Şimdilerde disleksi ile yaşadığı sıkıntılarını, öğretmenlerde ve öğrencilerde farkındalık yaratmak için Özel Gereksinim Çocuklar Derneği ile birlikte okul okul geziyor, anlatıyor... Disleksi farkındalığı için büyük çaba sarf eden Keskintepe'nin disleksi hikâyesi sizlerle buluşuyor.
"Kanatların Çırpınışı" romanımı yazarken kitapta yer alan disleksi kızın hikayesi ile birlikte disleksi olduğumu öğrendim.
Aamir Khan'ın öğrencisi olan çocukta birebir kendimi gördüm. Bende aynı süreçleri yaşadım.Öğretmenlerim beni sınıftan çıkarırken ki o yaşadığım kırgınlık, hep içimde yaşadığım yapamayacağım artık deyip kenara çekilmem…İster istemez ailemin de benden beklentisi büyüktü onu karşılayamamış olmakta beni üzüyordu. Ve filmi izlediğimde birebir kendimi gördüm ve bende bir iş yaparken kendimden bir şeyler olsun istedim. Dedim ki ben disleksiyi yazayım… Anlaşılmamış benim gibi birçok çocuk vardır diye düşündüm.
Çok hareketli… Çok hareketli bir çocukmuşum, Almanya'da biz çok kalabalık bir ailede yetiştik. Çünkü gurbetçi Türkler orada bir birine kardeş gibi olurlar… Oradaki komşularımız da hep bana "Selma sen kalabalığın arasında kendini gösteren bir çocuktun. Sana bir şeyi yapamazsın, dediğinde sen elinde sonunda o işi yapardın. Böyle bir çocuktun "derlerdi…Çok hareketliydim hatırlıyorum 1 kere kolumu kırmıştım, 1 kere bacağımı kırmıştım buda çok hareketli olduğumun göstergesi. Eğitim hayatına başladığımda o hareketliliğim yavaş yavaş duruldu. Yavaş yavaş öğrenilmiş çaresizliği yaşamaya başladım. Çünkü öğretmenlerim sürekli sen yapamıyorsun sen beceremiyorsun diyorlardı... Parmak kaldırdığımda sen zaten yapamazsın deyip bana hiç kimse izin vermiyordu. Bu da zaman içeresinde içime kapanmama sebep oldu.
Yüzmeye giderdim, jimnastiğe giderdim, buz patenini çok severdim ama en çok dansı çok seviyordum. Mesela sürekli kulağımda müzik ve sürekli koreografi üretmeye çalışırdım. Gözlerimi kapattığımda sahnede kalabalığın arasında dans eden bir çocuk olarak görüyordum kendimi, öyle bir hayal dünyam vardı…
Arkadaş ilişkilerim çok iyiydi herkesle anlaşan biriydim. Benim için yeter ki benimle sohbet etsin anında iletişim kurar ve çok arkadaşı olan bir çocuktum.
İlkokula başlamadan önce çok heyecanlıydım bir şeyler öğreneceğim diye... Ama birinci sınıfa başladığımda o heyecanım gitmişti...Her zaman uyarılıyordum. Öğretmenlerimizin tahtaya yazdığı a, b, c bile benim defterime geçerken yanlış geçiyordu. Ama ben yanlışlık göremiyordum. Sürekli defterlerimde kırmızı kalemle harf düzeltmeleri vardı. Yanımdaki arkadaşıma bakıyordum defterinde hiçbir hata yok, tertemizdi. Benim sürekli kırmızı kalemle düzeltilmiş hatalarım vardı. Yeniden yaz, tekrar yazmalısın yazıyordu…
Yazım çok kötüydü, yazım hala kötü imza günlerinde bile kitap imzalarken eksik yazdığım oluyor. Harfleri sürekli karıştırdığımı söylüyorlardı... b, d sürekli hata yaptığımı söylüyorlardı ben bir karışıklık görmüyordum. Onlar bana ters yoldasınız diyorlardı, ben onları ters yolda görüyordum.Çünkü ben gördüğümü yapıyordum.
