KAAN BOZDOĞAN - Marmara Depremi'nde yıkılan evinin enkazından 3 gün sonra kurtulan, iki bacağını kaybetmesine rağmen azmi ve cesaretiyle serbest dalış rekoru kıran Ufuk Koçak'ın 'topraktan rekora ulaşan başarı öyküsü' umudunu yitirmiş insanlara yaşama arzusu veriyor.
Beşiktaş Belediyesinde zabıtalara 'kişisel gelişim, farkındalık ve motivasyon' eğitimi veren Koçak, sunum eşliğinde yaşam hikayesinden kesitler anlatırken, depremin kendisi için yeni bir beden, yeni insanlar ve yeni güne uyanmak anlamı taşıdığını, sevdiği insanların, kentlerin yanı sıra hatıralarının da geride kaldığı belirtti.
Koçak, eğitimin ardından AA muhabirine yaptığı açıklamada, depremde annesini, teyzesini ve kuzenlerini kaybettiğini, o günlerde her şeyin karmaşık bir hal aldığını, ayaklarının kesilmesine rağmen kendisini hayatın devam ettiğine inandırdığını anlattı.
Protez bacaklarıyla hayatı yeniden işlemeye başladığını aktaran Koçak,"Yeniden tırmanmaya başladım, yeniden yelken, rüzgar sörfü ve su kayağı yaptım. Her şeye yeniden başladım. ve bunları depremden önce yapmış olmam hiçbir anlam ifade etmiyordu. Çünkü daha önce dağa ayaklarımla tırmanıyordum. Şimdi ayaklarım yok, ayaksız tırmanışları öğreniyorsun. 22 yaşında daha 3 yaşındaki çocuk gibi yeniden adım atmasını öğreniyorsun. Fakat başarmak için ortaya bir hedef koymuştum, bu durumu da insanlara anlatmaya başladım." dedi.
Tırmanmaya, sörf yapmaya ve su altına dalmaya yeniden başladığında yakın çevresinin kendisine 'Ufuk bu yapar' şeklinde destek olduğunu aktaran Koçak, bunun sonucunda 2014 yılında 22 metreye dalarak serbest dalış rekorunu kırdığını anımsattı.
İnsanların şaşkın gözlerle kendisini izlediğini dile getiren Koçak,"Sürekli bir şeyler isteyen, sürüklenen engelli yerine başaran, tekerlekli sandalye ile evden dışarı çıkmaktan çekinenler yerine jet skiye binen, yelken yapan, rüzgar sörfü yapan, suya dalan, kamp kuran birini gördükleri zaman elbette dikkat çekiyor." ifadesini kullandı.
Koçak, şöyle konuştu:
"Böyle aktivitelerle ayağı olmayan ayağını, gözü olmayan gözünü bulur. Hayat gayet doğal, bağışlayıcı ve kucaklayıcıdır, sarar sarmalar insanı. Aslında insan da böyledir. Bakmayın bazı önyargılar geldi diye böyle oldu. Normalde ayağı olmayan bir adamı gördüğün zaman 'senin ayakların olayım' dersin alır çıkar gidersin. Ne zamandan beri bir birimizin ayağına, orasına burasına bakıp birbirimizi sınıflandırır olduk. Ne zamandan beri şükrümüzü kaybedenlerden olduk. Kim bizi böyle engelli, fakir, zengin, doğulu yapan, il il bölen kimdir bizi? Biz bu ülkenin insanı olabilmeyi başarmamız gerekiyor. Her yönüyle, her tarafıyla bu ülkenin insanı. Yarınımızın garantisi var mı? Ben ayaklarımla girdiği evden ayaklarım olmadan çıktım. 45 saniyede her şey değişti. Engelsiz olmak hayatın insana verdiği bir armağandır. Her an geri alabileceği bir armağandır."
"Engelli insan yok, engellenen insan var"
İnsanların 'yaşamın koymuş olduğu engellerin arkasında engellendiğini' söyleyen Koçak, şöyle devam etti:
"Ben yaşamın koymuş olduğu engellerin arkasında kalan engellenenim, diğer engellenen arkadaşlarım gibi. Eğer ki toplu taşıma araçları, mimari yapılar, yollar, kaldırımlar da bir engel olmamış olsaydı benim adım engelli olmayacaktı. Engelli olan otobüs, engelli olarak yapılar, engelli olan yollar, kaldırımlar. 'Engelli Ufuk' değil, 'Engellenen Ufuk'. Farklı görünen herkese engelli diyemezsiniz. Farklılık renktir. Kiminin burnu uzun, kiminin ki kısa, kulaklarımız kepçe, gözlerimiz çekik vesaire. Şimdi bizim gözümüz yuvarlak. Çekik gözlü 'göz engelli' mi oldu? Bunları kim neden belirler anlamış değilim. Hepimiz bir yerde bir koşulda engelliyiz. Sosyal olarak engelliyiz, ekonomik olarak engelliyiz, kültürel olarak engelliyiz. Sadece el, kol, kulak, uzuv eksiklikleri midir engellilik? Parası olmayana para engelli, diğerine sosyal engelli, kültür engelli diyebiliyor musunuz? Peki ayağı olmayana niye engelli diyorsunuz? Engelli insan yok, engellenen insan var."
İnsanların çok basit sebeplerden birbirine hatta kendisine küstüğünü savunan Koçak, yaşamın insana sunulmuş bir lütuf olduğunu, bu sebeple insanların yaşamı anlamlandırması gerektiğine vurgu yaptı.
Bu noktada kendisinin de down sendromlu, engelli ve kimsesiz çocuklara yaşam koçluğu yaptığına dikkati çeken Koçak, şunları kaydetti:
"Nefes alıp vermek ölmemek için yapılan bir şeydir. Yaşamak istiyorsanız üzerine bir şeyler koymanız gerekli. Hayatı anlamlandırırken birazcık da insanlara yarenlik yapıyorum. Down sendromlu çocukların, kimsesiz çocukların, kimsesiz engelli çocukların koçluğunu yapıyorum. Bunların hepsi benim ailem. Yoksunluklarımızı birbirimize sırt vere vere gidererek yaşamın içerisinde kendimize renkli bir hayat sunmaya çalışıyoruz. Bazı insanların kendisine küstüğünü görüyoruz. İnsan kendine nasıl küser arkadaş? 'Elime küstüm elimi kullanmayacağım, ayağıma küstüm ayağımı kullanmayacağım.' Böyle bir şey diyebilir misiniz? Ciğerime küstüm, kalbime küstüm durduracağım...Böyle bir şey yok. İnsanın hayata ya da kendine küsmesi gibi bir durum söz konusu olamaz."
"İnsanlar bazen iyi niyetli biçimde 'bu haline rağmen bunu yapıyor' diyorlar; bu gibi durumlarda 'ne var halimde' diye sorarım ben. İyi ayağım yok, bu işleri yapmak için ayakların olması gerekmiyor. İnsanın hayata karşı omurgalı dik bir duruşunun olması gerekiyor. Zenginlik neye sahip olduğunla değil, neye ihtiyaç duyduğun ile ölçülür" diyen Koçak, hayatını 'yiğitsen uslandır beni hayat' başlığı altında kitaplaştırmaya hazırlandığını sözlerine ekledi.
Son Dakika › Güncel › Enkaz Altından Dünya Rekoruna Yaşam Öyküsü (1) - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?