Akşam gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Gülen olayını' çözmemesi durumunda başının askerle derde gireceğini yazdı.
Etyen Mahpçupyan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ne kadar önemli bir lider olduğunu vurguladığı bugünkü yazısında ilginç bir iddia ortaya attı.
Mahçupyan, "AKP ve Erdoğan şunu gördü: Eğer Gülen olayını çözemezsen yakında başın askerle de derde girer ve Kürt meselesini de çözemezsin. Bu yeni ve farklı mücadele sürecinde AKP daha önceki demokratik açılımlarına ters yönde adımlar attı. Erdoğan'ın dili de müsamahaya yer vermeyen bir katılığa büründü. Çünkü süreçte yapılacak en ufak bir atlamanın çok büyük risk taşıdığına inandılar" dedi.
Etyen Mahçupyan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın parti içindeki benzersiz karizmasına karşın, kolaya kaçmayan bir liderlik gösterdiğine de işaret ederek, "Bütün bunlar bugün niçin Recep Tayyip Erdoğan diye bir 'fenomenle' karşı karşıya olduğumuzu yeterince anlatıyor. Çünkü bugün Erdoğan sadece bir siyasetçi, lider veya Cumhurbaşkanı değil, muhalefetin ve karşıtlarının bile referans almaktan vazgeçemediği 'yeni ve kalıcı gerçekliğin sesi" dedi.
Etyen Mahçupyan'ın 'Kaderin ironisi: Erdoğan'ın karizması' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
ERDOĞAN'IN GENİŞ UFKU...
Siyaset dramatik tercih anları yaratıyor ve siyasetçinin 'kumaşı' da o anlarda ortaya çıkıyor. Bu 'kumaşı' oluşturan unsur sadece siyasetçinin kişiliği değil. İnandığı misyon ve beraber yürüdüğü insanlara olan güveni de birincil derecede önemli. Bu açılardan bakıldığında AKP çok avantajlı bir parti… Büyümenin getirdiği bütün 'bulanıklaşmaya' rağmen, ana kadro iç insicamın korunmasını sağlayacak değişikliklerle sürekli yeniden oluştu. Buna Erdoğan'ın cesareti ve dik duruşu ile olağanüstü bir katkı yaptığı açık. Ama sadece o da değil… Çünkü Erdoğan parti içindeki benzersiz karizmasına karşın, kolaya kaçmayan bir liderlik gösterdi. Kendi dışına çıkarak kendisine ve partisine bakmayı becerebilen bir liderlik… Bunu cumhurbaşkanlığına geçiş sürecinde açık olarak sınamış olduk. 'Yeni' Türkiye'nin neyi gerektirdiğini Erdoğan geniş ufku ve sezgisel yetenekleriyle anladı ve uyguladı.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN BİR FENOMEN
Bütün bunlar bugün niçin Recep Tayyip Erdoğan diye bir 'fenomenle' karşı karşıya olduğumuzu yeterince anlatıyor. Çünkü bugün Erdoğan sadece bir siyasetçi, lider veya Cumhurbaşkanı değil, muhalefetin ve karşıtlarının bile referans almaktan vazgeçemediği 'yeni ve kalıcı gerçekliğin sesi'. Bu ses doğal olarak birçokları için bir tehdit, diğerleri için ise tutundukları bir umut dalının somutlaşmış hali. Dolayısıyla Erdoğan'ın karizması sadece kendisiyle ilgili bir nitelik değil. Onun hem olumlu hem olumsuz anlamda nasıl algılandığıyla doğrudan bağlantılı. AKP ve Erdoğan üzerindeki tehditler, AKP karşıtlarının bel altı stratejisi ve aydınların kör gözüm parmağına yanlı bakışları bu karizmayı genişleterek başlı başına bir 'siyasete', bir siyasi duruşa dönüştürüyor.
