FATİH ÖZBAY – Rusya ve ABD arasındaki ilişkiler hiçbir zaman kolay ilişkiler olmadı. Soğuk Savaş bitip Sovyetler Birliği tarihe karıştığında, iki kutup arasındaki mücadelenin de tarihe karıştığı düşünülmekteydi. Ancak yaşananlar, bu düşüncenin kısmen doğru olduğunu gösterdi. Rusya ile ABD arasında sonra eren ideolojik mücadeleydi. Jeopolitik mücadele ise sona ermemiş, aksine gittikçe daha da şiddetlenmişti. Soğuk Savaş'ın açık ara galibi olan ABD'nin, Sovyet sonrası yeni dünya düzenini adeta 'tek kutuplu' olarak algılaması ve 'tek süper güç' gibi davranması, eski süper güç Rusya'nın tepkisini çekmekte gecikmedi.
Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD'nin tek başına adeta dünya jandarmalığına soyunması, NATO'nun Rusya'nın sınırlarına doğru genişlemeye devam etmesi ve eski Sovyet coğrafyasında ABD destekli olduğu düşünülen renkli devrimlerin birbiri ardına gerçekleşmesi, Rusya için alarm zillerini çaldırmaya yetmişti. İlk zamanlarda ABD'nin doğrudan veya dolaylı meydan okumalarına cevap vermekte zorlanan Rusya, Putin'in iktidara gelmesinden sonra yavaş yavaş toparlandı ve uluslararası arenaya geri döndü.
- Çok kutuplu dünya düzeni
Rusya'nın efsane Dışişleri Bakanı Yevgeniy Primakov tarafından 1990'ların ortasında dillendirilen 'Çok Kutuplu Dünya Düzeni' anlayışı, 2000'lerin başında Putin'in iktidara gelmesiyle birlikte Moskova'nın uluslararası arenadaki önceliği haline geldi. 1990'larda yaşadığı siyasi ve ekonomik çalkantılardan dolayı çıkarlarına yöneltilen meydan okumalara cevap veremeyen Rusya, 2000'lerde enerji hammadde fiyatlarındaki hızlı artış ve Putin'in soğukkanlı ama kararlı liderliğiyle, bu meydan okumaları kendi yöntemleriyle cevaplandırmaya başladı. Putin'in 2007 Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı adeta bir manifesto niteliğindeki konuşmada, tek kutuplu dünyayı kabul edilemez ve imkansız ilan etmesi, bu mücadelenin başladığının sözlü ifadesinden ibaretti.
2008 yılında Rusya'da devlet başkanlığı koltuğuna ılımlı Dmitriy Medvedev oturdu. 2009 yılında Obama ile Medvedev, ikili ilişkilerde yeni ve tertemiz bir sayfa açmayı amaçlayan 'reset' (sıfırlama) politikasını başlattılar. İki ülkenin Dışişleri Bakanları Sergey Lavrov ve Hillary Clinton aynı yılın mart ayında Mısır'da bir araya geldiklerinde, bu konuda sembolik bir tören bile yapmışlardı. Törende Clinton mevkidaşı Lavrov'a reset politikasını sembolize eden kırmızı bir buton bulunan küçük bir kutu hediye etmişti. Kutunun üzerinde Rusça "perezagruzka" yani "sıfırlama" yazması gerekirken, Rusçanın azizliğine uğrayan Amerikalılar yanlışlıkla "peregruzka" yani "aşırı yükleme" yazmışlardı! Yapılan hata fark edilince, Clinton gülerek "Rusya-ABD ilişkilerinde aşırı yükleme olmaması için çaba harcayacağını" ifade etmişti. Ancak kaderin cilvesi, yapılan kelime hatası tam anlamıyla gerçek oldu ve Rusya-ABD ilişkileri gerçek anlamda aşırı yükleme yaşadı.
