Kitap Okuma Grupları Projesi dahilinde yapılan, Kitap okuma birincilerini belirleme yarışmasında lise sınıflarında kazanana ödül olarak GAP Gezisi düzenlendi. Bu gezi bağlamında ödülü kazanan öğrenciler; sırasıyla Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve dönüş yolunda ise Konya şehrini gezdiler. Gezi esnasında yorulduklarını belirten öğrenciler; "yorulduk ama, bu yorgunluğumuz tatlı ve heyecanlı bir yorgunluktu. Bir kez daha olsa bu yorgunluğu çekmek isteriz" dedi. Geziye katılan öğrenciler; şehirleri kendi aralarında paylaşarak her biri bir şehrin gezi notunu yazdı. Kübra Özçelik'in: "Antep'in gazileri ve gezilenleri", Miray Cengiz'in "Şanlıurfa bizim neyimizdir?" ve Miray Ismarlayıcı'nın: "Biz Mardin'iz, Mardin de biz!" adlı notlarını buyurun beraber okuyalım…
Kübra ÖZÇELİK'ten: "Antep'in gazileri ve gezilenleri"
Kitap Okuma Grupları yarışmasında kazandığımız GAP gezisinin ilk durağına varmış bulunuyoruz. Gaziantep'e varışımızın ilk durağı bir yurt. Anadolu Gençlik Derneği Gaziantep Şubesinin işlettiği bir yurt. Yurda eşyalarımızı bırakıp kendimizi Gaziantep'in eşsiz sokaklarına bırakıyoruz. Yerleştiğimiz yurdun, merkeze biraz uzak yerde olmasından dolayı çevrede gezilecek görülecek tarihi bir yer görülmüyor. Yoldan geçen yaşlı bir teyzeye yol tarifi soruyoruz. Teyzemiz yolu tarif etmenin yanında, bir de Suriye'den geldiğini söylüyor. Hatta bizi evine dahi davet ediyor. Biz de teşekkürlerimizi sunup, vaktimizin kısıtlı olduğunu söyleyip yolumuza devam ediyoruz. Bu nedenle merkeze varışımız epey aksiyonlu geçiyor.
Kendimizi bir anda halk otobüsünün içinde buluyoruz. Otobüsün içindeki insanlar o kadar içten ki. Sanırsınız ki akrabalarınızla görüşüyorsunuz. Sınırsız yardımlaşma demek ki bu. Gaziantep'in yabancısı olduğumuzu anlayıp nerede ineceğimizi ve tekrar nasıl geri döneceğimizi bize güzel bir dille anlattılar.
Gezilen çarşı, yenilen yemekler, içilen kahveler bizim için çok lezzetli, bir o kadar da etkileyiciydi. Dediğim gibi en çok etkileyen ise insanların samimiyetiydi.
Gaziantep'te bulunan ''Harikalar Diyarı'' bizim ilgimizi çeken yerlerden biri oldu. Minyatür yapılardan oluşmuş ve gezilmek istense insanın bir gününü alacak bir yer. Bu kadar güzel bir şehrin akşamını ise güzel bir Antep baklavası ve yanında da dondurmasıyla kapatıyoruz.
Gece vakti geldi çattı. Ay üstümüzü örtüp uykularımızı aldıktan sonra gün üstümüze aydınlanıyor. Şehri, yani doğmasak ta, mukim olmasak ta şehrimizi gezmeye başlıyoruz. Anadolu Gençlik Derneği yetkililerine teşekkür ediyor ve yola çıkıyoruz. Gaziantep'in yabancısıyız ama kendimizi yerli biriymiş gibi hissediyoruz. Çünkü yeni tanıdığımız akrabalarımızla beraberiz.
Arkeoloji müzesinin kapılarını açıyoruz ve bütün odalarını geziyoruz. Tabi kulağımızdaki kulaklıklarla teker teker tarihlerini dinleyerek geziyoruz. Bal mumundan yaptıkları heykellerin içine sadece kalp konulmamış. O kadar gerçek duruyorlar ki. Baklava yapanından, halı dokuyanına kadar hiçbiri unutulmamış. Her şey mükemmel denilebilir.
Tarihi Gaziantep kalesini gezmek istiyoruz. İstemesine istiyoruz ama yıkılan duvarlardan dolayı girişlere izin yok. Sevindirici haberi ise sonra alıyoruz kaleye giremesek de. Tarihi eserler bulunuyor yıkılan yerlerin altında.
