ÜMİT ÇEVİK - Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, "Bankacılık sektörü, düzenlemeler bize ilave yük getiriyor diye yakınmaktansa ekonomi yönetiminin verdiği mesajı iyi okuyabilmeli ve alınan konjonktürel veya yapısal önlemlerin fiyatlama mekanizmaları kanalıyla genel ekonomiye yansıma sürelerini azaltmaya çalışmalıdır" dedi.
Bankacılık sektörünün 2013 yılı performansını ve bu yıl yapılacak yasal düzenlemelerin sektöre muhtemel etkilerini AA muhabirine değerlendiren Özen, global finansal krizin bankacılıktaki de-regülasyon sürecinin yarattığı doğal bir sonuç olduğunu belirterek, "Kriz sonrası yapılan pek çok ampirik çalışmanın da desteklediği gibi sıkı düzenlemelerin kısa vadede bankalar ve genel ekonomi üzerinde olumsuz bir maliyet etkisi olsa da orta-uzun vadede kriz olasılığını düşürdüğü için toplumsal refahı artırıcı niteliktedir" dedi.
Bankaların, genel ekonomi politikalarının ve para politikalarının reel sektöre ve hane halkına aktarımını sağlayan en etkin kanal olduğuna dikkati çeken Özen, bankacılık sektörünün bu anlamda yüzde 100 iletkenlik/geçirgenlik özelliği taşıdığını ifade etti.
Özen, bankaların sermaye sorunu veya batışı gibi bir olumsuzluk durumunda, daha hızlı bir geçirgenlik sözkonusu iken alınan olumlu ekonomik kararların geçirgenliğinin biraz daha gecikmeli olabildiğini ve daha uzun bir zamana yayılabildiğini söyledi.
"Bu bağlamda, ekonomi yönetiminin bazı konjonktürel veya yapısal önlemleri bankalar üzerinden alması ve genel ekonomiye bu kanaldan istediği şekilde yön vermesinden daha doğal bir durum olamaz" diyen Özen, bankalara kamu hizmeti yapmalarının karşılığında bir imtiyaz verildiğini ve bankaların sıkı düzenlenmesinin bu imtiyazın bir gereği olduğunu vurguladı.
Özen, "Bankacılık sektörü, düzenlemeler bize ilave yük getiriyor diye yakınmaktansa ekonomi yönetiminin verdiği mesajı iyi okuyabilmeli ve alınan konjonktürel veya yapısal önlemlerin fiyatlama mekanizmaları kanalıyla genel ekonomiye yansıma sürelerini azaltmaya çalışmalıdır. Risk iştahı ile mesajı geç algılayan bankalar, en fazla kendilerine zarar verdiklerinin farkında olmalıdır" değerlendirmesinde bulundu.
BDDK'nın kredilere ve kredi kartlarına ilişkin düzenlemelerinin sektöre etkisine değinen Özen, kredi kartı sayılarının veya tüketici kredilerinin, sisteme yeni müşteri girişi (financial inclusion) devam ettiği sürece artış eğilimini koruyacağını ifade etti.
Ama kredi kartı harcamalarının düşmesini ve tüketici kredilerindeki artış hızının makul seviyelere yavaşlamasını beklediğini anlatan Özen, "Bireysel krediler bizde sadece 10 yıllık bir geçmişe sahip. Fakat, bu kadar kısa bir süre içerisinde akıl almaz bir büyüme yaşandı. Sektörün hatası kredi koşullarını aşırı gevşetmesi olmuştur. Bu süreç aynı zamanda kıt kaynaklarımızın yanlış dağılımına ve üretken olmayan alanlara akmasına yol açmıştır" dedi.
"Tasarruf oranlarındaki düşüşün temel nedeni, maalesef fazla yatırımlar değil aşırı tüketim"
"Kredi büyümesine getirilen düzenlemelere ve alınan önlemlere ilişkin değerlendirmeniz nedir? Bu konularda daha farklı düzenlemeler yapılabilir mi? BDDK'ya ya da Türkiye Bankalar Birliği'ne bu konuda önerileriniz oldu mu?" şeklindeki soru üzerine Özen, bu düzenlemelerin temel hedefinin, insanlara gelirleriyle orantılı bir tüketim alışkanlığı kazandırmak olduğunu vurguladı.
