Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Avrupa Birliği (AB) Başkanı Faruk Kaymakcı, "Batı'nın caydırıcılığı büyük ölçüde AB ve NATO'nun ortak hareket etmesine bağlı. Böyle bir caydırıcılık sağlanamadı. Bu caydırıcılığa en fazla katkısı olabilecek ülke Türkiye idi. Onun için Türkiye'nin AB üyeliği veya Türkiye'nin AB güvenlik ve savunma mekanizmalarına etkin bir şekilde katılması, NATO-AB ortak hareketi ve caydırıcılığı anlamına gelecekti" dedi.
Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Faruk Kaymakcı, AB-Türkiye ilişkileri ve güncel gelişmeler hakkında bugün AB Başkanlığı'nda basın toplantısı düzenledi. 2022 yılının genel değerlendirmesini de yapan Kaymakcı'nın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
"2022 yılına aslında iki yıl öncesinde başlayan pandemi önemli bir şekilde etkisini yansıttı. İklimin değişikliğinin etkilerini 2022 yılında da görmeye başlamıştık. Bunların üzerine Rusya savaşı geldi. Bu üç konu hep birlikte 2022'yi şekillendiren önemli gelişme oldu.
AB cephesine baktığımızda, özellikle bu üç faktörün AB'yi, Avrupa kıtasını genel anlamda nasıl etkilendiğine baktığımız zaman, öncelikle vurgulamak gerekir ki, AB zaten son birkaç yıldır geleceğini tartışıyordu. Avrupa'nın Geleceği konferansı. Aslında Avrupa'nın Geleceği konferansından çıkan mesaj özetle şuydu; AB kurumları, AB karar alma mekanizması Avrupa halklarıyla daha yakından ilgili olmalı ve aynı zamanda AB iddia ettiği gibi jeopolitik bir aktör olacak ise karar alma mekanizmasını daha etkin bir hale getirmeli ve bunun sonucu olarak da AB, AB'de oy birliği sistemini çok katı bir şekilde uygulamaması gerektiği ve mümkünse nitelikli oy çokluğu sisteminin AB'nin farklı alanlarında geniş bir şekilde uygulanmasını ortaya koydu.
AB'nin Geleceği Konferansı önemliydi. Aday ülkeler resmen davet edilmese bile AB'nin Geleceği Konferansı'na Türk gençleriyle AB'nin tartıştığı konuları tartışarak Türk düşünce kuruluşlarıyla yaptığımız toplantılarda bu konuları ele alarak katıldık. Türk toplumunun ve özellikle Türk gençliğinin AB'nin geleceği ile ilgili görüşlerini, beklentilerini bu konferansa ilettik.
"RUSYA'NIN UKRAYNA'YA KARŞI SAVAŞI, AB'NİN GENİŞLEME KONUSUNU TEKRAR ÖN PLANA ÇIKARDI"
Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlatmış olduğu savaş, AB'nin genişleme konusunu tekrar ön plana çıkardı. Özellikle Ukrayna'nın, Moldova'nın resmen aday ilan edilmesi, Gürcistan'ın AB'ye üyeliğine ehil olduğunun duyurulması, Bosna-Hersek'in uzun süredir bekleyen resmi adaylık statüsünün onaylanması ve uzun süredir oybirliğine kurban olan Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ile katılım müzakerelerinin başlatılması kararları verildi. Bunun yanı sıra Kosova'ya vize serbestisi tanınması kararı gündeme geldi. Dolayısıyla birdenbire AB genişlemesi ön plana çıktı. Rusya'nın Ukrayna'ya başlatmış olduğu savaşın, özellikle batı Balkanlar diye tanımlanan bölgeye ilgiyi arttırdığını da görüyoruz. Çünkü Rusya'nın bu bölgede istikrarsızlaştırıcı adımları olduğu söylendi. Özellikle de bu bölgeye yönelik AB'nin genişleme bağlamında adım attığını görüyoruz.
"RUSYA'NIN BAŞLATMIŞ OLDUĞU BU SAVAŞ ENGELLENEBİLECEKTİ"
Rusya'nın Ukrayna'ya başlattığı bu savaş, özellikle dört alanda Türkiye-AB ilişkilerinin önemini ortaya koydu. Birincisi güvenlik ve savunma. Türkiyesiz Avrupa güvenliğinin olamayacağı, AB güvenliğinin olamayacağı bir kez daha ortaya çıktı. Ben hep şunu söylüyorum, eğer Türkiye AB üyesi olmuş olsaydı veya Türkiye AB'nin güvenlik ve savunma mekanizmalarına layıkıyla dahil edilmiş olsaydı veya bir başka cümleyle söyleyeyim, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ya da Yunanistan'ın tutumu nedeniyle Türkiye'nin AB güvenlik ve savunma mekanizmalarına katılımı engellenmemiş olsaydı, bu NATO ve AB'nin ortak hareketi anlamına gelecekti. Belki de Rusya'nın başlatmış olduğu bu savaş engellenebilecekti. Batı'nın caydırıcılığı büyük ölçüde AB ve NATO'nun ortak hareket etmesine bağlı. Böyle bir caydırıcılık sağlanamadı. Bu caydırıcılığa en fazla katkısı olabilecek ülke Türkiye idi. Onun için Türkiye'nin AB üyeliği veya Türkiye'nin AB güvenlik ve savunma mekanizmalarına etkin bir şekilde katılması, NATO-AB ortak hareketi ve caydırıcılığı anlamına gelecekti.