Bir sonraki Tarihi yerimiz Kurtuluş Cami; 1892 yılında kilise olarak yapılan cami önceleri kilise ve cezaevi olarak kullanılmış. Bir tarih hazinesi gibi eski ihtişamından hiç bir şey kaybetmeyen cami, Gaziantep'in en büyük camisi olarak ta bizi etkiliyor. Bu güzel yerden ayrılarak ayaklarımızın götürdüğü yere yani kültür yoluna doğru yürüyoruz. Kültür yolu diye bahsedilen yer buranın yöresel şeylerinin de küçük dükkanlarda satıldığı bir yer.
İlerlerken bir tabela dikkatimizi çekiyor ''Medusa Cam Eserleri Müzesi''. Dikkatimizi çeker çekmez de müzeye doğru ilerliyoruz. Müze Gaziantep kalesinin civarında eski bir Antep evinin restore edilmesiyle oluşmuş . 15 yıllık bir birikim sonunda ortaya çıkan koleksiyonun, sanat eserlerinin göz önüne sunulabilmesi için hayata geçirilmiş. Müzede 1500 aşkın eser bulunuyor. Roma ve İslami döneme ait eserler bulunuyor. Buradan ayrılarak kalbimizin götürdüğü yere gidiyor ve gönlümüzü Allah aşkı ile buluşturuyoruz. Şirvani Cami; eskiden tarihi Gaziantep camileri içerisinde minaresi iki şerefeli olan tek cami olduğundan bu camiye halk tarafından ''İki Şerefeli'' cami denirmiş. Şirvani Mehmet Efendi camiyi yaptıran ilk kişi olduğu için ilerleyen zamanlarda onun adını almış. Sırayla Tahtani Cami, Millet Han, Gaziantep Mevlevi hanesi, Bakırcılar Çarşısı, Tahmis Kahvesi, Hz. Yuşa peygamber'in Türbelerini de gezerek Antep'i GAZİ yapan kahramanlarımıza, şehitlerimize ve onların çocuklarına elveda diyerek, gece varmak üzere Urfa yoluna koyuluyoruz…
Miray CENGİZ'den "Şanlıurfa bizim neyimizdir?"
Okulumuz Adabilim'in bu sene düzenlemiş olduğu Kitap Okuma Yarışması lise kademesi birincileri olarak GAP Gezisi'ni kazandık. Gezimizde Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Konya'yı gezdik. Birbirinden güzel bu dört şehir arasından peygamberler şehri olan Şanlıurfa'yı ben anlatacağım.
Şanlıurfa merkeze gelmeden Birecik'te Fırat nehri kenarında soluklanıyoruz. Anlamasak ta hocamızın sözünü, karpuz yemek bir hoştu Fırat kenarında. Fırat nehri önümüzde, yemek masasında da; domates, karpuz ve peynir… Dört dörtlük bir masa… İyi ki de yapmışız.
Şanlıurfa'dayız ve ilk durağımız Hz. İbrahim (a.s) 'in doğduğu mağara oldu. Bulunduğum yerde bir peygamberin doğduğunu bilmek beni duygulandırdı. Orada dualarımızı edip 'safım belli olsun' diyen karınca misali bir selam çakıp, Halil-ür Rahman Camii'ne doğru yürüyoruz. Cami İbrahim peygamberin Nemrut tarafından atıldığı ateşin suya, odunların balığa dönüşmesiyle oluşan Halil-ür Rahman Gölü yani Balıklı Göl çevresinde bir külliye görünümünde.
İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek ilah fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden mancınıkla ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol"' emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Hazreti İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hazreti İbrahim'in düştüğü yer Halilürrahman Gölü'dür.
Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yer de de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Bu gölde sandalla bir tur atmak da keyif verici bir hadise oldu.
Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır.
İşte; Nemrut ve Hz. İbrahim kıssası da böyle. Öğle namazını Halilürrahman Camii'nde kıldıktan sonra Balıklı Göl'ü gezmeye başladık. Balıklı Göl çevresinde balık yemi satan satıcılar, hediyelik eşya satıcıları ve çay bahçeleri var. Burayı da gezip ayrıldık.
Gaziantep kalesine giremediğimiz gibi Şanlıurfa kalesine de giremiyoruz. Çünkü burada da tamirat var. Yol almak lazım deyip, sıradaki durağımız Eyyüb Peygamber'in Sabır Makamı'na varıyoruz. Geniş bir bahçe içinde camii, sabır makamı, kuyu ve şifalı sular bulunmakta. Gittiğimiz her yerde olduğu gibi burası da uzaktan yakından gelen insanlarla dolup taşmakta. Her gelen bir şifa arıyor sanki. Hem kalbine hem de bedenine.