Aslında insanların rasyonel davranış içerisinde gelirlerini tüketim ve tasarruf şeklinde kullanmasının bekleneceğini söyleyen Özen, şunları kaydetti:
"Ancak, krediye erişim koşullarındaki kolaylıklar, bireylerin tüketim özentisiyle birleşince insanlar bence zaman içerisinde rasyonel karar almaktan uzaklaştılar. Bireylerden nasıl rasyonel davranmalarını bekliyorsak bizim de sektör olarak rasyonel kredi ve fiyat politikaları geliştirmemiz gerekiyor. Sektör, iş alışkanlıklarını ve iş modellerini gözden geçirmek zorundadır. Bu sadece profesyonel bir yönetim anlayışının değil, aynı zamanda sosyal sorumluluğun da bir gereğidir. Hanehalkı borçluluk oranlarımız düşük diye rahatlayamayız. Borçluluk oranlarındaki ivme çok yüksek ve tüketime yönelik en hızlı kredi artışının yaşandığı ülkelerden biriyiz. Nitekim, gelişmekte olan ülkeler içerisinde Ukrayna'dan sonra, tüketimin GSYH'ye oranı en yüksek ikinci ülkeyiz."
Nitekim, bu yıl özel kesim tasarruf oranının yüzde 9,7'ye kadar düştüğü bilgisini veren Özen, tabii ki tasarruf oranlarının bu kadar düşük düzeylere gelmesinde makroekonomik belirsizliğin azalmasının çok önemli bir etken olduğuna dikkati çekti.
"Enflasyonun tek hanelere düşmesi ve ekonomik büyüme ve istikrar, her ülkede olduğu gibi bizde de insanların tasarruf saikini azaltmış ve tüketimin canlanmasına yol açmıştır. İnsani bir güdüdür ve normaldir" diyen Özen, ancak, tüketime yönelik kredilerdeki hızlı artışın bu tabloyu daha fazla bozmuş ve "anomali"ye yol açtığını belirtti.
Cari açığın her zaman kötü olmadığını cari açığın iyi huylu da olabileceğinden bahseden Özen, fakat Türkiye'deki tasarruf oranlarındaki düşüşün temel nedeninin, maalesef fazla yatırımlar değil aşırı tüketim olduğunu söyledi.
"Bankacılık sektörü, mali disiplinle birlikte Türkiye'ye yönelik güven oluşumunda çıpa vazifesi gördü"
Özen, kıt olan kaynakların OVP'de de vurgulandığı gibi optimum şekilde üretken alanlara aktarılması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Bu nedenle, 10. Kalkınma Planı'nda öngörülen tüketimin milli gelirden aldığı payın düşürülmesine yönelik hedef ve stratejileri önemsiyorum. 10. Kalkınma Planı'nda 2018 yılsonu için yüzde 19'luk toplam tasarruf oranı hedefi belirlenmiş durumda. Tasarruf oranlarının tarihi düşük seviyelere gelmesinde tüketici kredilerinin oynadığı rolden bahsetmiştim. Bu çerçevede, hızlı tüketici kredisi büyümesinin düşürülmesi yönünde önlemler alınmasını doğru buluyorum. Bu önlemlerin, sadece ekonomik olarak gerekli değil aynı zamanda olası bir sosyal sorunu önleme açısından da elzem olduğunu düşünüyorum."
Bu kapsamda yapılan veya yapılması planlanan makroihtiyati düzenlemelerin 5 başlıkta toparlayabileceğini ifade eden Özen, "Birincisi gelirle orantılı kredilendirme, ikincisi vade sınırlaması, üçüncüsü genel kredi karşılıkları, dördüncüsü risk ağırlıkları ve sonuncusu da taşıt kredilerinde LTV rasyosu" dedi.
Gelinen noktada etkinliği çok daha yüksek olan (gelirle orantılı kredilendirme, vade sınırlaması ve LTV oranı) araçlarının kullanıldığını söyleyen Özen, bu açıdan, bir önceki düzenlemeye (Risk Ağırlıkları ve GKK) artık ihtiyaç kalmadığını düşündüğünü belirtti.
