Basın Konseyi öncülüğünde, İstanbul Barosu ortaklığıyla düzenlenen "AİHM kararları ışığında İfade ve Basın Özgürlüğü" konferansında konuşan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkan Yardımcısı ve Yargıç Prof. Dr. Işıl Karakaş, "Türkiye ile diğer ülkeler arasında ifade özgürlüğü bakımından uçurum var. Siyasi kişiliklerin sert eleştirilere tahammül etmesi gerekiyor." dedi.
Galatasaray Üniversitesi'nde gerçekleştirilen etkinliğe birçok gazeteci, hukukçu, milletvekili, belediye başkanı, STK temsilcisi ve öğrenci katıldı. Konferansın açılışında konuşan Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç,
"Acıların yoğun yaşandığı bu süreçte, basın ve ifade özgürlüğü alanında da büyük sıkıntılar içindeyiz. Avrupa'da ve AİHM kararları ışığında Basın ve İfade özgürlüğünde alınan yolun, Türkiye için de önemli olduğunu ve AİHM'de yaşanan hukuk örneklerinin Türkiye'ye Uluslararası hukuk bağlamında bize ışık tutacağını biliyoruz." dedi.
AİHM Başkan Yardımcısı, Yargıç, Prof. Dr. Işıl Karakaş ise, AİHM içtihatlarından ve Dünya'daki tüm ülkelerdeki örneklerle Türkiye'deki ihlalleri anlattı. Karakaş, AİHM ve Türkiye'deki hukuk davalarını karşılaştırmalı şekilde ele aldı.
Karakaş şöyle dedi: "Görev yaptığım AİHM'e yapılan başvurularda Türkiye 3.sırada görülse de aslında 1.sırada.Ukranya ve Rusya'nın arkasından Türkiye geliyor. Çünkü yaşam hakkı ihlallerinde, Türkiye iddialı şekilde önde. 619 ifade özgürlüğü davasının yarısı Türkiye'ye ait. Avusturya ve Fransa ise ifade özgürlüğü davalarında, 34 dava ile arkamızdan geliyor."
AİHM'in karar alırken bazı kriterlere öncelik verdiğinin altını çizen Karakaş; "AİHM beklemeye tahammül olmayan davalara öncelik verir. Bunlar yaşam hakkını kısıtlayan durumlar, kötü muamele, tutukluluk halleridir. İfade özgürlüğü bu bağlamda öncelikli değil. Ancak tutukluluk bu kapsama girmez. Her devletin kendine has özellikleri vardır. Davalar incelenirken buna da dikkat edilir." dedi.
Karakaş, şöyle devam etti:
"Türkiye 10 davada ifade özgürlüğünü ihlal etmiştir. Adil yargılamaya ihtiyaç var. 25 yıl önce söylediklerimle, bugünü karşılaştırdığımda söylediklerim aynen geçerli. 25 yıl sonra bugün utanıyorum. Aynı şeyleri yaşıyoruz. Büyük bir endişeyle görüyoruz ki, bazı devletler hapis cezalarını öngörüyor. AP Konseyi çalışmalarıyla bunu ortaya koydu. Bu uygulamayı pratik olarak Azerbaycan ve Türkiye yapıyor. Bu iki ülke hiç beklemeden cezalandırıcı hükümleri yasalardan çıkarmalı. Bu uygulamalardan kaçınmalı. 125/3 maddenin kaldırılması gerektiği Avrupa Parlamentosu (AP) tarafından defalarca tavsiye edildi."
Türkiye'deki yargıçların neye göre karar verdiğini ise Karakaş şöyle özetledi:
"Yargıç olmanın gereği, Uluslararası hukukun öngörüsüne ve vicdanına göre karar vermesidir. Aksi takdirde katip gibi karar verilir, memur olunur."
Özellikle Cumhurbaşkanları ile ilgili hakaret suçlamalarına da konuşmasında yer veren Işıl Karakaş, Handyside, Eon-Sarkozy, Snowden, Erbil Tuşalp, Mondragon, Estonya kararlarından örnekler vererek sözlerini şöyle sürdürdü:
"AİHM bu tür olaylarda sert hakaret olmadığı yolunda karar aldı. Eleştiri ile hakaret arasındaki ayrımı bilmiyoruz. Son kararında sözü geçen Fransa'daki "Gerizekalı-Defol" şeklindeki söylem örneği de, hiciv yoluyla eleştiri kabul edildi. Siyasi söylemler asla ifade özgürlüğü ile bağdaşmaz. Siyasilerin eleştirilere tahammüllü olması gerekiyor. Türkiye ile diğer ülkeler arasında ifade özgürlüğü bakımından uçurum var. Önümüzde dağ gibi 301. Madde duruyor. Bu madde yakın gelecekte de değiştirilecek gibi görünmüyor. Ancak kamu yararı varsa, akan sular durur. Kamunun bilgi edinme hakkı engellenemez. Kamu yararı varsa, Cumhurbaşkanı'nı korumaya alınmamalı. Türkiye'de gazeteciler, kamuoyunda bilinen sanatçılar, akademisyenler, aktivistler hedef alınıyor. 125/3 hakaret davaları 299. Madde çerçevesinde, ifade özgürlüğünü baskılayıcı uygulamalar şeklinde kullanılıyor. Bu yoğun pratik, ne geçmişimiz de var, ne başka bir zamanda. Gazeteciler için hapis cezası olamaz. Biz de görülen örnekler gibi dışarıda yaşanan davalarda hiçbir hapis cezası kararı verilmemiştir. Hakaret suçları ceza yasalarından çıkarılmalı. Tazminat davalarında da orantılılık olmalı. Cumhurbaşkanlarına, siyasi kişiliklere ayrıcalık tanımak da hukukla bağdaşmaz. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı'nın korunmasına gerek yoktur. Türkiye'de mevzuat değişikliği şart. TCK 299.maddesi kaldırılmalı. Bu durum kültürle de bağlantılı. Sert eleştiri kültürü bizde yok maalesef. Siyasetçilerde bunları hoş görme terbiyesi olmalı. ve siyasetçiler bu kültürü edinmek zorundadır. Siyasiler sert eleştiriyi kaldırabilmelidir. Şiddet, ayaklanmaya teşvik, nefret söylemi dışındaki ifadelerin önü tıkanmamalıdır. Hapis cezasının varlığı önemlidir. Cumhurbaşkanı'na ayrıcalık tanınmak hukukla bağdaşmıyor. Hakaret suçları ceza yasalarından çıkmalı. Hem hapiste, hem tazminatlarda orantılılık gerekir. Siyasilerin yaşadığı bu durumlarda da ayrıcalıkların kalkması gerekir."
AİHM'e gelen başvurulardaki özel yaşam ile ihlallerin karıştırılmasında da zorlandıklarını söyleyen Karakaş, "Oysa kamunun bilgi alma hakkı var ise, o haber saklanamaz. Medyaya da korku ortamının verilmemesi ve ideolojilerin kalıntılarının temizlenmesi gerekir" dedi Etkinlik, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, 2. Başkan R.Murat Önok ve Basın Konseyi Yüksek Kurul Üyesi Av.Turgut Kazan'ın, Nurseli Berk'in "Tutsak" adlı eserini Karakaş'a hediye etmesiyle son buldu. - İstanbul
Son Dakika › Güncel › 'Aihm Kararları Işığında İfade ve Basın Özgürlüğü' Konferansı Düzenlendi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?