CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, TBMM Genel Kurulu'nda, kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesini öngören kanun teklifinin görüşmelerinde; "Bu teklifte kadına karşı şiddetin önlenmesi, kadın cinayetlerinin engellenmesi ya da ısrarlı takibe maruz bırakılan kadınları korumaya, kollamaya yönelik hiçbir etkin uygulama, etkin cezai düzenleme bulunmamaktadır. Bu kanun teklifi kadına karşı şiddeti önlemek için verilen bir kanun teklifi değil kadınları kandırmak, yeniden oylarına talip olmak için sadece ve sadece pansuman kanun teklifidir" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, TBMM Genel Kurulu'nda; kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesi ile ilgili kanun teklifinin görüşmeleri sırasında konuşma yaptı. Karaca, şunları söyledi:
"HİÇBİR DEĞİŞİKLİK YAPILMADAN GELDİ: Kadına karşı şiddet', 'şiddeti önlemek', 'Bir zihniyet değişikliği hayata geçiriyoruz' gibi güzel, anlamlı cümlelerle kanun teklifini önümüze getirdiniz. Gerek KEFEK Alt Komisyonu'nda, gerek Adalet Komisyonu'nda bu kanun teklifine ilişkin çekincelerimizi, bu kanun teklifinin Anayasa'ya aykırılıklarını tek tek ifade ettik ama görüyoruz ki bir ay gibi bir süre beklendi, zannettik ki itirazlarımız doğrultusunda üzerinde bir çalışma yapılıyor ama her ne hikmetse, pat diye, hiçbir değişiklik yapılmadan bir ay sonra kanun teklifi TBMM gündemine geldi. Peki, neden bir ay bekledik? Neden bir aydır bekletiliyor? Bunu da anlayabilmiş değiliz.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDEN NİYE ÇIKTINIZ?: Kanun teklifinde ne var? Kadına karşı şiddetle etkin mücadele. Peki, İstanbul Sözleşmesi'nden neden çıktık? İstanbul Sözleşmesi ana kanundu, 6284 bu kanunun alt uygulama kanunuydu. Yani övünerek ifade ettiğiniz 6284 sayılı Kanun İstanbul Sözleşmesi esas alınarak yürürlüğe giren bir kanundu. Peki İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede hukuksuzca niye çıktık? Bu kanun teklifiyle, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmanın kadınlar üzerindeki etkisini ve kadınların mücadelesini kırma noktasında bir amacınız varsa bunu başaramazsınız. Kadınlar, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkan zihniyetin gereğini sandıkta verecek.
ANAYASA MAHKEMESİ'NİN İPTAL EDECEĞİ AŞİKAR: Kanun teklifinde kadına karşı işlenmesi halinde ya da ısrarlı takipte bazı düzenlemeler var ve bu düzenlemelerin Anayasa'ya aykırı olduğunu hem KEFEK komisyonunda hem Adalet Komisyonunda dile getirdik. Şimdi, kadına karşı işlenmesi halinde cezayı ağırlaştıran ya da artıran hali düzenliyorsunuz. Peki, kadın, kadına karşı işlerse ne olacak? Korkuyorsunuz, 'toplumsal cinsiyet eşitliği' demeye korkuyorsunuz; bunu anlıyoruz. Peki, şunu diyemez miydiniz? 'Kadına karşı, sırf kadın olduğu için, kadının cinsiyetinden dolayı işlenen suçlar' diyemez miydiniz? Hayır, diyemediniz. Neden demediniz? ya bu kanun teklifi gerçekten çok acemi hukukçular tarafından incelendi ya da bu kanun teklifini bir anayasa hukukçunuza gösteremediniz, bunu bilemiyoruz. Anayasa Mahkemesinin, anayasal eşitliğe aykırı olacağından dolayı bu kanunu iptal edeceği aşikar, hepimiz biliyoruz.
