CHP Sözcüsü Faik Öztrak, "30 Ocak'ta erken seçim talebi ortaya çıkarsa, o taleple hareket edilirse, 30 Ocak'tan sonra tabii ki altılı masanın adayı ortaya çıkacaktır. Burada aday meselesi önemli değil. 30 Ocak'ta iki tane önemli metin ortaya çıkacak. Buradaki problem, Cumhurbaşkanı seçildikten sonraki yol haritası üstünde uzlaşabilmek. Ondan sonra da ortak politikalar metni; ki bu sonradan hükümet programına dönüşecektir. Bu iki metin 30 Ocak'ta milletimize anlatılacak. Muhtemelen liderlerimiz de milletimizin önünde bu iki metni imzalayacak. Adaylık meselesi, kimin aday olacağı, ne zaman açıklanacağı meselesi tamamen altı liderin takdirinde olan bir husustur" dedi.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, bugün; Fox TV yayınına katıldı, gündemi değerlendirdi. Öztrak, şunları söyledi:
"BU TÜR OLAYLARDA SORUMLU BULMAK MÜMKÜN DEĞİL: (Çorlu Tren Faciasına ilişkin yargılama) Son derece acı bir hadise, her şeyden önce. İnsanlar hatalı bir yönetim nedeniyle canlarını yitirdiler ve şu anda ortada sorumlu yok. Orada alt düzeyde birkaç tane çalışan, memur bu işin sorumlusu olarak gösteriliyor. Halbuki bu çok ciddi bir tren faciası, çok ciddi bir kaza, çok sayıda insanımız canını yitirdi. Ama diğer hadiselerde de olduğu gibi Türkiye'de bu tür olaylarda sorumlu bulmak mümkün değil, daha yeni yaşadığımız kömür madenindeki facia, bu Türkiye'nin nasıl yönetildiğini gösteriyor. Hesap vermek istemeyen, sorumluluk almak istemeyen, iyi olan her şeyi üstlenen kötü olan her şeyi de dış güçlere, yetmezse içerde birkaç tane çalışana yıkan bir hükümet anlayışı var. Bugün Türkiye'nin zaten en önemli problemi bu, bir an önce bu anlayıştan, bu tek adam yönetiminden, bu hesap vermek istemeyen kibirli yöneticilerden bir an önce kurtulmamız gerekiyor. Milletimiz gerçekten artık sandığı bekliyor, bu anlayıştan kurtulmak için gün sayıyor.
NİSAN BAŞINA KADAR GETİRİLECEK BİR ERKEN SEÇİM SÜRECİNİ DESTEKLERİZ: (Erken seçim tartışmaları) Sandık ne zamana kadar gelirse biz erken seçimi destekleyeceğimizi söyledik. Nisan başına kadar getirilecek bir erken seçim sürecini destekleriz. Ondan sonraki kısmı zaten kendileri güncelleme de diyorlar. Anlaşılan bir türlü de anlaşamıyorlar ne olduğu konusunda, grup başkanvekili başka bir şey söylüyor, parti yöneticisi başka bir şey söylüyor. AKP Genel Başkanı olan ve Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi de bambaşka bir şey söylüyor. Anlaşılan bir şeyler olmasa da şu anda o cenahta bir şeyler oluyor. Gerçekten gülünç halleri, her kafadan bir ses çıkıyor. Bu, ülkeyi nasıl yönetemediklerinin güzel bir göstergesi. Ne mevsim şartları? Yani haziran ayında bir seçimin mevsim şartlarıyla ilgili olarak öne alınmasının hangi izahı var? Ben söyledim, buradan bir daha tekrarlayayım. Bundan sonra hangi mevsim olursa olsun onlara kış milletimize de bu sandık geldikten sonra bahar, yaz olacak.
BU ÜLKENİN 13. CUMHURBAŞKANI ALTILI MASA'NIN ADAYI OLACAK: (Erdoğan üçüncü kez aday olabilecek mi?) YSK bunu nasıl okuyacak? Bunun cevabı son derece mühim. Ama siyaseten baktığınız zaman biz bu topa girmek istemiyoruz. Karşımıza kim çıkarsa çıksın defalarca söyledik, bu ülkenin 13. Cumhurbaşkanı Millet İttifakı'nın, Altılı Masa'nın adayı olacak. Anayasa'ya bakarlar, mevzuata bakarlar ona göre karar verirler. Bu ülkenin başına dert olan, tencerelerimizi boşaltan, cüzdanlarımızı boşaltan bu tek adam rejiminden kim gelirse gelsin kurtulmak istiyoruz.
