CHP Başkanı Deniz Baykal, Meclis grup toplantısında Hükümet'e sert sözlerle yüklendi ve ''Bursa'da milli maçta Azerbaycan'ın bayrağını yasaklıyorsunuz. Gücünüz sizin PKK’ya yetmiyor da Azerbaycan’a mı yetiyor?'' dedi. Başbakan'ın ''Kameralı görüşme talebi siyasi ahlaksızlık. Görüşmeye gitmeyeceğim'' açıklamasına Baykal'ın yanıtı ise ''Görüşme talep eden de Başbakan, vazgeçen de Başbakan. Buyur içeceğin çay olsun'' oldu.
BÜTÇE GERÇEKLERİ
Ekonomiye yönelik olarak son günlerde bütçe tasarısı hazırlandı ve bütçe dolayısıyla yeni 2010 yılına yönelik bütçe dolayısıyla, hem 2009’un bütçe gerçeklikleri ortaya konuldu hemde 2010 yılına dair bekleyişlerimiz hükümet adına ifade edildi. Dikkatinizi çekmek istediğim şu noktalar var.
Önce bir defa bütçe açığı meselesi. İşin temeli oradan başlıyor. Bütçe açığında 10.4 milyar bütçe açığı ön görülmüştü. Şimdi ortaya çıkan rakam 63 milyar Türk Lirası. Bu bütçenin bir anlamı yok diye bütün bunları anlattık.
2009 bütçe yılıyla ilgili bütçe müzakerelerinde CHP’nin görüşlerini ifade ederken bu bütçenin hedeflerinin gerçekçi olmadığını belirtmiştik. Bunların ne kadar doğru olduğu tümünde bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Bu yılın 9.5 ayı boyunca Türkiye fiilen bütçesiz olarak yaşamak durumunda kalmıştır. Türkiye’nin bütçesi o kadar hayal aleminde düzenlenmişti ki karşılanması ciddi ekonomik krizi engelleyecek bir geçerlilik maalesef taşımamıştır. Teğet geçti teğet geçti demişlerdir ama ekonomi ağır bir tahribat yaratmıştır.
Bütçe yüzde 4 büyümeyi ön görüyordu. Şimdi hükümet yüzde 6 küçüleceğiz noktasına gelmiştir. 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük daralmayı yaşıyoruz. Bu tablonun arkasında AKP’nin zaman zaman ortaya çıkan yanlış politikaları, umursamazlığı temel neden olarak yatmaktadır.
Önemli tercihleri ortaya koyamayan, gerçekçiliği tartışmalı bir bütçe karşımıza çıkmıştır. Hiçbir vergi koymayacağız, vergi oranlarını artırmayacağız diye açıklamalar yapmıştır. Ancak ön görülen vergi artışını izah etmek mümkün değildir.
Emeklilere yönelik olarakta 2.5 + 2.5’luk bir artışı öngörmektedir. Bunun ortalaması 3.78’dir, 5 değildir.
ZAMLAR
Türkiye’de doğalgaza yapılan zam yüzde 22.5, petrol ürünlerine yapılan zam her ay yapılıyor, elektriğe yüzde 10 yapılmıştı. Bu tablo karşısında memurun da çok ciddi bir gelir kaybına uğrayacağı açıktır.
Tabi bu sağlık alanında yeni ve sıkıntılı bir tablo gelişmekte. Önce 'Herkes doktorunu hastanesini seçecek. Hiçbir hasta para ödemek zorunda kalmayacak. O kapsamda olmayanlara imkan sağlanacak' diye yola çıktı. Ama şimdi artık katılım payı denilerek hastanın sağlık harcamalarında yer tutması harekete geçirildi. Burada ilginç bir nokta var, katkı payı açıkça istenmiyor. Mesela aile hekimine gittiyse, eczanede sen bu 2 TL’yi tahsil et diyor. İlaç satarken de ek katılım payını eczaneler tahsil etmektedir. Üniversite hastanelerde 3 TL, özel hastanelerde de 3 TL’dir. Bazen de vatandaş ver bunun makbuzunu demektedir, ancak eczacı da tahsil yaptığını söylemektedir. Bunlar üzüntü verici tablo. 2010 yılında bu tablo daha da sıkışacaktır. Çünkü bütçenin devresi güvenden uzaktır. Türkiye önümüzdeki dönemde de halkın daha da sıkıntı çekeceği bir tabloya doğru yönelmiştir.