Eyyüb Peygamber 'in Sabır Makamı'nı ziyaret ediyoruz. Birkaç basamak iniyor, dizlerimizin üstüne çöküp oturuyor ve dualarımızı okuyoruz. Bize de Ya Sabır demek düşüyor. Eyyüb Peygamber bu makamda 7 yıl şiddetli hastalığın çilesini çekmiş. Yine de Allah demekten vazgeçmemiş.
Buradan çıkıp bahçedeki şifalı su çeşmelerinin yanına gidiyoruz. Hz. Eyyüb (a.s) 'ün bu sulardan içip dertlerinden kurtulduğu söyleniyor. Biz de bu sulardan içerek serinliyor ve Yaratandan şifa istiyoruz. Bahçe içerisindeki camide cemaatle birlikte ikindi namazını kılarak bu mekana da veda ediyoruz.
Bir sonraki durağımız Harran... Harran'a giderken yolculuğumuz sırasında uçsuz bucaksız Harran Ovası sağlı sollu bize eşlik etti. Harran benim hep merak ettiğim bir yerdi. Televizyondan izlediğim ve çok merak ettiğim bu yeri ve Harran kümbet evlerini canlı canlı görmek beni heyecanlandırdı. Ayrıca Harran'daki teyzelerimizin yüzlerindeki dövmeler de dikkatimi çekti. Harran'da bulunan Hayat El - Harrani hazretlerinin türbesini ziyaret ettik ve buradan ayrıldık...
Şanlıurfa'yı gerçekten çok beğendim. Tarihi ve turistik yerleri haricinde insanları da çok sıcakkanlı. Şanlıurfa bizim neyimizdir diye düşündüm. Her şeyimizdir desem doğru mu söylemiş olurum? Yoksa doğru ama noksan mı söylemiş olurum? Bunu da düşünmek sizlerle beraber olsun diyelim ve devam edelim.
Yöre insanının kültürüne önem verdiği belli oluyor. Genellikle Urfa'da bayanlar çoğunlukla kahverengi bir cübbe giyiyor ve mor, işlemeli bir örtme takıyorlar. Erkeklerde çok rastlamadıysak da bayanlar gibi kahverengi cübbe giyiyor, genellikle şalvar pantolon tercih ediyor ve çoğunlukla mor renkteki örtmelerini ya da farklı renklerde poşularını kendilerine özgü bir tarzda başlarına sarıyorlar.
Hamiş: Şanlıurfa Anadolu Gençlik Derneği Şube Başkanı; Fevzi Beye ve yardımcısı Fadıl Beye, Yurt Müdürü İbrahim Beye çok teşekkür ediyoruz…
Miray ISMARLAYICI'dan: "Biz Mardin'iz, Mardin de biz!"
Bu sene Eğitim ve Öğretim yılının başında okulumuz Adabilim'de Kitap Okuma Grupları projesi başlatılmıştı. Tereddütlüydük ve kitap okumanın kıymetini bilmekle beraber çokça da heyulamız vardı. Sonuç olarak gördük ki; İyiki de başlamış Kitap Okuma Grupları Projesi. İyi ki de bizler kitap okumuşuz. Ve iyi ki de yarışmayı birinci bitirerek ödülü biz hak etmişiz. Kendi adımıza çok sevindim. İyi ki varsın Adabilim, İyi ki varsın yeni projeler.
Dediğim gibi Kitap Okuma Grupları yarışması vardı ve biz birinci seçildik. Seyahatimiz boyunca yanımızda kitap taşımak ve bu kitapları okumak ta ayrı bir lezzet ve güzellikti. Güneydoğu'yu gezecektik ve bilmediğimiz yerler tereddüdü yaşayan arkadaşlarımız da vardı. Hele Mardin'de Küçük Miray daha çok tedirgindi başlarda. Mardin'in adının başka şeylerle anılması tedirgin etmişti belki Miray'ı. Ama sonraları kendine geldi.