BU MEMLEKETTE HER ŞEYİN FATURASI MEMURA, EMEKLİYE, KÜÇÜK ESNAFA VE TARIMDAKİ ÜRETİCİYE ÇIKIYOR: Bir ekonominin iyiye gittiğini nereden görürüz? Enflasyonuna bakarız, hararet var mı diye. Türkiye'de enflasyon şu anda dünyadaki ilk beş enflasyondan bir tanesi, TÜİK'e göre o da… Mesela ENAG'a göre dünya birincisiyiz. Ama daha da ilginci yıllardır bu endeksi yapan ve ücretliler geçinme endeksi olarak bilinen İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO) yapmış olduğu endekse göre de birinciyiz. Üretici fiyatlarına göre de birinciyiz. Bir kere artık piyasa tahminleriyle TÜİK'in açıkladığı biz ona Tayyip Erdoğan'ı Üzmeyen İstatistik Kurumu'nun açıkladığı verilere baktığınız zaman artık onlarda da ciddi sapmalar ortaya çıkmaya başladı. Bu aslında istatistiklerle oynandığının bir göstergesi. Ama buna rağmen enflasyon dünyadaki en yüksek beş taneden bir tanesi. İkinci önemli gösterge. Dış açığınız ne durumda? Dış ticaret açığı rekor üstüne rekor kırıyor. Büyüdükçe büyüyor. Neden önemli dış ticaret açığı, ona bağlı olarak cari işlemler açığı? Bu sizin dış borçlanma ihtiyacınızı gösteriyor. Burada da işler iyiye gitmiyor. Yeni sanayi üretim verileri gelmeye başladı. Sanayi üretimi ilk defa geçen yıla göre de bir ay önceye göre de aşağı doğru gitti, düşmeye başladı. Negatif, eksi. Üretim de iyi gitmiyor. Bunu üretim için yapmışlardı bütün bu 'Türkiye modeli' dediler, ortaya bir ucube sistem çıkardılar. Canımıza okudular, paramızı pul ettiler. Mutlu bir azınlık dışında bu ülkede her gün insanlar kaybediyor. En son dün işsizlik rakamlarını açıkladı. Geniş tanımlı işsizlik rakamlarına baktığınız zaman, işsizlik de zaten yüzde 10'ların üstündeydi. Yeniden artmaya başladı. Dolayısıyla iyi giden hiçbir şey yok. İş başındaki hükümet bu politikalarda devam ettiği sürece defalarca uyardık, işler daha da kötüleşecek. Seçim ekonomisi uyguladıklarını zannediyorlar, her gün işler daha da kötüye gidiyor. Yani insanları, yüzde 65-70 enflasyon olduğu zaman yüzde 30'luk bir maaş artışıyla aldatabileceklerini zannediyorlar. Bu insanlar çarşıya gidiyor, pazara gidiyor, marketlere gidiyorlar. Faturaları görüyorlar. TÜİK'in makyajlı rakamı, 64 enflasyon dediği bir yerde; yüzde 30 veriyor. Onu da taksit taksit. Genel Başkanımız çıkıyor 'olmadı' diyor, vatandaş şikayet ediyor 'sadaka mı veriyorsun' diye. Ondan sonra yüzde 25 maaş artışı veriyor. Yine vatandaş isyan ediyor, yüzde 25 ile bizim yaşamamız mümkün değil diyor. Elektrik faturasını, gaz faturasını gösteriyor. Bu sefer diyor ki 30, insanlar daraldık dedikçe, maaş artışı yaparak bu işi aşabileceğini zannediyor.
ÖNCE ENFLASYONU DÜŞÜRECEKSİN: Bunun sırrı öyle maaş artışı falan değil önce enflasyonu düşüreceksin. Marketler ne zaman kadar fiyatları sabitleyecek 1 ay ondan sonra bu 1 ayın acısını da çıkararak zam yapacaklar ya da tehdit edecek, 'seçime kadar durun' diyecek. Bu sefer ne oluyor, marketlerin keyfi yerinde market dönüyor üreticiye parasını ödemiyor. Batan yine üretici oluyor, küçük esnaf oluyor. Bu memlekette her şeyin faturası memura, emekliye, küçük esnafa ve tarımdaki üreticiye çıkıyor.