- Uluslararası arenada Moskova- Washington rekabeti
2008'de Gürcistan'da, 2014'te Ukrayna'da, 2015'te Suriye'de, Rusya tepkisini ve kararlılığını eylemle de ortaya koymaya başladı. Dünya Baltık'ta, Doğu Avrupa'da, Balkanlar'da, Karadeniz'de, Libya'da, Irak'ta ve başka yerlerde Moskova ile Washington'un karşı karşıya kaldığını gözlemledi. Rusya'nın bu tür söylem ve eylemleri sıklaştıkça ABD'nin eleştirileri de arttı ve ilişkiler gittikçe gerginleşti. 2014 yılında Kırım'ın ilhakı sonrasında, ABD öncülüğünde Batı tarafından Rusya'ya karşı ilan edilen politik ve ekonomik yaptırımlar, Moskova-Washington arasındaki ilişkileri iyice gerdi. Suriye krizi merkezli yaşananlar, iki başkent arasındaki mesafeyi daha da artırdı. 2010 yılında Obama ile Medvedev aynı masada oturup hamburger yiyip kola içebilmişlerdi, ama kimse Obama ile Putin'i kahve içerken bile görmedi!
Amerika'da Obama dönemi 20 Ocak 2017'de resmen sona eriyor. Bütün dünyanın merakla ve heyecanla takip ettiği ABD başkanlık seçimlerini tahminlerin aksine, Demokratların adayı Hillary Clinton değil, Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump kazandı. Clinton ile Trump arasındaki çekişme Moskova'dan da ilgiyle ve dikkatle takip edildi. Trump'ın ipi göğüslemesinden sonra ise tüm dikkatler Rusya-ABD ilişkilerinin ne yönde ve nasıl ilerleyeceğine yönelmiş durumda.
- İlişkilerde yumuşama ihtimali
Rusya ile ilişkilerde Trump'ın farklı bir yaklaşıma sahip olduğu, seçimlerin sonucu açıklanmadan çok önce belliydi. Eğer başkan seçilirse Rusya ile ilişkileri düzelteceğini söyleyen Trump, "Rusya apayrı bir sisteme sahip ve bu sistemi pek sevmiyorum. Ama Putin'e baktığınızda onun bu sistemde tartışmasız lider olduğunu görüyorsunuz. Bizim başkanımıza kıyasla çok daha belirgin bir lider" ifadeleriyle Putin'e olan hayranlığını dile getirmişti. Putin ise işbaşına gelmesi halinde Rusya ile ilişkileri düzelteceğini duyuran Trump'ı "olağanüstü bir kişi" olarak tanımlamıştı. Trump seçimler öncesinde Rusya ve ABD'nin DEAŞ'a karşı ortak mücadele etmesinin "harika" olacağını ifade etmişti. Ama Trump'ın Rusya'yı en çok heyecanlandıran açıklaması, DEAŞ ile mücadeleye katkı sağlayacaksa Kırım'ı Rusya'nın parçası olarak tanımayı değerlendirebileceğiydi.
Tüm dünyada olduğu gibi Rusya'da da, çoğunluk seçimleri Clinton'un kazanacağını ve Rusya-ABD ilişkilerinin daha da gerginleşeceğini, hatta çatışmaya kadar gideceğini düşünüyordu. Trump'ın zaferi çoğu kimseyi 'ters köşeye yatırdı'. Rusya açısından da ilginç bir durum ortaya çıktı. Clinton ile geleneksel gerginlik politikasına hazırlanan Moskova, Trump ile muhtemel iyileşmeyi tartışmaya başladı.
- Moskova'da temkinli iyimserlik
Trump seçildikten sonra, dünya liderleri arasında ilk kutlayanlardan birisi de Putin oldu. Putin Trump'a gönderdiği tebrik telgrafında, Rusya-ABD ilişkilerinin kriz durumundan çıkarılması, uluslararası gündemdeki sorunların çözümü ve küresel güvenlik tehditlerine karşı etkili yanıtlar bulunması için ortak çalışacaklarını umduğunu belirtmişti. Putin telgrafında, Moskova ve Washington arasında yapıcı bir diyalog kurulmasının hem her iki ülkenin halklarının hem de uluslararası toplumun çıkarlarına hizmet edeceğinden emin olduğunu da belirtmişti.