Başarısız olduğum için insanların bakışı beni çok incitiyordu. Çünkü sanki bir hastalığınız varmışta herkes sizden kaçıyormuş gibi geliyordu. Öğretmenlerin o bakışlarından dışlandığımı çok net hissediyordum. Bu durum kendimi çok kötü hissettiriyordu. Başaramadığımı, yapamadığımı ama niçin yapamadığımı bilmiyordum. Bir şeyler eksikti, bir şeyler yanlıştı ama anlamıyordum. Ailemde biz burada gurbetçiyiz, yurt dışından geldiğimiz için bizi dışlıyorlar diyorlardı.Bende bunu bir yerden sonra kabullenmiştim.
İki kere 1 sınıf, İki kere 2. Sınıf, İki kere 3. Sınıf tekrar ettikten sonra 4. sınıfa geldiğimde artık okul yönetimi benimle ilgili bir karar aldı. Bu çocuk artık burada devam edemeyecek dedi ve beni zihinsel yeterliliği olmayan bir okula sevk etti ve ben otizmli çocuklarla okumak zorunda kaldım. Hiçbir sorunum yokken. Bende de hep soru işaretleri vardı çünkü mantık muhakeme yapamıyorsun. Niçin buradayım? Çok sağlıklıyım diğer arkadaşlarım gibi değilim, ama buradayım diye sürekli sorguluyordum.
Ben özürlü okulunda okumaya başlayınca akran zorbalığını görmeye başladım. Çünkü artık bana sen geri zekâlısın, senin gittiğin okul belli orada bir dışlanma ve ayrıma girmişti.
Gittim 3 yılda orada okudum. İlk başlarda çok zor geldi. Çok ağlayarak gittim. Gitmek istemedim. Ama gidiyordum.
Değildi, hiç ders yoktu. İlk dönem okula gitmek çok zor geldi ama ikinci dönem çok sevmiştim. Çünkü hiç ders yoktu.Yüzmedesiniz, resim yapıyorsunuz, tiyatrodasınız, drama var tam benim istediğim gibi yani… İlk başta zorlansam da bir yerden sonra çok sevmeye başladım okulu. Birde okulun yıldızı olmuştum. Çünkü her şeyi yapabilen bir kişi olmuştum. Ama bu seferde okul dışındaki arkadaşlarım ve onların aileleri tarafından dışlanmalar başlamıştı. Diğer arkadaşlarımla aramda duvar örülmeye başlandı. Bu da bana her zaman başarısızlık hissi veriyordu. Arkadaşlarımın aileleri de benim için zaten iyi değildi, belliydi diyorlardı.
Liseye geçeceğim sırada ailem dedi ki… "Çocuklarımızın eğitimine tam destek olamıyoruz temelli Türkiye'ye dönüş kararı aldık". Sonrasında Denizli'ye döndük. Denizli'ye gelmemiz bana verilmiş bir ceza gibiydi.Ben başarısızdım, yapamadım o yüzden biz döndük ve bu bana verilmiş bir ceza gibiydi. Ben öyle hissettim… Tabi ki de ailemin Almanya ya gittikten sonra hep Türkiye'ye dönme isteği vardı ve Denizli'ye geldik ve liseye başladım.
Berbattı… Almanya'dan Türkçe 'ye çevirip anlamaya çalışıyorum ve bunu yapmak benim için çok zordu. Ama bir şekilde uyum sağladım sonra sınıf tekrarı olmadan liseyi bitirdim. Lise öğretmenimiz çok merhametli bir öğretmendi Almanya'dan geldiğim için bana daha anlayışlı davranıyordu. Hatta Almanya'dan geldiğim için okulun yıldızı olmuştum. Aslında okuldakilerde bende bir problem varmış gibi algılamıyorlardı sadece düşündükleri Almanya'dan Türkiye'ye geldiğim için, doğru düzgün konuşamadığımı ve okuyamadığımı düşünüyorlardı.
