Elazığ Tren Garı, temmuz güneşinin altında kavruluyor ama ne gam. Kalabalığız. Valilik, Belediye ve tüm kamu kuruluşları gara akın ediyor. Biz daha sergi şovalelerini dizmeyi tamamlamamışken Elazığ Valisi Muammer Muşmal giriyor perona. Tüm il müdürleri, Belediye Başkanı, sendikacılar tek tek ziyaret ediyorlar trenimizi.
Elazığ, Derya Durmaz’ın insan hakları sohbetine Vali Yardımcısı düzeyinde katılıyor. Onlar içerde konuşurken Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Hasan Tahsin Fendoğlu Ankara’dan arıyor ve trene gelmek istediğini söylüyor.
Hepsi ne güzel değil mi? Devlet, Hürriyet ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 60. yılında, insan hakları çalışmalarının yanında! O zaman, bir önceki istasyon olan Malatya’da, üstelik biz toplantı vagonunda Vali Halil İbrahim Daşöz’le "işbirliği" konuşmaları yaparken, etkinlik düzenleyicilerini sorguya çeken, hatta "tehdit eden" kimin polisleriydi?
Devletin önemli kurumlarından biri olan Devlet Demiryolları ile ülkenin en büyük gazetesinin ortaklaşa yürüttüğü bir proje bile, sırf içinde insan hakları geçtiği için bazı görevlileri rahatsız edebiliyordu. Ve onlar bu rahatsızlıklarını trenin anlatmak istediklerine ve amirlerinin talimatlarına ters düşecek şekilde dile getirme cesaretine sahiptiler.
Olay şu: Malatya Garı’nda çocuklarla rengarenk bir görüntü sergileyerek atöyle çalışması yapan Uluslararası Af Örgütü gönüllülerinden birinin yanına üniformalı bir polis yaklaşır. Elindeki telsizi ağzına bir mikrofon gibi tutarak sorular sormaya başlar. Af Örgütü ne iş yapar, mesela af mı çıkartacaktır (!), burada ne tür çalışmalar yapmaktadır, gibi sorular sorar. Cevaplarını da nazik bir şekilde alır. Ancak sorular giderek uzar ve konuyla alakasız yerlere gelir. Mesela gönüllüye, F tipi cezaevleriyle ilgili ne düşündüğünü sorar. Gönüllü, bu sorunun kişisel olarak kendine mi yoksa çalıştığı kuruma mı sorulduğunu merak eder. Kişisel düşüncesini merak ettiğini söyler polis. Bunun üzerine gönüllü, "kişiselse cevap vermeyeyim, kurumsal sorunuz varsa alayım" der.
Polisin tepkisi ise şu olur: "Benim bu cevapları senden başka yöntemlerle alabileceğimi biliyorsun değil mi?"
Malatya Emniyet Müdürlüğü’nde görevli bu polis, bağlı olduğu en büyük amiri Malatya Valisi vagonda insan haklarının ülkemiz için ne kadar gerekli olduğunu anlatırken, dışarda bir insan hakları treni mensubuna, "kızdırırsan işkence yaparım" tehdidinde bulunmaktadır.
Af Örgütü’nün üzerinde sadece logosu ve adı olan sarı brandasının Malatya’da iki kez "çaktırmadan" indirildiğini de ekleyerek, yorumu yetkililere ve okuyuculara bırakıyorum.
Doğu-Batı ayrımı
Başta belirttiğim gibi, Elazığ’da durum çok farklı. Vali Yardımcısı Kadir Balaban ve Vali’nin eşi Canan Muşmal, gardaki tüm kadın polisleri de alarak, Derya Durmaz ve Neşe Hacısalihoğlu’nun insan hakları ve aile içi şiddetle ilgili sohbetlerine katılırken, Yetiştirme Yurdu’nda kalan 60 çocuk da Af Örgütü’nün atölyelerini ilgiyle izliyor. Yalnız içlerinden biri, biraz kuşkulu bakıyor ve eğitimin sonunda gönüllüyle özel görüşmek istediğini söylüyor. 17 yaşında. Çok başarılı bir öğrenci olduğu için, İstanbul’da büyük bir bilgi sistemleri şirketinden iş teklifi almış. Ancak orada çok aşağılandığını söylüyor. "Aa sen Elazığ’dan mı geldin, onlar çok görgüsüz olurlar", "Sen aralarından nasıl başarılı çıktın?" gibi sözlerle... Ardından şöyle bir yorum yapıyor: "Siz bırakın din, dil, ırk ayrımcılığını, Türkiye’de doğu batı ayrımı var asıl. Batılılar doğululara çok ayrımcılık yapıyor. Siz buraya niye geldiniz ki?"
Ancak konuşmanın sonunda ikna oluyor ve sonbaharda bir üniversiteyi gezmek için gelecekleri İstanbul’da Af Örgütü’nün kendilerine eğitim vermesini talep ediyor. "Biz Yetiştirme Yurdu’ndan 45 kişi orada olacağız, bu eğitimi alalım ki ben dönüşte Elazığ’da bir insan hakları inisiyatifi oluşturayım."
Neyse ki, bir polise karşılık 45 yeni insan hakları savunucusu.
Son Dakika › Güncel › İçinden İnsanı Hakları Treni Geçen Projeye Bakış - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?