Üçüncü Dünya Savaşı ihtimallerinin konuşulduğu bir dönemde Trump'ın başkanlık seçimini kazanması, Rusya'da ABD ile ilişkileri düzeltme konusunda ümitleri oldukça artırmış durumda. Öyle ki Trump'ın kesin zaferi, Rusya Parlamentosu'nun alt kanadı olan Duma'nın milletvekilleri tarafından alkışlarla karşılandı. Hatta Trump'ın seçim zaferinde Rusya'nın parmağı olduğu bile ileri sürüldü. Trump'ın zafer konuşmasında sarf ettiği "Bizimle iyi geçinmek isteyen tüm uluslar ile iyi geçineceğiz" sözünü Rusya üzerine alarak oldukça iyimser karşıladı. Ancak Moskova yine de her zamanki soğukkanlılığını ve temkini elden bırakmadı.
Putin Amerikan başkanlık seçimlerinin sona ermesinden sonra yaptığı açıklamada, "Trump'ın başkan seçilmeden önce, ilişkilerimizin iyileştirilmesine yönelik yaptığı açıklamalarını duyduk. İlişkilerimizde -ne yazık ki- oluşan kötüleşmeyi hesaba katınca bunun kolay bir yol olmayacağını anlıyoruz" dedi. Yine Putin "Hepimiz çok iyi anlıyoruz ve biliyoruz ki, neredeyse bütün ülkelerde seçim öncesi vaatler ve gerçek politikalar arasında büyük fark vardır" sözleriyle aslında Moskova'nın ihtiyatlı bekle-gör politikasını yansıttı. Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov ise "Trump'ın zafer konuşmasında yaptığı açıklamaların, Moskova-Washington ilişkilerinin iyileştirilebileceği yönünde umut verdiğini, fakat bunun ilişkilerdeki problemli noktaların bir anda ortadan kaybolacağı anlamına da gelmediğini" söyledi.
- Rusya'nın beklentileri karşılanacak mı?
Peki Putin yönetimindeki Rusya, Trump yönetimindeki ABD'den ne bekliyor? Öncelikle uluslararası arenada aralarında eşitler arasında bir ilişki modeli kurulmasını istiyor. İkinci olarak, Ukrayna'da yaşananlar ve Kırım'ın ilhakı yüzünden ilan edilen ambargoların kaldırılmasını, Washington'un Kiev yönetimine baskı yapmasını bekliyor. Üçüncü olarak, Suriye'de uluslararası terörle mücadele konusunda olabildiğince yakın işbirliği kurulmasını planlıyor. Dördüncü olarak, imkansız olsa da, Trump'ın Kırım konusundaki yaklaşımının yumuşamasını umuyor. Son olarak, iki ülke arasında askeri anlamdaki gerginlik ateşinin düşmesini planlıyor.
Rusya'nın beklentileri acaba ne kadar karşılık görecek? Trump Rusya ile ilişkilerde "reset" kelimesini kullanmayacağını, Rusya ile ortak dil bulacağını ifade ediyor. Trump gerçekten farklı bir Rusya politikası izleyecek mi ya da izlemesine izin verilecek mi? ABD'nin efsane Dışişleri Bakanı Henry Kissenger, Trump'ı, Amerika'nın elitlerine bir borcu olmadığı için ABD tarihinin en bağımsız başkanı olarak tarif etti. Acaba bağımsız ve bağlantısız Trump, Amerikan dış politikasında ve dünya jeopolitiğinde köklü ve beklenmedik değişikliklere cesaret edebilir mi? Kısacası Trump başkanlığında yeni ABD yönetimini ciddi bir seçim bekliyor.