Bir veriyi daha dikkatinize sunmak istiyorum. Türkiye sabit sermaye yatırımında 45. olmuştur. Biz ancak bunu yüksek tutarak sağlıklı ekonomik kalkınmayı destekleyebiliriz. Ancak bir süredir ülkenin gündeminden düşmüştür. 2009 verilerine göre, Türkiye 57 ülke arasında 45’nci olmuştur. 2008 yılında sabit sermaye yatırımları yüzde 4.64 gerilemiştir. Bunlar gelecekteki ekonomik sıkıntıların nasıl şekillenmekte olduğunu bize gösteren verilerdir.
CHP olarak biz bu ortamda önem taşıdığı için KEY ödemelerindeki probleme herkesin dikkatini çekmek istiyoruz. Türkiye’de maalesef gerçekçi bir değerlendirmeyle 5.8 milyon insan KEY alacağını tahsil edememiştir. Bu yasa da yürürlüğünün sonuna gelmiştir. Bizim derhal harekete geçmemiz gerekiyor.
AZERBAYCAN İLE İLİŞKİLER
İlişkilerimizin artık bir nezaket, bir üslup sorunu olmanın ötesine geçmeye başladığını, bu konunun ciddi bir konu haline dönüşmekte olduğunu görüyoruz. Geldiğimiz noktada maalesef kim haksız kim halkı tartışmalarının başlatılmak istendiğini görüyorum. Türkiye bu Ermenistan sınır kapısının açılması konusunu, maalesef kendi özel ilişkilerini durumlarını dikkate almadan çok yanlış yönetmiştir ve bir sorun çözeceğiz derken, çok daha önemli, çok daha ağır bir büyük sorunla Türkiye’mizi karşı karşıya bırakmıştır.
Gerçekten üzüntü verici bir olaydır. Kaş yapalım derken göz çıkardık. Birilerinin telkinleri doğrultusunda, birilerini mutlu edeceğiz diye, durduk yerde gerekmeyen çok ciddi sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olduk. Bu uyarıları daha
Sakın ha Azerbaycan’ı küstürecek bir şey yapmayın diyorduk ve bunu söylerken elbette kardeşliğimizi, tarihin içinden gelen yakınlıklarımızı düşünüyorduk ama bunun ötesinde siyasetin gerçekçi ölçüleriyle baktığınız zamanda Azerbaycan’ın Kafkasya için Türkiye için ne kadar önemli olduğunu ve ilişkilerin iyi tutulmasının reel siyaset konusu olduğunu vurgulamaya çalışıyorduk.
Birileri Azerbaycan’ı görmüyor Ermenistan’ı görüyor, dayatma yapıyor ama sen Azerbaycan’ı görmemezlikten gelemezsin. Dünya görmese de Türkiye Azerbaycan’ı görecek.
Bakan geldi imzalamayın dedik. İmzaladılar. Şimdi öğreniyoruz ki Meclis’e de imzalandıktan sonra gönderiliyor. Böyle tartışmalı bir protokol AB ilişkilerinde 2004 yılında katma ek protokol olarak imzalanmıştı Brüksel’de ve biz imzalamayın demiştik. Rum limanlarından çıkan gemilerin, uçakların gelmesini ön gören bir protokol. Yapmayın dedik, yaptılar. Ama dikkatinizi çekerim, o protokol hala Meclis’e hala gelmemiştir. O meşhur protokolü Meclis’e sevk etmemişlerdir. Hala duruyor. Peki şimdi ben soruyorum, o Rum limanlarıyla ilgili protokolü sevk etmediniz de, bunu niye Meclis’e sevk ediyorsunuz? Üzüntü verici bir tablo.
Bu ortaya çıkan sıkıntıları biliyorsunuz. Burada protokoller imzalandıktan sonra 14 Ekim’de Türk Ermeni Cumhurbaşkanlarının buluştuğu gün, Rus ile Azerbaycan yetkilileri petrol ile ilgili resmi bir anlaşma imzaladı. Bütün bunlar göz göre göre yapıldı.
Nabucco işine bu anlaşma darbe vurmuştur. Zaten Nabucco’ya en büyük darbeyi Güney Akım projesini onaylayarak bu hükümet yapmıştır.