Konya'dan önceki son uğrak yerimiz Mardin. Bütün bir Güneydoğu Anadolu turunun ardından tüm yorgunluğumuzu alan şehir. Havasıyla, eski ve yeni şehriyle, insanıyla ve ev sahibimiz Mardinli ve Artuklu Üniversitesi Araştırma Görevlisi Cevat Hocamızla. Cevat Hocamız ayrıca Mardin'de Anadolu Gençlik Derneği Başkanlığını da yapıyormuş. Kendisi yoğun programına rağmen bizlere eşlik ederek rehberliğimiz de yaptı. Müteşekkiriz Cevat hocam.
Yeni Mardin daha çok günümüz dünyasına ayak uydurmuş çağdaş görünüşlü, beton binaların yükseldiği ancak hala komşuluk kültürünün yaşanmaya devam ettiği bir şehir. Ev kiraları çok yüksekmiş. Batıdaki şehirler kadar da varmış.
Eski Mardin hala dünyayı kendine hayran bırakan, dünya korumasında olan bir şehir. Şehir düzenlemesiyle tarihi yapılarıyla insanlarıyla yaşanılacak yerlerin de başında geliyor. Bir şehir düşünün ve birbirleri arasına sıra sıra dizilmiş. Ve hiçbir ev diğerinin manzarasını kapatmıyor, kapatamıyor. Bir de günümüz şehirlerini düşünelim. Hele de Mardin'e geceleyin giriş yaptığımız için, ovadan yamaçlara kurulu olan Eski Mardin Şehrini ve kalesini görmek çok hoştu. Ne varsa eskilerde var dersek acımasız mı oluruz acaba bugüne ve bugünkülere?!
Geceyi; hastalanan Kübra için bir kısmımız hastanede, diğer bir kısmımız da evde geçirdiğimiz için yorgun başlıyoruz güne. Gezimiz aşırı bir sıcakta ve gündüz vaktinde olduğu için de yorgunluk derecemiz artıyor.
Güne yöresel bir kahvaltıyla başlamak istememize rağmen hastamız için mercimek çorbasıyla başlamak istedik. Tabi gelen çorbalarda bile oraya has acılar ve soslar var. Bu ne güzellik? Turumuza eski Mardin'de devam etmeye karar veriyoruz. İlk olarak Kasımiye Medresesi'nde başlıyoruz. Ve Medresenin ön avlusundan Mezopotamya'yı gören eşsiz manzarası sanki başka bir gezegendeyiz izlenimi veriyor. Manzarayı görünce İbrahim Tenekeci'ye bir selam çakıp, 'Rabbim ellerine sağlık, Mezopotamya ne güzel olmuş' dedik.
Medresenin içerisinde gezimize başladığımızda Mardin'e daha çok bağlandık. Sanatsa sanat, mimari ise mimari, bilgi ise bilgi... Her şey çok güzel olacak değil, her şey güzel olmuş. Bu güzelliği gördükten sonra bir de, Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Araştırma Görevlisi Ömer Faruk Hocadan dinlemek ayrıca mest ediyor bizi. Bu arada Artuklu Üniversitesini gezmek de çok hoştu. Son devir Osmanlı Mimarisi ile yapılan binanın manzarası da, derslikleri de harikaydı. Hele dışarısı sıcaktan kavrulurken binanın içinin hep serin olması ayrı bir güzellikti.
Sıradaki durağımız Şeyh Çabuk Cami ve Türbesi. Peygamberimizin ulağı Şeyh Çabuk adına yapılmış cami, taş mimarinin bütün inceliklerinin sergilendiği bir mekan. Avlusundan da eski Mardin'i seyretmek başka bir güzel. Sonra 11. Yüzyılda yapılmış Anadolu'nun en eski camilerinden Ulu Cami'ye uğruyoruz. Ulu Cami; minaresi, şehrin içerisinde olması yani dapdar sokaklardan ve uzun merdivenlerden sonra avluya açılan kapısıyla insana huzur veren bir yapı.
Mardin'de ayrıca Nusaybin'e bağlı dar köyüne de uğradık. Buradaki zindanlar içimizde bir ürpertiye sebep oldu. Ayrıca gezmesi bir hayli ürkünçtü. Buraya zindanın karşısında bir yerde oturduk soğuk ayranlarımızı içtik, o sıcakta çok ta iyi geldi. Buradan Yenişehir Mardin'e geçerek eşyalarımızı toparlayıp Konya'ya doğru yola çıktık. Buradan dönerken de gece olduğu için Mardin'in ışıl ışıl manzarasını yeniden görme fırsatı yakaladık…
Son Dakika › Güncel › Adabilim Okulları Güneydoğu Gezisindeydi! - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?