Davutoğlu - Öğretim Üyelerinin Özlük Hakları - Son Dakika
Güncel

Davutoğlu - Öğretim Üyelerinin Özlük Hakları

Yükseköğretim Akademik Arşiv Projesi tanıtımı-Başbakan Davutoğlu (5): -"Üniversitelerimiz tek tipe, tek düşünceye, tek ekole, tek gruba ait üniversiteler olarak görülemez"-"Bazen ıstırap duyuyorum, 'O üniversitemiz, şu gruba yakın', 'Şu üniversite mi, bu düşünceye yakın'... Üniversite dediğiniz şey farklının olduğu yerdir.

20.10.2014 15:06

Yükseköğretim Akademik Arşiv Projesi tanıtımı-Başbakan Davutoğlu (5): -"Üniversitelerimiz tek tipe, tek düşünceye, tek ekole, tek gruba ait üniversiteler olarak görülemez"-"Bazen ıstırap duyuyorum, 'O üniversitemiz, şu gruba yakın', 'Şu üniversite mi, bu düşünceye yakın'... Üniversite dediğiniz şey farklının olduğu yerdir. Eğer doktorayı bitirenler, 'Şu üniversitede bana yakın, benim anlayışıma, siyasi düşünceme, ideolojime, grubuma yakın birileri var. Oraya gideyim' demişse, böyle bir düşünceyle öğretim üyeliğine başlıyorsa, bu ilmi tecessüsten yoksun demektir"-"Şu anda teknoloji kullanımı ve bilgi kullanımı itibarıyla nesil değişimi artık 30 yıl değil, 5 yıldır, 3 yıldır bazen. O zaman öğretim üyesinin de kendisini yenilemesi lazım"-"Üniversitelerimize düşen görev de genç mezunlarımıza akademik hayata girerken düşen görev de bu öğrencilerimizin, kardeşlerimizin, genç neslin, gençlerimizin iyi akademisyenler olarak yetişmesini sağlamaktır"ANKARA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, üniversitelerin tek tipe, tek düşünceye, tek ekole, tek gruba ait görülemeyeceğini belirterek, "Bazen ıstırap duyuyorum, 'O üniversitemiz, şu gruba yakın', 'Şu üniversite mi, bu düşünceye yakın'... Üniversite dediğiniz şey farklının olduğu yerdir" dedi.Davutoğlu, YÖK'teki Yükseköğretim Akademik Arşiv Projesi tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, üç ilişkinin varoluşsal olduğunu ve aracı kabul etmeyeceğini belirterek, bunları "ebeveyn-çocuk", "hasta-doktor" ve "hoca-talebe" ilişkileri olarak sıraladı."Hoca-talebe ilişkisinin, zihni varoluşun oluştuğu yer olduğunu" söyleyen Davutoğlu, "insanlara anne ve babası dışında, anne baba hissini götüren en önemli şeyin, ilkokul öğretmenleri olduğunu" ifade etti.Hoca olarak, yıllarca görmediği öğrencileriyle karşılaştığında dahi "kızının, oğlunun kokusunu hissettiğini" dile getiren Davutoğlu, gittiği ülkelerde öğrencilerinin birçoğuyla ilişkisinin devam ettiğini, bunun, hocalığın güzel tarafı olduğunu anlattı. Davutoğlu, "O anda, bir çocuğunuzla buluşmuş gibi hissedersiniz. Dünyada bundan daha fazla lezzet veren, bundan daha fazla insana ulvi nitelik kazandıran bir başka husus yoktur" diye konuştu.Davutoğlu, 2002'den bugüne kadar öğrenci sayısının 1 buçuk milyondan 5 buçuk milyona, üniversite sayısının 73'ten 184'e çıktığına işaret etti. Bunun, muhteşem bir alansal ve niceliksel gelişme olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Ama öğretim üyesi, ah o öğretim üyesi... Yani hoca, aynı muhteva ve sayısal, niceliksel ve niteliksel hıza ulaşıyor mu? Ulaşmadığı zaman ciddi bir yanılsamayla iç içeyiz" dedi.Öğretim üyelerinin özlük haklarını diğer muadillerle eşit noktaya getirdiklerini belirten Davutoğlu, kendisine, "Siz akademisyen olduğunuz için akademisyenlere destek veriyorsunuz. Bize de verin" denildiğini, akademisyen olarak, öğretim üyeleriyle birçok şeyi paylaştığını, ama Başbakan olarak hiçbir meslek grubu arasında ayrım yapmadığını aktardı.Mesleğe başlayan araştırma görevlileri ile genç diplomatlar ya da kamudaki uzman yardımcılarının maaşları arasında ciddi fark olduğunu anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti: "O zaman ne oluyor? Öğretim üyeliği teşvik edilmemiş oluyor. Negatif teşvik oluyor. Şunu hepimiz yaşadık: Ben Boğaziçi Üniversitesini çift anadalla bitirdikten sonra, uzun süre, yurt dışında da değişik şeyler yapabilmek için araştırma görevlisi olmaya da