30 OCAK'TA ERKEN SEÇİM TALEBİ ORTAYA ÇIKARSA ALTILI MASANIN ADAYI ORTAYA ÇIKACAKTIR: Altı partinin ekonomi kurmayları olarak tabii ki olan bitene bakıyoruz. Şunu ifade etmek isterim bizim uygulayacağımız politikalarla biz enkaz edebiyatı yapmayacağız. Ülkemizi, milletimizi bu sıkıntıdan süratle çıkarmanın çözümleri bizde, 30 Ocak'ı bekleyin. 30 Ocak'ta altılı masaya bağlı, altılı masanın uygun göreceği bir zamanda, 30 Ocak'ta erken seçim talebi ortaya çıkarsa, o taleple hareket edilirse, 30 Ocak'tan sonra tabii ki altılı masanın adayı ortaya çıkacaktır.
Burada aday meselesi önemli değil, 30 Ocak'ta iki tane önemli metin ortaya çıkacak. Buradaki problem, Cumhurbaşkanı seçildikten sonraki yol haritası, ondan sonra da ortak politikalar metni ki sonradan hükümet programına dönüşecektir. Bu iki metin 30 Ocak'ta milletimize anlatılacak. Muhtemelen liderlerimiz de milletimizin önünde bu iki metni imzalayacak.
Adaylık meselesi, kimin aday olacağı, ne zaman açıklanacağı meselesi tamamen altı liderin takdirinde olan bir husustur. Ben CHP sözcüsü olarak bu konuda herhangi bir açıklama yapmaya mezun değilim.
2002 yılının Aralık ayında emekli maaşlarıyla, asgari ücret arasındaki parite, bugün geçerli olsaydı; emekli maaşlarının ne olması gerekirdi? Şimdi 8 bin 506 liralık asgari ücretle en düşük Bağ-Kur esnaf emekli aylığı 6 bin 923 lira olması gerekirdi. O günkü parite korunmuş olsaydı. En düşük SSK emekli aylığı 11 bin 861 lira olmalıydı. En düşük emekli sandığı maaşı da 17 bin 377 lira olmalıydı. Şimdi ne verdi 5 bin 500 en düşük emekli maaşı. Şimdi bu durumda karşılaştırdığınız zaman mesela memurların 11 bin küsürü Tayyip Erdoğan tarafından alınmış. Bu hak mı, reva mı? Ondan sonra iyileştirdik, ekonomi iyiye gidiyor. Nereye iyi gidiyor? Seçim sandığı geldikten sonra milletimizin desteğiyle, milletimizin ferasetiyle ülkemizde baharın başlamasını ve ardından da yazın gelmesini bekliyoruz.
BU DEVLET LİYAKATLE DEĞİL SADAKATLE İDARE EDİLİYOR: Bunun gibi başka görüntüler de var. Bir gece önce bu sefer de Antalya'da bir devlet üniversitesinin rektörü kalkıyor, Tayyip Erdoğan'a güzellemeler yapıyor. Tayyip Erdoğan propaganda sürecinde şu anda CHP'yi eleştirirken, kuvvet komutanları kalkıyorlar, alkışlıyorlar. Bu, devletin ne hale geldiğini gösteriyor. Bu; devlet artık liyakatle idare edilmiyor, bu devlet sadakatle idare ediliyor. Bu, Türkiye'nin başına bu tek adam hükümet sisteminin ya da ucube cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin açtığı büyük bir beladır. Siz kuvvet komutanları kalkmışlar orada alkışlıyorlar. Neyi alkışlıyorsunuz? Muhalefet partisi liderine yapılan eleştirileri alkışlıyorsunuz. Bakın ABD'de genel kurmay başkanları, kuvvet komutanları anayasa üzerine yemin ederler, cumhurbaşkanları, başkan üzerine değil.
O İKİ KÜÇÜK KIZIN HESABINI SORMAK BİZİM BOYNUMUZUN BORCUDUR: Gencecik bir bilim insanı, talebe yetiştiriyor, çocuk yetiştiriyor. Bu insanın canını uyuşturucu, mafya tetikçileri alıyor. Yine bunun arkasını kazıdığınızda özel harekat polisleri çıkıyor. Çakarlı araçlar çıkıyor, siyasetçiler çıkıyor. Bu yepyeni ve çok daha vahim bir Susurluk hadisesi. Dolayısıyla bunun üzerine gidilmesi lazım. Bu aynı zamanda seçim sürecinde bazı kesimlere dönük bir hareket de olabilir. Arkasında ne vardır buna da bakılması lazım. Bundan çok daha hazin, çok daha insani bir yönü daha var. O da şu… O gencecik adamın; yitirdikleri babalarının ardından ağlayan o iki tane küçük kız. O iki küçük kızın hesabını sormak bizim boynumuzun borcudur. O iki küçük kızın üzüntüsüne dertlerine derman olmak milletimizin boynunun borcudur. Böyle şey mi olur? Sayın Bahçeli bilsin ki, bizim kimsenin canını, malını almaya niyetimiz yok. Aksine biz milletimizin her bir ferdinin, hangi görüşte olursa olsun hakkının, hukukunun peşindeyiz. Öyle de olmaya devam edeceğiz. Bir hukuk devletinde, bir demokratik hukuk devletinde bir siyasi parti liderinin ağzından hiçbir zaman çıkmaması gereken kelimeler, cümleler… En azından öyle söyleyeyim ben; Türk demokrasisi açısından çok büyük bir talihsizliktir.