Ayrıca, bu iki önlemin sektörün sermaye yeterlilik oranlarını olumsuz etkilediğini ifade eden ÖZen, "Nitekim, yabancı yatırım bankaları son zamanlarda yaptıkları analizlerde bu noktaya çokça vurgu yapmaya başladılar. 'Türk bankalarının Sermaye Yeterlilik Rasyosu (SYR), gelişmekte olan ülkeler genelinde hala iyi seviyelerde' diye yumuşak bir giriş yapıp, peşinden de 'Fakat SYR'deki düşüş çok hızlı, Türk bankacılık sektörünün sermaye yapısı zayıflıyor' gibi eklemeler de yaparak kafalarda soru işareti yaratıyorlar" dedi.
Özen, bankacılık sektörünün finansal krizden itibaren mali disiplin ile birlikte Türkiye'ye yönelik güven oluşumunda çıpa vazifesi gördüğüne dikkati çekti.
GKK tutarlarının aşırı büyüdüğü için belirli bir tutardan fazlasının sermaye hesabında dikkate alınmadığını, risk ağırlıklarının ise uluslararası standarttan daha ihtiyatlı bir seviyede tutulduğuna işaret eden Özen, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Bu nedenle, daha etkin yeni makroihtiyati araçlar devreye girdiğine göre, SYR oranımızı görüntüde de olsa düşüren önceki uygulamalardan kaçınılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü analistler bile bizim hesaplamadaki ihtiyatlı yaklaşımları hiç dikkate almadan, doğrudan nominal oran üzerinden yorum yapıyorlar. Bu nedenle, SYR oranımızı ve sektörün sermaye gücü, olduğundan daha düşük algılanıyor. Zaten Türkiye, cari açık nedeniyle kırılgan ülkeler arasında sayılırken bir de üzerine bankacılıkta sermaye sorunu baş gösteriyormuş gibi bir görüntü yaratılmasına izin vermemek lazım diye düşünüyorum. Biz bir ayrıcalık istemiyoruz, istediğimiz aynı koşullarda rekabet yapabilmek. Nitekim, finansal kriz sonrasında G20 Zirvesinde benimsenen temel yaklaşım, bütün ülkelerdeki bütün bankaların 'eşit koşullar altında (level the playing field)' faaliyet göstermesini sağlamaktı."
"BDDK'nın etkin bir denetimi var, sorunları erken teşhis edip proaktif önlem alma kapasitesi yüksek"
"Kredi kartlarına ortak limit getirilmesi gündemde. Bu durumun büyük ölçekli bankaların lehine ve küçük ölçekli banka aleyhine bir durum oluşturacağı yönünde eleştiriler var. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?" sorusu üzerine Özen, ekonomi yönetiminin tasarruf oranlarını yükseltebilmek için tüketici kredilerini dizginlemeye çalıştığını söyledi.
Özen, şunları kaydetti:
"Bu önlem bugün ya da yarın herhangi bir zaman diliminde alınmak zorundaydı ve alındı. Buradan büyük banka, küçük banka sorunsalı yaratmak bence gereksiz bir tartışma olur. Bu mantıkla bakarsanız, kredi kartı hacmi yüksek büyük bankaların da ilave genel kredi karşılığı (GKK) nedeniyle maruz kaldıkları yük, küçük-orta ölçeklilerle kıyaslanamayacak kadar yüksek. Biz de bu düzenleme küçüklere mi yaradı diyeceğiz? Böyle bir mantığı kabul etmiyorum. Kaldı ki isteyen bir müşteri bu düzenleme çıkmadan önceki limitini müktesep hak gibi aynen koruyarak kredi kartını istediği bankaya taşıyabilir, düzenlemeler buna zaten izin veriyor. Bu durumda, küçük-büyük sorunundan değil olsa olsa rekabet eden ve edemeyen banka sorunundan bahsedebiliriz.
"BDDK'nın yönetmelik taslağına itirazdan ziyade şöyle bir kaygımız vardı. İnsanlar ve işlemler kayıtdışına kayar mı? Senetlere dayalı bir sistemin yolunu açmış olur muyuz? Temerrüde düşen çok insan olur mu? Bildiğim kadarıyla, ekonomi yönetimi zaten bir etki analizi yaptırdı. Sorun görmüyorlar. Şimdi öngörülemeyen yeni sorunlar çıkarsa yeni önlemler alınır. Düzenleme işi sonuçta dinamik bir süreçtir. BDDK'nın etkin bir denetimi var, sorunları erken teşhis edip proaktif önlem alma kapasitesi yüksek."
- İstanbul
Son Dakika › Güncel › Garanti Bankası Genel Müdürü Özen Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?