Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Terör 30 yıldır
Türkiye'de çok can yaktı. Hem ekonomimiz, hem dış politikamız hem de
demokratikleşme sürecimiz terör sebebiyle hep bir eksikle ilerledi. Buna artık
dur dememizin vakti geldi" dedi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, Fransa'nın köklü üniversiteleri arasında yer alan
Sciences Po üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Uluslararası Çalışmalar ve
Araştırmalar Merkezi'nin (CERI) düzenlediği konferansta konuştu.
Arınç, "İnsan Hakları ve Türkiye'de Değişim Süreci" başlıklı konferansın
Paris'te yapılmasının önemine dikkati çekti.
"İnsanların hür ve eşit olduklarının kabul edildiği temel belgelerde,
Fransa'nın ve Paris'in ayrı bir yeri bulunduğunu" ifade eden Arınç, 1776'da ilan
edilen Amerikan Bağımsızlık Bildirisine ilham veren düşünürlerden birinin Fransız
Jean Jacques Rousseau olmasının, Bildirinin yazarlarından Thomas Jefferson'un
1785-1789'da Paris'te Büyükelçilik yapmasının ve Fransız Devrimine destek
vermesinin sadece rastlantı olarak nitelendirilemeyeceğini vurguladı.
Arınç, Fransız Devriminin temelini oluşturan İnsan ve Yurttaş Hakları
Bildirisinin de halen bu alandaki temel referans belgeleri arasında yer aldığını
belirterek, "Paris'in insan hakları konusundaki işlevi bununla da bitmemiştir.
Aradan geçen zaman zarfında yaşanan acı tecrübelerden sonra, İkinci Dünya
Savaşını takiben kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin de yine
Paris'te kabul edilmiş olması bu güzel şehri adeta insan hakları şehri olarak
simgeleştirmiştir" diye konuştu.
İnsan haklarını Paris'te konuşmanın bir diğer boyutunun da, mevcut insan
hakları söyleminin sınırlarını, eksikliklerini ve sıkıntılı taraflarını ele almak
olduğunu söyleyen Arınç, tarih boyunca Avrupa'nın bir parçası olan Türkiye'nin de
bu gelişmelerden etkilendiğini, bu değişimin, Osmanlı İmparatorluğu'nun son
dönemlerinde hem milletlere tanınan haklar, hem de bireysel haklarda ciddi
değişikliklere sebep olduğunu ifade etti.
Arınç, vatandaşlık, eğitim, yönetim alanlarında yapılan değişikliklere
rağmen, ayrılıkların ve savaşların engellenemediğine, I. Dünya Savaşı'ndan sonra
ise, bu değişimin kendini 1923'de kurulan yeni Türkiye'nin yönetim biçimi olarak
gösterdiğine dikkati çekti.
Her şeyden önce, bütün insanların özgür ve eşit olduğu, ırk, renk, cins,
dil, din, inanç, millet ya da etnik kökeni itibariyle ayrımcılığa maruz
kalamayacağı bir yaşam ve yönetim sisteminin kurulmasının temel ilke olduğunu
belirten Arınç, bireyin, sağlık, eğitim, yiyecek, barınma ve toplumsal hizmetleri
kapsayan bir yaşam düzeyine kavuşması, yasanın koruyuculuğundan eşit olarak
yararlanması, toplanma ve dernek kurma özgürlüğüne sahip olması, din, vicdan,
düşünce ve anlatma özgürlüğü bulunmasının da hakların kapsamında bulunduğunu
vurguladı.
Arınç, "Tanımlamış olduğum insan hakları normlarının izlerini, biraz önce
değindiğim Amerikan Bağımsızlık Bildirisi, Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları
Bildirisi gibi belgelerde görmek mümkündür. Ancak bu belgeler, zaman içinde bazı
idarecilerin keyfi tutumları ve zalimce yönetimleri nedeniyle işlevlerini
kaybettikleri dönemler olmuştur. Özellikle İkinci Dünya Savaşının yol açtığı
tahribat, hükümetleri bu tür acı olayların yaşanmaması yönünde önlem almaya sevk
etmiş, bu konuda uluslararası düzeyde örgütlenmelerin ve yargı mekanizmalarının
kurulmasının önünü açmıştır. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Avrupa Konseyi (AK), BM İnsan Hakları
Komisyonu, Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi kurumlar önemli görevler üstlenmektedirler" dedi.
Türkiye'nin bu örgütlerin üyesi ve AB adayı bir ülke olarak insan hakları
konusunda ilgili BM sözleşmeleri, AGİT belgeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(AİHS) ve diğer Avrupa Konseyi belgelerine taraf olduğunu, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nin (AİHM) içtihatları ile Avrupa Birliği (AB) Katılım Ortaklığı
Belgesi ve Ulusal Program ışığında Kopenhag kriterlerine uyum boyutunu da göz
önünde tutarak bu alanda yasal düzenlemelere gittiğini belirten Arınç, ancak
sadece yasal düzenlemeleri hayata geçirmenin yeterli olmadığını, yasal
düzenlemeler ve uygulama arasındaki farklılığın, esasen insan hakları alanında
üzerinde durulması gereken tartışmalı bir konu olduğunu dile getirdi.