Diğer bir önemli konu enerji güvenliği. AB'nin dört temel enerji hattı var. Bu hatlardan bir tanesi de Güney Gaz Koridoru. Güney Gaz Koridoru, 16 milyar metreküp gaz taşıma kapasitesine sahip. Bunun 6 milyar metreküpünü biz kullanıyoruz, 10 milyar metreküpü AB ülkelerine gidiyor. Özellikle enerji krizi ve enerji fiyatlarındaki yükseliş çerçevesinde AB Güney Gaz Koridoru'na daha fazla ilgi göstermeye başladı.
"GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ VEYA YUNANİSTAN'IN ENERJİ İŞBİRLİĞİMİZİ ENGELLEMESİNİN HİÇ KİMSEYE BİR FAYDASI YOK"
Sadece Orta Asya değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz kaynaklarının da Güney Gaz Koridoru'na bağlanabileceğine inanıyoruz, çok kısa bir zamanda. Eğer AB, belli ipoteklerden kurtulup mantıklı kararlar alabilirse yani özetle, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi veya Yunanistan'ın Doğu Akdeniz gerginliği bağlamında enerji işbirliğimizi engellemesinin hiç kimseye bir faydası yok. Dolayısıyla Güney Gaz Koridoru'nun Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarıyla desteklenmesi, kapasitesinin arttırılması da en kestirme, en ekonomik, en verimli yöntemlerden bir tanesi.
Üçüncüsü ekonomik toparlanma. … Biz şuna inanıyoruz, ki bunu özellikle Avrupa tarafından görüyoruz, Türkiye AB'nin beşinci altıncı ticaret ortağı. AB, Türkiye için en büyük, en istikrarlı, en verimli pazar. Dolayısıyla, Avrupa'nın en büyük beş altı ekonomisinden biri Türkiye. Avrupa'nın ekonomik toparlanmasında da Türkiye ile AB ve Avrupa'nın geri kalanı arasındaki ekonomik ilişkilerin arttırılması ihtiyacı bir kez daha ortaya çıktı. Özellikle Avrupa özel sektörü bizden daha fazla dillendirmeye başladı. Pandeminin olumsuz etkileriyle, özellikle Çin'den ve Uzak Doğu'dan Türkiye'ye gelen ciddi bir yabancı sermaye artışı da var. Dolayısıyla Gümrük Birliği'nin güncellenmesinin de önemi bir kez daha ortaya çıktı.
Savaşın ortaya çıkardığı bir başka işbirliği alanı, göç yönetimi. Türkiye'nin şu anda 4,2 milyon, 3,7 milyonu Suriyeli olmak üzere misafir ettiği insan var. Bunun üzerine, Avrupa kıtası, şubat ayından itibaren 7,5-8 milyon Ukraynalı göçmen ile baş başa kaldı.
Ukraynalıların bir kısmı ülkelerinde yerlerinden edilmiş konumuna düşerken bir kısmı da komşu ülkelere, AB ülkelerine gitti. Bu da aslında AB'ye ilave bir yük yarattı. Dolayısıyla göç krizinin giderek büyüdüğünü gördük. Bu çerçevede AB tekrar, '18 Mart Mutabakatı'nın göç boyutu konusunda neler yapabiliriz'i sorgulamaya başladı.
"REFORM SÜRECİNDE ADIMLAR ATILIRSA, ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN ÖNÜNÜN AÇILABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ"
Bu dört konu, Türkiye'nin AB açısından önemini ve vazgeçilmezliğini bir kez daha ortaya koydu. Bu aslında Türkiye-AB ilişkilerinde bir yakınlaşma fırsatı da sundu. Ancak, özellikle şu anda Türkiye'nin Rusya ile Ukrayna arasında yürütmüş olduğu arabuluculuk çalışmaları, barışı sağlama yönündeki gayretleri nedeniyle bu da belli bir ölçüde Türkiye'nin elini güçlendirdi. Diğer taraftan da AB, Türkiye'nin AB konusunda reform sürecini hızlandırmasını bekliyor. Eğer bu yönde adımlar atılabilirse, önümüzdeki dönem Türkiye-AB ilişkilerinin önünün açılabileceğini düşünüyoruz."
Son Dakika › Güncel › Faruk Kaymakcı: Türkiye AB Üyesi Olsaydı, Bu NATO ve AB'nin Ortak Hareketi Anlamına Gelecekti. Belki de Rusya'nın Başlattığı Savaş Engellenebilecekti - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?