GÜCÜNÜZ AZERBAYCAN’A MI YETİYOR
14 Ekim’de Bursa’da Ermenistan Türkiye futbol maçı oynandı. Sınır krizi yetmiyormuş gibi bir de bayrak krizi yaşandı. Valilik doğrudan harekete geçti, biz bizzat valiye baskılar yaptık. Ama bir defa bu iş çıkmış oldu ve Azerbaycan bayrakları toplatıldı.
Daha dün PKK bayraklarıyla sınırda binlerce insan, güvenlik güçlerinin gözlerine baka baka, o bayraklarla gösteriler yapıyorlar. Bunların hepsini içinize sindiriyorsunuz, ama kardeş Azerbaycan’ın bayrağını Bursa’da bir maçta bulundurmasını yasaklama gereği duyuyorsunuz. Gücünüz sizin PKK’ya yetmiyor da Azerbaycan’a mı yetiyor?
“BU BİR İBRET TABLOSUDUR”
Ermenistan Cumhurbaşkanı’nı 10 bin dolarlık swarovski koltukta ağırlıyorsunuz. Ama siz onu yaparken, 1 milyon Azeri göçmen güç koşullarda kendi köylerinin dışında çadırlarda yaşamak zorunda kalıyor. Belki daha da acı bir tablo şu.
Rahmetli Özal’ın cenaze töreninde, Demirel Ermenistan devlet temsilcilerine davet yapmıştı ve onlarda gelmişti.
O zaman ki muhalefetin sözcüsü, şimdinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül şöyle diyordu:
“Hükümet bu politikasıyla, Ermenistan devlet yetkilerini çağırmasıyla, geleceğimizi gerçekten ipotek altına almıştır ve öyle ipotek altına almıştır ki, Ermenistan Cumhurbaşkanı sizin yüzünüzün ne kadar yumuşak olduğunu bildiği için gelmeye cesaret etmiştir
Siz bana bir ülke gösterin ki kardeşleriniz katledilecek ve onlar katledilirken, Avrupa’nın haritaları bellidir, ancak Ortadoğu’nun haritası belli değildir, Kars’ın Ermenistan’ın olduğunu söyleyenlerin, bütün bunlardan sonra siz de elini sıkacaksınız”
Bu da bir ibret tablosudur. Yani hangi gün doğru söylüyor? Herhalde diyecek ki, Çankaya’ya çıkınca oradan böyle gözüküyor. Acı bir tablodur, önemli bir konudur.
“ACI TABLONUN İLK AYAĞI DÜN ORTAYA ÇIKTI”
Dün fevkalade önemli bir tabloyla karşı karşıya kaldık. Uzun bir süreden beri konuşulan bir konunun altında neyin yattığı ne olduğu dün ortaya çıkan görüntüyle yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı. Bir açılım tartışması bütün Türkiye’de hükümet işi gücü bıraktı, varsa açılım yoksa açılım, nedir söyleyin diyoruz bir şey söylemiyorlar, bir süreç diyorlar, ucu açık diyorlar, siz de gelin diye bileni bilmeyeni işin içine sokmaya çalışıyorlar, bunun altından bir şey çıkacağı belli derken dün neyin çıktığını gördük.
Bence dünkü tablo fevkalade açıklayıcıdır ve pek çok şey kendisini göstermiştir. Bu açılım tartışmasının içinde ne yatıyor, bunun ilk ayağı ortaya çıkmıştır.
“YOL HARİTASI UYGULAMAYA KONULMUŞTUR”
Niçin gizli götürüldüğünü şimdi anlıyoruz. Niçin hazmettire hazmettire bu konuyu halledeceğiz dediklerini şimdi daha iyi anlıyoruz ve niçin DTP’nin İmralı’yı muhatap alın dediğini şimdi anlıyoruz. Yol haritasının niçin açıklanmadığını şimdi anlıyoruz. Dün artık resmen görülmüştür ki, İmralı’dan gönderilen yol haritası uygulamaya konulmuştur. Dün ortaya çıkan olay tek taraflı olarak birilerinin Irak’ın dağlarında karar almasıyla ortaya çıkan tablo değildir. bir karşılıklı mutabakatla görüşerek belirleyerek olmuştur.
Emniyet genel müdürlüğünün kadroları orada, MİT tepeden tırnağa orada, devlet tam kadro orada. Birilerini bekliyor, birilerini karşılıyor.