'Israrlı takipte' de benzer bir durum var. Diyorsunuz ki: 'Koruma kararı verilen ya da boşanmış eşe karşı işlenmesi halinde.' Denizli'de bir üniversite öğrencisi, İstanbul'da öğrenciyken dört yıl boyunca ısrarlı takibe maruz bırakıldı; tayin oldu, gitti, gittiği ilde o ısrarlı takibe maruz bırakan erkek tarafından katledildi. Getirdiğiniz kanun maddesi, işte, bu tür ısrarlı takipleri korumuyor. Yani Anayasa'daki eşitlik ilkesine kanun teklifiniz aykırı. Peki, ne yapılabilirdi? Örneğin, İstanbul Sözleşmesi'nin 46'ncı maddesi var. Orada cezayı arttıran haller açık ve net bir şekilde düzenlenmiş. Bunları aynen alıp, bu kanun teklifine koysaydınız belki pansuman kanun olmaktan çıkartıp, işe yarayan, kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerine çözüm üretecek bir kanun teklifini önümüze kısmen de olsa getirmiş olurdunuz.
CAYDIRICI HÜKÜMLER GETİRMELİYDİNİZ: Kanun metninde diyorsunuz ki: Kadına karşı işlenen suçlarda, ki Anayasa'ya aykırılığından, eşitliğe aykırılığından bahsettik, eziyet suçunda mesela iki yıllık alt sınırı, iki yıl altı aya çıkarıyorsunuz; yaralama suçlarında dört ayı, altı aya çıkarıyorsunuz. Yani cezalarda iki ay, altı ay gibi ama her halükarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması ya da infaz kanunundaki düzenlemeleri rencide etmeyecek, ihlal etmeyecek birtakım düzenlemeler getiriyorsunuz. Oysa, toplumda şu vardır: Toplumda, kadına karşı işlenen suçlarda bir cezasızlık algısı vardır. Öncelikle bu cezasızlık algısını ortadan kaldırmak için caydırıcı hükümler getirmeliydiniz; eğer infaz kanununa ilişkin burada bir düzenleme getirmiyorsanız. Yani caydırıcı olmak ne demektir? Üç yıl bir ay demektir. Caydırıcı olmak için, infaz kanunun hükümlerinin -yani hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi hükümlerin- kadına karşı işlenen suçlarda uygulanmayacağına ilişkin bir düzenlemeyi bu kanuna dercedebilirdiniz. Aslında uzun uzun, iki ay, üç ay, kırıntı kırıntı cezaları artırmanıza hiç gerek yoktu; bir madde koyacaktınız 'Ceza İnfaz Kanunu'ndaki lehe olan, cezayı azaltan ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi düzenlemeler kadına karşı işlenen suçlarda uygulanmaz' diyecektiniz. Deseydiniz, işte o zaman toplumdaki cezasızlık algısını ortadan kaldırabilecektiniz.
KADINLARI KANDIRMAKTAN BAŞKA BİR YOL ÇİZMİYORSA NİYE GELDİ?: Eziyet suçunda kanundaki iki yıl alt sınırı iki yıl altı ay yapmışsınız. Şimdi, soruyorum, eziyet suçunun faili erkekler 'Aman, ceza altı ay arttı, ben eziyet etmeyeyim' mi diyecek? Hayır, diyecek ki: 'Ben yine cezasız kalacağım. Eziyet etsem de bir gün bile cezaevine girmeyeceğim.' Peki, bu kanun teklifini neden getirdiniz o zaman? Peki, bu kanun teklifi pansuman olmaktan, kadınları kandırmaktan başka bir yol çizmiyorsa niye geldi arkadaşlar? Neden getirdiniz? Hangi soruna çözüm üretiyor? Kadına şiddetle mücadelede neye çözüm üretecek, bunu bu teklifte görmek gerçekten mümkün değil.