SEÇİME GİDERKEN İMAMOĞLU'NU GÖREVDEN NASIL ALIRIM, İSTANBUL'U NASIL KULLANIRIM HAMLESİNE GİRİŞTİ: Bu davaya baktığımız zaman ortada çok açık, seçik net bir husus var. Zaten daha işin başından beri AKP Genel Başkanı İstanbul'u kaybetmeyi içine sindirememişti, hazmedememişti. İlk seçimden sonra mızıkçılık yaptı. Gitti YSK'ya baskı yaparak seçimi tekrarlattı. Sonra çıkan manzara kendisini de ürküttü ama onu unutmuş gözüküyor. Şimdi seçime giderken ben, İmamoğlu'nu görevden nasıl alırım, İstanbullunun iradesinin üzerine çökerek bu seçim sürecinde İstanbul'u nasıl kullanırım hamlesine girişti. Ben çok açık söyleyeyim, benim gördüğüm manzara şudur; burada İstanbul'un imkanlarını eline geçirmek istiyor. Seçimi kaybetsem de vermem demek suretiyle seçimden önce milletimize gözdağı vermek istiyor. Bunlar bu millete sökmez, yaptı seçimi tekrarlattın, hazirandaki manzara millet ezdi geçti. Bu sefer hezimet daha önce gördüğümüzden de daha büyük bir hezimet olacak. Genel başkanımızın sözlerini burada bir kez daha hatırlatmak istiyorum, 'cehennemin kapılarını açarsınız' dedi. Bu cevabımızın çok sert olacağı konusunda önemli bir uyarıdır. Buna göre de hareket edeceğiz. Böyle bir cüreti göstermeleri halinde tabi bütün milletimiz görecektir.
HAKKIDIR AÇIKLAR. HER PARTİ GİBİ İSTERSE CUMHURBAŞKANI ADAYI DA ÇIKARIR: Bugün Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerine giderken ortada ittifaklar var, siyasi partiler de var. Bu ittifaklardan bir tanesi bugün altılı masa dediğimiz Millet İttifakı'nın içinde bulunduğu masa. Bizim ne yaptığımız, adayımızı nasıl tespit edeceğimiz, nasıl götüreceğimiz bunları sürekli açıklıyoruz. Bizim yaptığımız gibi bugün Meclis'in üçüncü büyük partisi olan ve bir de kendi içinde de belli bir ittifakı, sol partilerle kurmuş olan HDP'nin de kendi adayını açıklama hakkı ve özgürlüğü vardır. Ben şunu anlamıyorum, niye açıklıyorlar ne oluyor ne bitiyor, bu telaşı anlamış değilim. Hakkıdır açıklar ve her parti gibi isterse Cumhurbaşkanı adayı da çıkarır. Şurada sıkıntı şu, şunu görmemiz lazım seçmenin tapusu kimsenin cebinde değil, biz Türkiye'deki tüm seçmenlerin bundan önce hangi partiye oy verirse versin tüm seçmenlerin oyuna talibiz. Millet bakar, adayımıza bakar, programımıza bakar, ne yapmak istediğimize bakar, normal bir seçime girmiyoruz. Normal bir seçim değil bu, sandıkta bir otoriter rejimi, bir otoriter sistemi, bir otoriter yöneticiyi tasfiye etme seçimi, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında ülkemizi yeniden demokrasiyle kucaklaştırma, taçlandırma seçimi. Bu Türkiye'de yeniden istişarenin hakim olması, tek kişinin dayatmasıyla bu ülkenin yönetilmemesi, bu ucube sistemden kurtulmanın seçimi, bu seçim milletimizin cebini boşaltan, refahı tamamen alıp yandaşının cebine koyan bir ucube yönetim anlayışından kurtulma seçimi, dolayısıyla öncelik rejimi değiştirme olmalıdır. Bu ülkede üçüncü parti olmuş bir partiyi tam da seçim öncesinde parasını pulunu keserseniz, kapattım kapatacağım diye zorlamaya başlarsanız. O, seçime müdahaledir. Böyle algılanır. Bu işleri seçimden sonra yapabilirdiniz, daha önce seçimden önce bir derdiniz varsa yapabilirdiniz ama tam seçim zamanı kalkıp bu işleri yaptığınız zaman bu seçim sürecine müdahaledir. İstanbul Büyükşehir Belediyesine el koyma çabası seçime müdahaledir. Son siyasi cinayet seçime müdahale girişimidir. Bir İYİ Parti'den, bir CHP'den seçelim içlerinden deyip dokunulmazlıklarının kaldırılmasının meclise getirilmesi, yine seçime müdahaledir. Yani bu memleket çok açık söyleyeyim, 2014'ten sonra ağız tadıyla rahat rahat milletin karar vereceği bir seçimi bir türlü yapamıyor.