“BU BİR SENARYODUR”
Şimdi bu tablo bir senaryodur. Birileri bu senaryoyu yazdı. Zamanlaması sahneye kim ne zaman girecek belli. Yol haritası ne? Yol haritası işte bu. Bunu ön görüyor. Ama sadece bunu değil dikkatinizi çekerim.
Şimdi bu tablo göstermiştir ki İmralı’nın yol haritasını AKP iktidarı uygulamaya başlamıştır.
Onları buraya gönderen talimatı kim verdi? Nereden gitti o talimat? Niçin indiler onlar? Birileri inin dedi. Siz inin, şuradan siz şuradan siz inin dedi. Sizde bunu bilerek orada bütün devlet yetkilileri orada onları kucakladınız.
Oraya gelenler buraya şartlarını duyurmaya geldiler, teslim olmaya gelmediler. İçişleri bakanı dedi ki anayasa değişikliği söz konusu değildir açılım değildir.
Sen milleti parçalayabilirsin diyor, ağzına Türk milleti sözünü almaktan hep kaçınıyorsun diyor, şimdi gel şunu parçalayıverelim, milli bütünlük diye bir şey yok diyor. İşte bu Türkiye’yi parçalamanın yoludur. Şimdi karşı karşıya bulunduğumuz tablo budur.
AKP-PKK-DTP PROJESİ
Hükümetin bu “Biz teröre karşıyız, PKK’yı muhatap almayız” laflarına rağmen, uygulamada onlarla iş tutmaya başlaması göstermiştir ki silahla mücadele edenler bir noktada amaçlarına ulaşabileceklerini düşünmeye başlamışlardır. Muhatap alındığı için o insanlar siyasi ağırlık kazanmaya başlamışlardır. Halbuki bölgede insanlar şikayetçi, kepenk kapatmadan şikayetçi. Eşit vatandaş olarak Türkiye’de hak sahibi olmak istiyor. Oradaki insanlar Türkiye’den ayrışmak istemiyor.
Ama Türkiye’den ayrışmayı isteyen dağdakileri sen muhatap alırsan, millet devlette bu insanlarla iş tutuyor demeye başlar ve sıkıntıların sonu gelmez.
Bu gelenler niçin geldiler? Bunun anlamı ne? Eğer Türkiye’de türkiye’nin üzerinde bir pazarlık yapıldı da bu pazarlığın avans ödemesini yapmak için. Bu insanlar buraya geldilerse bu işin anlamını milletimizin çok iyi değerlendirmesi gerekir. Gelenler biz bu işi bıraktık, yeter arık çektiğimiz bunun sonu yok, istemiyorum demiyor. Talimatla yetkiyle otoriteyle mektupla taleple müzakere etmeye geliyor. Biz şu ana kadar Türkiye’ye yönelik projeler karşısında dirençli bir mücadele verdik ve bunu şu ana kadar engelledik. Ama bundan sonra ne gelecek göreceğiz. Türkiye’yi ayrıştırmaya yönelik projelerin karşısında biz CHP olarak en etkili muhalefeti sürdürmeye devam edeceğiz. Bu bir AKP-PKK-DTP projesidir.
GÖRÜŞMEK İSTEYEN DE BAŞBAKAN, VAZGEÇEN DE
Görüşme talebini Başbakan yaptı. Bizim buna ihtiyacımız yok. Görüşme ihtiyacını hisseden Başbakan oldu. Biz de dedik ki günü geldiğinde kamuoyunun bu görüşmeyi en doğru şekilde izlenmesine imkan verecek şekilde görüşelim dedik. Her türlü saptırmaya açık, ne olduğu belirsiz bir görüşme böylesi tarihi bir ortamda, ikimiz arasında yapılamaz. Ne söylediğimiz kayda geçmelidir dedik ve bunu yazılı olarak bir mektupla bildirdik. Başbakan mektubu aldı inceledi ve teşekkür etti ve dedi ki görüşeceğiz. Kendisiyle konuşmamız gereken konular var falan. Görüşmeyi kabul ettiğini öğrendik ve beklemeye başladık. 5 gün geçtikten sonra, Başbakan doluya koymuş almamış boşa koymuş dolmamış, bugün çıkmış görüşmeyeceğim diyor. Takdir onun. Görüşmek isteyen sensin, görüşmek istemeyen sensin.
