Diyarbakır Baro Başkanı Ahmet Özmen, 5 Nisan Avukatlar günü nedeniyle Tahir Elçi'nin 2015 yılında öldürüldüğü yerde yaptığı açıklamada, OHAL ile birlikte başlayan sürecin darbe teşebbüsünde bulunanlara karşı mücadelenin ötesinde, demokratik düzeni ortadan kaldırıcı, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı ve toplumun muhalif kesimlerini sindirme ve baskılama yönünde uygulamalara dönüştüğünü söyledi.
Diyarbakır Barosuna bağlı avukatlar, 5 Nisan Avukatlar günü nedeniyle Tahir Elçi'nin yaşamını yitirdiği Sur ilçesindeki Yenikapı Sokak'ta bir basın açıklaması yaptı. Açıklamaya, CHP İstanbul Milletvekili olan Diyarbakır Barosu eski başkanı Sezgin Tanrıkulu ile birlikte çok sayıda avukat cübbeli olarak katıldı. Baro Başkanı Ahmet Özmen, Tahir Elçi soruşturmasının etkin ve hızlı yürütülmemiş ve faillerinin halen yargı önüne çıkarılmamış olmasını protesto etmek ve bu duruma dikkat çekmek amacıyla bu yıl da açıklamayı Yenikapı sokak'ta yaptıklarını söyledi. Sivil siyasete ve parlamenter sisteme yönelik 15 Temmuz darbe teşebbüsünde yer alanlara yönelik hukuk çerçevesinde yargısal süreçlerin yürütülmesinin ve benzer girişimlerin bir daha yaşanmaması için demokratik sistemin güçlendirilmesinin gerekliliğine her fırsatta vurgu yaptıklarını belirten Özmen, "Ancak, darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL ve çıkarılan KHK'lar ile başlatılan antidemokratik uygulamalar endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Özellikle TBMM'nin yasama yetkisini elinden alacak şekilde yasal düzenlemelerin KHK'lerle değiştirilmesi, parlamenter sistem ve kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bağdaşmamaktadır. OHAL ile başlayan süreç darbe teşebbüsünde bulunanlara karşı mücadelenin ötesinde, demokratik düzeni ortadan kaldırıcı, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı ve toplumun muhalif kesimlerini sindirme ve baskılama yönünde uygulamalara dönüşmüştür"dedi.
Kürt meselesinin yeniden şiddet sarmalına itildiğini ve meselenin çözümüne güvenlikçi politikalarla yaklaşılmaya başlandığını belirten Baro Başkanı Özmen, "Geçmişte acı bir şekilde tecrübe edilmiş olmasına rağmen sivil siyaset kanallarını kapatıcı şekilde milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklanmaları çözüme bir katkı sağlamadığı gibi sorunu daha da derinleştirip, demokrasimize gölge düşürmekte ve ülkenin uluslararası itibarını zedelemektedir. Uygulanan genel güvenlikçi politikalar ve siyasetçilere yönelik tutuklamaların, son 30 yılı çatışmalarla geçmiş Kürt meselesinin çözümüne bir katkısı olmayacaktır. Kürt meselesinin yegane çözümünü diyalog ve müzakere kanallarının güçlendirilmesiyle mümkün görmekteyiz. Her türlü siyasi kaygıların bir tarafa bırakılarak bu can yakıcı meselenin çözümü konusunda diyalog ve müzakereyi önceleyen her türlü adımın atılmasının gerekliliğini bir kez daha vurgulamak isteriz"diye konuştu. Anayasa değişikliğine yönelik referandum süreciyle birlikte toplumda yeni kutuplaşma alanları yaratıldığını ifade eden Özmen, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"FAİLİ MEÇHUL DOSYALARI ZAMAN AŞIMINA UĞRATILMAKTADIR"
"Yapılan Anayasa değişikliği bir darbe ürünü olan ve toplum ihtiyaçlarını karşılamayan, bundan dolayı da defalarca değişikliğe uğrayan 1982 Anayasasının ruhunu sürdürmeye devam ettirecektir. Oysa toplumun ihtiyacı olan Anayasa, toplumsal sorunların çözümünü önceleyen demokratik, sivil ve kuvvetler ayrılığını esas alan yeni bir anayasadır.Anayasa değişikliğinin OHAL koşullarında 16 Nisan'da halk oylamasına sunuluyor olmasını seçim güvenliği açısından oluşturduğu endişeler ve özellikle de kampanya ve propaganda imkanları açısından yarattığı adaletsizlikıer sebebiyle doğru bulmamaktayız. Demokratik bir toplumda, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında sayılabilecek eylem ve etkinlikler nedeniyle, bir şiddet eyleminde, dolaylı da olsa yer almamış siyasetçi, seçilmiş kişi veya aktivistler tutuklu olarak yargılanmakta, ağır ve adaletsiz cezalarla cezalandırılmaya devam edilmektedir. Öte yandan geçmişten günümüze kadar devlet görevlileri tarafından işlenen ve insan haklarının ağır ihlalini oluşturan suçlar soruşturulmamakta, failler hala suç ve cezadan muaf kalmaktadır. Binlerce faili meçhul, gözaltında kayıp veya çeşitli şekillerde yapılan keyfi infazlara ilişkin dosyalar zamanaşımına uğratılmakta, özellikle 1990'lı yıllarda işlenen toplu infazlara ilişkin mağdurların çetin mücadeleleriyle açılmak durumunda kalan birkaç davanın da neredeyse tümü temelsiz güvenlik gerekçeleriyle binlerce kilometre uzaktaki merkezlere gönderilmiş ve cezasızlıkla sonuçlandırılmıştır. Son yıllarda yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü alanında yaşanan gelişmeler, Türkiye'nin açık toplum ve demokratik bir hukuk devleti olma yolundaki iddiasına öldürücü bir darbe vurmuştur. Siyasal iktidarın yargıya açık müdahaleleri, yargıçların vermiş oldukları kararlarla açığa alınması, yasal ve idari düzenlemeler yargıyı tümüyle Yürütmenin kontrolüne götürmüştür."
Son Dakika › Güncel › Diyarbakır Baro Başkanı Ahmet Özmen: Ohal Süreci Sindirme ve Baskılama Uygulamalarına Dönüştü - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?