- Rusya-NATO gerilimi
NATO-Rusya ilişkilerinde tırmanan gerginlik doğrudan Rusya-ABD ilişkilerine yansıyor. NATO'nun Baltık Denizi'ne nüfuz etme çalışmalarına karşılık, Rusya Kaliningrad şehrine nükleer başlık takabilen İskender füzeleriyle S-400 füze savunma sistemlerini yerleştireceğini açıkladı. Taraflar birbiri ardına tekli ve çok taraflı askeri tatbikatlar yapıyorlar. Üçüncü Dünya Savaşı senaryoları konuşuluyor. Eğer Trump yönetimindeki ABD Rusya'ya yönelik yapıcı bazı adımlar atarsa, böyle bir tehlike sadece senaryo olarak kalacaktır. Zaten ekonomik anlamda ciddi sıkıntı içinde olan Rusya açısından ABD ya da NATO ile sıcak çatışma içine girmek mantıksız bir adım olacaktır. Trump ise sık sık Amerika'yı karlılık peşinde koşan bir şirket gibi yöneteceğini ifade ediyor. Rusya ile sıcak bir çatışma Trump'ın bilançosunda zarardan başka bir şey olarak görünmeyecektir. Bu yüzden Rusya-ABD ya da Rusya-NATO çatışması mümkün ama uzak bir ihtimal olarak görünüyor.
Bundan 25-30 yıl önce, Soğuk Savaş döneminde Reagan ve Gorbaçov, ABD ile SSCB arasındaki ilişkilerde yeni ve yapıcı adımlar atabilmişlerdi. Acaba Trump ve Putin de aynı şeyi yeniden yapabilirler mi? Reagan-Gorbaçov görüşmeleri yapıcı olsa da, Gorbaçov'un "Açıklık" ve "Yeniden Yapılanma" sloganıyla vücut bulan yeni Sovyetler Birliği politikasıyla, dünya kısa bir süre sonra Sovyetlerin parçalanmasına ve tarihe karışmasına tanık olmuştu. Kaderin cilvesi olarak, acaba aynı şey taraflardan birisi için yeniden yaşanabilir mi? Yaşanabilirse bu kim olur? Eminim Ruslara bu soruyu sorsak, analoji yaparak, "Yeni Amerika" sloganıyla seçilen Trump'ın "ABD'nin Gorbaçov'u" olmasını arzu ederlerdi.
- Trump ve Cumhuriyetçilerin Rusya politikası
Her ne kadar "Taç giyen baş akıllanır" denilerek Trump'ın göreve geldikten sonra Rusya'ya karşı değişeceği ifade edilse de, tarz olarak birbirine benzeyen iki lider olarak Trump ile Putin'in, aynen tarz olarak birbirine benzeyen Obama ile Medvedev gibi yakınlaşmalarını ve tansiyonu düşürmelerini bekleyebiliriz. Belki iki lideri hamburger yemeye giderken göremeyiz ama birlikte Sibirya'da veya Alaska'da ava çıktıklarını görmek mümkün olabilir.
Rusya'da Trump sonrası ABD ile ilişkilerin yeniden yoluna gireceğine dair büyük umut var. Moskova Trump'ın seçim kampanyasında sarf ettiği Rusya'ya dair sözlerini doğrulamasını bekliyor. Ancak Trump sözlerinden dolayı Amerikan kamuoyuna hesap verecek, Rus kamuoyuna değil. Cumhuriyetçiler geleneksel olarak Rusya'ya karşı sert politikalar izleme taraftarı oldular. Trump'ın öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen kişisel politik tarzı, Rusya için umulanın tersine, beklenmedik sonuçlar da doğurabilir. İşte o zaman iki ülke ve tüm dünya için felaket senaryoları ciddi olarak gündeme gelebilir.
[Doç. Dr. Fatih Özbay İstanbul Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü öğretim üyesidir]
Son Dakika › Güncel › Analiz - Trump Döneminde Rusya-Abd İlişkileri - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?