'MIŞ GİBİ' DAVRANIYORSUNUZ: Israrlı takip konusu, evet, önemli. Hani, korktuğunuz, bir gecede yürürlükten kaldırdığınız ve düzenlemelerde 46'ncı maddeyi görmezden geldiğiniz 'toplumsal cinsiyet eşitliği' diyemediğiniz İstanbul Sözleşmesi var ya, o İstanbul Sözleşmesi, ısrarlı takipte zaten düzenleme yapmanız konusunda imzacı devletlere yükümlülük yüklemişti ama on yıldır yerine getirmediniz. Israrlı takibi getirip suç saydınız, özel bir suç saydınız ama ısrarlı takibi aldınız kişileri hürriyetinden mahrum bırakacak düzenlemeleri içeriye yerleştirdiniz. Israrlı takip kişiyi hürriyetinden mahrum etmez arkadaşlar, ısrarlı takip eziyetten daha beter bir şeydir, insanın, kadının hayatını cehenneme çevirir; ikametgahını değiştirir, ilini değiştirir, çocuğunun okulunu değiştirir. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Türk Ceza Kanunu'nda daha hafif bir suç olarak düzenliyorsunuz ve sadece, yine kadına karşı işlenen suçlarda, kadın cinayetlerinde, kadına karşı şiddet suçlarında 'mış gibi' davranıyorsunuz. 'mış gibi' davranmayın arkadaşlar, bir kadının yaşamı pansuman kanun tekliflerine ya da 'mış gibi' anlayışa teslim edilemeyecek kadar kıymetlidir; bir yaşam hakkından bahsediyoruz ama bu kanun teklifi o yaşam hakkı için hiçbir önleyici, engelleyici düzenleme getirmiyor. İstanbul Sözleşmesi neyi emrediyordu, ne yapın diyordu, tabii ki 6284 de? 'Kadın cinayetlerini, kadına karşı şiddet suçlarını önce önleyeceksiniz, önleyemiyorsanız koruyacaksınız, koruyamıyorsanız etkin yargılayacaksınız ve bütün bunlar için ulusal mevzuatlarınızda düzenleme yapacaksınız' diyordu. Peki, bu kanun teklifi İstanbul Sözleşmesi'nden çekildikten sonra '6284 va' diyorsunuz ya oradaki önlemeyi, görevini yerine getiriyor mu? Hayır. Oradaki koruma görevini yerine getiriyor mu? Hayır. Etkin yargılama görevini, sorumluluğunu yerine getiriyor mu? Hayır. Yasal düzenlemeye de 'mış gibi' davranıyorsunuz arkadaşlar, 'mış gibi.'
800 BİN AVROYU NE YAPTINIZ?: Hatırlarsınız, Kasım 2019'da 'İstanbul Sözleşmesi'ni etkin uygulayacağız' diyerek Avrupa Konseyi'nden ve Avrupa Birliği'nden 800 bin avro hibe aldınız ve dediniz ki: '2022'nin Mayıs ayına kadar da bunu hayata geçireceğiz. 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi'nden çekiliyoruz.' Hukuksuzca çekildiniz. Peki, bu 800 bin avroyu ne yaptınız? İstanbul Sözleşmesi'ni etkin uygulamak için neyi hayata geçirdiniz, bunu soruyoruz. Adalet Bakanlığına soruyoruz, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına soruyoruz, İçişleri Bakanlığına soruyoruz; hiçbirisinden makul, mantıklı hiçbir yanıt alamıyoruz çünkü bu 800 bin avroyu maalesef ortalıkta iç ettiniz.
PANSUMAN KANUN TEKLİFİ: Bu kanun teklifinde yıllarca kadın mücadelesine emek vermiş, kadın mücadelesiyle kadına karşı işlenen suçlarda ciddi bir gelişme sağlamış olan sivil toplum örgütlerinin görüşü yok. Kime sordunuz, hangi kadın örgütüne, hangi sivil toplum örgütüne sorarak bu teklifle ilgili görüş aldınız ya da hangi baroya sordunuz? Hiçbirisi, hiçbirisi yok, o nedenle bu teklifte kadına karşı şiddetin önlenmesi, kadın cinayetlerinin engellenmesi ya da ısrarlı takibe maruz bırakılan kadınları korumaya, kollamaya yönelik hiçbir etkin uygulama, etkin cezai düzenleme bulunmamaktadır. Bu kanun teklifi kadına karşı şiddeti önlemek için verilen bir kanun teklifi değil kadınları kandırmak, yeniden oylarına talip olmak için sadece ve sadece pansuman kanun teklifidir."
Son Dakika › Güncel › CHP'li Karaca: 'Bu Teklif, Kadına Şiddeti Önlemek İçin Değil Kadınları Kandırmak İçin, Pansuman Kanun Teklifidir' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?