Vazgeçiyor da, sükunetle görüşmeyeceğim demiyor, ahlaksızlık diye niteliyor. Her kim ki iki lafın birine ahlak, namus, dürüstlük der. Orada iki dakika durun diyeceksiniz. O kadar sık ahlak namus diyenin de kuşkuya açık bir tarafı olduğu açıktır. Yarası olan gocunur. Ahlaksızlık suçlaması kimseyi ahlaklı haline getirmez.
Başbakan reddediyor.. Ee teklif eden sensin gelmeyen sensin. Bunu kamufle etmek için ahlaksız diye suçlamış. Mektubu gönderdim ''Teşekkür ederim görüşeceğiz'' dedin. O zaman ahlak konusu da yoktu şimdi mi oldu. Durduk yerde böyle ahlaksız gibi lafları kolayca kullanmasın.
İÇECEĞİN ÇAY OLSUN BAŞBAKAN
Bizim kapımız açık seninde açık olsun diyorsun. Benim kapım zaten sana açık. Ama sen diyorsun ki sadece bana açık olsun. Hayır, sana da millete açık.
Buyur içeceğin çay olsun. Bir çayı senden esirgeyecek değiliz. Senin gönlünü hoş tutmak için her şeyi yaparız. Senin yanlışında işbirliği içinde olduğumuz izlenimi vermene müsaade etmeyiz.
Benden duymak istediği her şeyi öğrenme imkanına sahip. Hayır ben seninle görüşeceğim, kapalı kapılar ardında görüşeceğim diyor. Benim düşüncemden yararlanmak istese inanacağım.
Niye istiyorsun? Senin derdin kendi yanlış yolunu herkes seninle birlikte paylaşıyor izlenimi vermek. Bende bu izlenimi vermiyorum. Senden düşüncelerimi esirgemiyorum, esirgememde.
70 milyonun bileceği şekilde geleceksen gel, açık kapım bekliyorum seni. Ama millet öğrenmesin biz yine tenhada buluşalım, tenhada buluşmak yok.
CUMHURBAŞKANI’NIN MGK TEKLİFİ
Ortada bir ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. CHP’nin düşüncelerine görüşlerine ihtiyaç olduğu devletin en yüksek mercilerindeki toplantılarda CHP ne düşünüyor, bunu öğrenmeye ihtiyaç olduğunu görüyorum ve buna da saygı duyuyorum. Biz tabi bu ihtiyaca cevap vermeye çalışıyoruz, ama ayrıca birde bizim ağzımızdan bunları duymak istedikleri anlaşılıyor.
Ama MGK’nın anayasal bir konumu vardır. Kimler katılacak, neler konuşulacak, konuşulanlar nasıl aktarılmayacak, bu yasal bir çerçeveye oturtulmuş. Kimlerin geleceği belli. Hükümet ve askeri bürokrasi bir araya geliyor, cumhurbaşkanı başında bulunuyor. Ortadaki görüşmelerin ne anlama geldiğini de sayın Cumhurbaşkanı bir bildiri yazdırarak kamuoyuna duyuruyor.
Organları dejenere etmeyelim. Dünyada hangi ülkede ana muhalefet böyle bir MGK’nın üyesidir. Biz siyasetçiyiz. Bizim demokrasi de önemli bir konumumuz var.
Önümüzdeki seçimlerden CHP çıkar, o zaman CHP MGK’da yerini alır ve düşüncesini söyler. Gayri tabi yollara girmeyelim, işi doğal mecrasında çözelim. Eğer ihtiyaç varsa, milletimiz bunu takdir eder. Bizde bu doğrultuda yetkili olarak o heyetin içinde bulunuruz.
Bir şaka yapmama izin verirseniz. Belki de AKP’li yöneticiler, MGK’da bir yerimiz olsun diye muhalefet partisini de oraya taşımaya çalışıyorlar.
DENİZ FENERİ OPERASYONU
Deniz Feneri’yle ilgili Türkiye’deki yargı sürecinin harekete geçtiği haberlerini almaya başladık. Aslında bu Deniz Feneri ile ilgili soruşturmanın nasıl yürütüldüğüne bakınca inasn demek Türkiye’de bazı soruşturmalar bu dikkat bu özen bu sorumluluk duygusu ve bu iyi niyet anlayışıyla gerçekleştirilebiliyormuş duygusu içine giriyor.
Son Dakika › Güncel › Baykal: Talep Eden de Vazgeçen de Başbakan - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?