötr olma. Salınan ve emilen karbon karşılaştırıldığında '0' emisyonun ortaya çıkması hedefini koydular. Bu noktada Türkiye'nin 2053 yılı olarak açıkladığı hedef, durumun ciddiyeti düşünüldüğünde oldukça geç bir tarih. Ayrıca bu, bilimsel veriye ve stratejik, sistematik bir planlamaya dayanan bir hedef de değil" diye konuştu.
SINIRDA KARBON VERGİSİ – FOSİL YAKIT VERGİSİ
AB'nin iklim hedeflerine ulaşılması için Türkiye'yi de yakından ilgilendiren Sınırda Karbon Vergisi uygulamasına değinen Alper Kaliber, Fosil Yakıt Vergisi olarak da tanımlayabilecek uygulamanın Avrupa ve dünya ekonomilerini nasıl dönüştüreceğini de açıkladı. Doç. Dr. Alper Kaliber, üretim sonucu ortaya çıkan karbonun hesaplanabildiğini ve AB'nin özellikle demir-çelik ve çimento gibi karbon salınımı fazla olan sektörlerde bir emisyon ticaret sistemi getirip, kotalar koyduğunu dile getirdi. AB içinde birçok şirketin yakın bir gelecekte karbon vergisi ödemek zorunda kalacağına değinen Alper Kaliber, "AB, karbon salınımını ölçmeyen ve vergilendirmeyen ülkelerden gelen malların ucuz olmasını engellemek, Yeşil Dönüşümü teşvik etmek için ithal ettiği malların vergilendirilmesini istiyor. Örneğin AB, Türkiye gibi ülkelerden, gelen malların üretilirken ortaya çıkan karbon emisyonu oranında vergi alacak. Dışardan ithal edilen ürünler de AB'de üretilen ürünler kadar pahalılaşacak. Türkiye ise bunu bir tehdit olarak algılamadan, en kısa zamanda ekonomisini Yeşil Dönüşüme uydurmalı" dedi.
TÜRKİYE'NİN İHRACATININ YÜZDE 40'TAN FAZLASI AB ÜLKELERİNE
Türkiye'nin ihracatının yüzde 40'tan fazlasını AB ülkelerine yapıldığını da hatırlatan Alper Kaliber, "Eğer karbonsuzlaşmayı öngören planları hayata geçirmezsek rekabet şansımız kalmayacak. Ürünlerimiz daha pahalıya satılacak ve ihracat oranlarımız önemli ölçüde sekteye uğrayacak. Doğalgaz ve kömüre bağlı kalmayacağımız rüzgar, güneş enerjisi ve bio yakıtlar gibi daha ucuz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına bir an önce dönüş yapmamız lazım. Türkiye bir an önce temiz teknolojilerle üretilmiş enerjilere yatırım yapmalı. Bu anlamda toprağa ve suya karıştığında geri dönülmez zararlar veren Nükleer, yenilebilir bir enerji çeşidi değildir. İnsanlık var oldukça Çernobil'i ve Japonya'da yaşananları unutmamalıdır" şeklinde konuştu.
Son Dakika › Güncel › İklim değişikliğinde kritik eşik: Yeşil Dönüşüm - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?