Arınç, "Bu anlamda, 10 yıl öncesindeki Türkiye ile bugünkü Türkiye'yi
karşılaştırabiliriz. 10 yıl öncesine kadar, insan hakları konusunda sürekli
eleştirilen, tutuklu ve hükümlü kişilere işkenceyle, adil yargılanma
imkanlarından mahrum olmakla itham edilen, eğitimde, medyada ve siyasette
engellemelerin ve yasaklamaların olduğu bir Türkiye imajı vardı. Bu olumsuz
durumun sebeplerini açıklarken, 1960, 1971 ve 1980'deki askeri darbelerin
demokrasimizde yol açtığı kesintileri ve terörle mücadeledeki olağanüstü hal
dönemlerini, yine ekonomi, eğitim ve sağlık alanlarında yeterli başarının
yakalanamamış olmasını sayabiliriz. Ancak aynı dönemde siyasi ortamın da, insan
haklarını temel unsur haline getirecek irade ve kararlılıktan yoksun kaldığı da
bir gerçektir. İşte bu nedenle 2002 yılında iktidara gelen AK Parti, bu konuda
önce zihinlerdeki prangaları kırmış, tabu olarak görülen konularda adeta
devrimsel reformlar gerçekleştirmiştir" dedi.
-Temel dinamikler-
Başbakan Yardımcısı Arınç, "Biz, hükümet olarak Türkiye'de öncelikle üç ana
başlıkta değişimi öngördük. Bunlar, demokratikleşme, ekonomik başarı ve çok
boyutlu dış politika. Bu alanlarda başarı için, 3 y ile mücadele kuralını
belirledik: yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele. Bu üç alandaki
mücadelemizin üçünde de insan hakları vizyonumuzu görebilirsiniz. Üç alanda da
devrim sayılabilecek işler yaptık. Zihnimizde her zaman hem ülkemizde insan
haklarının dünya standartlarına ulaşması, hem de bölgemiz insanının barış ve
huzur içinde yaşamasını sağlamak vardı. Bu anlamda, politikalarımız,
çalışmalarımız, faaliyetlerimiz insan hakları normlarının ülkemizde en iyi
şekilde uygulanmasını gerçekleştirmek için tasarlanmıştır" ifadelerini kullandı.
Olağanüstü halin hemen hemen tüm ülkelerin yasalarında mevcut olan, insan
haklarının askıya alınabildiği bir yöntem olduğuna dikkati çeken Arınç, ancak bu
uygulamanın hukukiliği kadar suiistimalleri ve kötü uygulamaları da beraberinde
getirdiğini vurguladı.
Arınç, Türkiye'de terör sebebiyle 25 yıl süren olağanüstü hal uygulamasının,
hükümet kurulduktan sadece 12 gün sonra 30 Kasım 2002'de tamamen kaldırıldığını
belirterek, "Esasen, ilk icraatımızın bu olması bizlerin insan hakları
perspektifini en iyi şekilde ortaya koymaktadır" dedi.
Türkiye'de son 3 aydır terör sorununu artık sonlandırmak için uğraştıklarını
hatırlatan Arınç, "Terör 30 yıldır Türkiye'de çok can yaktı. Hem ekonomimiz, hem
dış politikamız hem de demokratikleşme sürecimiz terör sebebiyle hep bir eksikle
ilerledi. Buna artık dur dememizin vakti geldi" diye konuştu.
Terörle, silahla ve şiddetle bir yere varılamayacağını belirten Arınç, son
dönemde başlatılan sürecin silahların tamamen susması ve siyasetin, fikirlerin
konuşması olduğunu vurgulayarak, "Biz, her türlü fikre açığız, şiddeti
barındırmayan her türlü görüşün dile getirilmesini ifade özgürlüğü olarak
görüyoruz. Bu temel haktan tüm vatandaşlarımızın ayrım yapmadan yararlanması için
her türlü demokratik yol ve yöntemleri açık tutacağımızı garanti ediyoruz"
ifadelerini kullandı.
-Reform stratejisinin üç temel boyutu-
Hükümetin, temel hak ve özgürlüklere saygının tam olarak yerleşmesi için
gerekli alt yapıyı oluşturmaya yönelik reform stratejisinin üç temel boyutuna
değinen Arınç, bunları mevzuatta gerekli değişikliklerin yapılması, uluslararası
insan hakları sözleşmelerine taraf olunması ve reformların uygulamaya tam
anlamıyla yansımasına yönelik önlemler alınması olarak sıraladı.
Arınç, bu bağlamda yasaklarla mücadele için, 2002'den 2006'ya dokuz uyum ve
reform paketi ile Mayıs 2004'te bir dizi Anayasa değişikliği yapıldığını, birçok
yasal ve idari düzenlemenin hayata geçirildiğini belirtti.
Başbakan Yardımcısı Arınç, 12 Eylül 2010'da halkoyuna sunularak kabul edilen
Anayasa Değişikliği Paketi çerçevesinde, vatandaşlara yeni bazı haklar
tanındığını, mevcut anayasal hakların alanının genişletildiğini, anayasal hakları
koruyacak mekanizmaların getirildiğini, hukuk devletinin güçlendirildiğini,
Anayasa Mahkemesi ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) demokratik
dünyadaki emsallerine yaklaştıracak biçimde yeniden yapılandırıldığını ve askeri
yargının yetki alanının sınırlandırıldığını, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
yolu açıldığını söyledi.
İfade özgürlüğüne ilişkin ilave iyileştirmeleri hedefleyen "Dördüncü Yargı
Reformu Paketi"nin de 7 Mart 2013'de TBMM'ye sunulduğunu belirten Arınç, paketin
ifade özgürlüğüne ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin temel parametrelerini
ceza mevzuatına derç edecek tedbirlerle ifade özgürlüğüne ilişkin yasal çerçeveyi
daha da güçlendirmesinin hedeflendiğini anlattı.
(Sürecek) - PARIS
Son Dakika › Güncel › Başbakan Yardımcısı Arınç, Fransa'da - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?