Hayatımda unutamamağım bir andır; Üçüncü sınıfta sınıfta bir metin okuyorduk ve öğretmen dedi ki Selma tahtaya gel ve metni oku. Ben Metni aldım ama okuyamıyorum. Göremiyorum. Okumak o kadar zordu ki… Okuyamadığım için terlemeye başladığımı, yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Alevler çıkıyordu içimde. Sonra sınıfta sessizlik bozulmaya başladı ve herkes "Selma zaten okuyamaz, zaten o geriden geliyor, o kaç kere sınıf tekrarı yaptı, o zaten geri zekâlı, o bizim sınıftan gitsin" diyorlardı.Benimle ilgili kötü sözler söylemeye başlayınca öğretmenim beni sınıftan tuttuğu gibi sınıftan fırlattı.Birde beni özürlüler okuluna sevk ettiklerinde öğretmene sarılıp ağladığımı hatırlıyorum. Ben buraya ait değilim diye…
Benim lise dönemimde yaşadığım travmalarım tam 20 yıl boyunca depresif olmama sebep oldu. İçimde kırgınlıklarım vardı onları da adlandıramadığım için mutsuzdum. İşte o zaman yazmaya başladım ve yazmaya başladığım bütün kapalı sandıktaki her şey ortaya çıktı.
Üniversite sınavına hazırlandım- İstanbul üniversitesi uluslararası ilişkiler kazandım ama bu seferde babam Denizli'den bir kız İstanbul'da okuyamaz diyerek izin vermedi. Ben çok üzülmüştüm ben 1 ay boyunca odamda ağladığımı hatırlıyorum. Beni neden İstanbul'a göndermiyor babam diye... Sonra yapmak istediklerimi yapamayınca daha çok içine kapanık bir duruma girdim. Zorlukların içinde çok mücadele ederek, pes etmeden zorluklarla baş etmeye çalıştım. Sanırım kendime koruma kalkanı geliştirdim.
Amir Khan'ın Yer Altındaki Yıldızlar filmini gözyaşları içinde izledikten sonra disleksi bir kızın hayatını yazmaya karar verdim. Kitabımı yazarken kendi hayatımdan, anılara da yer verirken,yaşadıklarıma dönüp baktığımda bir dostumun da desteğiyle benimde disleksi olduğumu öğrendim. İlk önce şaşırdım sonrasında okul hayatımda yaşadığım tüm zorlukları düşündükten sonra yaşadıklarıma anlam vermeye başladım. Kendimle yüzleşmelerim kitabıma yansıdı. Sonra ben çocukluğuma indikten sonra ne kadar çok haksızlığa uğradığımı aslında ne kadar çok farklı şeyler yapabilecekken, fark edilmediğim için yapamadıklarımı fark ettim.
Dislekside bir yerden sonra beyinde sizin güçlü olduğunuz tarafları ortaya çıkarmaya başlıyor. Ben disleksi olanların savaşçı ruhuna sahip olduklarını düşünüyorum. Çünkü çok küçük yaşta hayata karşı hep bir mücadele etmeyi öğrenmeyle başlıyorlar. Ben, disleksiyle yaşamayı keyifli hale dönüştürmeyi başardım. Çektiğim zorlukların çözümü de beraberinde geldi. Zaman içerisinde neyi nasıl öğreneceğimi keşfettim. "Kanatların Çırpınışı" 'nı yazmam kendimi tanımamam da benim için çok faydası oldu. Şimdi ise disleksi herkese anlatmaya çalışacağım. Bir kişinin farkındalığı gelişirse, bir çocuğun hayatı değişir.
Son Dakika › Güncel › Bir kişinin farkındalığı gelişirse, bir çocuğun hayatı değişir - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?