ERDOĞAN'IN KARİZMASI ARTTI
AKP'nin seçim başarılarının ardında söz konusu karizmanın da payının olduğu açık. Çünkü AKP seçmeninin hatırı sayılır bir bölümü açısından Erdoğan, AKP misyon ve siyasetinin bütününü kucaklayarak bir yandan basitleştiren, öte yandan da insanileştiren bir lider. Eğer AKP sandıkta geriletilecek ise herhalde muhalefetin Erdoğan'ın karizmasını yıpratması gerekiyor. Ne var ki siyaset her zaman iki yönlü sonuçlara açık. Siz Erdoğan'sız bir siyaset hayal edip, yolsuzluk suçlamasının her halükarda liderin prestijini yerle bir edeceğini öngörebilirsiniz. Ama liderin nasıl 'cevap' vereceğini de doğru öngörmeniz gerekir. Nitekim bugün Erdoğan'ın karizması geçmişe nazaran çok daha fazla. Bütün 'yolsuzluk' ve 'otoriterlik' bombardımanına rağmen…
ASKERLE BAŞI DERDE GİRERDİ
Muhalefet için ne kadar öğretici bilinmez ama Erdoğan'ın prestiji Gezi ve özellikle 17 Aralık sonrası daha da arttı. AKP tabanı bu prestiji kendi eliyle onardı ve çıtasını yükseltti. Çünkü karşılarında bir tehdit vardı ve o tehdit askeri darbeden daha kritikti. Askeri darbeler siyasetçiyi çaresiz bırakabilir ama onu aynı zamanda daha da meşru kılar ve eninde sonunda 'normale' dönülür… Ama Gezi ve 17 Aralık süreçleri iki unsuru öne çıkardı. Birincisi tehdidin Batı'dan geldiği algısıydı. Bunda Mısır'daki darbenin Batı tarafından desteklenmesi de büyük rol oynadı. Ancak günümüzde askeri darbeyi desteklemesi beklenmeyecek Batı'nın böylesine kolayca 'karşı kampta' yer alması büyük bir tehditti, çünkü Batı onaylamadan 'bu işler olmazdı'…
İkincisi tehdidin asıl unsurunun 'içeriden' gelmesi, Gülen cemaatinin sürükleyici olmasıydı. Çünkü muhafazakâr kesimi sosyolojik olarak ayrıştırmak kolay değildi ve bu ayıklama olmadan kendi tabanından, hatta kendi parti grubundan bile emin olmak imkânsızdı. Dahası AKP ve Erdoğan şunu gördü: Eğer Gülen olayını çözemezsen yakında başın askerle de derde girer ve Kürt meselesini de çözemezsin. Bu yeni ve farklı mücadele sürecinde AKP daha önceki demokratik açılımlarına ters yönde adımlar attı. Erdoğan'ın dili de müsamahaya yer vermeyen bir katılığa büründü. Çünkü süreçte yapılacak en ufak bir atlamanın çok büyük risk taşıdığına inandılar.
AK PARTİLİLER İÇİN RESİM BERRAKLAŞTI
Erdoğan bunu tabana anlatabildi. Aslında çok da zor olmadı… AKP seçmeni fazlasıyla siyasi bir bakışa sahip ve söz konusu tehdit algısını aynı derecede taşıyor. Ayrıca bu seçmen kitlesi laik kesimin aksine Gülen cemaatini bizzat kendi hayatından, çevresinden tanıyordu. Bürokrasi içinde herkes birbirinin kim olduğunu ve ne yaptığını az çok biliyordu. Buna Batı'nın Erdoğan ve AKP alerjisini besleyen bilinçli cehaleti eklendiğinde ve Gülen cemaatinin de esas olarak Batı üzerinden mücadele yürütmesi ile birlikte AKP'liler için resim berraklaştı.
Söylenenlere bakılırsa Erdoğan böylece 'otoriter' oldu. Gelgelelim otoriterlikten hoşlanmayan bu tabanda daha makbul, prestijli ve karizmatik biri haline geldi. Kaderin ironisi herhalde…
Son Dakika › Güncel › Eğer Erdoğan Gülen Olayını Çözmeseydi... - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?