"MİLLETİN NE AKP'Yİ NE DE ERDOĞAN'I YENİDEN SEÇMEYECEĞİ AÇIKÇA ORTADA: CHP olarak biz bir yasa teklifi getirdik. 'Başörtüsü de dahil kadının kılık kıyafetine dokunma.' Bunu düzenleyen bir teklifi TBMM'ye getirdik. Buna oy vermek yerine nereden akıllarına geldiyse, birdenbire biz bunu anayasa değişikliği şeklinde yapalım. Bir kere yasa teklifini biz getirmişiz, teminatı biziz CHP olarak, siz de herhalde bir itirazınız yoksa, buna katılıyorsunuz. Meclis'teki diğer partiler de katılıyor, Meclis'te olmayan diğer partiler de katılıyor. O zaman anayasa nereden çıktı? Yani yasanın teminatı yoksa anayasanın da teminatı yoktur. Bunlar tamamen algı yönetmektir. Fırsat bilip aynen Macaristan seçimlerinde Orban'ın yaptığını taklit ederek seçime gitmek istiyor. Sandığın yanına bir de referandum sandığı koymak istiyor. Milleti üzmesinler, milleti yormasınlar gidecekler zaten, artık bunu kabul etsinler. Milletin ne AKP'yi ne de Erdoğan'ı yeniden seçmeyeceği açıkça ortada onun için kıvranıyorlar. Onun için bütün tuşlara basıyorlar. Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı da unutmaz. Millet neyin ne olduğunu görüyor. Siz daha önce çıkmışsınız 'seçimi kaybedeceğimi de bilsem dahi ben bu EYT işini yapmam' demişsiniz. Şimdi, EYT meselesini nasıl çözerim diye düşünüyorsunuz. Onu da bir türlü Meclis'e getiremediniz. Bu hükümetin ne kadar panik içinde olduğunu, seçim kaybetme telaşı içinde olduğunu açık seçik ortaya koyuyor.
Nereye gittiğini bilmeyen kaptan gemiyi batırır, batırdı da zaten. Tek kaptan olduğu için de yanında hiçbir yardımcı kaptan çıkıp 'yanlış yapıyorsun' diyemedi. Altı kaptan, tek kaptan tek kişi çıkacaksın Türkiye'nin her alanında, TBMM dahil üzerinde koyu bir vesayet kuracaksın, milletin seçtiği milletvekillerini senden habersiz hareket edemez hale getireceksin, ondan sonra ağzına vesayet lafını alacaksın. Vesayetin daniskası bu rejimdedir. Anayasa değişikliği gerçekleşene kadar ülkeyi seçilen Cumhurbaşkanı yönetecektir. Bu çerçevede olağan, normal yetkilerini de kullanmaya devam edecektir. Burada söz konusu olan bu rejim Cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler veriyor, bu olağanüstü yetkilerin Türkiye'deki tüm siyasi akımları aşağı yukarı temsil eden altı siyasi partinin liderine danışarak kullanması meselesidir.
ÇOCUĞUMUN OKUL PARASINI ENFLASYONDAN KORUYABİLİR MİYİM DİYEN İNSANLARIN TASARRUFLARINA ÇÖKTÜLER: Borsada bir sürü sıkıntı yaşandı. İnsanlar paralarını kaybetti birileri cebini doldururken ve genellikle parasını kaybeden de başka tarafta sıkıştırdığı tasarrufuna gerekli nemayı vermediği için borsaya koşup acaba buradan zararımı çıkarır mıyım, tasarrufu koruyabilir miyim, çocuğumun okul parasını enflasyondan koruyabilir miyim, bunlarla uğraşan insanların tasarruflarına çöktüler."
Son Dakika › Güncel › Faik Öztrak: '30 Ocak'ta Erken Seçim Talebi Ortaya Çıkarsa, O Taleple Hareket Edilirse, 30 Ocak'tan Sonra Tabii Ki Altılı Masanın Adayı Ortaya... - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?