niyetlenmedim. Fakat ne kadar zorluk çektiğimizi hepimiz biliriz, o yıllarda. Elinizde iyi bir diploma var. Herhangi bir diploma, fark etmez. İlla iyi olması anlamında söylemiyorum. İş dünyasında iyi bir maaşla iş bulabileceksiniz, evlenmeniz de lazım, belki o sırada bir gönül ilişkiniz de var, önce oraya gitmeye başlıyor iyi zihinler. Gitsinler, iş dünyasında da iyi zihinlere ihtiyaç var. Sonra kamu bürokrasisinin diğer alanlarına gidiyor. Eğer büyük bir aşkla çileye hazır değilse, üniversiteye gelmiyor. Çünkü bir sürü şeyi ertelemesi gerekiyor, onu bitirene kadar. Yaptığımız düzenleme aslında bu farkı gidererek, hayata atılma düşüncesindeki genç mezunlara, 'Akademisyenlik size asgari hayat şartlarını sağlar' güvencesini vermek. Bunu vermezsek, bütün bu açtığımız üniversiteler mekan olarak bulunur ama öğretim kalitesi itibarıyla gelişmez. Onun için bunu yaptık. Bunu, herhangi bir meslek grubunu diğerine tercih ettiğimiz için değil, hakkaniyet gereği olarak yaptık. Ama şimdi üniversitelerimize düşen görev de genç mezunlarımıza akademik hayata girerken düşen görev de bu öğrencilerimizin, kardeşlerimizin, genç neslin, gençlerimizin iyi akademisyenler olarak yetişmesini sağlamaktır."-IPhone'u örnek gösterdi Öğretim üyelerinin, akademik eğitim ile akademik araştırma arasındaki dengeyi muhafaza etmeleri gerektiğini, bazı öğretim üyelerinin, zamanla eğitim makineleri haline dönüştüğünü gördüğünü ifade eden Davutoğlu, "Yani, okuyor, mezun oluyor, doktorayı yapıyor, ondan sonra aynı dersi yıllarca vererek, yüzlerce binlerce öğrenciye tekrar tekrar aynı konuyu anlatan bir öğretim üyesi haline dönüşüyor" dedi.Bazı hocaların, aynı dersi birden çok şubeye anlatmayı tercih ettiğini, kendisinin ise akademisyenken bundan hoşlanmadığını, değişik dersleri anlatmayı heyecan verici bulduğunu kaydeden Davutoğlu, "Bunu, 'öbürü yanlıştır' diye söylemiyorum, şunun için söylüyorum: Eğitim esastır, ama araştırmayla kendini yenilemeyen bir eğitimci, bir müddet sonra makineleşir" diye konuştu.Davutoğlu, artık 3-5 yılda neslin değiştiğini, bunun farkında olunması gerektiğinin altını çizerek, "Ben serisini unutuyorum, ama IPhone 1 nesli ile IPhone 5 nesli farklılaşıyor. Ona intibak eden çocuklar da farklılaşıyor. Şu anda teknoloji kullanımı ve bilgi kullanımı itibarıyla nesil değişimi artık 30 yıl değil, 5 yıldır, 3 yıldır bazen. O zaman öğretim üyesinin de kendisini yenilemesi lazım" ifadelerini kullandı.Doçentlik sınavının kaldırılmasına muhalefet ettiğini bildiren Davutoğlu, birçok öğretim üyesinin, doktoradan sonra profesörlüğünün sonuna kadar tekrar ciddi eserinin dahi olmadığını kaydetti. Bir hocanın, profesörlük noktasına geldiğinde, kendi ekolünün olması gerektiğini, eskiden kimi kürsülere, hocaların isimlerinin verildiğini ifade eden Davutoğlu, şöyle konuştu: "Öğretim üyeliğinin ya da ilim adamlığının emekliliği yoktur. Emekli olduğunda hayatı biter. Allah vermesin kimseye ama ya da hafızasını kaybettiğinde hayatı biter. Onun için öğretim üyelerimizin eğitim-araştırma dengesini gözetmeleri ve hayatın içinde olmaları önemli. Sınıfın içinde, hayatın içinde ve içinde bulundukları toplumun her derdiyle hemhal, uluslararası toplumun ve insanın her derdiyle ilişkili. Bu anlamda vurgulamak istediğim bir başka husus fikir özgürlüğü meselesi, düşünce özgürlüğü. Üniversitelerimiz tek tipe, tek düşünceye, tek ekole, tek gruba ait üniversiteler olarak görülemez. Bazen ıstırap duyuyorum, 'O üniversitemiz, şu gruba yakın', 'Şu üniversite mi, bu düşünceye yakın'... Üniversite dediğiniz şey farklının olduğu yerdir. Eğer doktorayı bitirenler, 'Şu üniversitede bana yakın, benim anlayışıma, siyasi düşünceme, ideolojime, grubuma yakın birileri var. Oraya gideyim' demişse, böyle bir düşünceyle öğretim üyeliğine başlıyorsa, bu ilmi tecessüsten yoksun demektir. Rahat etmek istiyor. Aksine, biz üniversitelerimizin her bir bölümünü insanları rahatsız eden yerler haline getirmek durumundayız. Öyle farklı fikirler olacak ki rahatsız olacak, uykusu kaçacak. Ertesi gün cevap yetiştirmek zorunda olduğu, tam karşıt görüşten biri olacak ki gece bir şey okusun. Zaten birbirini yakın tanıyan ve birbirinin adamı, ferdi gibi görülen bir üniversite, üniversite değildir. Ben böyle bir üniversiteden haz almazdım, talebe olsaydım. Hoca olsaydım yeknesak bir sınıftan, bana hiç meydan okumayan bir sınıftan haz almazdım."Davutoğlu, yüksek lisansa başlayan öğrencilerine kendi makalesini vererek, eleştirmelerini istediğini anlattı ve "Ama, haddini bilerek eleştirecek. Altına, altı tane daha kitap okuyarak beni eleştirirse, o zaman ilim adamı demektir" dedi.Hocalarına alternatif görüşleriyle şöhret olmuş birçok kişi bulunduğunu aktaran Davutoğlu, "Mezhepler tarihinde bile Ebu Hanife ile İmam Yusuf arasındaki görüş ayrılıkları herkesçe bilinir. Dini alanda dahi... Eflatun ile Aristo'nun ilişkisine baktığımızda farklı ekollerin nasıl çıktığını görürsünüz. Dolayısıyla bizler, öğrencilerimizi aldığımızda, bizi öğrenip, kendisi olacak öğrenciler, kendisi olacak öğretim üyeleri yetiştirmek için almalıyız, yürütmeliyiz. Türkiye'de bu anlamda çok acılar yaşandı. 27 Mayıs'ta 147'likler çıktı, değil mi?" diye sordu. -Darbe dönemlerini hatırlattıSabahattin Eyüboğlu, Ali Fuat Başgil, Tarık Zafer Tunaya, İsmet Giritli, Abdulkadir Karahan ve daha nice hocanın 27 Mayıs'tan, arasında Sencer Divitçioğlu, Korkut Boratav, Baskın Oran, Bülent Tanör, Hüseyin Hatemi gibi birçok hocanın ise 12 Eylül'den sonra üniversite dışına itildiğini anlatan Davutoğlu, "27 Mayıs diktası, 12 Eylül diktası, kendilerine uygun bir formatta öğretim üyesi tasfiyesine girişirler ya da öğrenci yetiştirme programlarına..." dedi.Üniversitelerde ideolojilerin nesne olarak okutulabileceğini ama üniversitelerin ideolojileştirilemeyeceğini vurgulayan Davutoğlu, bu yapıldığı andan itibaren bilgi birikiminin duracağını vurguladı."Fikir özgürlüğünü kendi aramızda kuramazsak, siyasetten bunu bekleyemeyiz" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti: "Ben kendim bunu yaşamış birisi olarak söylüyorum. Artık geçtiği için kimse alınmasın. Yurt dışında okurken, üniversitede öğretim üyeliği yaparken, beni 'Aman başka yere gitme. Sana üniversitede ihtiyacım var diyen' hocam, rektörüm, geldiğimde, ki o sırada yurt dışında başka bir üniversiteden teklif almıştım ve onun üniversitesinden daha iyi bir teklif almıştım, beni kendi üniversitesine kabul ettiremedi. Başka bir üniversite rektörüne gittiğimde de Allah rahmet eylesin, vefat etti bölüm başkanı, bana şunu söyledi: 'Siz çok değişik alanlarda yazılar yazmışsınız, ürünler vermişsiniz, biz ihtisasa önem veriyoruz.' Öğretim üyesi arkadaşlar da oradaydı. Yani şunu demek istiyor, çok farklı yerlerde dolaşmışsın. Dedim ki, 'Hocam, madem bana meydan okudunuz, ben de size meydan okuyorum. Sizin, mesela siyaset teorisi hocanızı biliyorum. Benim makalemi alın, onun makalesiyle üçüncü bir hakeme gönderin. Balkanlar uzmanınızı biliyorum, benim makalemi alın, onun makalesiyle üçüncü bir hocaya gönderin. Ortadoğu uzmanınızı biliyorum, benim makalemle onun makalesini alın, gönderin. Kaç alan varsa gönderin, eğer bir tanesinden benim daha zayıf olduğum sonucu çıkarsa, ben özür dileyeceğim. Ama hepsinden eğer bu makale daha güçlü gelirse, sizin bir özür borcunuz olur' dedim. Hala zihnimde kazınmış, hani maalesef bir anlayışı yansıtan sözü zihnimde kalmış, Allah rahmet eylesin, yine de vefat etmiş bir hocamız, dedi ki, 'Ahmet Bey, uzun lafın kısası, biz burada bir ekibiz. Sizin bu ekibe uyum gösteremeyeceğinizi düşünüyoruz.' İşte benim görmek istemediğim bölüm bu."(Bitti) .

Davutoğlu - Öğretim Üyelerinin Özlük Hakları
Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Davutoğlu - Öğretim Üyelerinin Özlük Hakları - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement